İçeriğe geç

Görünmez Goril Kitap Alıntıları – Daniel Simons

Daniel Simons kitaplarından Görünmez Goril kitap alıntıları sizlerle…

Görünmez Goril Kitap Alıntıları

Neleri gördüğünüzü ve neleri gözden kaçırdığınızı belirleyen, nesnenin görsel ayrıksılığından ziyade sizin anbean beklentilerinizdir.
❝Gündelik yanılsamaların bilinciyle dünya hakkında düşündüğünüzde eskisi kadar kendinizden emin olmayacaksınız, ama zihninizin nasıl çalıştığı üzerine yeni içgörüler kazanmış, insanların davranışlarını anlamanın yeni yollarını öğrenmiş olacaksınız. Çoğu durumda sebep aptallık, küstahlık, cehalet ya da odaklanamamak değildir. Sebep gündelik yanılsamaların hepimizi etkilemesidir. Nihai umudumuz bir işe balıklama dalmadan önce daima bu ihtimali göz önünde bulunduracağınızdır.❞
Hafızada depolananlar gerçekliğin tam bir kopyası değil, yeniden yaratılmış halidir.
bellek de algıladığımız her şeyi depolamaz, onun yerine gördüğümüz ya da duyduğumuz şeyleri alıp zaten bildiklerimizle ilişkilendirir.
Olaya karışanların hepsi belleklerinin olup bitenleri kaydettiğine inanıyordu fakat hatıraları çelişiyordu.
Dikkat konusunda insan zihninde bir taraf kazandığında diğer taraf kaybeder: Bir yere, nesneye ya da olaya ne kadar çok dikkat edersek, diğerlerine o kadar az dikkat ederiz.
teknolojinin ilerlemesi bize çok daha fazla, çok daha sık ve çok daha acil dikkat isteyen araçlar getirdi. Görüş ve dikkatimizin nörolojik devreleri yaya hızına uygun, otomobil hızına değil.
Demek ki 10 sene eğitim gören uzmanlar bile kendi uzmanlık alanlarında beklenmedik nesneleri gözden kaçırabiliyor.
tıbbi görüntüler incelendiğinde, kılavuz telinin üç röntgende ve tomografide açıkça görüldüğü, ama vakayı inceleyen doktorlardan hiçbirinin teli fark etmediği anlaşıldı. Doktorların normal dışı kılavuz telini görememesi bakarkörlüğün tehlikelerini bir kez daha gösteriyor.
❝Egzersiz beynin ta kendisinin zindeliğini arttırarak genel anlamda idraki iyileştirir.❞
Bell’ e çok az tepki verilmesini doğru anlayan tek kişi bölgede ayakkabı boyacılığı yapan ve sokak çalgıcılarının dikkat dağıttığını düşünen Edna Souza’ydı.
Bell gibi büyük bir müzisyenin niçin fark edilmediğini tahmin edebilirsiniz herhalde. İnsanların gözü (ya da kulağı) bir keman virtüözünü beklemiyordu. Onlar işlerine gitmeye çalışıyordu.
Ellerinde kahve bardakları, kulaklarında cep telefonlarıyla, boyunlarına takılı kimlik kartları karınlarına çarpan insanlar çabuk çabuk gelip geçiyor. Umursamazlık, atalet ve modernliğin donuk, gri hayhuyunda amansız bir ölüm dansı yapıyorlar adeta.
Yolcuyla konuşmanın daha sorunsuz olmasının birkaç sebebi vardır. Bir kere, hemen yanınızda oturan birini duymak ve anlamak, telefondaki birine nazaran daha kolaydır, o yüzden sohbeti takip etmek için fazladan enerji harcamanız gerekmez.
kanıtlar yolcuyla konuşmanın sürüş kabiliyeti üzerinde hemen hiç etkisi olmadığını göstermektedir.
bulgular cep telefonuyla konuşmanın görsel algı ve farkındalığı çok fazla sakatladığını gösteriyor. Bu sakatlık telefondan değil, dikkatin sınırlı olmasından kaynaklanıyor; her iki iş de çaba gerektirmiyor görünmesine rağmen, her ikisi de dikkat gerektiriyor.
Ard arda yapılan deneyler kulaklıklı mikrofonla konuşmanın telefonu elde tutmaktan avantajlı olmadığını gösteriyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
ne derseniz deyin, beyin aynı anda ne kadar çok dikkat isteyen iş yaparsa her birinde o kadar başarısız olur.
Gerek deneysel gerekse epidemiyolojik araştırmalar cep telefonuyla konuşmanın sürüşte yarattığı eksikliğin, alkollü olmanın yarattığı eksikliğe yakın olduğunu göstermiştir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
1977’de Kanarya Adaları’nda 4805 numaralı KLM uçuşu pistten kalkarken diğer yönden aynı piste inmekte olan 1736 numaralı Pan Am uçuşuyla kafa kafaya çarpıştı. İki Boeing 747’nin çarpışması neticesinde 583 kişi öldü.
Jacobsen’in verilerine bakılırsa, yayaların iki kat daha fazla olduğu bir şehre taşınırsanız yürürken size araba çarpma ihtimali üçte bir oranında düşecektir.
Californialı bir kamu sağlığı danışmanı Peter Jacobsen, California’daki bazı şehirlerde ve birkaç Avrupa ülkesinde arabaların yayalara ya da bisikletlere çarptığı kaza oranlarını incelemiştir. Her şehirde, insanların 2000 yılında bisikletle ya da yaya olarak yolculuk ettiği her bir milyon kilometre için yaralanma ve ölüm sayılarını hesapladı. Ortaya çıkan örüntü son derece net ve şaşırtıcıydı: Yürüyenlerin ve bisiklet kullananların en çok olduğu yerlerde tehlike en az, en az olduğu yerde tehlike en çoktu.
Park yerinden ya da yan yoldan çıkarken daha bir saniye önce orada olmayan bir arabaya çarpmamak için frenlere asılma deneyimini belki kendiniz de yaşamışsınızdır.
İddialarımızı aktarmak için hikayeler ve anekdotlar kullanıyoruz, çünkü bu tür anlatılar ilginç, akılda kalıcı ve kolay anlaşılırdır.
Robert Pirsig’in Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı’nda yazdığı gibi, Bilimsel yöntemin asıl amacı Doğa’nın sizi yanlış yönlendirerek aslında bilmediğiniz bir şeyi bildiğinizi sanmanıza yol açmadığından emin olmaktır:’
❝Bir hikayenin güçlü, inandırıcı ve akılda kalabilir olması için onunla empati kurmamız gerekir.❞
Bir hikayenin güçlü, inandırıcı ve akılda kalabilir olması için onunla empati kurmamız gerekir. Ağır şiddet içeren filmler çeken Quentin Tarantino empatinin önemini şöyle açıklar: Bir filmde kafa kesildiğini görünce kılımı kıpırdatmam. Ama filmde birinin elinin kağıt kesiği olduğunu görürsem, ‘Iyy!’
Gerçekten de insanlar, kesin olmayan bilgiler doğruya daha yakın olsa bile kesin görünen bilgileri mi tercih ederler?
Gündelik yanılsamalar düşünce örüntülerimizde son derece kalıcı ve yaygın olabilir, çünkü kendimizi nesnel gözle değil daha iyi bir gözle görmemize yol açarlar. Pozitif yanılsamalar sayesinde yataktan kalkacak motivasyonu bulur, zihnimiz hakkındaki gerçeği hep bilmiş olsak çekineceğimiz işlere iyimserce kalkışabiliriz.
İnsanların en beceriksizleri kendine en çok güvenenler, ama biz yine de özgüveni yeteneğin göstergesi sayıyoruz.
Aslında en beceriksiz olanlar kendilerini en iyi görenlerdir; özgüven yanılsamasını çok daha fazla yaşarlar.
Charles Darwin, cehalet bilgiden daha fazla güven verir demişti.
İnsanlar kendi değişim körlüklerine karşı kördürler.
Neleri gördüğünüzü ve neleri gözden kaçırdığınızı belirleyen, nesnenin görsel ayrıksızlığından ziyade sizin an be an beklentilerinizdir.
“Görsel dünyamızın sandığımızdan çok daha azını deneyimliyoruz. Dikkatin sınırlarını tam olarak fark edersek yanılsama ortadan kalkabilir.”
“İnsanlar doğrudan önlerinden geçen, dönüp onlara bakan, göğsünü yumruklayan bir gorili nasıl görmez? Gorili görünmez kılan neydi? Bu algı yansıması beklenmedik bir nesneye dikkat edilmemesinden kaynaklanıyor ve bilimsel olarak dikkat eksikliği kaynaklı körlük (bakarkörlük) diye adlandırılıyor. İnsanlar görsel dünyanın belli bir alanına ya da yönüne dikkatlerini tümden verdiklerinde, beklenmedik nesneleri göremeyebiliyor.”
“İnsan davranışı alanında gündelik yanılsamaların etkilemediği hemen hiçbir şey yoktur.”
O işi sadece daha fazla yapmanın değil, gerçekten o işte beceri kazanmanın neticesinde özgüvenin gerçekten yeteneği göstereceğini unutmayın. Tecrübe, uzmanlığın garantisi değildir.
Yeteneklerimize aşırı özgüvenin en tehlikeli türü, bir işte henüz beceri kazandığımız zamanki değil henüz beceri kazanamadığımız zamandakidir.
Charles Darwin, “cehalet bilgiden daha fazla güven verir” demişti. Aslında en beceriksiz olanlar kendilerini en iyi görenlerdir; özgüven yanılsamasını çok daha fazla yaşarlar.
Bir hatırayı geri çağırdığımızda, başkasının başına gelen bir olayın kaydını kendi başımıza gelmiş gibi hatırlamamız bile mümkündür.
Bir nesne gerçekten beklenmedikse insanlar dikkatlerini odaklamada ne kadar iyi ya da kötü olurlarsa olsunlar onu fark etmeyeceklerdir.
Sınırlı dikkatimizin ne kadar fazlasını kullanırsak, beklenmedik olayları fark etme ihtimalimiz o kadar düşer.
Nelere gördüğünüzü ve neleri gözden kaçırdığınızı belirleyen, nesnenin görsel ayrıksılığından ziyade sizin anbean beklentilerinizdir.
Jacobsen’in verilerine bakılırsa, yayaların iki kat daha fazla olduğu bir şehre taşınırsanız yürürken size araba çarpma ihtimali üçte bir oranında düşecektir.
İnsanlar doğrudan önlerinden geçen, dönüp onlara bakan, göğsünü yumruklayan bir gorili nasıl görmez? Gorili görünmez kılan neydi? Bu algı yansıması beklenmedik bir nesneye dikkat edilmemesinden kaynaklanıyor ve bilimsel olarak dikkat eksikliği kaynaklı körlük (bakarkörlük) diye adlandırılıyor.
British Columbia Üniversitesi’nden bir görselbilimci ve önde gelen bir değişim körlüğü araştırmacısı olan Ronald Rensink, ilginç bir şekilde zihnin tıpkı bir web tarayıcı gibi çalıştığını öne sürmüştür. Bilgisayarın icadından çok önce doğan ve zeki bir adam olan Chris’in babası, yıllar içinde oğluna internetteki bütün o bilginin makineye nasıl girdiğini sormuştu. İnternetteki içeriğin her bilgisayara kopyalanmak yerine dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayara dağıtıldığını çoğumuz biliriz. Ama internet bağlantınız hızlıysa ve ağdaki sunucular da yeterince hızlı çalışıyorsa, internetin işleyişine dair bu iki açıklama arasındaki farkı göremezsiniz. Sizin bakış açınızdan, istediğiniz bilgi istediğiniz anda gelmektedir. İnternet tarayıcınızda bir bağlantıya bastığınızda sayfanın içeriği neredeyse anında karşınıza çıkar. İnternetin sizin bilgisayarınızda depolandığını düşünmeniz makul bir yanlış anlamadır ve çoğu durumda da zaten bir şey fark etmez. Ama internet bağlantısı kopunca makineniz artık içinde olduğunu sandığınız bilgilere ulaşamaz hale gelir. Benzer şekilde, insanların yerine başkalarının geçtiğini fark etmediğimiz deneyler, belleğimizde ne kadar az bilgi depoladığımızı gösteriyor. Tıpkı bilgisayarlarımızın internetin içeriğini depolamaya ihtiyaç duymadığı gibi biz de bu bilgiyi depolamaya ihtiyaç duymayız -normal koşullar altında bilgiyi gerektiğinde elde ederiz, ya karşımızdaki insanın yüzüne bakar veya internetteki siteleri açarız.
Çevremizdeki dünyanın sadece sınırlı bir kısmına dikkatimizi odaklayabilmemiz ve çevremizdekilerin hepsini anımsamamamızda olduğu gibi, bilgi yanılsaması da aslında verimli ve faydalı bir zihinsel sürecin yan ürünüdür. Bir şeyin niçin çalıştığından ziyade nasıl çalıştığını bilmemiz yeterlidir. Sifonu nasıl çekeceğimizi anlamamız gerekir, ama sifonun suyu nasıl boşalttığını ve sonra nasıl yeniden doldurduğunu anlamamız gerekmez. Gerektiğinde sifonu çalıştırma -üstelik bunu hiç düşünmeden yapma- yetimiz bize sifonun nasıl çalıştığını anladığımız hissini verir. Çoğu pratik durumda ihtiyacımız olan bilgi, nasıl çalıştıracağımız bilgisinden ibarettir.
Dünya bizim basit zihinsel modellerimizden çok daha karmaşıktır.
İyi performans göstermemizin üstün yeteneklerimizi yansıttığını, fakat hatalarımızın kaza eseri veya kasıtsız olduğunu ya da kontrolümüz dışındaki koşulların sonucu olduğunu düşünmeye eğilimliyizdir ve bu sonuçlarla çelişen kanıtları görmemek için kendimizi parçalarız.
Charles Darwin, cehalet bilgiden daha fazla güven verir demişti. Aslında en beceriksiz olanlar kendilerini en iyi görenlerdir, özgüven yanılsamasını çok daha fazla yaşarlar.
Bu arada o işi sadece
daha fazla yapmanın değil, gerçekten o işte beceri kazanmanın neticesinde
özgüvenin gerçekten yeteneği göstereceğini unutmayın.Tecrübe uzmanlı­ğın garantisi değildir.
Bazen hatıra o kadar güçlüdür ki, aksi yönde belgeler bile görsek hatırladıklarımız değişmeyebilir.
On yıl kadar önce Dan’in ev sahipliğini yaptığı bir partide Ken Norman adlı bir meslektaşımız, Cambridge, Massachusetts’teki balık restoranında aktör Patrick Stewart’ın (Stark Trek / Uzay Yolu’ndaki Kaptan Jean- Luc Picard ve X-Men serisindeki Charles Xavier rolleriyle tanınır) yan masasında oturmasıyla ilgili komik bir hikaye anlattı. Hikayenin anlatılma sebebi Dan’in televizyon ekranının yanına yerleştirilmiş küçük bir Kaptan Picard biblosunu Chris’in fark etmesiydi. Kaptan Picard’ını satar mısın? demişti Chris. Dan onun satılık olmadığını söylemişti.( ) Chris en sonunda elli dolara kadar çıktı – sebebini şimdi kendisi de hatırlamıyor- ama Dan yine de satmadı. ( )

İşte bunun üzerine Ken bize balık restoranında Patrick Stewart’ın çekici bir genç kadınla yemek yediğini gördüğünü anlattı. Anlaşılan kadın halkla ilişkiler temsilcisiydi. Stewart tatlı olarak kızarmış dondurma sipariş etmişti.( )

Bu hikayenin tek sorunu Ken’in değil Chris’in başına gelmiş olmasıydı.

Potansiyel yanılsaması bizi beynimizde muzzam miktarda dokunulmamış zihinsel yeti olduğunu düşünmeye iter. Bu yetiler orada ulaşılmayı beklemektedir -tek gereken bir yolunu bulmaktır. Bu yanılsama iki inancın bileşiminden doğar: Birincisi, insan zihninin ve beyninin yüzeyinin altında tipik durumlardakinden çok daha yüksek düzeyde, çok farklı koşullarda ve bağlamlarda icraatta bulunacak bir potansiyel saklıdır; ikincisi, hızla kullanılabilecek basit tekniklerle bu potansiyelden kolayca faydalanabiliriz.
O yüzden okurken eleştirel bir bakış açısı benimseyin, sandığınız şekilde işlememe ihtimaline karşı zihninizi açık tutun.
Hayatınızın her anı son derece değerlidir ve kendinizden şüphe ederek boşa harcamamalıdır. Özgüvenli olma ve hayatı özgüvenle yaşamak ilk önemli adımdır. Bu adımı atmaya hazırsanız kendinizi kutlayın, özgüvene giden yolda ilerlemeye başladınız.
Bakmak görmekle aynı şey değildir.
Görmek için bakmak şarttır, fakat bakmak görmeye yetmez.

Bisikletlilerin ya da yürüyenlerin daha çok olduğu yerlerde şoförlerin yayalara ya da bisikletlilere çarpma oranı niçin daha düşüktür? Çünkü şoförler yaya görmeye daha alışkındır.

Ne yazık ki başkasının deneyimleriyle empati kurarken bu deneyimlerin taşıdığı mesaja eleştirel bakma gücümüz azalır. Ayrıca mesajı daha iyi hatırlarız. Pek çok reklam kampanyasının temelinde bu yatar. İzleyicilerin reklamdaki aktörlerle empati kurmasını sağlayabilirseniz, insanlar söylenen şeyleri daha sorgusuz sualsiz kabul eder.
Özgüven hayattaki pek çok mücadelenin; basit top oyunundan karmaşık girişimlere bireysel icraatlardan ulusal kültüre kadar pekçok şeyin sonucunu biçimlendirir
Cehalet bilgiden daha fazla güven verir.
Hafızada depolananlar gerçekliğin tam bir kopyası değil, yeniden yaratılmış halidir. Hatıralarımızı DVD gibi yeniden oynatamayız, her seferinde bir hatırayı çağırırız, hatırladığımız detaylar ile niye hatırlamamız gerektiğine dair beklentilerimizi birleştiririz.
Sırf fotoğrafları değiştirerek sahte hatıralar yaratabiliyorsak, tarihi yeniden yazmak, sahte bilgilerle geçmişi değiştirmek de mümkün olabilir.
Zihnimizin bir şeyi ne kadar kolay yaptığı ile ne kadar iyi yaptığını birbirine karıştırırız.
Gerçek uzmanlık çok seçeneği değerlendirme yetisinden değil, alakasız olanları eleme yetisinden ileri gelir.
Kendinizi ve dünyayı algılayışınızı çarpıtan perdelerin ardını görmek sizi- belki de ilk kez- gerçeklikle temasa sokacaktır.
İnsanlar gerçekte bildiklerinden daha fazlasını bildiklerini düşündüklerinde, bir sonraki gündelik yanılgımızın etkisindeler demektir: Bilgi Yanılsaması.
Tecrübe uzmanlığın garantisi değildir.
Dikkat ettiğimiz şey dikkat ettiğimizi düşündüğümüz şeyden farklı olunca dikkat yanılsaması ortaya çıkar. Bellek yanılsaması ise hatırladığımızı düşündüğümüz şey ile hatırladığımız şey farklı olduğunda ortaya çıkar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir