İçeriğe geç

Cumhuriyet – Türk Mucizesi Birinci Kitap Kitap Alıntıları – Turgut Özakman

Turgut Özakman kitaplarından Cumhuriyet – Türk Mucizesi Birinci Kitap kitap alıntıları sizlerle…

Cumhuriyet – Türk Mucizesi Birinci Kitap Kitap Alıntıları

.. Bir gün kadın erkek eşitliğinin sağlanacağına kesinlikle inanıyorum. Nuri, sen yine hayal diyeceksin ama haklı hayaller damla damla birikir, bir gün gerçek oluverir.
Münir Bey Hiç ümitlenmeyin.. dedi, ..kendini toparlayınca yine yukarıdan bakmayı, suçlamayı sürdürecektir. Bunlar insanlığa en aykırı suçu işler, yine de af dilemezler. Bu kafayı ve ahlakı iyi bilmeli, ona göre davranmalıyız.
Telgrafı okuyan Ruşen Eşref Ünaydın Yaver Salih Bozok’a, Birader.. dedi, .. dört yıl önce bizi aşağılayan gazetelerin çoğu mücadelemizi haklı buluyor ve övüyor.

Salih Bozok acı acı güldü. Dört yıllık kanlı bir gecikmeyle. Bugün ne istiyorsak dört yıl önce de tam onu istiyorduk. Kabul ettirebilmek için dört yıl savaşmak zorunda kaldık.

Zafer inananlarindir
Zafer inananlarındir
İşittim ki anan ölmüş, başın sağ ola.
Evet, anam öldü. Vatan anam sağ olsun.
Arkadaşlarımla birlikte ne yaptıksa sizler için yaptık. Sizin mutluluğunuz, onurunuz için yaptık. Başınız dik gezin, kimsenin kulu kölesi olmayın diye yaptık. Bir daha bu acı günleri yaşamayın diye yaptık. Ödülümüz sizin temiz, güzel sevginizdir.
Fevzi Paşa’nın gözleri yaşardı.
Demokrasi insan ırkının ümididir.
28 Ocak günü Başkomutan, paşalar ve İzmir’deki tüm birlik ve birim komutanlarıyla bir toplantı yaptı. İzmir Körfezi’nin savunması büyük önem taşıyordu. Denetim sonunda birlikte geçit töreni yapıldı. Töreni gururla izleyen İzmir’in yeni Eğitim Müdürü Vasıf Çınar Bey yanındakilere dedi ki:
”Bu orduyu ceketinizin düğmesini ilikleyip de öyle izleyin. Binbir güçlükle kuruldu bu ordu. Ayağı çıplaktı. Tüfeğinin kayışı iptendi. Ne matarası vardı, ne ekmek torbası. Bu mübarek ordu olmasa Sevr uygulanacak, buralar Yunanistan’a bağlanacaktı. Doğu illerimiz Ermenistan’a verilecekti. Ankara civarında birkaç ilden ibaret, kolu kanadı kırık, uyduruk bir devletimiz olacaktı. Sonsuza kadar galiplerin denetimi altında yaşayacaktık. Namusumuzu, vatanımızı, zaferi, devletimizi, bağımsızlığımızı, kısacası yaşama hakkımızı işte bu orduya borçluyuz. Tarihte böyle bir ordu yok. Allah millete bağışlasın. ”
Eldeki para Padişah ve hanedanın aylık ödeneğine bile yetişmiyordu.

Yoksul, esir bir devletin Maliye Nazırı olmak iğneli fıçıda yaşamak gibiydi.

Demokrasi insan ırkının ümididir.
Şimdi sıra sizde. Milletimizin üzerine bir karanlık gibi çökmüş olan cehaleti yeniniz, kahrediniz! Bir daha başını kaldıramasın.
Artık bilim, kültür, fen ve iktisat gibi alanlarda zaferler kazanmalıyız. Bazı kimseler asri (çağdaş, modern) olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı İslamların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil beyinledir.
Kırk yıllık Türk yurdu yabancı elinde esir kalamaz. Günü gelecek, siz de kurtulacaksınız.
haklı hayaller damla damla birikir, bir gün gerçek oluverir.
Bütün cihan bilsin ki bu millet bağımsızlığının sağlandığını görmedikçe, yürümeye başladığı yolda durmayacaktır.
Mustafa Kemal Paşa’nın yalnız vatanı değil, milletin canını, ırzını, namusunu, şerefini, huzurunu kurtardığını en iyi kadınlar biliyorlardı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Milli hâkimiyet milletin namusudur, haysiyetidir, şerefidir.
Evrende her şey eylem halindeydi, her şey değişiyor, gelişiyordu. Donmuş yorum ve anlayışlarla yaşamak, ilerlemek, kalkınmak imkânsızdı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Asım Paşa Cevvat Abbas Bey’e, Biz kolay uyur, zor uyanır bir milletiz.. dedi, Anadolu işgal edilmese, birçok pislik yapılmasa, uyanacağımız yoktu. Bu uyku hastalığımızı iyi bir eğitimle tedavi zorundayız.
Hiçbir başarı hakça bir barıştan daha güzel ve yararlı olamazdı.
Gerçek kurtuluşa kavuşmak, devlet binasını kurabilmek için en kuvvetli temel, toplar, süngüler, taşlar değil, bilim ve eğitimdir. Millet yalnız erkeklerden kurulu değil. Kadınlarımız da var. İkisi de bilim ve eğitimde, toplumsal etkinliklerde denk olmalı. Biri ötekinden geri kalmamalı. Türk tarihinde kadının yeri çok yüksektir. İslamiyetin ilk zamanlarında da kadınlar savaş meydanına da kocalarıyla birlikte gitmişlerdi. Milli Mücadele döneminde de, eşini, oğlunu askere gönderen kadınlarımız tarlayı sürmüş, bağı temizlemiş, kağnısıyla cephane taşımıştır. Zaferde payı büyüktür.
Kadınlarımızın genel hayata katılmalarının önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Her türlü görevi yapabileceklerdir. İyi yetişmiş kadınları ve yetiştirecekleri aydın çocukları düşündükçe büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu parlak geleceği sizler hazırlayacaksınız.
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları hem bize, hem düşmanlara şu büyük gerçeği öğretti: Hiçbir devlet, hiçbir silah, hiçbir zırhlı, yurt sevgisinden ve milli onurdan daha üstün, daha güçlü değildir, olamaz. Korkma, canımız yanar ama yenilmeyiz.
Biz kolay uyur, zor uyanır bir milletiz. Anadolu işgal edilmese, birçok pislik yapılmasa uyanacağımız yoktu. Bu uyku hastalığımızı iyi bir eğitimle tedavi zorundayız.
Hasan Saka Lord Curzon’un yüzüne baktı: Yakalanmış bir suçlu gibiydi. Danışman Münir Bey’e, Galiba sözlerini geri alacak dedi.
Münir Bey Hiç ümitlenmeyin.. dedi, ..kendini toparlayınca yine yukarıdan bakmayı, suçlamayı sürdürecektir. Bunlar insanlığa en aykırı suçu işler, yine de af dilemezler. Bu kafayı ve ahlakı iyi bilmeli, ona göre davranmalıyız.
Lord Curzon birçok konuda dolaşarak bir bilgi gösterisi yaptıktan sonra fırsatını düşürüp İsmet Paşa’yı uyardı:
Siz Yunanistan’ı yendiniz, İngiltere’yi değil. Bunu unutmayın.
İsmet Paşa, ‘Hayır..’ diye düşündü, ‘..Yalnız Yunanı yenmedik, güneyde müttefikiniz Fransızları yendik, onun silahlandırdığı Ermenileri yendik, müttefikiniz İtalyanları Anadolu’dan uzaklaştırdık, sizin silahlandırdığınız Doğu Ermenilerini ve Pontus çetelerini yendik, sizin İstanbul yönetimiyle birlikte azdırdığınız isyancıları yendik, silah ve para ile desteklediğiniz Kuva-yı İnzibatiye’yi yendik, en son olarak da maşanız Yunan ordusunu yenip denize döktük, Mondros’u yendik, Sevr’i yendik, Üçlü Anlaşma’yı yendik. Bunların hepsinin arkasında siz vardınız, hepsinin ipleri, dümeni, düğmesi sizin elinizdeydi.
Biz asıl sizi yendik!
Hırçınlığınızın, telaşınızın, durmaksızın entrika çevirmenizin nedeni bu. Bunu örtbas etmeye, kaybınızı gidermeye çalışıyorsunuz.
Biz sizi burada da yeneceğiz!’
Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğinin ürünü olan Sevr’i ve Üçlü Anlaşma’yı tarihe gömdük. Hevesi kursağında kaldı. Affetmez. Bizi yine uyutmak, istediklerini yaptırmak isteyecektir. Onun için gözümüzü daima dört açmalı ve çok çalışmalıyız. Tarihimizi iyi bilmeli, bağımsızlık bilincini güçlendirmeliyiz.
Sir Rumbold odasından Haliç’e bakarak, Türklerle Sevr Andlaşması imzalanmıştı.. dedi, ..Sevr yırtıldı, yeni bir barış andlaşması için toplanacağız. İşgalimiz altındaki İstanbul’da şimdi Türkler egemen. Basın üzerindeki sansürümüz artık anlamsız oldu. Mr. Loyd George istifa etmek zorunda kaldı. Yunan Kralı devrildi. Şimdi de Osmanlı Sultanı çekiliyor. Kurduğumuz cephe dağıldı. Nerede yanlış yaptık?
General Herrington yanıtladı:
Ankara’yı İstanbul sandık. Eski İngilizlerin deyişi ile ‘Koca Türk’ü unuttuk.
Halk artık padişahın kulu değil, vatandaş! Vatan artık padişahın mülkü değil, bizim! Millet artık bir çobanın güttüğü sürü değil, insan topluluğu! Bu büyük devrimi herkese iyi anlatmalıyız!
Efendiler! İçinde bulunduğumuz acil şartlara rağmen, safsatayla, nazariyatla vakit geçirdiğimizi görüyorum. Hâkimiyet ve saltanat, hiç kimse tarafından, hiç kimseye, ilim icabıdır diye, müzakere ile, münakaşa ile verilmez. Hâkimiyet ve saltanat, kuvvetle, kudretle, zorla alınır. Türk milleti de hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek, bilfiil kendi eline almıştır. Bu olmuş bitmiş bir durumdur. Söz konusu olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele bu olmuş bitmiş durumu ifadeden ibarettir. Bu her halde olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi böyle görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde yine hakikat usulünce ifade olacaktır
Eliyle işaret etti:
..Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.
Bazı insanlar bilir bilmez bana düşman kesilecek. Belki de hayatım sürekli tehlikede olacak..
Evet, evet!
Ama sevgili Hocam, milletin önüne düşen bir adam artık keyfini, cebini, çıkarını, rahatını, ailesini, geleceğini değil, milletin ihtiyaçlarını, zamanın gereklerini temsil eder. Bu yüzden tasvir ettiğiniz hayat, hoşuma gitse bile kabul edemem. Millet yolundan geri dönemem. Artık millet de buna izin vermez.
Uzanıp sevgiyle Hocanın elini tuttu:
..Ben bu görevi her türlü tehlikeyi göze alarak üstlenmiştim. Benim için hayır dua ediniz.
Sevinci hak etmek için neden hep bu kadar uzun çile çekmemiz gerekiyor?
Haydi canım sen de! İnsanı diktatörlüğe, halkın sevgisi değil, nefreti götürür. Mustafa Kemal Paşa’da diktatörlük hevesi ve yeteneği olsa, bu zorlu mücadeleyi şu çetin Meclis’le sürdürür müydü? Hâlâ da sürdürüyor.
Arkadaşlarımla birlikte ne yaptıksa sizler için yaptık. Sizin mutluluğunuz, onurunuz için yaptık. Başınız dik gezin, kimsenin kulu kölesi olmayın diye yaptık. Bir daha bu acı günleri yaşamayın diye yaptık. Ödülümüz sizin temiz, güzel sevginizdir.
Onurlu bir barış, güzel bir zaferden bin kez daha güzeldi!
Emperyalizm haktan, barıştan, uzlaşmadan değil, doğası gereği zordan anlıyordu.
Batının acımasız karakteri buydu. Türkiye Batının -bilimi, sanatı, toplum düzeyi ve teknolojisiyle değil- bu karakteriyle mücadele ediyordu.
Ankara’dan ayrılmadan bir gece önce de birlikte olmuşlar, ayrılırken, Taarruz haberini alınca hesap ediniz, on beşinci günü İzmir’deyiz. demişti.
Ordu on dört gün sonra İzmir’de olmuştu. Arkadaşlarına, Bir gün yanılmışım.. dedi, ..ama kusur bende değil, düşmanda.
Ne yapmıştı Mustafa Kemal Paşa?
Sevr’e, işgale, parçalanmaya, Avrupa’nın uşağı olmaya karşı çıkmış, davayı benimsetmiş, Meclis’i toplamış, orduyu kurmuş, sonunda Türkiye’yi kaç türlü onursuzluktan, pislikten, rezillikten, zavallılıktan kurtarmıştı.
Gelişmemiş bir insan bile bu hizmetlerin değerini bilirdi.
Bu nasıl bir insandı?
İnsan mıydı?
Dört yıl önce neredeyse herkesin çılgınca bir hayal sandığı amacı, adım adım, yaman aşamalardan geçerek, olağanüstü bir sabırla gerçekleştirmiş, dünyaya kabul ettirmişti. Gören gözler, düşünen kafalar için yüzlerce mucize içeren olağanüstü bir süreçti bu dönem.
Tarihin akışını değiştirmişti.
Türkiye ölümden dönmüş, yüzyıllardır böyle kesin, büyük bir zafer görmemişti. İç ve dış ne kadar karşı güç varsa hepsi yenilmişti.
Demokrasi yerden bitmez, gökten yağmaz, şapkadan çıkmaz.
Osman Ağa mezarından çıkarılacak, ayağından asılarak Meclis önünde teşhir edilecekti.
İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Resim yapmayan, heykel yapmayan, güzel sanatları anlamayan bir milletin noksanı var demektir. Böyle bir milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.
ABD ikinci gözlmecisi Mr. Grew şöyle diyecekti.
İsmet Paşa Lozan’da büyük bir diplomatik zafer kazanmıştır. Belki bu tarihte kazanılmış en büyük zaferdir.
Demokrasi insan ırkının ümididir.
Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde esir kalamaz. Günü gelecek, siz de kurtulacaksınız.
Birileri icat çıkarmazsa, insanlık mağara döneminde kalırdı.
Bu İstanbul’un ikinci ve ebedi fethidir. Türk ordusu ve TBMM sayesinde İstanbul yeniden Müslüman, yeniden Türk.
Sizi düşünüyorum. Kılığınız kıyafetiniz, mesleğiniz, mesleğinizin araçları, düşüncelerinizin kaynağı hep Batı. Bunları milletinizden niye esirgiyorsunuz. Kişisel olarak Paris’i Kandahar’a üstün gördüğünüz halde, millete seslenirken niye Kandahar’ı Paris’ten üstün gösteriyorsunuz?
Artık bilim, kültür, fen ve iktisat gibi alanlarda zafer kazanmalıyız. Bazı kimseler asri (çağdaş, modern) olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı İslamların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil beyinledir.
Öğretmenler!
Ordularımızın kazandığı zafer, sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır.
Arkadaşlarımla birlikte ne yaptıysak sizler için yaptık. Sizin mutluluğunuz, onurunuz için yaptık. Başınız dik gezin, kimsenin kulu kölesi olmayın diye yaptık. Bir daha bu acı günleri yaşamayın diye yaptık. Ödülümüz sizin temiz, güzel sevginizdir.
Büyük devletler hak vermeye alışık değiller. Söküp almak gerek. İnsanlığın, gücün desteklemediği hakkı teslim edecek kadar doymadığı ve olgunlaşmadığı anlaşılıyor.
Bir gün kadın erkek eşitliğinin sağlanacağına eminim. Nuri, sen yine hayal diyeceksin ama haklı hayaller damla damla birikir, bir gün gerçek oluverir. Birileri icat çıkarmasa, insanlık mağara döneminde kalırdı.
Büyük sorunlarımızdan biri de toplum hayatımızın kadınlara kapalı, kadınlarımızın da toplum hayatına uzak olması. Yarısı, kadın olduğu için eve kapatılan, okutulmayan, fikri alınmayan, konuşmayan bir millet, yarım millettir. Böyle yarım yamalak bir millet, uygarlık yarışına katılabilir mi? Böyle toplumların hepsi esir, hepsi sömürge, hepsi zavallı, hepsi geri.
Biz kolay uyur, zor uyanır bir milletiz. Anadolu işgal edilmese, birçok pislik yapılmasa, uyanacağımız yoktu. Bu uyku hastalığımızı iyi bir eğitimle tedavi zorundayız.
Millet yalnız erkeklerden kurulu değil. Kadınlarımız da var. İkisi de bilim ve eğitimde, toplumsal etkinliklerde denk olmalı. Biri ötekinden geri kalmamalı. Türk tarihinde kadının yeri çok yüksektir.
Halk artık padişahın kulu değil, vatandaş! Vatan artık padişahın mülkü değil, hepimizin. Devlet artık hanedanın değil, bizim! Millet artık bir çobanın güttüğü sürü değil, insan topluluğu. Bu büyük devrimi herkese iyi anlatmalıyız!
Milletin önüne düşen bir adam artık kendini, keyfini, cebini, çıkarını, rahatını, ailesini, geleceğini, değil; milletin ihtiyaçlarını, zamanın gereklerini temsil eder. Millet yolundan geri dönemem.
Erzurum Milletvekili Nusret Efendi, hilafetin tarihçesi hakkında bilgi verdi. Dört Halifeden sonra halifeliğin kalmadığını, halifeliğin emirliğe, sultanlığa dönüştüğünü anlattı. Bu konunun Müslümanların başına bela olduğunu, söyledi.
Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrü Bey ayağa fırladı ve bağırdı:
”Başta Vahidettin olmak üzere hepsinin besmeleyle taşlanmasını öneriyorum.
Hanımlar, beyler!
Bu noktaya kolay gelmedik. Ama bilelim ki bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Gerçek kurtuluşa ancak uygar, çağdaş, bilime, fenne ve insanlığa saygılı, bağımsızlığın değerini ve şerefini bilen, hurafelerden arınmış, aklı ve vicdanı hür bir toplum olduğumuz zaman ulaşabiliriz.
David Lloyd George Son yüzyılın en karanlık yüzlü, entrikacı, bencil, kaba siyasetçisi. Ülkeleri, sırf İngiltere’nin yakın, orta ve uzak çıkarları için pasta gibi bölüp parçalayan fraklı bir kasap, savaş ve zengin sever bir liberal emperyalist.
Sevinci haketmek için neden hep bu kadar uzun çile çekmemiz gerekiyor?
Haydi canım sen de! İnsanı diktatörlüğe, halkın sevgisi değil, nefreti götürür.
Sevgili gençler!
Cumhuriyetin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için Afganistan’ı, Irak’ı, İran’ı, Pakistan’ı, Emirlikleri, Suudi Arabistan’ı, Suriye’yi, Mısır’ı, Libya’yı, Tunus’u, Cezayir’i, Fas’ı, Müslüman Afrika’yı düşünün Dünyada bağımsız, çağdaş, özgür tek Müslüman ülkeyiz.
Tarihimizi doğru bilsek sorunlarımızın yarısı kendiliğinden çözülür.
Dünyada ülkesini savaşta zafere kavuşturan birçok komutan var. Milletini daha ileri bir toplum yapmak için çalışmış birçok önder de var. Ama yokluk, yoksulluk içinde ikisini birden başarmış bir kişi var: ATATÜRK!
Lozan’da barış, canavarın karnından sökülüp çıkarılmıştır.
M. Baha Bey Paşam.. dedi, ..bu adamlar bu kadar bencilken siz, Batı uygarlığını övüyor, örnek olarak gösteriyorsunuz. Bu bir çelişki değil mi?

Paşa M. Baha Bey’e gülümseyerek baktı:

Hayır! Batı’nın bilimine, sanatına, teknolojisine, özgürlüğüne, hayat düzeyine yani uygarlığına saygılıyız. Uygarlık şu anda Batıda olduğu için onu örnek almalıyız diyorum. Ama Batı’nın bir de çirkin yüzü var: Emperyalizm. Biz öteden beri Batı’nın emperyalizmine ve militarizmine karşıyız. Bencil dediğin o diplomatlar, Batı uygarlığının değil, Batı’nın emparyalist, militarist yanının, çirkin yüzünün temsilcileri..

Burada hanımlar üniversitede öğretmenlik de yapıyorlar, devlette memurluk da, fabrikada işçilik de. Bütün bir millet, bağnazlıktan, kaç-göçten uzak, son bireyine kadar çalışıyor, düşünüyor, üretiyor ve hayatın tadını çıkarıyor. Memleketleri de tabii böyle resim gibi oluyor. Her köylüsü çiftçi, yani toprak sahibi, her şehirlisi ev sahibi. Bize gelince, Kanuni’den sonra uyumuşuz. İhtişamımız döküle döküle kele dönmüşüz.
Kadın hakları konusunda Tunalı Hilmi Bey gibi düşünen bir avuç milletvekili olayı ibretle izlemişti. Rasih Hoca Hamdi Bey’e (Ülkümen), Dinimizde böyle bir kısıtlama yok.. dedi, Bu softaların görüşü.
Ah, en tehlikeli cahillik dinde cahillik. Bu cahilliği bir an önce, bir an önce, bir an önce yenmeliyiz.
Artık bilim, kültür fen ve iktisat gibi alanlarda zaferler kazanmalıyız. Bazı kimseler asri ( çağdaş, modern ) olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil beyinledir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir