İçeriğe geç

Gerçek Mutluluğun Metafiziği Kitap Alıntıları – Alain Badiou

Alain Badiou kitaplarından Gerçek Mutluluğun Metafiziği kitap alıntıları sizlerle…

Gerçek Mutluluğun Metafiziği Kitap Alıntıları

Bir şey kendisinin içinden hakiki yaşama işaret et­melidir, ama Kantçı bir buyruk gibi, sadece dışsal olarak değil. Bu bir duyguya bağlıdır, bu duygu içkin olarak yaşamın yaşa­maya değer olduğunu haber verir, buna işaret eder. Aristote­les’te çok sevdiğim ve seve seve tekrarladığım bir formül vardır: “Ölümsüz olarak yaşamak”. Bu duygu için başka adlar da vardır. Spinoza’da “kutluluk”, Pascal’da “neşe”, Nietzsche’de “Üstinsan”, Bergson’da “azizlik”, Kant’ta “saygı Bir hakiki yaşam duygusu olduğuna inanıyorum ve ona en basit adı veriyorum: Mutluluk duygusu. Bu duygunun fedaya, kurban etmeye dayalı bir bileşeni yoktur. Olumsuz hiçbir şey talep etmez. Dinlerde olduğu gibi, ödülü yarın ve başka yerde olan bir fedakârlık yoktur. Bu duygu, bir hakikatin öznesine ortak biçimde ait olduğundan, bireyin genleşmesinin, açılmasının olumlayıcı hissiyatıdır.
Biz filozoflar sözcüklerden değil şeylerden hareket ederiz.
Mutlu­luk, bir bireyde, dönüşebileceğini keşfettiği Öznenin zuhur etme­sidir.
Her gerçek mutluluk olumsal, tesadüfi bir karşılaşmada gerçekleşir, mutlu olmak için hiçbir zorunluluk yoktur.
Her gerçek mutluluk zama­nın özgürleşmesini gerektirir.
Felsefe­nin yazgısı, gizil anlamda açıklıkta durmak ve netice itibarıyla düşünceyi anlam kapalılığına, gizilliğine ve karanlığına gömülmüşlüğünden kurtarmak ve onun yolunu açmaktır.
Felsefi arzu, son derece genel biçimde, düşüncede ve varo­luşta, kolektif hayatta olduğu kadar kişisel hayatta da bir baş­kaldırma arzusudur ve bu arzu tatminden oluşan mutluluk gö­rünüşünden ayrı olan gerçek bir mutluluğa yönelmiştir. Hakiki felsefe soyut bir alıştırma değildir. En başından beri, ta Pla­tondan beri dünyanın adaletsizliğine karşı koymuştur. Dünya­nın ve insan yaşamının sefaletine karşı diklenmiştir.
Pek çok okurun bildiği gibi Rimbaud tuhaf bir ifade kullanır: “Mantıklı isyanlar”. Felsefe işte böyle bir şeydir: Mantıklı bir isyan. O, bir devrim arzusu -zira gerçek mutluluk mevcut hâliyle dünyaya ve yerleşik kanaatle­rin diktatörlüğüne karşı ayaklanmayı gerektirir- ile bir ussallık gerekliğinin -zira isyan etmiş itki tek başına belirlediği amaç­lara ulaşamaz- birleşimidir.
( ) tıpkı inanmış bir Marksist gibi modern insanın da filozofa hep yönelttiği şu soruyu dolambaçlı yollara kaçmadan ele alıyorum: “Şu soyut muhakemelerinle sen ne işe yararsın? Odanda oturduğun yerden dünyayı yorumlamak da neyin nesi, asıl gereken dünyayı değiştirmek.” O yüzden ken­dime şunları soruyorum. “Dünyayı değiştirmek” ne anlama ge­liyor? Varsayalım ki bu elimizde, peki bunun için hangi araçlar gerekiyor? Bu çözümleme, “dünyayı nasıl değiştirmeli?” sorusu­na verilen bir yanıtın varlığı ile gerçek mutluluk arasında öznel bir bağ olduğunu gösteriyor. Bu bağ, “dünya”, “değiştirmek” ve “nasıl” sözcüklerinin derin anlamını değerlendirmek suretiyle kuruluyor ve bu girişim, söz konusu bu soruda, felsefeyi altüst eden ya da faydasız kılan hiçbir şey bulunmadığını, hatta duru­mun tam tersi olduğunu çok ayrıntıya girmeden gösteriyor.
“Varoluşta bir devrim yap­mak için duyulan felsefi arzu, eğer onu başkaldırının, mantığın, evrenselliğin ve bahsin düğüm noktası olarak tasavvur edersek, çağdaş dünyada dört temel engelle, dört zorunlu baskıyla kar­şılaşır: Metanın hâkimiyeti, iletişimin egemenliği, paranın evrenselliği ve üretimde ve teknikte uzmanlaşma; bunların hepsi öznel olarak kişisel güvenlik hesabıyla birbirlerine bağlıdır.
Kapitalizm ve meta, anarşik iletişim teknikleri, para dola­şımının sınırsız otoritesi, güvenlik takıntısı, işte bunlar çağdaş dünyanın, tüm biçimleriyle devrim arzusunun serpilip gelişmesinin karşısına çıkardığı dört ana engeldir. Bu engeller, önüne geçilemez hakiki yaşam ve mutluluk fikrinin, tüketime dayalı bir tatmin görünüşüne indirgenmesini hedeflerler.”
Mutluluk her zaman olanaksızın zevkidir.
En azından bazı hakikatler vardır ve bu hakikatler, değiş tokuş edilen ve dolaşan şeyin parıltılı yüzeyinin altında sabırla aranmalıdır
Bu dünya bu özgürlüğün bahislerini tek tipleştirdiği ve ticarileştirdiği için, sunduğu özgürlük de metaların dolaşım ağı içinde tuttuğu yerin tutsağı olmuş bir özgürlüktür.
Dünyanın bize, özne hâline gelmekte olan biz bireylere sunduğu bir hediye gibidir. Ama öte yandan bu hediye fazladandır, ihtimal dışıdır, istisnaidir, yine de dünyanın kumaşını dokur. Her sonluluğa dair nihayet deneyimlenen gizli sonsuzluktur ama sonsuzluk aşkın değildir. Tam tersine, en derin içkinliktir.
“Herkesin hakikati kendine”
Dünyayı nasıl değiştirmeli? Yanıt aslında zevk verici: Mutlu olarak. Ama bunun, zaman zaman gerçekten tatmin olmamak olan bedelini de ödemek zorundayız. Bu bir seçimdir, hayatlarımızın hakiki seçimi. Hakiki yaşama ilişkin hakiki seçimdir.
Mutluluk, bir bireyde, dönüşebileceğini keşfettiği Öznenin zuhur etmesidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Mutluluk her zaman olanaksızın zevkidir..
Her gerçek mutluluk olumsal, tesadüfi bir karşılaşmada gerçekleşir, mutlu olmak için hiçbir zorunluluk yoktur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Özne kendi hakiki hayatına dolaysız hayatta sahip olamaz ama hayatta hakikaten karşılaşabileceği şeyin ne anlama geldiğini anlar.
“Kalk ayağa ve yürü!”
O zaman, hakiki bir fikrin buyruğunu izleyerek yürümek bizi mutluluğa yazgılar/götürür.
Sonun sonunu getirmek. Sonun sonunu getirmek bir karar alınmasını gerektirir. Hiçbir son kendi kendine sonlanmaz, son sona ermez, son bitimsizdir. Sona bir son nokta koymak, sonu bitirmek için, bir karar almak gerekir.
Bir özne tekildir/benzersizdir çünkü bir hakikat içinde onu kuran her zaman bir olaydır. Başka bir ifadeyle, bir özne hem mümkün ussallığın bir yeri hem de olayın hakikat noktası diye adlandırılabilecek şeydir. Ve nihayet, ancak bir özne için, bir bireyden özne hâline gelmeyi kabul eden için mutluluk vardır.
Her gerçek mutluluk zamanın özgürleşmesini gerektirir.
“Her düşünce bir zar atımıdır.”
Öyleyse mutluluğun olanaklı bir tanımı şu olacaktır: Kendinde sahip olduğunu bilmediğin bir kapasite keşfetmek.
Özne; hayvani nesnelliğinin yapıldığı vasat tatminlerin kumaşını
aşmazsa mutluluğun tasavvur edilmesi hiçbir şekilde mümkün
olmaz -ki her birey az çok gizli biçimde Özne hâline gelme
kapasitesine sahiptir.
Rousseau ve Kierkegaard: “Seçimle, [özne] seçilmiş olanın içine dalar ve eğer seçmezse solar gider.” Ve iş gerçek mutluluğa
geldiğinde, bize seçmeyi emreden tesadüfi karşılaşmalara boyun eğer. Hakiki yaşam işte böyle belirir yoksa olur da zayıflık
gösterirsek daha şöyle bir görünür görünmez gözden yiter.
Pascal; kendi içinde vicdanın sesiyle karşılaşmak gerekir der
Kendi zamanının efendisi olmak, en başından beri
mutluluğun bir koşulu değil midir?
Bizim dünyamız hızın ve tutarsızlığın damgasını taşır.
En azından bazı hakikatler vardır ve bu hakikatler, değiş tokuş
edilen ve dolaşan şeyin parıltılı yüzeyinin altında sabırla aranmalıdır.
Felsefe benim.
O hâlde eşit biçimde, beni okuyan, bunu yaparak benimle bir-
likte ya da bana karşı düşünen sizler de, hepiniz bunu söyleye-
bileceksiniz. Zira eğer düşünce varsa, dünyasal bir deneyimin
ebediliği de vardır, hakiki yaşama içkinliğin ebediliği. O zaman
ister dost olalım ister düşman hepimiz bu içkinliğin mutlulu-
ğunu paylaşacağız.
Dünyayı nasıl değiştirmeli? Yanıt aslında zevk verici: Mutlu
olarak. Ama bunun, zaman zaman gerçekten tatmin olmamak
olan bedelini de ödemek zorundayız. Bu bir seçimdir, hayat-
larımızın hakiki seçimi. Hakiki yaşama ilişkin hakiki seçimdir.
Devrimci, halk ayaklandığında, bunu barbarca ve öfke nöbeti
içinde değil etkili ve ussal bir biçimde yapmasını, ayaklanma-
sının ulusal, ırksal ya da dinî bir kimliğe sıkışmayıp uluslarara-
sı, evrensel bir değere, anlama sahip olmasını arzular; nihayet
devrimci, riski, rastlantıyı ve çoğu kez sadece bir kere ortaya
çıkan uygun koşulu üstlenir. Başkaldırı, mantık, evrensellik,
risk: Bunlar devrim arzusunun dört bileşenidir, bunlar felsefe
arzusunun bileşenleridir.
Mallarme şu aforizmayı öne sürer: “Her düşünce bir zar
atımıdır.”
Herkesin hakikati kendine.
Mutluluk; Dünyanın bakış açısından imkansız olan her şeyin güçlü ve yaratıcı varoluşundan zevk almaktır.
Kendi zamanının efendisi olmak, en başından beri mutluluğun bir koşulu değil midir? Efendilerin, hükmedilen kitlelere daima yasak ettiği şey bu değil midir?
Hakikaten mutlu olan tek kişi, fikrin kılavuzluğunda olan kişidir.
Her filozofun zihninde kavranamaz bir nokta vardır.
Mutluluk, her zaman olanaksızın zevkidir.
Kendi zamanının efendisi olmak, mutluluğun bir koşulu değil midir?
Bir lisan, felsefenin tarihsel gövdesidir.
Her düşünce bir zar atımıdır.
Çünkü akademik söylem, kendisini sıkıntı duygusuyla gösterir.
filozoflar felsefenin, mutluluğun baş düşmanı olan akademizme dönüşmemesi için gereklidirler!
Akademik söylem, kendisini sıkıntı duygusuyla gösterir!
Matematik, diyalektiğin zorunlu bir mukaddimesinde.
“Sadece âşıklar dünyadadır” formülünün anlamı budur: Aşıkların kendi eseri -yani, aşk- onları birbirinden ayırabilecek, uzak düşürebilecek her şeyi kimliksizleştirir.
Dünyanın tümden değişmesi ve insanlığın, antik kölecilikten emperyal kapitalizme kadar hiç sekmeden ona daima tahak­küm eden oligarşik yapılardan tamamen kurtulması, gerçek bir mutluluğun herkese sunulmuş yaşamsal bir olanak olabilmesi için başlangıç koşuludur.
Filozof dışarıdadır, o bir katılımcı değildir, oturur ve geçmişin şarkılarını dinleyerek ve aracılığın armoni­lerine kulak vererek yaşlanır.
Ama eş zamanlı olarak bu dünya bu özgürlüğün bahislerini tek tipleştirdiği ve ticarileştirdiği için, sunduğu özgürlük de, metaların dolaşım ağı içinde tuttuğu yerin tutsağı olmuş bir öz­gürlüktür.
Başkaldırı, mantık, evrensellik, risk: Bunlar devrim arzusunun dört bileşenidir, bunlar felsefe arzusunun bileşenleridir.
Felsefi arzu, son derece genel biçimde, düşüncede ve varoluşta, kolektif hayatta olduğu kadar kişisel hayatta da bir başkaldırma arzusudur ve bu arzu tatminden oluşan mutluluk görünüşünden ayrı olan gerçek bir mutluluğa
yönelmiştir.
Mutluluk, erdemin ödülü değildir, o bizzat erdemin kendisidir. Başka bir ifadeyle, mutluluk doğru ”nun duygusudur .
Her mutluluk, bir anlamda, istemenin zoruyla elde edi­lir.
Her mutluluk sonsuza dair sonlu bir zevktir.
Bir tutam umutsuzluk gerçek mutluluğun tuzu biberi­dir.
Her gerçek mutluluk olumsal/tesadüfi bir karşılaşmada gerçekleşir, mutlu olmak için hiçbir zorunluluk yoktur,
Ancak bir özne için, bir bireyden özne hâline gelmeyi ka­bul eden için mutluluk vardır.
“Mutluluk erdemin ödülü değildir, o bizzat erdemin ken­disidir.”
Mutluluk, hakikatlere ulaşmanın güvenilir işaretidir.
“İşçilerin vatanı yoktur.”
Mutlu­luk, bir bireyde, dönüşebileceğini keşfettiği Öznenin zuhur etme­sidir.
Gerçek olanaksız olandır.”
Hayat memat meselesi, bahis, seçim, zorlayıcı karar. Özne ancak bu sınamada vardır ve eğer birey muktedir olduğu Özne için hayvani nesnelliğinin yapıldığı vasat tatminlerin kumaşını aşmazsa mutluluğun tasavvur edilmesi hiçbir şekilde mümkün olmaz -ki her birey az çok gizli biçimde Özne hâline gelme kapasitesine sahiptir.
“öznelliğin kendisi hakikatin ayırt edici işareti­dir”
Kendi zamanının efendisi olmak, en başından beri mutluluğun bir koşulu değil midir? Efendilerin, hükmedilen kitlelere daima yasak ettiği şey bu değil midir? Komünizmin, tam da heterojen bir zamanın şiddetli yükü olduğu için insan­lığı kurtarmayı önerdiği ücretli çalışma, her zaman mutsuzluk getiren bir koşul olarak temsil edilmemiş midir? İşçi isyanları hiç sekmeden hep iş saat cetveli tutanları, denetmenleri, çalış­ma ritmini mesele etmemiş midir? Her gerçek mutluluk zama­nın özgürleşmesini gerektirir.
Kapitalizm ve meta, anarşik iletişim teknikleri, para dola­şımının sınırsız otoritesi, güvenlik takıntısı, işte bunlar çağdaş dünyanın, tüm biçimleriyle devrim arzusunun serpilip ge­lişmesinin karşısına çıkardığı dört ana engeldir. Bu engeller, önüne geçilemez hakiki yaşam ve mutluluk fikrinin, tüketime dayalı bir tatmin görünüşüne indirgenmesini hedeflerler.
Felsefi arzu, son derece genel biçimde, düşüncede ve varo­luşta, kolektif hayatta olduğu kadar kişisel hayatta da bir baş­ kaldırma arzusudur ve bu arzu tatminden oluşan mutluluk gö­rünüşünden ayrı olan gerçek bir mutluluğa yönelmiştir. Hakiki felsefe soyut bir alıştırma değildir. En başından beri, ta Pla­tondan beri dünyanın adaletsizliğine karşı koymuştur. Dünya­nın ve insan yaşamının sefaletine karşı diklenmiştir. Ama tüm bunları tartışmanın ve kanıtlamanın haklarını hep koruyan bir hareket içinde ve nihayetinde, mutluluğun gerçek olanını gö­rünüşte olanından ayırmasını sağlayan aynı hareket içinde yeni bir mantık önererek yapar.
Pek çok okurun bildiği gibi -Ranciere ve arkadaşları vak­tiyle bu başlığı kendi kurdukları bir dergiye vermişlerdi. Rimbaud tuhaf bir ifade kullanır: “Mantıklı isyanlar”. Felsefe işte böyle bir şeydir: Mantıklı bir isyan. O, bir devrim arzusu -zira gerçek mutluluk mevcut hâliyle dünyaya ve yerleşik kanaatle­rin diktatörlüğüne karşı ayaklanmayı gerektirir- ile bir ussallık gerekliğinin -zira isyan etmiş itki tek başına belirlediği amaç­lara ulaşamaz birleşimidir.
Mutluluk; Dünyanın bakış açısından imkansız olan her şeyin güçlü ve yaratıcı varoluşundan zevk almaktır..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir