İçeriğe geç

Ölümümü Bildirirken Siz Benden Daha Çok Korkuyorsunuz Kitap Alıntıları – Giordano Bruno

Giordano Bruno kitaplarından Ölümümü Bildirirken Siz Benden Daha Çok Korkuyorsunuz kitap alıntıları sizlerle…

Ölümümü Bildirirken Siz Benden Daha Çok Korkuyorsunuz Kitap Alıntıları

“Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir, çünkü çokluğun içinden hiçbir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştır. Yetkin ve değerli şeyler, her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır.”
“Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.”
“Gerçek şairler, müzisyenler, sanatçılar ve filozoflar arasında inanılmaz bir yakınlık vardır. Her gerçek felsefe aynı zamanda müzik ya da şiir ve resimdir; gerçek resim ise aynı zamanda müzik ve felsefedir. Gerçek şiir ve müzik, ilahi bilgeliğin ve resmin bir türüdür.”
“Her şey her şeye dönüşür.”
Ve tanrısallığı kendi dışımızda aramamak gerektiğini açıkça söylemeliyiz, çünkü o bizim yanımızdadır ya da daha doğrusu,bizim içimizin derinliklerindedir,o bize bizden daha yakındır.
Gerçek şairler,müzisyenler,sanatçılar ve filozoflar arasında inanılmaz bir yakınlık vardır.Her gerçek felsefe aynı zamanda müzik ya da şiir ve resimdir;gerçek resim ise aynı zamanda müzik ve felsefedir.Gerçek şiir ve müzik,ilahi bilgeliğin ve resmin bir türüdür.
Öyleyse direnmek üstün gelsin,eğer sınav insan için tüketici ise,ödülü daha az değerli olmayacaktır.
Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir,çünkü çokluğun içinden hiç bir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştır.Yetkin ve değerli şeyler ,her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır.
Bilgin görünmek ya da şu ve bu nedenle insanların nefretini çekmek isteyenler,öğrenmekten çok öğretmek isterken,yalnızca gerçeğe karşı çıkıyorlar,ona muhalefet ediyorlar.
Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler,çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.
Insanların en sefili bir lokma ekmek için felsefe ile uğraşandır .
Sadece bilgeler ve erdemli olan insanlar cok mutlu olabilirler.Çünkü onlar acıyı artik hissetmezler.
“Canlılık etrafındaki her şeyi fırsat bulduğu anda yutmaya ve zaman içerisinde onda yeni bir canlı organizma ortaya çıkarmaya meyillidir.”
Böylesi bir evren gözümüze biraz tuhaf görünür, değil mi? Hem ölümün, yıkılışın, mahvoluşun hem de doğuşun, yenilenmenin ve dönüşmenin evidir. Birbiriyle çelişen yönlerin bir araya geldiği bir buluşma mekânıdır. Burada her şey ölerek birbirine dönüşür ve hiçbir şey ölümsüz değildir, hiçbir şey asla tam olarak yok olup ortadan kalkmaz.
“Biz kendimiz, bize ait olanla birlikte gidip geliyoruz, geçiyoruz, dönüyoruz; bizim olup bize yabancı olmayan, bize yabancı olup bizim olmayan hiçbir şey yoktur. Bizimle paylaşılmaması gerekeni, biz hiç paylaşmadığımız gibi, kimi kez paylaşmamız gereken de bizimle paylaşılmaz.”
Tanrı, düşünce adamlarına gerçeği düşünmelerine izin verirken, sıradan insana, işin özünü anlamaları için, kendi anlayış ve anlatım biçimine uygun bir tarzda seslenir.
Her bir temel , eğer onun üzerinde kurulu bina dayanıklı olursa iyidir, her tohum eğer ağaçlar ve meyveleri hırsımızı tahrik edecek kadar lezzetli ise değerlidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ve tanrısallığı kendi dışımızda aramamak gerektiğini açıkça söylemeliyiz, çünkü o bizim yanımızdadır ya da daha doğrusu, bizim içimizin derinliklerindedir, O bize bizden daha yakındır.
Dünya yuvarlak mıydı, Güneş’ in etrafında mı dönüyordu, tüm canlılar Tanrı tarafından özleri değişmez varlıklar olarak mı yaratılmıştı, evrenin yapıtaşı olan maddenin içyapısı nasıldı?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.
Bruno verdiği mücadelenin neredeyse tamamını tek başına göğüslemiştir. Maddi zorluklar çekmiş, bir ömür ölüm korkusuyla yaşamış, yalnız bırakılmış, tecrit edilmiş, tehdit edilmiş, tutuklanmış ve 8 yıllık uzun bir yargılamanın ardından henüz 52 yaşındayken diri diri yakılarak öldürülmüştür.
Bruno’ ya ait kişisel notlar ve el yazmaları halen Vatikan tarafından gizleniyor.
Büyük insanların ilahi güce duydukları sevgi o kadar büyük ki, onlar hiçbir tehdit ya da sindirmeyle sarsılamazlar. Kendine çok fazla önem veren biri, kendini Tanrı ile birlik içinde hissedemez. Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.
Biz kendimiz, bize ait olanla birlikte gidip geliyoruz, geçiyoruz, dönüyoruz; bizim olup bize yabancı olmayan, bize yabancı olup bizim olmayan hiçbir şey yoktur. Bizimle paylaşılmaması gerekeni, biz hiç paylaşmadığımız gibi, kimi kez paylaşmamız gereken de bizimle paylaşılmaz.
Her şey her şeye dönüşür.
Tanrı, düşünce adamlarına gerçeği düşünmelerine izin verirken, sıradan insana, işin özünü anlamaları için, kendi anlayış ve anlatım biçimine uygun bir tarzda seslenir.”
Bir filozof için inancı aklın olanaklarıyla ele almakta ne sakınca olabilirdi ki? Hem de Tanrı’nın kendisi buna imkân verirken.
Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir, çünkü çokluğun içinden hiçbir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştır. Yetkin ve değerli şeyler, her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır.
İnsanların en sefili, bir lokma ekmek için felsefeyle uğraşandır.
Mezheplerin ve okulların görüşleri bir geçim aracı haline geldiğinden beri gerçek ve adalet dünyayı terk etti.”
Bilgin görünmek

ya da şu ve bu nedenle

insanların nefretini

çekmek isteyenler,

öğrenmekten çok

öğretmek isterken,

yalnızca gerçeğe

karşı çıkıyorlar,

ona muhalefet

ediyorlar.”

Bizim olup bize yabancı olmayan, bize yabancı olup bizim olmayan hiçbir şey yoktur. Bizimle paylaşılmaması gerekeni, biz hiç paylaşmadığımız gibi, kimi kez paylaşmamız gereken de bizimle paylaşımaz.
Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.
Her şey her şeye dönüşür.
Dünyanın da bir ruhu vardı.
Gerçek şairler,müzisyenler, sanatçılar ve filozoflar arasında inanılmaz bir yakınlık vardır.
Son soluğunuza kadar direniniz!
Öyleyse direnmek üstün gelsin!
Mesleklerin ve okulların görüşleri, bir geçim aracı haline geldiğinden beri, gerçek ve adalet dünyayı terk etti.
İnsanların en sefili; bir lokma ekmek için felsefeyle uğraşandır.
“Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir, çünkü çokluğun içinden hiçbir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştır. Yetkin ve değerli şeyler, her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır.”
“Mezheplerin ve okulların görüşleri bir geçim aracı haline geldiğinden beri gerçek ve adalet dünyayı terk etti.”
“Bilgin görünmek
ya da şu ve bu nedenle
insanların nefretini
çekmek isteyenler,
öğrenmekten çok
öğretmek isterken,
yalnızca gerçeğe
karşı çıkıyorlar,
ona muhalefet
ediyorlar.”
Bilgin görünmek ya da şu ve bu nedenle insanların nefretini çekmek isteyenler, öğrenmekten çok öğretmek isterken, yalnızca gerçeğe karşı çıkıyorlar, ona muhalefet ediyorlar
Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir, çünkü çokluğun içinden hiçbir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştı. Yetkin ve değerli şeyler, her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır
Rönesans’a gelindiğinde Avrupa kendi içine sıkışıp kalmıştı, yenilikten ve ilerleme fikrinden uzaktı. Bu süreçte önce İstanbul, sonraki yüzyılda ise tüm Yunanistan’ı Osmanlı İmparatorluğuna kaptırmışlardı. Avrupa ülkeleri bu yüzden yeni olanaklar bulma ve yeniden canlanma ihtiyacını derinden hissediyordu. Bu süreçte İspanya ve Portekiz artık Amerika Kıtası’yla, İtalya ise Çin ile yakın temas halindeydi. Bu “Yeni Dünyalar”dan olağanüstü hikayeler ve fantezi ürünü haberler geliyordu. Devler, uçan halılar, altından dağlar ve daha önce hiç görülmemiş hayvanlarla dolu bu yeni coğrafyalar, Avrupa insanı için her şeyin başka türlü olabileceği çeşitli ütopya hayali sağlıyordu.
Avrupa’nın düşünce dünyasını değiştirebilecek, egzotik dünyalardan kimi yazılı kaynaklar uzun zamandır elden ele gizlice dolaşıyordu. Matbaa’nın icadı ile kitaba erişim biraz daha kolaylaşmıştı
Rönesans olarak adlandırılan dönem ise, ortaçağın eleştirel düşünceye kapalı ve soğuk otoriter ikliminin kırılarak bir tür “yeniden doğuş”un ortaya çıkmaya başladığı bir çağdır. Bu çağla birlikte “modern” dediğimiz, kendini eski olan her şey karşısına “yeni” olarak konumlandıran bir çağın başladığı kabul edilir. Rönesans’ın başlangıcı konusunda tarihçilerin tartışmaları olsa da, başlangıç olarak 1300’ler İtalya’sı ölçüt alınır ve genel kabule göre, yeniçağ da Fatih’in İstanbul’u fethetmesi ile başlamış sayılır. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde farklı dönemlerde etkilerini gösteren Rönesans ruhunun başlıca özellikleri arasında dünyaya ve yaşama, akla, duyuya, sanata, büyüye ve yeni olana karşı güçlü ilgiler sayabilir ve elbette Antik Yunan kültürüne. Doğayı yeniden keşfetmek, Hristiyanlık tarafından kötülenen yeryüzünü araştırıp tanımaya çalışmak, onu aklın ve duyunun sağladığı araçlarla gözlemleyip incelemek ve bu konularda antik dönemde yapılmış çalışmalardan faydalanmak Rönesans ruhu için tipiktir.
Büyük insanların ilahi güce duydukları sevgi o kadar büyük ki, onlar hiçbir tehdit ya da sindirmeyle sarsılmazlar. Kendine çok fazla önem veren biri, kendini Tanrı ile birlik içinde hissedemez. Sadece bilgiler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler
Büyük insanların ilahi güce duydukları sevgi o kadar büyük ki, onlar hiçbir tehdit ya da sindirmeyle sarsılmazlar. Kendine çok fazla önem veren biri, kendini Tanrı ile birlik içinde hissedemez. Sadece bilgiler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler
“Büyük insanların ilahi güce duydukları sevgi o kadar büyük ki, onlar hiçbir tehdit ya da sindirmeyle sarsılamazlar. Kendine çok fazla önem veren biri, kendini Tanrı ile birlik içinde hissedemez. Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.”
“Görmüyor musunuz, nasıl vaktiyle bir tohum tanesi olan şey bitkiye dönüşmekte, bitki olan bir şey ise başak halinde gelişmektedir, tıpkı bir başaktan ekmeğin, ekmekten besin özsuyunun, besin özsuyundan kanın ortaya çıkması ve kanın tekrar tohuma ayrıştırması gibi, tohum cenin olmakta, bu bir insan olmakta, tekrar ceset haline gelmekte, yeniden toprakta çözülmekte, ondan tekrar kayalar ve bütün mümkün oluşumlardan diğer o doğa oluşumları doğmaktadır, değil mi?”
“Şeylerin iki temel ilkesi vardır: madde ve biçim.”
“Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir, çünkü çokluğun içinden hiçbir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştır. Yetkin ve değerli şeyler, her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır.”
Böylesi bir evren gözümüze biraz tuhaf görünür, değil mi? Hem ölümün, yıkılışın, mahvoluşun hem de doğuşun, yenilenmenin ve dönüşmenin evidir. Birbiriyle çelişen yönlerin bir araya geldiği bir buluşma mekanıdır. Burada her şey ölerek birbirine dönüşür ve hiçbir şey ölümsüz değildir, hiçbir şey asla tam olarak yok olup ortadan kalkmaz.
Biz kendimiz, bize ait olanla birlikte gidip geliyoruz, geçiyoruz, dönüyoruz; bizim olup bize yabancı olmayan, bize yabancı olup bizim olmayan hiçbir şey yoktur.
Her şey her şeye dönüşür.
Tanrı, düşünce adamlarına gerçeği düşünmelerine izin verirken, sıradan insana, işin özünü anlamaları için, kendi anlayış ve anlatım biçimine uygun bir tarzda seslenir.
Bruno’ya göre, tıpkı tek tek varlıklarda olduğu gibi, gezegenlerin ve yıldızların da birer ruhu vardı; bu gökcisimlerinin her biri de evrensel ruhun birer yansımasıydı. Dünyanın da bir ruhu vardı.
Filozof Platon ideaları ya da sonrakilerin deyimiyle saf formları maddeden ayrı varlığı varmış gibi düşünürdü. Ona göre ağacın, kuşun ve insanın saf formları vardı ve bu dünyada gördüğümüz şeyler bu saf formların maddeyle birleşmiş olan kötü taklitleriydi.
Doğrusu, biz felsefeciler kılı kırk yararak birçok şeyi unsurlarına ayırırız.
Gerçek şu ki, evrende var olan her şeyin maddesi ve formu vardır. Var olan her maddenin formu vardır ve her form da mutlaka bir maddeyle birleşik halde bulunur.
Ama soruyu daha derin bir anlamda sorarsanız daha derin bazı cevaplar bulursunuz.
Ben gönüllü bir cefakâr olarak ölüyorum, biliyorum ki ruhum son nefesle cennete yükselecek.
Siz bana bu hükmü getirirken, benim kabul ettiğim bu hükümden korktuğumdan daha fazla korkuyor olabilirsiniz
Onur yalnız ödüle layık olanlara değil, ama ayrıca yenilmiş olmasına karşın, yeterince iyi koşmuş olanlar için de.
Her zaman kendimle ilgili verecek bir cevabım var.
Cehennem azabı gibi derin düşüncelere dalmış dalgın gözleriyle sanki kendi içinde kaybolmuş gibiydi, mutluluğunda hüzün, hüznünde mutluluk vardı; sanki bedeninin yerini büyük bir sinirlilik hali ve inatçılık almıştı.
Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir, çünkü çokluğun içinden hiçbir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştır. Yetkin ve değerli şeyler, her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır.
Mezheplerin ve okulların görüşleri bir geçim aracı haline geldiğinden beri gerçek ve adalet dünyayı terk etti.
Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.
Sadece bilgeler ve erdemli insanlar çok mutlu olabilirler, çünkü onlar acıyı artık hissetmezler.
Eşsiz, kahraman ve tanrısal insanlar, ölümsüzlük nişanını almak için güç yolları zorlarlar. Ayrıca yarışı bitirmek ve ödülü almak olası olmasa bile, bu denli önemli bir girişimde gücünüzü tüketmeyiniz ve son soluğunuza kadar direniniz. Övgü yalnızca yenenleri beklemiyor, ayrıca korkmadan, ödü kopmadan ölenleri de bekliyor— çünkü korkaklar, kendi yenilgilerinin ve ölümlerinin sorumluluğunu kötü yargılarından bilirler ve kendi yetersizliklerinden ileri gelen şeyleri, başkalarına gösterirler. Onur yalnızca ödüle layık olanlara değil, ama ayrıca yenilmiş olmasına karşın, yeterince iyi koşmuş olanlar için de.
Değerli olan işlerin girişimi de zordur. Mutluluk yolu dardır ve dikenlerle çevrilidir.
Öyleyse direnmek üstün gelsin, eğer sınav insan için tüketici ise, ödülü daha az değerli olmayacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir