İçeriğe geç

Dünyada İlaç Ve Kimya Terörü Kitap Alıntıları – İsmail Tokalak

İsmail Tokalak kitaplarından Dünyada İlaç Ve Kimya Terörü kitap alıntıları sizlerle…

Dünyada İlaç Ve Kimya Terörü Kitap Alıntıları

İyi bir düzen olsaydı dünyada,
doğru tartılsaydı insan emeği,
dünya sevilen dünya olurdu.
Namuslu insanlar kalmazdı köşelerde.
Ömer Hayyam (1048-1131)
Dişlerinizi fırçalarken fırçanızı ıslatıp üzerine bir miktar karbonat tozu ekleyip dişlerinizi fırçalarsanız, yan etkisi olmadan dişlerinizi daha sağlıklı ve ucuza temizlemiş olursunuz.
Diş macunu olmazsa ağız diş sağlığı olmaz diye bir şey yok. Macun değil fırçalama çürüğü önlüyor.
Yrd. Doç. Dr. İnci Devrim, Samsun OMÜ Diş Hekimliği Fakültesi
İsviçre’de devlet, belirli aralıklarla halkın bir bölümünde vücut yükü taraması yapıyor ve gerekirse alarm veren kimyasallar kullanımdan kaldırılıyor. Umut ederiz İsviçre’nin bu olumlu uygulaması diğer devletlere de teşkil eder.
Batı’da incelendiği zaman aşı yaptırmaya karşı çıkanların oldukça yüksek eğitim almış aileler grubundakiler olduğu görülmektedir.
Çok sık anlatılan yalanın sonunda doğru olduğuna inanılır.
Gerçeğin farkına varılması ise çok yıkıcı ve acı olur.
Bilgi hayat kurtaran en etkili güçtür
Abd’li uzmanlar, 2013 yılında, Amerikan halkına, bir faydası olmayan vitamin haplarına paranızı boş yere harcayarak sokağa atmayınız diye uyarıda bulundular.
Amerikalı tarihçi Jeffry Burton’un şu ifadesi, örnekleriyle anlattığımız açgözlülüğün, acımasızlığın, insan sağlığının hiçe sayılmasının ironik şekilde özetlenmesine çok uygun düşüyor:
“Kötü melekler iyi yaratıldılar fakat iradenin kusurlarıyla iyiliklerini yitirdiler.”
Kısaca çok zorunlu kalmadıkça ve doktorlar tarafından tavsiye edilmedikçe gelişigüzel hap kullanmak her zaman tehlikeli olmaktadır.
Kimyasal ilaçlar bir yerde tedavi ederken, diğer taraftan da yeni hastalıklara yol açarlar. Zararları faydalarını gölgeler.
Sağlık alanı gittikçe özelleşirken, insan odaklı ve insan sağlığının öncelikli olması gereken bu sektörde, para kazanma durumu öne çıkmaktadır.
Doktorların yapacakları en önemli görevi öncelikle toplumu ilaç kullanmamaları konusunda uyarıp eğitmektir.
Sir William Osler (1849-1919)
Nebraska’da Eczacılık Fakültesi’nin yaptığı ve 2007 yılında sonuçlanan dört yıllık araştırmaya göre, D vitamini ve kalsiyum kanser riskini %77 azaltmaktadır. Nebraska’da 1179 kadının bir grubuna dört yıl boyunca günde 1500 mg oranında kalsiyum ve 1100 IU oranında D vitamini veriliyor, diğerlerine de hiç bir faydası ve zararı olmayan basit şeker hapı(plasebo) veriliyor. Dört yıl sonra kalsiyum ve D vitamini alan grupta meme, kolon ve deri kanseri de dahil olmak üzere birçok kanser çeşidinde %77ye varan oranda düşüş olduğu gözlemleniyor.
Biz bu kanser ilacını (fakir) Hintliler için yapmadık. Biz bu ilacı almaya gücü yeten Batılılar için yaptık.
Bayer ilaç şirketimin CEO’su Dr. Marijn Dekkers, Ocak 2013
Nisan 2010’da İngiltere sağlık bakanlığı röntgen cihazından 400 kat fazla vücuda radyasyon yaydığı için kontrol amaçlı tomografi çektirilmediniz yasakladı.
Türkiye’de devletin sağlığa ayırdığı %5’lik bütçenin %80’i ilaca gidiyor. Devletin ve halkın karşısında büyük ilaç devleti var. Artık çoğu da yabancı firma. Ayrıca pek çok hekim yazdığı her reçete sayesinde ilaç şirketinden prim aldığı için, bu hekimler ve ilaç firmaları işbirliğindeki bozuk düzeni yıkmak çok zor. Olan halka ve devletin bütçesine oluyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İlaç firmalarını birer iyilik meleği ya da dünyadaki hastalıkları tamamen ortadan kaldırmak için kurulmuş şirketler olarak görmek fazla iyi niyetliliktir. Onlara daha çok para kazandıran durum, hastalıkların varlığı, çokluğu ve çeşitliliği ile hastaların fazlalığıdır. Hastalıklar ve hastalar ilaç firmalarının yaşam kanallarıdır. Böyle bir ortamda para kazananların hastalıklara kesin çözüm bulacak ilaçlar üretmeleri kendi pazarlarını elleriyle yok etmeleri anlamına gelir.
Dünyada en iyi doktor en az ilaç öneren veya hastayı hiç ilaç önermeden tedavi eden doktordur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Albert Einstein da (1879-1955) şöyle diyor: “Çok başarılı biri olmak için uğraşma, önce adam gibi adam olmayı öğren”
Benjamin Franklin’in (1706-1790) ifadesiyle “insan paranın sahtesini yapar,para da insanın..
Kim daha çok tüketiyorsa o küreselleşmenin sevgili çocuğu olacaktır.
Yeni buluşlar, reklamlar, yaratılan imajlar, toplu beyin yıkama, modanın sık sık değişmesi, küreselleşme ihtiyaç olunmayan gereksiz tüketimin sürekliliğini sağlamaktadır.
İyi bir düzen olsaydı dünyada,
doğru tartılsaydı insan emeği,
dünya sevilen dünya olurdu.
Namuslu insanlar kalmazdı köşelerde.

Ömer Hayyam (1048-1131)

Klasik eski tip lambaların yaydığı radyasyonun sıfır. Spiral tasarruflu lambalardan yayılan elektromanyetik alanlar, bedenimizde elektrik sinyallerinin taşıdığı sinirler üzerinde akımlar meydana getirerek sinirleri uyarıyor, kasları etkiliyor. Bu da kişide yorgunluk, sinirlilik oluşturabiliyor. Ayrıca tasarruflu ampul, masanın başucunda kişinin çok yakınında bulunması halinde ultraviyole sızıntısı yapması nedeniyle deride kızarıklıklar meydana getiriyor.
Florit, medikal olarak protoplazmik zehir olarak sınıflandırılmıştır. Bundan dolayı kemirgenleri öldürmek için kullanılmaktadır. Kısaca bir nevi fare zehridir. 20. yüzyılın ikinci yarısında kapitalizm bu zehirli atığın depolama maliyetinden kurtulmak için dişlere faydalı, çürümeleri önlüyor diye ‘floritli diş macunları’ yalanını ortaya atmış, diğer gıdalardan alınan florit miktarını göz önüne almadan bilinçsiz bir şekilde bir dizi üniversitenin diş hekimliği ve halk sağlığı bölümlerinde diş sağlığı için floritin faydaları üzerine araştırmalar yaptırmış ve sonuçta her ülkede floritli diş macunları diş hekimleri kuruluşlarının onayını almıştır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada senede 10 milyon kişi sigaranın neden olduğu hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor.
Evin havasını temizlemeye yardımcı olan bitkiler vardır. Sanseveria (Paşa Kılıcı – Peygamber Kılıcı) dayanıklıdır fakat kış soğuklarına fazla dayanıklı değildir. Gölge ve az ışıklı yerlere adapte olur. Çok az suyla (15 günde bir) bile her koşulda yaşar. Diğer bitkilerden farkı geceleri fotosentez yapmasıdır ki bu geceleri oksijen yayması demektir. Geceleri oksijen üretip karbondioksit depolar. Havayı temizler.
Özellikle çocukların sütlerini kesinlikle mikrodalgada ısıtmayın.
Mikrodalga fırınları çok mecbur olmadıkça kesinlikle kullanmayın. Mikrodalga demek elektromanyetik radyasyon enerjisi demektir. Elektromanyetik radyasyon, röntgen cihazlarından (x rays) radyo dalga frekanslarına kadar değişik alanlarda kullanılır. Mikrodalga fırında kullanılan elektromanyetik radyasyon, daha hafif versiyonu olan radyolar için kullanılan dalga boyları kategorisindedir. Amerika’da FDA, 1971 yılından beri mikrodalga fırınları güvenli olarak kabul ediyor
Diğer birçok icat gibi teflon da (Polytetrafluoroethylene / PTFE) 1938 yılında tesadüfen ABD’Ii kimyager Roy Plunkett tarafından bulundu. Teflon adıyla 1945’de patent alındı. Amerikan DuPont firması bunu 1950’li yıllardan sonra kısmi şekilde ticari olarak kullanmaya başladı. 1954 yılında Fransız mühendis Marc Greaire, bunu pişirme tavalarının iç yüzeyinde tefal adıyla kullandı.
Antibakteriyel sabunlar ve jeller kozmetik ürün kategorisindedir, ilaçlar gibi denetlenmezler. Fakat içlerinde toksin, zehirli kimyasal ihtiva ederler. Bakterileri ve virüsleri yok eden etil alkol, izopropil alkol ve triklosan gibi kimyasal madde vardır. Bu maddelerin içinde en yaygın kullanılanı alkoldür. 70 derecenin üzerindeki alkol genelde dezenfektan olarak kullanılır. Bu derece ve üstü alkol, bakterileri ve virüsleri 30 saniye gibi kısa bir sürede yok eder.
Şampuan: İçerdiği kimyasal madde sayısı 15’tir. En tehlikelileri sodyum lauril sülfat, tetrasodyum ve propilen glikoldür. Yan etkileri tahriş, kaşıntı, göz hasarıdır.

Far: İçerdiği kimyasal madde sayısı 26’dır. En tehlikelisi etilen tereftalattir. Olası yan etkileri kanser, kısırlık, hormonal bozukluk ve organlarda tahribattır.

Ruj: İçerdiği kimyasal madde sayısı 33’tür. En tehlikelisi polimetilmetakrilat, olası yan etkileri de alerji ve kanserdir.

Evlerinizdeki şampuanlarınızı, sıvı sabunlarınızı, losyonlarınızı hatta güneş kremlerinizi yine kontrol edin; etiketleri sodyum lauril sülfat ve propilen glikol yazıyorsa, bu ürünleri kullanmadan önce çok iyi düşünün. Propilen glikol deride sağırlık, böbreklerde ve karaciğerde problemlere neden oluyor. Lauril sülfat ise şampuanların % 90’ında ve birçok diş macunuda bulunuyor. Lauril sülfat ihtiva eden şampuanların gözlere zararlı olduğu, özellikle çocuklarda gözleri tahriş edebileceği hatta körlüğe sebep olabileceği öne sürülüyor.
İnsanoğlu kendi yarattığı pisliği temizleyeyim derken, diğer yandan da tekrar yeni problemler yaratmaktadır.
1950’lerden itibaren dünyada çok yaygın kullanılmaya başlanan böcek öldürücü ilaç olan DDT’yi bulan Paul Müller, 1939 yılında Nobel Barış Ödülü’nü almıştı. Fakat ürettiği DDT ilacı böcekleri ve tarım ürününe musallat olan zararlıları yok ederken; hava, toprak ve ürünler üzerinde bıraktığı toksinler de insan sağlığını olumsuz etkileyip ölümlere sebep oluyordu.
3 no’lu plastik: PVC, polivinil kIorid/klorür ihtiva eder. Gıdaları sarmak için ince şeffaf streç folyo, dış mekânda kullanılan eşyalar, plastik pipo, ketçap, mayonez, hardal gibi sıkılarak içinden fışkırtılan gıdaların plastik ambalajı, deterjan ambalajları, zemin malzemesi, duş perdeleri, şeffaf ve kabartmalı plastik ambalajlarda kullanılır ve zararlıdır. PVC, plastik türev ve çeşitleri içinde en sert ve tabiatta yok olması en zor olanıdır.
Plastik türleri, bir sayısından yedi sayısına kadar sınıflandırılıyor. 3, 6 ve 7 no.lu plastiklerden içerdikleri kimyasallardan dolayı uzaklı durulması tavsiye ediliyor. Plastiklerin numaralan ürünün altında yazıyor.
Plastikler petrol rafinerilerinde kullanılan ham petrolün işlenmesi sonucu arta kalan malzemelerden elde edilir. Kısacası plastiğin içeriği toksindir.
Türkiye’de en güvenilir bilim insanlarından Ahmet Rasim Küçükusta bu konuda şöyle diyor: “Dünya Sağlık Örgütü (WHO) her sene bu günlerde (sonbahar) dünya çapında grip salgını olacağını ve milyonlarca insanın hastalanıp öleceğini ediyor ama çok şükür bu gerçekleşmiyor.
Dünya Sağlık Örgütü ile onun ve ilaç firmalarının kontrolündeki uzmanlar bu panikte en çok ateşe körükle gidenlerdi.
Her yıl 36 bin Amerikalı sezonluk grip aşısından ölürken, bu rakamla mukayese edilemeyecek oranda az ölüme sebep olan domuz gribi konusunda bu kadar büyük yaygara koparılması ve kesin aşıya zorlanması herhalde Amerika’da çoğunluğun uyanmasına ve ilk defa büyük bir tepki ortaya koymasına sebep oldu.
Dünyanın saygın virologların ve bilim insanlarının buluşlarını bile hiçe sayarak elinde veri olmadan WHO, özellikle grip türevlerinin doğurduğu bulaşıcı hastalıklar konusunda aşın panik yaratarak ilaç firmalarına çok büyük bir aşı satma potansiyeli yaratmaktadır
WHO büyük ilaç firmalarının kuklasıdır.
Dünya Sağlık Örgütü, eğer belli grip türlerini isimlendirip pandemik olarak ilan ederse 2005 yılı yasasına göre yaptığı öneriler üyesi olan 193 ülke için bağlayıcı olabilmektedir. Aşı konusu da bu böyle olmaktadır.
13 Aralık 2009 tarihinde WHO’nun yaptığı açıklamaya göre dünyada 208 ülke ve değişik bölgelerden alman bilgilere göre sayısı 10.582 idi. Bu domuz gribinden ölenlerin nasıl tespit edildiğini tam olarak ne WHO ne de başka bir kimse bilmektedir.
Tarihte gripten en büyük hayat kaybı 1918’de olmuş, İspanyol gribinden 40-50 milyon kişi hayatını kaybetmişti. Bu hayat kaybı 80 sene evvelki şartlar altında olmuştu.
Türkiye’de bu işi en iyi bilen uzmanlardan biri olan Prof. Dr. Recep Akdur şöyle diyor: “Domuz gribi bahanesiyle aşı pazarlaması yapılıyor. Bu tür aşılar milyonlara yapıldığında yol açacağı zararlar beklenen faydasından çok olabilir. Normal grip mikrobu domuz gribi mikrobundan 7-10 kat daha öldürücüdür.
Dünyada sezonluk normal gripten senede 250-500 bin kişinin hayatını kaybettiği hesabı yapılıyor. Sezonluk gripten 500 bin kişiye yakın insan ölürken ve ölüm oranı her bin kişiden iki kişi iken, domuz gribinden ölüm oranı ise her bin kişiden 0,5 hatta 0,3 kişi olduğu düşünüldüğünde, domuz gribi üzerine suni olarak yaratılan bu küresel paniğin arkasında ne olduğunu soruşturmak, WHO’nun bu paniğin yaratılmasında neden başrolü oynadığını araştırmak herkesin hakkıdır.
Grip virüslerinin daha çok kışın ortaya çıkmasının sebebi, kışın etrafının koruyucu bir yağ tabakasıyla çevrili olmasıdır. Sıcağı görünce bu yağ tabakası çözülür, virüsün uzun süre dışarıda yaşaması zorlaşır fakat insanlara solunum yoluyla giren virüsün insan vücudu sıcaklığında etrafındaki yağ tabakası eriyerek insan vücudunda aktif hale geçer.
FDA’da 1970lerde görev alan baş aşı uzmanlarından Virolojist Dr. Anthony Morris: “Grip (influenza) aşısının grip virüsünü tam olarak önlediğine dair elimizde yeterli delil ve veri yoktur. Bunu üreten ilaç firmaları bu aşıların bir etkisi olmadığını bilmelerine rağmen, bu aşıları pazarlamaktan geri kalmazlar” der.
Laboratuvarda oluşturulmuş bir grip virüsünün özellikle bir ülkeye yollanması çok kolaydır. Bundan sonra Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlar vasıtasıyla dünya basınında bu konuda birkaç abartılı haber yaptırdığınızda, sizin ülkenizin turizmi başta olmak üzere ekonomik sektör o sene çöktü demektir. Buna karşı sağlık bakanlığının tedbirleri ve harcayacağı para, halk arasında oluşan panik derken bir virüsle bir ülkeyi sosyal ve ekonomik kaosa sokmak mümkündür.
Aşılar aslında dozları zayıflatılmış hastalık taşıyan mikroplardan, virüslerden ibarettir. Bu zayıflatılmış virüsler vücuda enjekte edilerek vücudun bunlara karşı direnç gösterip bağışıklık sisteminin kuvvetlendirilmesi konsepti üzerine kurgulanmıştır.
Aşı çok stratejik bir konudur. Biyoemperyalizmin biyolojik silahlarından biri tohumlar ise bir diğeri de aşıdır.
Siz kendi aşınızı kendiniz üretmiyorsanız, aşı üretimi dünyada birkaç ilaç tekelinin elindeyse, kendi çocuklarınızın, kendi toplumunuzun sağlık konusunda geleceği bu şirketlerin elinde demektir.
Aşı pazarı ilaç firmaları için çok güzel, çok kârlı, çok kolay para kazanma yollarından biridir. Öncelikle bir bulaşıcı hastalığın resmi makamlarca biraz abartılması bile artık bütün dünyada paniğe birden milyarlarca dolar aşı pazarının açılmasına neden olmaktadır.
Bundan dolayı her ülkenin sağlık bakanlığının bir aşı politikası olmalı, özellikle birkaç büyük ilaç üreticisinin elinde olan aşılar kullanılmadan önce çok iyi denetlenmelidir.
Bir ırkın büyük bir kısmını yalnız aşı yoluyla haritadan sileblirsiniz.
Virüsler kendi kendilerine çoğalma yeteneğine sahip olmadıklarından, yaşamlarını devam ettirmeleri için başka bir canlıya ait hücreyi kullanmaları gerekmektedir. Kısacası, kendilerine bir konakçı ararlar. Virüsün sebep olduğu (viral) enfeksiyonda hastalık, virüsün bir konakçı hücreye girmesiyle başlar.
Adını Latince zehirli anlamına gelen ‘virulentus’ sözcüğünden almıştır. Hastalık yapıcı, bakterilerden daha küçük, yaşamak için bir başka hücrenin içine girmek zorunda olan ve ancak elektron mikroskobunda görülebilen parazittir.
Bütün dünyada aşılan soruşturmak, tartışmak neredeyse dokunulmaz kutsal bir mevzu, bir tabu olmuştur. Aşıların güvenliğini, etkinliğini ve ne ölçüde gerekli olduğunu tartışanlar neredeyse toplumdan aforoz edilir.
Dokuz üyesinden sekiz tanesi Pfizer, Merck, Bristol-Myers, Squibb ve AstraZeneca gibi büyük ilaç firmaları ve onları bağları bulunan üyeleri olan ABD’nin Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (National Cholesterol Education Program / NCEP), toplam/total kolesterol düzeyini 200 mg/dl altında tutmak gerektiğini tüm dünyaya duyurmuş ve ikna etmiştir.
Sözde kalp için sağlıklı gıda ürettiğini iddia eden binlerce gıda üreticisi, bu derneğe kabul edilip her onaylanan ürün başına aidatlarını ödedikten sonra ürünlerinin üzerinde Amerikan Kalp Derneği’nin simgesini veya onayını belirterek gıdalarını kalbin dostu diye pazarlarlar. Halk da bu kandırmacalara inanarak bu ürünleri alır.
Amerikan Kalp Derneği, kalp hastalıklarını önleme misyonu yüklenmiş gibi görünse de ilaç endüstrisi ve diğer çıkar grupları ile yakın dirsek teması vardır. Bu dernek korumakla yükümlü olduğu insanların değil, büyük paralar kazanan margarin üreticilerinin ve ilaç firmalarının sözcüsü gibi davranmaktan çekinmemektedir.
Kanın damarların iç çeperlerinden kolay akmasını sağlayan, hücreyi dış etkenlere karşı koruyan ve vücudumuzdaki kortizol, testosteron, östrojen gibi üreme hormonlarının da üretilmesini sağlayan bir maddedir. İnsanın belli bir oranda kolesterole ihtiyacı vardır. Kolesterol bir yerde insanlara faydalıdır.
Bütün hücrelerin yapısında kolesterol bulunuyor. Hücre zarında yapı taşı olarak bulunan yağların % 30’unu oluşturur. Hücre
duvarlarında ve hücre zarında bulunan ve su geçirmez özelliğe sahip kolesterol, hücreyi birçok dış etkiden ve vücudu enfeksiyondan koruyor. Birçok hayati hormon da kolesterolden yapılır. Kolesterol olmadan ne erkeklik hormonu testosteron ne kadınlık hormonu östrojen salgılanır.
2005 yılı itibariyle sırf ilaç pazarlamalarına, promosyonlarına 60 milyar dolar harcayan ilaç firmaları, sağlıklı insanları hasta kategorilerine sokmakta, doktorları rüşvetle elde etmekte, ilaç test sonuçlarını ve yan etkilerini türlü oyunlarla kendi çıkarları doğrultusunda rapor etmektedirler.
Aynca çocuklarda görülen herhangi bir davranış bozukluğunu manik depresyonla bağdaştırıp onları birçok yan etkisi olan antidepresanlarla tedavi etmek; onları daha çok ruh hallerinin bozulmasından kilo almalarına, şeker hastası olmalarından intihara teşvike kadar uzanan birçok ilaç yan etkisiyle karşı karşıya bırakmak demektir.
Paranın dini imanı yoktu; daha çok kazanç uğruna sistem her türlü etik, insani kuralları ve kanunları insan hayatını riske atarak, insanı yok ederek, sakat bırakarak, ölümcül hastalıklarla baş başa bırakarak ezip geçiyordu.
Çevresinde veya işyerinde basit bir uyum sorunu yaşayan, kendine uygun arkadaş bulamamanın sıkıntısını çeken, dünyadaki olumsuz gelişmelere karşı çok hassas ve duyarlı kişiler dahi depresyon kategorisi içine sokulup antidepresan haplar verilebilmektedir.
Dünyada kolesterol düşürücü kalp ilaçlardan sonra en çok satılan ilaçlar depresyon ilaçlarıdır.
Ayrıca spor, müzik gibi olumlu hobiler ve aktiviteler beyni besler. Spor, beyinde haz duygusu veren ve mutluluk yaratan endorfin hormonu salgısını arttırır. Sevmek, sevgi dolu olmak da endorfini arttırmaktadır. Mutsuzluk, mutluluk hormonlarını aşağı çeker ve depresyona yol açar. Antidepresan ilaçlar da bu mutluluk hormonlarını yeniden dengeye gelmesini sağlamaya çalışır
Teknolojinin hızla gelişmesi insanın hızla gelişen çevresine yabancılaşması, insanların çok bireyselleşmesi, sosyal ilişkilerin azalıp yüzeyleşmesi, dünyada depresyon hastalığını gittikçe arttıran nedenlerden bazılarıdır. Depresyon hastalığı; sosyal, psikolojik ve biyolojik faktörlerin bir sonucudur.
Türk Psikiyatri Derneği’nin açıklamasına göre; Türkiye’de 2003 yılında 14 milyon kutu antidepresan satılırken, bu rakam 2007 yılında 27,5 milyon, 2008’de ise 30 milyon kutuya çıkmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir