İçeriğe geç

Şeytan’ın Günlüğü Kitap Alıntıları – Leonid Andreyev

Leonid Andreyev kitaplarından Şeytan’ın Günlüğü kitap alıntıları sizlerle…

Şeytan’ın Günlüğü Kitap Alıntıları

Benim sözcüklerimse fikirlerimi gizleyen kahrolası bir maskeden ibaret.
Şu yeryüzünde akıldan bahsetmek,asılmış adamın evinde bahsi urgandan açmaktan daha münasebetsizdir!
Yalnızlığımın dipsizliğinden korkuyorum!Kendimi karanlık bir uçurumun kenarında buldum;aşağı habire sözcükler atıp duruyorum;nasıl da ağır sözcükler ama düştüklerinde en ufak bir ses gelmiyor.O uçuruma kahkahalar,tehditler ve gözyaşları atıyorum.Aşağıya tükürüyor,bağrına taşlar,kaya parçaları fırlatıyor,dağlar tepeler deviriyorum ama hep aynı boşluk hep aynı sessizlik.Hayır samimiyetimle söyleyeyim bu uçurumun dibi yok dostum ve sen de ben de boşuna uğraşıp didiniyor,ter döküyoruz!
“İnsanlar her yanı ölçüp saymayı severler, anladım da, yaşamın yitip giden her bir saniyesine sihirbaz titizliğiyle eşlik eden bu sayacı bağırlarında nasıl taşıyabilirler?”
Ah, değerli Wandergood, şu yeryüzünde akıldan bahsetmek, asılmış adamın evinde bahsi urgandan açmaktan daha münasebetsizdir.
Aşk, güçsüzlüktür.
Sevmek, arzulamak demektir ve arzu da gücü öldürür.
Sizin talihsizliğiniz, Bay Wandergood, insanları fazla sevmeniz.
Omne solum liberum libero patria
( Her türlü hürriyet, hür insanın vatanıdır )
Şu dünyada dâhilerin kör, en iyi müzisyenlerin sağır olmasına şaşmamalı.
Yalnızca başkalarını aldatabilene nasıl büyük yalancı denir? Asıl kendine yalan söyleyip bir de ona inanacaksın – İşte sanat budur!
geride bırakabilmesi, insanın en mucizevi kabiliyetidir, biliyor musunuz?
Her şeyi unutun gitsin. Unutmanın harika bir armağan olduğunu biliyor musunuz ?
Düşünmek kendi başına yetersizdir, düşünceleri sözcüklere dökmedikçe tam bir duruluk, açıklık, kesinlik kazanamazlar.
Geride bırakabilmesi, insanın en mucizevi kabiliyetidir, biliyor musunuz?
Aşk, güçsüzlüktür. Aşk cebinizdeki paraları öbek öbek savurmak ota çiçeğe harcamak demektir!
Her türlü hürriyet, hür insanın vatanıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir kez biriyle ayrı düştüğünüzde, sonra onu uçsuz bucaksız bir boşlukta yeniden arayıp bulmak zorunda kalıyorsunuz.
”Herkesin bir fiyatı vardır. ”
Sözcükte zekâ, ancak sefil ruhlar için gereklidir, zengin ruhlar ise ketum olur – bunu aklının bir köşesine not et şair, zeki ve bulduğu her köşede boş boş konuşmayı seven dostum!
”Siz Avrupa’dakiler kötü ustalarsınız, berbat insanlar imal ettiniz – oysa biz, iyilerini yapacağız. ”
Düşünmek kendi başına yetersizdir, düşünceleri sözcüklere dökmedikçe tam bir duruluk, açıklık, kesinlik kazanamazlar.
Sokaklarda sürten en adi fahişe bile, tarihin kahraman kabul etmesi kadar kolay müşteri kabul etmez.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tarihin büyük suçluları cezalandırdığı o ruhani kırbaçlar ile aynı suçlara layık gördüğü övgüler arasındaki fark mesafe arttıkça azalır ve o zaten küçük fark da eninde sonunda kaybolur gider.
Düşünsene, dünyada yalnızca keman ve diğer müzikal enstrümanlar var olsaydı ben nasıl insan öldürebilirdim?
İnsan kitle halindeyken kötücülleşiyor, sınırlanıyor, akıldışılığa savruluyor. Kitle halinde insana her türlü hastalık kolayca bulaşabiliyor ve bütün geniş yollar, dönüp dolaşıp bir çıkmaz sokağa varıyor.
Aşklarımızın ya da ömrümüzün başlangıçları, Roma’nın ya da Fransız devrimi’nin başlangıçları -bütün başlangıçlar ne kadar güzel! Peki ya sonları? Tek bir insan ömrünü doğduğu kadar güzel bitirebilse bile kitlelerin, evet kitlelerin, bütün toplu ayinleri mutlaka ve mutlaka rezaletle sonlanır.
Görüyorsunuz ya, insanın yapıp ettiği herşey taslak halindeyken ne kadar güzel, ama resme dökülünce ne kadar iğrenç.
Sevmek, arzulamak demektir ve arzu da gücü öldürür.
Düşünmek kendi başına yetersizdir, düşünceleri sözcüklere dökmedikçe tam bir duruluk, açıklık, kesinlik kazanamazlar.
Ne yazık değil mi insan dostum; fikir alışverişi yapmak için söz denen o alçak, hırsız komisyoncudan yardım almak zorundayız – değerli olan her şeyi, en iyi fikirleri alıyor ve üzerlerine dükkanındaki berbat etkileri yapıştırıyor.
Buralarda her şey süreksiz ve istikrarsız; bir kez biriyle ayrı düştüğünüzde, sonra onu uçsuz bucaksız bir boşlukta yeniden arayıp bulmak zorunda kalıyorsunuz.
Fazla sevdiğinizde, sevilen nesnedeki eksiklikler fark edilmez olur, hatta daha da kötüsü: O eksikliklere meziyet atfedilir.
Aynı anda hem yaşama hem ölüme olan uzaklığı sayan o keskin, yüksek tık sesi beni daha önce hiç duymadığım bir ürküntü ve telaşla sarsmıştı.
İnsanlar her yanı ölçüp saymayı severler, anladım da, yaşamın yitip giden her bir saniyesine sihirbaz titizliği ile eşlik eden bu sayacı bağırlarında nasıl taşıyabilirler?
Kendimi pek iyi hissetmiyorum.Yine de şimdi bir dostum olsa terslemezdim,insanın dostlarının olması iyi bir şeydir sanırım.Ah! Ama ben şu evrende yapayalnızım!
Ta eski bir tarihte insan suretinde yeryüzüne gelmiş;burada dinle öyle haşır neşir olmuş ki-düşünsene!-bir Fransisken manastırına kabul edilip orada saçları ağarıncaya kadar yaşamış ve kardeş Vincent adıyla huzur içinde bu dünyaya veda etmiş.Müritleri küllerine tapınmaya devam etmişler.Bir iblis için ne kadar aptalca bir kariyer!
Ruhu bedenden kurtardıktan sonra ne acı kalır ne aşağılanmışlık; askıdaki paltomu dövmelerinden farkı kalmaz…
Burada herkes nasılsa öyle var oluyor, ama kimse şu anda olduğu gibi var olmak istemiyor.
Geçmişin ne kadar karanlıksa bugünün o kadar aydınlık görünür.
Yalnızca başkalarını aldatabilene nasıl büyük yalancı denir? Asıl kendine yalan söyleyip bir de ona inanacaksın işte sanat budur!
Fazla sevdiğinizde, sevilen nesnedeki eksiklikler fark edilmez olur, hatta daha kötüsü: O eksikliklere meziyet atfedilir.
Aşk, güçsüzlüktür. Aşk cebinizdeki paraları öbek öbek savurmak… ota çiçeğe harcamak demektir!
Darağacı kötüdür tabii, ama asıl etrafındaki meraklılar Bay Wandergood, asıl katlanılmaz olan onlardır!
Evet, insanlar umurumda değil. Zaten o kadar çoklar ve o kadar çoklar ki, onlar için uğraşmaya değmez
“Geçmişin ne kadar karanlıksa bugünün o kadar aydınlık görünür…”
İnsanlar her yanı ölçüp saymayı severler, anladım da, yaşamın yitip giden her bir saniyesine sihirbaz titizliğiyle eşlik eden bu sayacı bağırlarında nasıl taşıyabilirler?
“İnsan suretine bürüneli beri korkmadan geçirdiğim bir an anımsamıyorum: Daha yüreğimin ilk atışını duyuşumda bile. Aynı anda hem yaşama hem ölüme olan uzaklığı sayan o keskin, yüksek tık sesi, Beni daha önce hiç duymadığım ürküntü ve telaşla sarsmıştı. İnsanlar her yanı ölçüp saymayı severler, anladım da, yaşamın yitip giden her bir saniyesine sihirbaz titizliğiyle eşlik eden bu sayacı bağırlarında nasıl taşıyabilirler?”
“Ama burada suç sende dostum: O dağarcığında neden bu kadar az kavram var? Aklın, bayat ekmek kırıntılarıyla dolu bir gariban bohçası, oysa Beni anlayabilmen için bir somun ekmekten de büyüğü gerekiyor. Varoluş üzerine yalnız iki kavramın var: Yaşam ile ölüm — sana bir üçüncüsünü nasıl anlatsam? Sırf üçüncü bir kavrama sahip olmadığın için bütün varoluşun bir safsatadan ibaret kalmışken, Ben bu üçüncüyü nereye, nasıl yerleştirsem? Dışarıdan bakınca Ben de senin gibi bir insanım, kafamın içinde seninki gibi beyin taşıyorum, kübik sözcüklerinizin köşeleri ağzımın içini zorluyor, acıtıyor ve size Olağandışı’yı anlatamıyorum.”
-Düşünsenize Sinyor, hayır! Ömrümde bir kez insanoğluyla gurur duydum, o da Atlantik gemisinin helasında

-Oh! Hela mi? Neden, ne olmuştu? Fırtına vardı ve siz de ona boyun eğdiren insanın zekâsına hayran

-Yok, önemli bir şey olmadı. Ama hela gibi mide bulandıncı bir ihtiyaç için gerçek bir saray inşa etmeyi başarmış insanın zekâsına hayran kalmıştım!

– Oh, öyle mi?!

– Gerçek bir tapınak ve başrahibi de kendinizsiniz!

Tıpkı duyma gibi görmenin de aklın önünde ne büyük engel oluşturdüğuna ikna oldum
Sadece biraz eğlenmeye gelmiştim yeryüzüne meğerse devasa bir mahkemeye gelmişim fani dostum. Gammazcılar, kirli yalancı tanıklar, yalan yere yeminler, yargılamalar, dolandırıcılar ve iki yüzlü suçlular. Herkes birbirinin hakimi. Tam bir çöp kutusu.
( ) yakınındaki ilk tımarhaneye bir uğra ve içeridekileri din le: Oradakilerin hepsi de bir şeyler görmüş, fark etmiştir ve bunları da dile getirmek ister
“Yalnızca başkalarını aldatabilene nasıl büyük yalancı denir? Asıl kendine yalan söyleyip bir de ona inanacaksın, işte sanat budur!”
“Sözcükte zekâ, ancak sefil ruhlar için gereklidir, zengin ruhlar ise ketum olur.”
İnsanları o kadar aşağı görüyorsun, onların fani zavallılar olduğuna öyle inanmışsın ki, onlardan en ufak bir korku duymuyor, çıngıraklı yılanın başını okşamaktan çekinmiyorsun: Ne de tatlı çıngırdıyor! Oysa insanlardan korkmalı, dostum!
Seçim hukukuna dayanan bir azizler cumhuriyeti, bir dünya hakimiyeti düşünebilir misiniz? Düşünsenize bir, o zaman iblislerin bile oy hakkı olurdu.
Peki, senin dinin ne?
“Bak, patron, beni fena yakaladın şimdi ama umrumda diil, sööliim sana. Bana sorarsan, bi adam başı darda bi adama el uzatıyosa , önüne gelene ana avrat düz gitmiyosa, kimseye kötülük etmiyosa , başkasının işine burnunu sokmuyosa, Tanrı’nın adını küçük t’yle yazmıyosa, başına bişii gelmez -bi kiliseye baalıymış kadar güvende demektir.
fazla sevdiğinizde, sevilen nesnedeki eksiklikler fark edilmez olur, hatta daha da kötüsü: O eksikliklere meziyet atfedilir.
ruhumuzu içten içe yiyip bitiren ölümcül yüzler, ölümcül benzerlikler vardır ve bunlar giderek ruhumuzu bir öz yıkımın eşiğine sürükler
yalnızca başkalarını aldatabilene nasıl büyük yalancı denir? asıl kendine yalan söyleyip bir de ona inanacaksın – işte sanat budur!
Ah dostum, öyle gösteriş budalasıyım ki, şu günlüğün daha başından seni kendime hayran bırakma emelimi gizleme gereği duymuyorum
Senin için sözcüklerle uğraşmaya tenezzül etmeme bile minnettar olmalısın
yeryüzünde karşılaştığım hangi insan, kim bu denli – güzel ve ürkütücü – ürkütücü ve erişilmez olabilir?
Kırlık yerler insanda ateş yapar derler, ama bende yalnızca tek bir ateş doğuruyor : fikir ateşi!
Boşverin Sinyor Magnus! Ben milyarder olmadan önce domuz besicisiydim, oysa siz özü sözü bir, dürüst, iyi niyetli bir centilmensiniz ve sizin elinizi saygıyla sıkıyorum
Roma ; hani insanların sonsuzluk gibi bayağı meselelere ilişkin pek derin kavrayışlarıyla, sonsuz kent diye adlandırdıkları yer
Ama burada suç sende dostum : O dağarcığında neden bu kadar az kavram var? Aklın, bayat ekmek kırıntılarıyla dolu bir gariban bohçası, oysa beni anlayabilmen için bir somun ekmekten de büyüğü gerekiyor
Sana başka, hiç beklemediğin bir yerde yalan söyleyeceğim ; böylesi ikimiz için de daha ilginç olacak
Bu elleri görüyor musunuz? İşte bunlar kanlı! Belki bir zorbanın,belki bir işkencecinin,belki de bir despotun kanı ama yine de kıpkırmızı insan kanı.
Peki siz, kitap okumayan biri olarak, bu kitaplarda ne yazdığını bilir misiniz? Yalnızca insanlığın kötülüğü, hataları ve çileleri yazar. Sırf gözyaşı ve kan Wandergood! Baksanıza:İki parmağımın arasında tutabildiğim şu incecik kitapta bile bir okyanusu kaplayacak kadar insan kanı var, bir de bütün kitapları düşünün Peki kim döktü o zaman bu kadar kanı? Şeytan mı?
İnsanın yapıp ettiği her şey taslak halindeyken ne kadar güzel, ama resme dökülünce ne kadar iğrenç.
Kral tam da zaten kanunu çiğnemek için, kanun üzerinde bir irade var olabilmesi için gereklidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir