Sait Faik Abasıyanık kitaplarından Lüzumsuz Adam kitap alıntıları sizlerle…
Lüzumsuz Adam Kitap Alıntıları
Sessiz yaşadım beni kim nereden bilecektir.
Ben bir acayip oldum.Gözüm kimseyi görmüyor,kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum.
–Hiç dertlenir misin?
–O da neye?
–Yani ya, kederlenir misin?
–Bilmem öyle şey demiş, ben cahilim.
–Hah, demişler, aradığımız adam!
–O da neye?
–Yani ya, kederlenir misin?
–Bilmem öyle şey demiş, ben cahilim.
–Hah, demişler, aradığımız adam!
Toprakta gezen göğsüme toprak çekilince
Günler bu heyulayı da elbet silecektir.
Rahmetle alınmaktadır elbet ebediyet
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir.
Günler bu heyulayı da elbet silecektir.
Rahmetle alınmaktadır elbet ebediyet
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir.
Hepinize bir şeyler veriyorum, ben olmasam işiniz dumandır,ben olmasam yaşayamazsınız, der toprak.
Yaşamak için yerim..
Her şeyi bırakıp kaçtı. Adam onu aramadı bile.
Bütün ümit yarın sabahta.
Kaç kez, sanatçı değişik bir yaratık gibi görünmemeli, insanlar içinde bir insan olduğunu unutmamalıdır, dediğini duymuşumdur.
Ama belli olmuyor ki, şu insanlar Mezar taşında nasihat bile ediyorlar yaşayana.
Yaşamak için yerim. Bulursam bol şarap içerim. Cigarayı ağzımdan düşürmem. Yaprak yerim. Kuş yerim. Daha olmazsa toprak yerim. Ama insan eti yemem. Hep mideden. Sağlam bir midem var. Çok yemem. Makineyi döndürecek kadar yerim. Fazla istemem. Keyifle yerim, keyifle içerim. Bu gençlik ondan.
Severim toprağı. Bu sessiz, mütevazı, sakin deli şeyi, dedi. Hayat bundadır işte. Biz canlı mıyız bunun yanında? Onun için bundan yapıldık, derler
İnsan aklından bile geçirmemeli, yoksa günah, yarı yarıya değil, bütün bütüne değil, iki misli, beş misli işlenmiş kadar zevklidir.
Bayılıyorum buraya ben.
Kaynanasının da hiç olmazsa puf böreği pişirmeyi bilmesini isterdi.
-Hey zavallı balık, diyor, ağzın var, dilin yok. Gözün var, saçın yok. Pulun var, paran yok. Canın, kanın var, anın şanın yok. Tutulursun metelik etmezsin. Tutulmazsın küfür yersin. Sen Allah’ın dilsiz mahluku, sen olmasan bütün kış ben ne yerim!
-Palacı daha ne bekliyorsun? Fırlatsana taşları!
-Herif ayakta uyuyor, yahu! Hay seni palacı yapanın!..
-Herif ayakta uyuyor, yahu! Hay seni palacı yapanın!..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sabahın saat dört buçuğu. İnsan sesleri sessizliğin içine düşüyor.
O kadarcık okumaktan kanun anlaşılsa abukata ekmek mi kalırdı, dayı?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Parmağında bir kadın yüzüğü, şapkası kirli, ayakkabıları pırıl pırıl boyalı, artık kimseyi ilgilendirmeyen bir adam yürüyor, tramvaya binmek üzere koşuyor
Hiçbir kötü kitap basmamak şartıyla hayatımı kazanmayı tasarlamıştım. Olmayacak. Böyle giderse, babadan miras birkaç parçayı da tüketeceğim.
Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu.
Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum. Dünyanın en sevimli insanları olan posta müvezzilerinin bile
Deniz insanı kasvet severdi.
Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar?Aklım ermiyor.
– İnsanın dişlerini ağzından söküp başka bir yerine koymak lazım gelse neresine koymalıdır? – Gözlerine efendim. – Neden? – Çünkü bazı kötü niyetliler, insanları gözleriyle de yerler.
Sokakta, bir dükkanda, kalabalık bir yerde durup herhangi bir adamın yüzüne bakarak hayatının hiç olmazsa bir kısmını hikaye etmek mümkündür.
Zamanlar normaldi ama bu normal zamanda da onlar, anormal zamanlar için pişiyorlar, sanki bugünü bekliyorlardı.
Senelerden beri bu nevi çarpıntılara yüreğimi kapatmıştım. Nabzım günlerce bir tek vuruş fazla atmazdı.
İnsan, aklından bile geçirmemeli, yoksa günah, yarı yarıya değil, bütün bütüne değil, iki misli, beş misli işlenilmiş kadar zevklidir.
Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum.
Senelerden beri bu nevi çarpıntılara yüreğimi kapamıştım. Nabzım günlerce bir tek vuruş fazla atmazdı.
Hamam böcekleri hamamları, arılar şehir bahçelerini, serçeler at pisliklerini, kumrular merhametli evleri, merhametli insanları buluyor. Ama o insanoğlu, ona ne iş var ne güç. Onun böcek bile olamayışına keyifle bakıyorlar.
Ji her insanê ditirsim. Kî ne ev mirovên ku kûçe tijî kirîne? Ev bajarê mezin, çi qas insanên bi xwe re biyanî tijî ne. Piştî ku ji hev şad bûn çênebû çima insan bajarên wiha lihevketî çêdike? Hişê min nagîhîjê. Hevdu biçûk dîtin, hev gewixandin, hev xapandin? Çawa ji hev cuda, ev qas insanên ji hevdu nenaskirî di bajarekî de dijîn.
Bütün ümit yarın sabahta.
Gitmeli, uzaklaşmalı hiç bir şehirde durmamalı.
Hani derler a, mavi gözlüler esmerlere, esmerler mavi gözlü sarışınlara düşkündür.
Göz kenarlarının çizgilerinde de üzüntü çizgileri yoktu. Kadın yüzünden hiç çekmemiş bir adam, dedim.
“ Sanatçı değişik bir yaratık gibi görünmemeli, insanlar içinde bir insan olduğunu unutmamalıdır..! “
“ Ama belli olmuyor ki, şu insanlar… “
“ Yoksa onu düşünmek mi istemiyorum ?.. “
“ Niye insanlar birbirleriyle bu kadar uğraşırlar ?.. “
“ Herkesle tatlı tatlı, dobra dobra konuşurdu..! “
“ Kimseye fena muamele etmemiştir..! “
“ Karşılığı için hiçbir şey istemeden veriyor o..! “
“ Güzel şeylere bayılırım… güzel olan her şeye..! “
“ Hiçbir şeye aldırmam..! “
“ Ne papazım, ne filozofum. İnsanım..! “
Sevgilimin etrafını kalabalık gördüğüm zamanki gibi bir yalnızlığa kapılıyorum.
İnsan sesleri sessizliğin içine düşüyor
Sonra şehir, , gazete satanlar, kibrit satanlar, aşk satanlar .
Oh ne nefis çay! İçime bir bardak çaydan akan saadeti tamamlayacaklarmış gibi iki çingene kızı Sümbüllü Kahve’nin bahçesine girdiler.
Bu garip, korkunç sokakları, yalnız evini, oğlunu, zevkini, kızının cevizini düşünen adamı ıslaha imkan yoktur.
Muallimlik yapmam. Kendim bir şey bilmiyorum ki başkalarına öğreteyim.
Yedi senedir yıkanmamıştım. Yıkanmak aklıma bile gelmemişti.
-Ulan! Serserilikten vazgeçmedin gitti.
-Serserilikten değil, kendimden vazgeçtim.
-Serserilikten değil, kendimden vazgeçtim.
Sevişmeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Birbirini küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?
Hiçbir dostum da nerde olduğumu bilmiyor
“ Yine aynı sessizlik..! “
“ İnsan sesleri sessizliğin içine düşüyor..! “
“ Tahayyül edebilen bir kafasız adam gibiydim..! “
Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum.
Bütün ümit yarın sabahta.
Dinlerken, hatta yazarken bile başka şeyler düşünürüm.
“Kendi peşimi bile bıraktım ”
“Kimdir bu sokakları dolduran insanlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı?
Niye insanlar birbirleriyle bu kadar uğraşırlar
Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?