İçeriğe geç

Lanetli Çocuk Kitap Alıntıları – Honore de Balzac

Honore de Balzac kitaplarından Lanetli Çocuk kitap alıntıları sizlerle…

Lanetli Çocuk Kitap Alıntıları

Geldiğinde zaten dert­liydi, olur ya gününe birden gölge düşmesinden korkuyordu, şim­di de kendisinden kuşku duyuluyordu işte. Sevinci uçtu gitti, ye­niden içindeki ıssızlığa daldı da yalnızlığını bezesin diye yüreği­ ne ektiği çiçekleri bulamadı.
Yavrusunu seven bir baba o her zaman küçük kalsın ister; kızının bir erkeğin egemenliği altına girmesini içinden derin bir acı duymaksızın yaşayabilense, aslında havalara uçmak şöyle dursun, yerin dibine geçer.
Haydi gel ne olur, yitirdiğim her şey adına seni yürekten severek hatalarımı unutturmaya çalışacağım.
Bizim için yaratılmış bu çiçeklere hayran hayran bakarken, bizim kimin için yaratıldığımızı düşünüyordum ; hangi varlıklar bize bakıyor?
Egemenliği sevenler şefkatten yoksun yüreklerdir, ama gerçek duygular özveriye, gücün o erdemine candan bağlıdır
Bu çekingen yaratıkta o kadar çok saflık, o kadar çok yüce­lik vardı ki bazı becerikli kadınlar gibi, tutumunda hesapçı dav­ranarak, güzelim ruhların kirlenmesine yol açacak şekilde, fahişe­lik yapıp kontu yönetmeye çalışması olanaksızdı.
Sen ki yumuşacık ruhun yaralanıverir sert bir bakışla, kim anla­yacak seni? Sen ki, tıpkı çileli annen gibi, bir tatlı gülümsemeyi yeğ tutarsm tüm dünyanın malına mülküne, ah annesinin canı ci­ğeri melek, yeryüzünde seni kim sevecek? Şu kırılgan görünüşü­nün altında yatan hazineleri kim keşfedecek? Kimse Sen de be­nim gibi dünya üstünde yalnız olacaksın.
Kuşkusuz, çocuğunu çığlıkları dinsin, ilk acıları yatışsın diye göğsüne yapıştıran her kadın güzeldir..
çünkü genelde zorbanın gücü ezilenin kay­gısı kadardır.
Harekete geçmek isteyen bir güç hissediyorum yüreğimde
Pek çok aşk uyuşmazlıklardan doğar. Bir kavga eder, bir barışır çiftler. Ruh’la Madde’nin bayağı çatışmasıdır bu. Ama gerçek aşk daha ilk kanat çırpışında bu kavgaları savuşturdu mu uzaklara, her şeyin özünün aynı olduğu noktada, iki varlık birbirinden ayırt edi­lemez olur; aşk, en yüce ifadesiyle dehaya benzer şekilde, dayana­bilir en parlak ışığa, ışığı besler, onun içinde büyür ve varolabilmek için gölgeye ihtiyaç duymaz.
İkisi de şaşkın ve sessizdi hala, çünkü duyguların ifadesi çok derin olduğunda daha az açığa vurulur.
Bilgisizlik, en az bilim kadar kutsal bir şeydir. Bilimle bilgisizlik varlıklar için iki yaşam tarzıdır. Her ikisi de ruhu kefen gibi sarıp korur. Bilim sizin yaşamınızı kurtardı, bil­gisizlik de kızımı kurtaracak.
Egemenliği sevenler şefkatten yoksun yüreklerdir, ama gerçek duygular özveriye, gücün o erdemine candan bağlıdır.
Çünkü genelde zorbanın gücü ezilenin kay­gısı kadardır.
Yaşamda biraz yol aldığımızda, mekanların ruh halleri üstün­de gizli bir etki yarattığını öğreniriz. Çevremizi saran nesnelerde artık bilmem hangi umut güvencesini bulduğumuz o kötü anla­rı hangimiz yaşamamışızdır? İnsan ister mutlu olsun, isterse dertli, birlikte yaşadığı en küçük nesnelere bile bir yüz kazandırır; onla­rı dinler, akıl alır, çünkü doğası gereği boş inançlıdır.
Pek çok aşk uyuşmazlıklardan doğar: Bir kavga eder, bir barışır çiftler, Ruh’la Madde’nin bayağı çatışmasıdır bu. Ama gerçek aşk daha ilk kanat çırpışında bu kavgaları savuşturdu mu uzaklara, her şeyin özünün aynı olduğu noktada, iki varlık birbirinden ayırt edi­lemez olur; aşk, en yüce ifadesiyle dehaya benzer şekilde, dayana­bilir en parlak ışığa, ışığı besler, onun içinde büyür ve varolabilmek için gölgeye ihtiyaç duymaz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bazı kederler vardır, akarsuya damla­yan kanı andırırcasına dalgaları bir süreliğine boyarlar; dalga yeni­lendiğinde örtüsünü yeniden tertemiz kılar; ama Etienne’de suyun kaynağına karışmıştı kan; zamanın her dalgası yüreğine aynı oran­da acı taşıyordu.
-“Beni kolayca susturabilirsiniz ama vicdanınızı yatıştıramazsınız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
-“Yoksullar, çileliler, ezilenler dile sığmaz sevinçler yaşarlar, küçücük bir şey onlar için dünyalara bedeldir.”
-“Sanki bizim için yaratılmış bu çiçeklere hayran hayran bakarken, bizim kimin için yaratıldığımızı düşünü­yordum; hangi varlıklar bize bakıyor?”
Zorbanın gücü ezilenin kaygısı kadardır.
bir gizem eksik bir gizem fazla. bir önemi yok aslında hayatta.
Pek çok aşk uyuşmazlıktan doğar :Bir kavga eder, bir barışır çiftler, ruhla maddenin bayağı çatışmasıdır bu. Ama gerçek aşk daha ilk kanat çırpışında bu kavgaları savuşturdu mu uzaklara, her şeyin özünün aynı olduğu noktada, iki varlık birbirinden ayırt edilemez olur ; aşk, en yüce ifadesiyle dehaya benzer şekilde, dayanabilir en parlak ışığa, ışığı besler, onun içinde büyür ve varolabilmek için gölgeye ihtiyaç duymaz.
Aşk her zaman yaşlanmaya çalışır, çocukların cilvesidir o.
Aşkın insanları soylulaştırdığını bilecek durumda değildi.
çünkü duyguların ifadesi çok derin olduğunda daha az açığa vurulur.
Oysa insan düşünceleri, yasalar aralarında aşılmaz uçurumlar yaratıyordu.
Bir kadını seveceğine sanatı sevecek ve sanat ona asla ihanet etmez.
Okumakla geçecekti yaşamı.
Gerçi anneler her zaman oğullarıyla birlikte büyümezler
Yaşamda biraz yol aldığımızda, mekanların ruh halleri üstünde gizli bir etki yarattığını öğreniriz.
Kendisini her şeyden yoksun bırakırken, insanın sevdiklerine özveri gösterirken aldığı büyük zevki tadıyordu.
Genelde aşk bir köleyle bir tanrı ister, ama onlar Platon’un nefis düşünü gerçeğe dönüştürüyorlar, ikisi tek bir varlık olup onu tanrısallaştırıyorlardı.
İnsan siz kadınlara nasıl davranacağını bilemiyor.
Bana zaten borçlu olduğunuz sevgiyi hatalarınızın karşılığı olarak sunduğunuza göre, kendinizi epey suçlu hissediyor olmalısınız. ”
Beklenmedik bir hazzın kutsallaştırdığı kimi günlerde ( ) mutlu olmak için geçmişi unutmalı, geleceği düşünmemeli.
Gri bir gökyüzünün altında geçen, her zaman kapkaranlık sürüp giden yaşamlar vardır.
Bizim için yaratılmış bu çiçeklere hayran hayran bakarken, bizim kimin için yaratıldığımızı düşünüyordum ; hangi varlıklar bize bakıyor?
Beni kolayca susturabilirsiniz ama vicdanınızı yatıştıramazsınız.
Aşkların en safı gizi hep sever.
Sanki bizim için yaratılmış bu çiçeklere hayran hayran bakarken, bizim kimin için yaratıldığımızı düşünüyorum
Bugün, mutlu olmak için geçmişi unutmalı, geleceği düşünmemeli.
Ah şen, bitimsiz bağlılık, sen yok musun!
Egemenliği sevenler şefkatten yoksun yüreklerdir, ama gerçek duygular özveriye, gücün o erdemine candan bağlıdır.
Kuşkusuz, çocuğunu çığlıkları dinsin, ilk acıları yatışsın diye göğsüne yapıştıran her anne güzeldir
Ana sütü tüm çocuk hastalıklarının ilacıdır.
çünkü genelde zorbanın gücü ezilenin kaygısı kadardır.
Bugün, mutlu olmak için geçmişi unutmalı, geleceği düşünmemeli.
İnsan ister mutlu olsun, isterse dertli, birlikte yaşadığı en küçük nesnelere bile bir yüz kazandırır; onları dinler akıl alır, çünkü doğası gereği boşinançlıdır.
güneş her zaman en tepedeydi.
Pek çok aşk uyuşmazlıklardan doğar: Bir kavga eder, bir barışır çiftler, Ruh’la Madde’nin bayağı çatışmasıdır bu
yapayalnız bir varlığın yüreğinde bir duygunun kökleri ne kadar derine iniyordur, bilinebilir mi hiç!
Ortak zevkler sayesinde geçmişte bile birbirlerine bağlı olduklarına inanmaları, bakirelere yaraşır bir aşk ilanı değil de nedir! Aşk her zaman yaşlanmaya çalışır, çocukların cilvesidir o.
içinden geçenleri anlatabilmek için güç istedi Tanrı’dan
Sevinci uçtu gitti, yeniden içindeki ıssızlığa daldı da yalnızlığını bezesin diye yüreğine ektiği çiçekleri bulamadı.
söz ruhu yankılayan bir şeydi
Yoksullar, çileliler, ezilenler dile sığmaz sevinçler yaşarlar, küçücük bir şey onlar için dünyalara bedeldir.
« deniz kıyısına gitmek istiyorum, hava pek yumuşak.»
bir sürü tutkuyu birden yaşayabilecek insan değildi, sadece tek bir şekilde, bir kez sevebilirdi.
Babalar da insandır sonuçta.
bakışları aklından geçen parıltılı düşüncelerin etkisiyle neredeyse alık görünüyordu, tıpkı çağlayanın suyunun hareketsiz görünmesi gibi.
kanımı kaynatan bir hazla dua ediyorum.
Aklıma benliğimi sarsan düşünceler geliyor, sonra da akşamları pencerelerimizden havalanan kuşlar gibi uçup gidiveriyorlar, tutamıyorum onları.
tamam üzgünüm ama aynı zamanda sakinim
bilimin değeri ne olursa olsun, hekimin hâlâ acımasız din savaşlarında yaşayan Normandiya beylerbeyi üstünde derebeylik kadar etkisi yoktu.
Yalnız yaşamına daha sıkı sarılsın diye, bir melek gelip ruhsal dünyanın uçurumlarını ve uygarlıkların tüyler ürpertici çarpışmalarını gösteriyordu sanki ona
Tanrı ona eski münzevilerin gücünü vermiş, şeylerin ruhuna nüfuz eden yetkin duyularla donatmıştı sanki
Her yere annesinin ruhunu yerleştiriyordu; bulutların içinde görüyordu onu sık sık, onunla konuşuyor ve göksel hayaller sayesinde gerçek anlamda iletişim kuruyorlardı, gün oluyordu, onun sesini duyuyor, gülümsemesine hayran kalıyordu
yıldızlar gecenin çiçekleriydi
Duyguların ifadesi çok derin olduğunda daha az açığa vurulur.
Bu ev özgürlüğün daha fazla, zorunlu dualarınsa daha az olduğu bir manastır gibiydi.
Egemenliği sevenler şefkatten yoksun yüreklerdir.
Bu ad belli bir eğitim almadan, babadan kalma bilgilerle, çoğunlukla aile içinde uzun süre yaptıkları gözlemlerin ve deneyimin etkisiyle kırıkları çıkıkları düzelten, hayvanlarla insanları bazı hastalıklardan kurtaran ve ağır vakaların tedavisinde sözümona olağanüstü sırlara ermiş ilkel dahilere veriliyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir