İçeriğe geç

Söz Yangını Kitap Alıntıları – Senai Demirci

Senai Demirci kitaplarından Söz Yangını kitap alıntıları sizlerle…

Söz Yangını Kitap Alıntıları

Sözünü yüzüme taşı ki sözün sözde kalmasın!
Ömrümün buraya kadarki kısmında ettiğim gıybetlerin hakkını helâl ettirmeye ömrümün kalan kısmı yetmeyecek.
Çünkü takva sahibi, Allah’tan çekinir,
kulundan değil.
Kalbimi kötü zanlardan, aklımı ayıpları araştırmaktan, dilimi gıybetten salim eyle ey Selâm.
“Nasıl olsa , her Yusuf’a ucuzcu bir kervan bulunur.” Öyle değil mi?
Sözlerin de kıblesi olurmuş, bilmezdim.
Hâlâ ne duruyorsun; yürüsene, okusana, düşünsene Sussana
Çünkü hayat ilkesi ‘mücadele’dir. Ancak kazanan ayakta kalır; çevreye uyum sağlayan yaşama hakkı vardır.
Hâlâ ne duruyorsun; yürüsene, okusana, düşünsene. Sussana
Yalnız Senin beğendiğin ve Senin beğendiklerinin beğendiğine göre yaşayanlardan eyle beni.
Ne duruyorsun; yürüsene, okusana,
düşünsene
Sussana.
Başka türlü hesaplar soktun mu araya, ”başka türlü ” olursun, ”Sen-ben ” davasına girersin.
Ah ki ah;nasıl da toprak üstüne toprak atarak tercihime rehin bırakmışım kendimi
Uykudan uyunmam gerek önce Uyanabilir miyim? Gözkapağı uykusu değil bu! Gönlün uykusu.
İyilikler üst üste konabilir şeylerdir, bir iyilik başka bir iyiliği besler, büyütür. Ama kötülükler şimdilik oluveren işlerdir; bir ara oluvermiş işlerdir.
Kendimi halka göre mi çekidüzene sokuyorum, Hakk’a göre mi?
Bilmediğimi sandığım o sorumsuzluk alanları, kalbimi mühürlüyor. Kendimi kendimden utanmaz hale getiriyorum böylece. Kalbimi duyarsızlaştırıyorum kusurlarıma. Pişmanlıklar üretemiyor, hatalardan dönüş yolu nu kapatıyorum. Hatalarımı hata bilmez hale geliyorum. Vicdanını felç ediyorum..
Bir iğrençlik, kendisiyle iğrenebilen vicdanlar arıyor kendine
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kardeşinizin gıybetini birlikte ettiğiniz kardeşlerine de Siz de beni bir ölü gibi dişleyebilirsiniz yokluğumda.. diye mesaj veriyorsun. Kendini de öldürüyorsun;bilmeden. Aslında, birlikte gıybet ettiğiniz diğer kardeşlerine Yokluğunuz da sizi de ölü gibi dilim damağım arasına alıp ayıplarınızı sayarak dişleyebilirim diye tehditler gönderiyorsun. Yeni kurbanlar buluyorsun kendine; bilmeden. Yeni yeni kurban oluyorsun sonraki cinayetlere.
Gıybetin konusu, söylememin doğru olmadığı bir doğrudur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Gıybet eden, doğruyu söyler. Yalan söylemek gıybetin tanımı içinde yoktur. ”Kardeşimin hakkında, onun hoşlanmayacağı doğru şeyleri söylemen gıybettir ” der Peygamberimiz. Her söylediğimiz doğru olmalı, evet, ama her doğruyu söylemek doğru değil demek ki Gıybetin konusu, söylememin doğru olmadığı bir doğrudur.

Gıybet ettiğimde haklı da olabilirim. Bana yapılan hareketi hak etmemişimdir. Ayrıca, yapılan yanlıştır da. Haklı olduğum halde, yapılan açıkça yanlış olduğu halde bile, gıybet etmekle haksızlık etmiş oluyorum. Demek ki gıybet, hak etmediğim bir şey Her yaptığımda haklı olmalıyım, ama her hak bildiğimi yapmam hak değil. Gıybetini ettiğim kişinin yüzüne daha önce bunu söylemiş olabilirim. ”Yüzüne de söyledim zaten! ” diye başlayabilirim. Gıybetini ettikten sonra yüzüne de söyleyecek olabilirim. ”Burada olsa, yüzüne de söylerim! ” diye başlayabilirim. Ama daha önce yüzüne söylemiş olmam ayrı bir eylem, şimdi yüzü yokken başkalarına söylemiş olmam ayrı bir eylemdir. Kendi yüzüne söylediğimi, başaklarına söylememden hoşnut olamayabilir. Daha sonra yüzüne söylecek olsam bile, yüzü yokken başkalarına da söylediğimi söyleyebilecek miyim? Söylemeye vakit bulacak mıyım? Söylemeye yüzüm olacak mı? Ya o zaman, ”Başkalarına söylemeseydin kardeş! ” derse, ne cevap vereceğim?

“İnsanın kalbinden daha büyük çöl, İnsanın kalbinden daha derin göl var mı ki? Yangın da burada, yağmur da.”
Eğer içki kadar koksaydı gıybet, eğer birlikte gıybet sofrasına oturup kana kana içenler/doyanlar sarhoş olsaydı, mahallemizin manzarası nasıl olurdu? Kaçımız ayık kalırdı? Ne kadarımızın ağzı gıybet kokardı?
Ya gıybetini ettiğimin gıybetini etmekten rahatsız olmayacak kadar uykudaysam Uykudan uyanmam gerek önce Uyanabilir miyim? Gözkapağı uykusu değil bu! Gönlün uykusu.
Onun hatalarını ifşa ederken, kendi hatalarımı saklıyorum..
Kudretin olmasa, “kâf” ile “nûn” buluşamaz, “Kün!” emri yerine gelmezdi. Kudretin olmasa, “var” diye bir şey olmaz, “yok”un yokluğu bile bilinmezdi. Sen “Ol!” dedin, işte oldu âlem.
Sözünün bir hecesidir cümle âlem.
Rabb’inin nezdinde ‘abd’ dir mümin. Kendini abd diye bilir, bildirir. Halık’ının ‘mahluk’ udur mümin. Başına buyruk, öylesine var olmuş, rastgele ortaya çıkıvermiş değildir. Rahmân’ın fakiridir. Kadir’in acizdir.
Rabbim, Senin için terk ettiklerimi
terk ettiğime sevindir beni!
Allah’ın kulunun gıybeti yapılabilir mi?
Allah’ın gıybetini yapamayız çünkü o zaten kardeşimiz değil. Ama kardeşimizin Rabbi. Allah’ın gıybetini edemezsek, onun kulu olduğunu kabullenen kardeşimiz hakkında hiç gıybet edemeyiz. Çünkü Allah, kulu olan kardeşimizin hatrını kendi hatrından önde tutuyor. Kendisine yaptığımız yanlışlığı affedebileceğini ama kardeşimize yanlış yaptığımızda bunu ancak kardeşimizin razı olması şartıyla affedebileceğini söylüyor.
İhsan’ın dilimize vermek anlamındaki karşılığı, vermenin güzel olmasından ya da verirken güzel vermekten kaynaklanır. Hem ayrıca, vermek, kimsenin görmediği Allah’ı görmekle aynı paralelde bir anlama da kavuşur. Yani veren, ihsan eden, kimsenin görmediği fakiri fukarayı, yetimi öksüzü görür. Şu halde vermek güzellikle değilse, mesela başa kakarak yapılıyorsa, ihsan değildir güzel eylem olmayı haketmez.
Ihsan, Allah’ı görüyormuş gibi yaşamandır. Zira sen Allah’ı görmesen de O seni görüyor. İhsan güzellik anlamındaki hüsn kelimesiyle aynı kökten geliyor. Bu durumda, ihsanı güzel eylemek diye tarif edebiliriz. Ne yaparsan yap, güzel eyle güzellikle eyle
Sevdiğin kardeşimi,
gıybetini etmekten utanacak kadar sevdir Allah’ım
Ben ve Sen, ey Rabbim, yeterince kalabalığız.
Sana boyun eğişim en tatlı sevincimdir.
Yoksa, Ey iman edenler, iman edin! emrini anlamakta geciktim mi? Yoksa ıskaladım mı, üzerime alınmayı çok mu gördüm kendime?
Eğer içki kadar koksaydı gıybet, eğer birlikte gıybet sofrasına oturup kana kana içenler/ doyanlar sarhoş olsaydı, mahallemizin manzarası nasıl olurdu? Kaçımız ayık kalırdı? Ne kadarımızın ağzı gıybet kokardı?
Gıybetin konusu, söylememin doğru olmadığı bir doğrudur.
Söylediğimin doğru olması, söylememi doğru yapmaya yetmiyor.
Allah’ın kulu yoksa da, Allah var burada. Biz, O’ndan çekiniriz.
Sen varlığımı hiç yoktan çıkardığın halde , ben varlığımı yok yere harcadım.
Sevdiğin kardeşimi, gıybetini etmekten utanacak kadar sevdir Allah’ım
Bir garip yangın..
Bir tuhaf soygun..
Kardeşini öldürmek için uzaklaşmasını bekliyorsun.
Fısıltıyla konuşmak, “Sana söylediğimi, sırf sana söylediğimi kimseler bilmesin.” demektir. Hem ben söylerim, hem de “Ben söylemiş olmayayım.” derim. Hem ben duyururum, hem “”Benden duymuş olma!” demeye getiririm. Senden iki yüzlü oyunuma katılmanı istemeye hakkım var mı? Senin de iki yüzlülük oyununda oynamaya hazır olduğunu varsaymam, en başta sana hakaret değil mi?
Gıybet etmemek üzere her sustuğumda, Allah’ı zikretmiş olacaktım. Üstelik hiç dudağımı kıpırdatmadan, kendime ve dostlarıma “Burada Allah var!” demiş olacaktım.
Müminin gıybetini yapamam. O yoksa yokluğunda iman ettiği/ emniyet ettiği Allah’ı var.
*
Mütevekkilin gıybetini yapamam. Çünkü o yoksa, onun Vekil’i var, Vekil diye tevekkül ettiği var.
Gıybet bir nefret eylemidir; sevgiye ve barışa yönelik değildir. Hedeflediği kişiyi, aciz ve savunmasız olduğu halde yakalar, ezmeye kalkar. Elini kaldıramayan, sesini çıkaramayan artık bir “ölü” gibi olmuş kişiyi, başkalarının gözünden düşürmeye kalkar.
Gıybetçi akıllıca bir iş yapmış olmaz, çünkü doğru olan sözünü, doğru olmayan bir usulle, arkadan konuşarak, dinlemesi gerekmeyenlere dinleterek yanlışlaştırır.
nin damlasını ağzıma koymam.
İlk akla gelen kelime: İçki
Şimdi ‘içki’ yerine ‘gıybeti’ koyalım.
Gıybetin damlasını ağzıma koymam diyebiliyor muyuz? Bu cümleyi kurarken gönlümüz rahat mı?
Bir insan duyar diye çekindiğin sözü, o insan yokken, işitmezken söyleyebiliyorsan, sözünün estetiğini Allah’a göre değil, kullara göre ayarlıyorsun demektir.
Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.
O[takva sahip]leri öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah muhsinleri sever.
[Âl-i İmran, 134]
nin damlasını ağzıma koymam.
İlk akla gelen kelime: İçki
Şimdi içki yerine gıybet i koyalım.
Gıybetin damlasını ağzıma koymam diyebiliyor muyuz? Bu cümleyi kurarken gönlümüz rahat mı?
Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.
Sözünü yüzüme taşı ki, sözün sözde kalmasın!
Hâlâ ne duruyorsun; yürüsene, okusana, düşünsene
Sussana

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir