Deborah Meyler kitaplarından Kitapçı Dükkanı kitap alıntıları sizlerle…
Kitapçı Dükkanı Kitap Alıntıları
. bir şeye çok uzun süre bakarsanız, sonunda ilginç gelir. Yalnızca yüzeysel olarak göz gezdirdiğimiz şeyler sıkıcıdır. Tıpkı tren yolculuğu sırasında bize sıkıcı gelen tarlaların, yürüyüp arasından geçerken keyif vermesi gibi..
Hayallerinize sıkı sıkıya sarılın. Eğer hayalleriniz ölürse, kanadı kırık ve uçamayan bir kuşa benzersiniz
Birisi sahip olduğunuz bir ayrıcalıj yüzünden size kızmaya karar vermişse onun algısını değiştirmek için çok uğraşmanız gerekir. Bense yorgunum.
Evet ama çimolatayı da seviyorsun, şeyi de mesela haşlanmış somonu da öyle şeyler. Onlar seni mutlu ederler ama bu senin için iyi oldukları anlamına gelmez.
Okumayı seviyorsunuz hanımefendi, diyor.
Evet seviyorum. Hep sevdim.
Evet seviyorum. Hep sevdim.
Bunu söylerken bile, böyle bir rüyanın anlatmakla kirlendiğinin farkındayım. Sır olarak kaldığı sürece, kapalı, can dolu, dokunulmaz olacaktı. Şimdi ise onu kendi ellerimle kirlenmeye teslim ediyorum.
Sonraki günlerde anlıyorum ki en iyisi kabullenmek. Kendimizi her zaman gidilen yoldan, yönümüzün çok da önemli olmadığı yola alıştırmak en iyisi.
Onu sevmem bir şeyi değiştirmeyecek. Ölü evlatlarını seven anneler gibi, benim aşkım da ona akacak, istenmeyen, görülmeyen ve sanki o ölüymüş gibi işine yaramayacak olan.
Üzerimi örten grilik ve anlamsızlığa rağmen, yapmam gereken her şeyi yapıyorum. Depresyona giren insanlar yataktan çıkmazlar. Ben çıkıyorum. Depresyona giren insanlar karar veremezler. Ben pek çok karar veriyorum.
İçimde binlerce pişmanlık çiçeği açıyor, onu yeterince iyi tahlil edemedim. Onu düşünemeyecek kadar çok meşguldüm kendimle.
Nefesim kesilmiş, korkmuş ve bana ne söylerse yapmaya hazır gibi hissediyordum. Kuru, siyah ve ne olacağından habersiz bir barut olmalıyım o anda. Sonra o beni yaktı ve ben alevlendim.
Her şeye sahip olabilirsin,
eğer onun için her şeyi feda etmeye hazırsan.
eğer onun için her şeyi feda etmeye hazırsan.
Tabii bir de koku vardı, kağıdın, yeni kağıdın, yumuşamış eski kağıdın o güven tazeleyici kokusu, her bir kişiyi burunlarını bir kitaba bastırdıkları o ilk ana götüren.
‘seni seviyorum’ dediğimiz için de tövbe etmeli miyiz?
Koruyamadığımız şeyi kaybetmeyi hak ettik..
Her göz kırpış bir ağıt.
Niçin? diye soruyorum.
Bilmem, diyor. Düşünmek istemeyen herkesin vereceği en kolay cevaba sığınarak. Belki de kimse Dennis’in gerçekten düşünmesini beklemiyordur ondan, ya da cevabını umursamıyordur.
Bilmem, diyor. Düşünmek istemeyen herkesin vereceği en kolay cevaba sığınarak. Belki de kimse Dennis’in gerçekten düşünmesini beklemiyordur ondan, ya da cevabını umursamıyordur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
‘Kullanılmış kitap’ da sanki birisi içindekini bitirmiş de sana sadece kabuğu ya da posası kalmış gibi, sanki kitap sonsuza kadar yeni kalacak tek şey değilmiş gibi. Kullanılmış kitap diye bir şey yok. Hatta kullanılmadığı sürece kitap diye bir şey de yok.
Bebekler istikrarlı bir ortamda yetiştirilmelidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Görmek ve hissetmek için zamanın var. Durup bakmalısın.
Sen kendine zaman verince olacaklar olmayacak değiller. Sen düşünürken hiçbir şey duraklamıyor.
Ben zaten genel olarak aç bir insanım.
Yeni şeyler kadar eski şeyler de önemli. Olmak zorunda, yeni bina için eski taşlar gerek, taze ateşe eski köz, yeni akıllara eski kitaplar lazım.
Ama insanlara paraları yokken doğru düzgün bir cenaze de yapamıyorsak neyiz ki biz?
dürüstlük her şey değil midir?
Bazı zamanlar hayatta olduğunu daha fazla hissedersiniz, yaşamanın korkunç olduğundan değil de muhteşem olduğundan acı verici olduğunun farkında olarak.
Ama hayır. Sana taş atana, çiçek at.
Neden insanlar hâlâ kitaba para veriyorlar ki? Boşuna yer kaplıyor.
Kitapla kaplamıyorsan yerin ne anlamı var?
Kitapla kaplamıyorsan yerin ne anlamı var?
‘Kullanılmış kitap’da sanki birisi içindekini bitirmiş de sana sadece kabuğu ya da posası kalmış gibi, sanki kitap sonsuza kadar yeni kalacak tek şey değilmiş gibi. Kullanılmış kitap diye bir şey yok. Hatta kullanılmadığı sürece kitap diye bir şey de yok.
Yapmamamız gereken şeyler yapmak istediğimizden çok daha önemli.
Bir bebek sahibi olmak için otuz bin dolar mı? Niye? Hamile kalıyorsun, içinde büyüyor sonra da çıkıyor işte. İnsanlar taksilerde, koltuklarda, tarlalarda doğuruyor. Otuz bin dolar da neyin nesi¿
Panik yapacak bir şey yok, hayatımın tek bir saniyede mahvolduğu anlamına gelmiyor bu. Bu bir kazaydı, kazalar da bizi yönetmek zorunda değil.
Gerçekten ilginç bir şey, birisi sadece bu dünyada var olduğu için bu kadar mutlu olmak, onu sevmenin adeta bir ayrıcalık olduğunu hissetmek.
Kitapçı dükkanına girmeye bayılıyorum. Burası benim cennetim gibi. Kitapların arasında dolaşmak için ya da sadece dinlenmek için gidebilirim Orada olmasını dileyeceğiniz kitapların hepsi var; bir gün (tabi ki!) okuyacağınız şairler, yazarlar -Milton, Tolstoy, Flaubert, Aquainas ve Joyce gibi- ve her türlü alışılmışın dışında katalog ve eleştiriler orada olmazsa bir ikinci el kitapçı dükkanı ne olurdu ki?
Tüm fotoğraflar hüzünlüdür çünkü bitmiş bir şeyi gösterirler.
Sen kendine zaman verince olacaklar olmayacak değiller. Sen düşünürken hiçbir şey duraklamıyor.
Bilmem diyor. Düşünmek istemeyen herkesin vereceği en kolay cevaba sığınarak
Her şeye sahip olabilirsin eğer onun için her şeyi feda etmeye hazırsan.
Aşk korunmasız olmak demek. Aşk, aşkın tam kalbindeyken bile kalp ağrısını yaşamak demek.
Sarkaç hayatınızın her alanında en doğru kararı verebilmenizi sağlamak için içinizdeki yüce güce ulaşmanıza yardım eden bir keşif aracıdır.
Çok güzel bir gün ve baktığım her şey çok, nasıl desem, ve yabancı göründü gözüme. Uzaylı gibi de değil ama , İngiliz değil sonuçta .
Helva ve Türk lokumu, diyor
Evlilik iki birey arasındaki kişisel bir sözleşme değil, bir sosyal birim olmak istediğinin halka duyurulmasıdır.
Yalnızlık yanınızda olamayacak birini istediğinizde çevrenizde hiç kimse olmamasından daha çok koyar.
Arkamı dönüyorum ki sıktığım kurşunun gelip beni vurduğunu görmesin ama farketmiyor.Acı görülen değil havadaki atomların titreşimiyle bilinen bir şeydir.
Gerçekten ilginç bir şey, birisi sadece bu dünyada var olduğu için bu kadar mutlu olmak,
onu sevmenin adeta bir ayrıcalık olduğunu hissetmek.
onu sevmenin adeta bir ayrıcalık olduğunu hissetmek.
Olur da seversem bir yıldızı
Gerçekten ilginç bir şey, birisi sadece bu dünyada var olduğu için bu kadar mutlu olmak, onu sevmenin âdeta bir ayrıcalık olduğunu hissetmek.
Bir şeye çok uzun süre bakarsanız,ilginç gelir. Tıpkı tren yolculuğunda bize sıkıcı gelen tarlaların arasından yürüyüp geçerken keyif vermesi gibi. Yalnızca yüzeysel olarak göz gezdirdiğimiz şeyler sıkıcıdır.
Bir anlık gafletten ne çok hüsran doğuyor.
İnsanlar başkalarının annelerini daima severler.
Ama tüm fotoğraflar hüzünlüdür. Diyor Stella. Zamanın geçtiğine dikkat çektirirler,hiçbir şeyin sonsuza dek kalmadığına.
Bu sevgi özgürlükten daha büyük
Yapmamanız gereken şeyler yapmak istediklerimizden daha önemli
Ağlarken gözyaşlarımızı kontrol etmek için vanamız yok ki? Boynumda ‘evet kendimi kontrol etmekten acizim’ yazılı tabela taşısam daha iyi.
Acı görülen değil havadaki atomların titreşmesiyle bilinen bir şeydir.
Seçim şansımız olduğundan emin değilim. Hatta genel anlamda seçim diye bir şey olduğundan. Olan her şey bir başkasının olmasına yol açıyor. Seçim gibi görünebilir,ama düşüşümüzün güzergahı daima bir önceki gittiğimiz yolla belirleniyor. Bu yüzden seçemiyoruz işte.
En kolayı direnmemek, boyun eğin gitsin, razı olun, uyum sağlayın, sevin.
Sevgi güvenilebilecek kadar güçlü tek kaleymiş gibi.
İyi ya da kötü yoktur, düşüncelerimiz onları öyle yapar.
‘Bilmem’ diyor. Düşünmek istemeyen herkesin vereceği en kolay cevaba sığınarak.
Seni seviyorum dediğimiz için de tövbe etmeli miyiz? Bu bir zayıflık mı, aşık olmak ?
Birini sırf etrafını saran dikenli tellerin arasından yaralı kalbini, ta içini gördüğünüz için sevebilir misiniz? Ama ya bu bir hataysa? Ya kendinizi riske atıp tüm o vahşi telleri aştığınızda karşınıza çıkan cevher çekingen bir iyilik değil de, daha büyük bir zalimlik çıkarsa?
Senin yolun kalp ağrısına çıkıyor.
Sana taş atana çiçek at.
“Her saat bunun gibi içimizde yardım severlik ve cömertlik olduğunu kanıtlayan milyon, trilyon tane şey oluyor olmalı, farkında varmadığımız küçük nezaketler. Varlığımızı sevgiden yakalıyoruz, onu alıp vermekten. Geri kalan her şey çok yetersiz.”
“Seni Seviyorum” dediğimiz için de tövbe etmeli miyiz?
“Birini sırf etrafını saran dikenli tellerin arasından yaralı kalbinin, ta içini gördüğünüz için sevebilir misiniz? Ama ya bu bir hataysa? Ya kendinizi riske atıp tüm o vahşi telleri aştığınızda karşınıza çıkan cevher çekingen bir iyilik değil de, daha büyük bir zalimlik çıkarsa?”
“Yeni şeyler kadar eski şeyler de olmalı. Olmak zorunda, yeni bina için eski taşlar gerek, taze ateşe eski köz, yeni akıllara eski kitaplar lazım.”
“Hepimiz his adrenalininden sarhoşuz, fani ve geçici olduğunu bildiğimiz halde. Gittikçe de daha kötüleşiyoruz -mesajlarımızı, elektronik postalarımızı, Facebook’ umuzu beş dakika kontrol ederken hep bir sonraki duygu selini arıyoruz, bir sonraki onaylanma hissini.”
“Hayatının ne kadarı kendi arzularından kaynaklanan bir inançla dikte ediliyor?”
“Uyumaya çalışacağım, zihin yaralarına şifa olan o merhem.”
“Neden korktuğumuz şeyleri söyleyemeyiz? Sanki kelimeyi söylemek ruhu alıp ete kemiğe büründürüyormuş gibi. Sanki hepimiz sihre inanırmışız gibi.”