İçeriğe geç

Kralın Kafesi Kitap Alıntıları – Victoria Aveyard

Victoria Aveyard kitaplarından Kralın Kafesi kitap alıntıları sizlerle…

Kralın Kafesi Kitap Alıntıları

Farklılık, ayrılık anlamına gelmez.
Bir keresinde bana, hiç umut olmayan bir durumda umut vermenin gaddarca olduğunu söylemişti.
“Bir hücreyi nasıl gösterirseniz gösterin, yine de bir hücredir.”
Zaman, yaraları her defasında iyileştirmiyordu. Hatta bazen daha da kötü yapıyordu.
“Karanlıkta kalmanın nasıl bir şey olduğunu bilenler, aydınlıkta kalabilmek için her şeyi yaparlar.”
“Ayrıca,” diye mırıldandı, “annem hep insan kalbinin kırılmasının daha iyi olduğunu söylerdi. Acı kişiyi güçlendirir, aşk güçsüz kılar derdi. Haklıydı. Bunu seni tanımadan önce bilmiyordum.”
Karanlıkta olmanın nasıl bir şey olduğunu bilenler, aydınlıkta kalabilmek için her şeyi yaparlar.
Bir savaş da savaştır, Mare Barrow. Niyetin ne kadar iyi olursa olsun.
Karanlıkta olmanın nasıl bir şey olduğunu bilenler, aydınlıkta kalabilmek için her şeyi yaparlar.
Acı kişiyi güçlendirir. Aşk güçsüz kılar.
Böl ve fethet.
Dışarıda yine kar yağıyordu. Ama ben karın soğukluğunu değil, kendi soğukluğumu hissediyordum.
Umut yokken umut vermek gaddarcaydı.
Güçlü görünmek güçlü olmaktır.
Tanrılar böceklerle müttefik olmaz ama onlar tarafından yozlaştırılabilirler.
Canavarlar en tehlikeli hallerine korktuklarında bürünürlerdi.
Artık bir kralın kafesindeydim. Ama o da öyleydi. Benim zincirlerim Sessiz Taş’tı. Onunkiyse tacıydı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Acı kişiyi güçlendirir, aşk güçsüz kılar.
“O zamanlar aşkın ne olduğunu bilmediğimi biliyordum. Kalp kırıklığının nasıl bir his olduğunu ise uzaktan yakından bilmiyordum. Tüm dünyanız olan bir insanın karşısında duruyorsunuz ve yeterli olmadığınızı duyuyorsunuz. Onun seçimi olmadığınızı. Güneşiniz olan kişinin sadece bir gölgesi olduğunuzu anlıyorsunuz.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Benim için ne anlam ifade ettiğini biliyorsun. Sen yokken kimsem yok. Yalnızım. Hiçbir şeyim yok. Beni yalnız bırakma.”
“Yalnız değilsin. Tacın var.”
“Güç herkesi baştan çıkarır, hepimizi kör ederdi.”
“Önemsediğim, bana hayatta olduğumu hissettiren tek kişisin. Boş olmadığımı Yalnız olmadığımı hatıratıyorsun.”
“Karanlıkta olmanın nasıl bir şey olduğunu bilenler, aydınlıkta kalabilmek için her şeyi yaparlar.”
“Bizim gibiler,” diye ofladı, “Herkese yalan söylerler. Özellikle de kendilerine.”
Tüm irademi ve gururumu kullanarak soğuk ve gaddar tahtımdan düşmemeyi başardım. Sen çeliksin , dedim içimden . Çelik ne kırılır ne bükülür. Ama eğildiğimi babamın iradesine yenik düştüğümü hissetmeye başlamıştım bile. Tacını elinde tutmak için beni gözünü kırpmadan değiş tokuş edebilirdi.
Bir hücreyi nasıl gösterirseniz gösterin, yine de bir hücredir. dedim öfkeyle.
Davidson istifini bozmadı. Bir savaş da savaştır, Mare Barrow. Niyetin ne kadar iyi olursa olsun.
“Annem hep insan kalbinin kırılmasının daha iyi olduğunu söylerdi. Acı kişiyi güçlendirir, aşk güçsüz kılar derdi. Haklıydı. Bunu seni tanımadan önce bilmiyordum.”
“Canavarlar en tehlikeli hallerine korktuklarında bürünürlerdi.”
“Umut yokken umut vermek gaddarcaydı.”
Canavarlar en tehlikeli hallerine korktuklatrında bürünürlerdi.
Nasıl bir savaş olurdu? Ateşe karşı sessizlik. O mu yanardı, ben mi?
Mare, diye fısıldadı. Beni seç. Sana aşığım ve seni dünyadaki her şeyden çok istiyorum. Her şeyden çok. Birlikte neler yapabileceğimizi düşün, Benim için ne anlam ifade ettiğini biliyorsun. Sen yoksan kimsem yok. Yalnızım. Hiçbir şeyim yok. Beni yalnız bırakma.
Yalnız değilsin. Tacın var.
Ölüm bir aynaydı ve ona o haldeyken bakmak Kendimi de orada göreceğimden korkuyordum veya onu düşündüğüm haliyle göreceğimden.
Savaşta gurur ve utanç aynı ölçüde mevcuttu. Keder ve huzur da
Bu dünya, yaratılmasına yardım ettiğim bir fırtınaydı. Hepimiz şu veya bu şekilde katkıda bulunmuştuk. Hayal bile edemediğimiz adımlar atmış, asla yürümeyeceğimizi düşündüğümüz yollara başvurmuştuk.
“İnsanları kaybetmek,” dedi öfkeyle. “Kaç kere başına gelirse gelsin, acısı bir saniye bile dinmiyor. Buna asla alışamıyorsun.”
“Hayatta hiçbir şey gerçekten kolay değildir ama karşına gelen fırsatları kullanman gerekir, Tiberias.”
Ama bizi güçlü kılan şeyler bir yandan da bizi güçsüz kılardı.
“Değişim yavaş da olabilir, hızlı da. Ama hareket hep ileriye doğru olmalı.”
“Kitapları paylaşmak, beni her zaman mutlu eder. Bilgi kabaran bir gelgit gibidir. Bütün gemileri yükseltir.”
Çaresizlik çoğu kişiyi aptala çevirir.
“Aşk sömürülebilir, manipüle etmek için kullanılabilir. Manivela gibidir. Ama birisini sevmeyi asla zayıflık olarak tanımlamam. Bence herhangi bir tür sevgi olmadan yaşamak zayıflık. Dahası, en kötü türden bir karanlık.”
Farklılık, ayrılık anlamına gelmez.
Tanrı’nın seçtikleri değil, lanetledikleriyiz.
Günleri sayıyor ve ne kadar acımasız olursa olsun hayatımın son bulmasını istiyordum. Ama umudum vardı. Aptalca, mantıksız bir umuttu. Bazen titrek bir ışık, bazen alev oluyordu. Bir yandan da imkansız geliyordu. Tıpkı savaş ve devrimle önümde uzanan bir yol gibi.
Karanlıkta olmanın nasıl bir şey olduğunu bilenler, aydınlıkta kalabilmek için her şeyi yaparlar.
Hatalarım değiştirilemez, unutulamaz ya da göz ardı edilemezdi. Ama bunları telafi edebilirdim. Artık bir şey yapabilirdim.
“annem hep insan kalbinin kırılmasının daha iyi olduğunu söylerdi. Acı kişiyi güçlendirir, aşk güçsüz kılar derdi. Haklıydı. Bunu seni tanımadan önce bilmiyordum.”
Canavarlar en tehlikeli hallerine korktuklarında bürünürlerdi.
“En sonunda korkuyu da benden aldı.” Gözleri karardı. “Başka birçok şey gibi. Ne kadarının bana ait olduğunu sordun.” diye fısıldadı. “Birazı. Yeteri kadarı.”
Ama hepsi değil
Umut yokken umut vermek gaddarcaydı.
Değerli ve güçlü olduğundan, hayallerinin peşinden gidecek ve bunları elde edecek dünyadaki her şansı ve fırsatı hak ettiğinden asla şüphe etme. -HRC
Artık kralın kafesindeydim. Ama o da öyleydi. Benim zincirlerim sessiz taştı, onunkiyse tacıydı.
Bizimki alevden bir taç, çelikten değil
Bana o kadar çok bakıyorsun ki gözlerimde düşüncelerimin yansımalarını mı görüyorsun diye merak ediyorum.
Önemsediğim, bana hayatta olduğumu hatırlatan tek kişisin. Boş olmadığımı yalnız olmadığımı hatırlatıyorsun.
SPOİLER

Maven da bunu biliyordu. Öfkeden çıldıracakmış gibi Evangeline’e baktı. “Bana Leydi Elane’in hanesinden bir sürü kişiyle birlikte kaçtığı, başkentten çıktığı söylendi,” dedi. “Nereye gitmiş olabileceğine dair bir fikrin var mı canımın içi?”

“Hayır, nereden bileyim?” dedi sakin sakin, pençeleri andıran sivri tırnaklı ellerini inceleyerek.

“Çünkü ağabeyinin nişanlısı ve senin orospun o,” dedi Kral istifini bozmadan.”

“Lanet olasıca, beş para etmez bir prens.”
“Sinir, bıktırıcı ve ciddi bir baş belası Ama beş para etmez değil.”
??????ı??? ?????ı? ???ı? ??? ş?? ????ğ??? ????????, ???ı??ı??? ?????????? ?ç?? ??? ş??? ????????.
Kralın Kafesi – Victoria Aveyard

#alıntı #kitaplıntısı #redqueen

“Nereden bilebilirim? Bana bilgi verilmiyor.”
Maven omuzlarını kaldırıp silkti. Su biraz daha dalgalandı ve beyaz teni biraz daha çok göründü. “Evet, şey, benim yüzümden bir şeyleri kırıp dökmeye başlayacağını düşünmüyordum ama ” Duraksayıp bana baktı. Tüylerimin ürperdiğini hissettim. “Öyle olduğunu düşünmek güzel bir histi.”
Hiçbir sonucu olmayacağını bilsem kaşlarımı çatar, çığlık atar ve gözlerini oyardım. Maven’a ağabeyiyle kısa süre geçirdiğim halde, onunla paylaştığımız her kalp atışını hala hatırladığımı söylerdim. Birlikte yan yana uyurken, kabuslarımızı değiş tokuş ederken, yanımda olmasının beni nasıl hissettirdiğini söylemek isterdim. Ele ensemde ten tene uyurken, ona gökten düşmüşüz gibi nasıl baktığımı. Kokusunun nasıl olduğunu. Tadının nasıl olduğunu. Ağabeyini seviyorum, Maven. Haklıydın. Sen sadece bir gölgesin; birinin alevleri varsa, gölgelere kim bakar? Kim bir canavarı bir tanrıya tercih eder? Maven’a şimşekle zarar veremezdim ama onu sözlerimle yok edebilirdim. Zayıf yönlerini dürtükleyip yaralarını açabilirdim. Kan dökülmesini ve yaralarının kabuk bağlayıp onu olduğundan kötü bir şeye dönüştürmesini sağlayabilirim.
Ama söylediklerim aklımdan geçenlerden çok farklıydı.
“Iris’ten hoşlanıyor musun?” diye sordum.

-Benim için ne anlam ifade ettiğini biliyorsun. Sen yoksan kimsem yok. Yanlızım. Hiçbir şeyim yok. Beni yanlız bırakma.
-Yanlız değilsin. Tacın var.
Sevdiği kişi ölmüş, bir başkası tarafından çalınmıştı. Benimkiyse beni terk etmeyi seçmişti. Beni değil, nefret ettiğim her şeyi seçmişti. Hangisinin daha acı olduğunu düşündüm.
Karanlıkta olmanın nasıl bir şey olduğunu bilenler, aydınlıkta kalabilmek için her şeyi yaparlar.
Acı kişiyi güçlendirir, aşk güçsüz kılar.
Tüm dünyanız olan bir insanın karşısında duruyorsunuz ve yeterli olmadığınızı duyuyorsunuz. Onun seçimi olmadığınızı. Güneşiniz olan kişinin sadece bir gölgesi olduğunuzu anlıyorsunuz.
Umut yokken umut vermek gaddarcaydı
Kırmızı altın rengi gözler. Geniş omuzlar. Nasırlı eller, tanıdık dudaklar, dağınık siyah saçlar ve hasret kaldığım bir yüz.
Zaman, yaraları her defasında iyileştirmiyordu. Hatta bazen daha da kötü yapıyordu.
Hepimiz bir başkası tarafından yaratılmıştık ve hepimizin hiçbir şeyin ya da kimsenin kesemeyeceği çelik iplerimiz vardı.
Korkuyor olabilirdim, ama güçsüz değildim.
Her şey bir kralın kapkara kalbinin atışında kaybolmuştu.
Canavarlar en tehlikeli hallerine korktuklarında bürünürler.
Ne olacağımızı kim bilebilirdi?
Ama her şey canımı yakıyordu zaten. Ayakta durmak, kıpırdamak ve düşünmek canımı acıtıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir