İçeriğe geç

Kuşlar da Gitti Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Kuşlar da Gitti kitap alıntıları sizlerle…

Kuşlar da Gitti Kitap Alıntıları

İnsanlıktır bu… Kat kattır, en sağlam, en güzel mücevheri en alttadır, soydukça insanlığı, kabuğundan soydukça, bir kat, iki, üç, dört, beş kat, gittikçe aydınlanır insanlık, güzelleşir. Çirkin olan insanlığın en üst kabuğudur.
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini burdan götürür…
Umutların öldüğüne iyice inandığın bir anda insanlık, binbir yönden açan bir ışık-umut çiçeğiyle birden aydınlanıverir.
O zamanlar insanlar, daha iyiydiler denemez, kim-bilir, ama daha başkaydılar. Belki de kuşları daha çok seviyordular. Belki de yürekleri yufka, daha acımayla, daha sevgiyle doluydular. Belki de doğaya daha yakındılar, kimbilir… Şimdiki insanlara vız geliyor kafeslerde küçücük kuşların ölmesi
Kuşlar küstü bize.O kadar geldiler,o kadar kovaladık ki onları, o kadar aşağılayıp yakalayamadık ki,şu küçük kuşları yakaladık da onlar küstüler bize,insanlara,başlarını alıp çekip gittiler…
İnsanlık öldü mü? dedim.

Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama, birşeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı heralde?

Camilerden çıkan çember sakallı, başları inadiyeli korkunç öfkeli yüzleriyle diş gıcırdatanları, bu o güzelim Süleymaniyenin güler yüzüne hiç yakışmayan asık, ölüm suratlılar mı acıyacak kafesteki küçücük kuşlara da, azat buzat eyleyecekler.
O zamanlar insanlar, daha iyiydiler denemez, kim bilir, ama daha başkaydılar.
Doğanın gerçekleştirdiği büyüye delicesine şaşırmak gerekir.
İnsanlık öldü mü? dedim.
Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde.
İşte kuşlar da gitti. Giderler, aldırma
İnsanlıktır bu Kat kattır, en sağlam, en güzel mücevheri alt kattadır, soydukça insanlığı, kabuğundan soydukça bir kat, iki kat, üç kat, dört kat, beş kat gittikçe aydınlanır insanlık, güzelleşir.Çirkin olan insanlığın en üst kabuğudur.Adam olan hem kendi kabuğunu hem insanlığın kabuğunu durmadan soymaya başlar.Soydukça ortalık aydınlanır, soydukça
– İnsanlık öldü mü? dedim.
– Yok dedi, Ölmedi, ölmedi ama bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?
– Kuşlar da gitti.
İnsanlıkla beraber kuşlar da bir bir yok oldu gitti…
İşte kuşlar da gitti.
Giderler, aldırma.
Belki bir yerlerde,bir köşelerde kuş alıp salıverecek kadar yüreği yufka birkaç insan kalmıştır,kim bilir belki.
İnsanlık öldü mü ? dedim.Yok, dedi, ölmedi,ölmedi ama,bir şeyler oldu , başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde ?
Böyle bir tek söz bile söylemeden gitmek de,sırtını dönüp gitmek de neyin nesi?
İşte kuşlar da gitti.Giderler, aldırma.
“İnsanlık öldü mü?” dedim .
“Yok”, dedi.
“Ölmedi,ölmedi ama,bir şeyler oldu,başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Adam olan hem kendi kabuğunu, hem insanlığın kabuğunu durmadan soymaya çalışır.
İnsanlık öldü mü? dedim.
Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?
Şimdiki insanlara vız geliyor kafeslerde küçücük kuşların ölmesi.
İnsanlık öldü mü? dedim.
Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?
Bu konuşmayan adamlar bazı konularda bir konuşmaya başlamasınlar durdur durdurabilirsen
İnsanlık öldü mü? dedim.
Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, Herkes ateşini bur­dan götürür..”
kuşlar unutkan olurlar,gene gelecekler.
İnsanlık öldü mü? Dedim
Yok, dedi ölmedi, ölmedi ama,bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı heralde?
Umutların öldüğüne iyice inandığın bir anda insanlık, binbir yönden açan bir ışık – umut çiçeğiyle birden aydınlanıverir.
O parlak ışığı göremiyorsak, gözümüz içimizin karanlığındadır.
Bu dünyada tekmil yaratıklar biribirlerinin dilinden anlarlar,
İnsanlık belki Mahmud’ un bu ağız dolusu gülüşünde, bu yürek dolusu sevincindedir, kim bilir, belki..
Azgın suratlı, bereli adamlar, gözleri velfecr okuyan, camiden Allahla yaman bir dövüşten çıkarmışcasına, yüzlerinin olanca nurunu orada, içerde bırakmış çıkan insanlar, mümin mi bunlar, bu öfkeden bastıkları yeri çatlatanlar, bunlar mı mümin? Kuşlar da başlarını alıp gitti çoktaan
‘İnsanlık öldü mü?’ dedim.
‘Yok’ dedi, ‘ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı heralde?’
Şu Taksim alanında biribirlerini ezenler, o kadar insanın içinde hak tu, diye ortalığa tükürük savuranlar, sümkürenler, sümüklerini ağaç gövdelerine sürenler, hasta yüzlüler, vıcık vıcık boyalılar, suratlarından düşen bin parça olanlar, düşman gözlüler, gülmeyenler, biribirlerine düşmanlar gibi, biribirlerini yiyeceklermiş gibi, biribirlerinin gözlerini oyacak, kuyusunu kazacaklarmış gibi bakanlar, korkanlar, utananlar, bunlar mı, korkanlar, ben ben, ben, diyenler, bunlar mı? Kuşlar da gitti Giden kuşlarla
İnsanlık öldü mü?
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini buradan götürür Herkes ateşini buradan Buradan dedi kendi kendine
Sen olsan naparsın, gelirsin, gelirsin, her gün kovalanırsan, ondan sonra da azıcık insanlık varsa içinde çeker gidersin, değil mi? Değil mi abi?
O zamanlar insanlar, daha iyiydiler denemez, kim bilir, ama daha başkaydılar. Belki de kuşları daha çok seviyordular.
Ben ben oldum olası böylesi ta yürekten, can evinden gülen, yanındakini de kendi sevincinin içine alıp yoğuran, sevinçten çılgına döndüren böyle tatlı bir insan görmedim, içime aydınlık doldu, yüreğim pır pır etti.
Niye böylesine insanlar insanlığı unuttular?
Bak be abi, bak be ayaklarıma. Bak be Nasıl da şişti! Bak be abi Dün sabahtan akşama kadar İstanbul’un dolaşmadığım yerini bırakmadım, bir tek kişi, bir Allahın kulu bile, bir bir, bir tek Allahın kulu bile, şu benim cennetim ahiretim için deyip, bir iki buçukluk verip de tek bir kuş bile uçurmadı. Bu İstanbul gavur olmuş, gavur, gavur tüm gavur olmuş abi Bak şu kuşlara abi Eskiden beş yıl önce bile abim günde bin kuş azat buzat eder, bin beş yüz lira kazanırmış Bak abi ayaklarıma.
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur ,herkes ateşini buradan götürür
İşte kuşlar da gitti.
Giderler, aldırma,
İnsanlık öldü mü?’ dedim.
‘Yok’ dedi, ‘ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini burdan götürür.
İşte kuşlara bu küçücük yer kaldı, denizle orman, Menekşeyle Basınköy arası Ve kuşlar her yıl gelip bu küçücük dikenliğe sığmıyorlar. Geçen yıl bu dikenliğin sahibi de burasını, parselledi, metrekaresini üç yüz, beş yüz liradan okuttu yeni zenginlere Altına hücum gibi, arsaya hücum başladı İstanbulda… Bir karış arsa için İstanbulun bu aç gözlü canavarları birbirlerinin gözlerini oyacak, birbirilerinin ırzlarına geçecek, biribirlerini boğazlayacak, kıtır kıtır kesecekler. Bir avuçluk arsa toprağı için. Gelecek yıl işte burada, şu bakır rengi dikenliğin yerinde için bulanmadan bakamayacağın çirkin beton apartmanlar, villalar yükselecek. Sokaklarında yalnız birbirlerine gösteriş yapmak, para para, yalnız para kazanmak için yaşayan, insanlıklarını unutmuş yaratıklar caka satacaklar. Otomobiller yüz elli, iki yüz kilometreyle Londra asfaltında insan ezerek buraya girecek Belki kuşlar çok derin, eski bir içgüdüyle buraya, o zaman kesilmiş olacak olan şu ulu çınarın üstüne, göğüne uğrayacaklar, bir an duraklayıp bir şeyler arayacak, bir şeyleri anımsamaya çalışacak, beton yığını evlerin üstünde küme küme dolaşacak, konacak bir yer bulamayıp bir uzak keder gibi başlarını alıp çekip gidecekler.
İnsanlıktır bu Kat kattır, en sağlam, en güzel mücevheri en alttadır, soydukça insanlığı, kabuğundan soydukça, bir kat, iki, üç, dört, beş kat, gittikçe aydınlanır insanlık, güzelleşir. Çirkin olan insanlığın en üst kabuğudur. Adam olan hem kendi kabuğunu, hem insanlığın kabuğunu durmadan soymaya çalışır. Soydukça ortalık aydınlanır, soydukça…
“İnsanlık öldü mü?” dedim.
“Yok,” dedi, “ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?”
Önümde İstanbul şehrinin acımasızlığının, yitmişliğinin, kendi kendini, insanlığını unutmuşluğunun, çok şeyler yitirmişliğinin bir anıtı, yüzlerce kuş başından dikilmiş bir anıtı duruyordu.
Şehir insanlarla dolu, karınca gibi kaynaşıyorlar, o karınca gibi kaynaşanlar saklanmışlar kendi içlerine burunlarının önünü görmüyorlar, saklanmışlar, yumulmuşlar kendi karanlıklarına
“Kuşlar unutkan olurlar gene gelecekler.”
❝Umutların öldüğüne iyice inandığın bir anda insanlık, binbir yönden açan bir ışık-umut çiçeğiyle birden aydınlanıverir..❞
“Niye böylesine insanlar insanlığı unuttular?”
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, Herkes ateşini bur­dan götürür.
“Sonra kuşlar gitti, anladım dünya yorgun
Kuşlar da bu kadar sövmeye dayanamadı, uçtular gittiler.
Kuşlar küstü bize.
Camilerden çıkan çember sakallı, başları inadiyeli korkunç öfkeli yüzleriyle diş gıcırdatanları, bu güzelim Süleymaniyenin güler yüzüne hiç yakışmayan asık, ölüm suratlılar mı acıyacak kafesteki küçücük kuşlara da, azat buzat eyleyecekler Heheeey, vay anam vay!
Niye böylesine insanlar insanlığı unuttular?
Her gün, beşi altısı, onu bu kafesin içinde ölü ölüveriyorlar, ya abi. Biz bu zavallıları işkence etmek için yakalamadık ki Hemen salıverelim diye yakaladık.
Bak abi, dedi. Allah aşkına bak, ne güzel kuşlar değil mi, içinde azıcık insanlık olan, müslümanlık, din olan, içinde azıcık Allah korkusu olan hiç bu kuşlardan bir tane, beş tane, on tane alıp da salıvermez mi?
Dün ben bütün şehri dolaştım, bir Allah’ın kulu çıkıp da bir tek kuş salıvermedi havaya, İstanbul göğüne. Bu insanlar değişmiş. Din, iman, vicdan, Allah, kitap kalmamış bunlarda
Her yıl ekim ayı gelince, hem de karayel, hem de poyraz, soğuk, ince, ustra ağzı gibi esmeye başlayınca
Bu insanlar değişmiş.Din iman,vicdan,Allah kitap kalmamış bunlarda
İşte kuşlarda gitti.
Giderler aldırma, dedim.
Mutlu musun dedim evet mutluluktan uçuyorum dedi .Galiba fazla mutlu ettik uçtu gitti
– İnsanlık öldü mü? dedim
– Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde.
– Nerede kaldı acaba?
Mahmudun yüzü bir an sevinç ışığında şakıdı. İnsanlık belki Mahmudun bu ağız dolusu gülücüğünde, yürek dolusu sevincindedir, kim bilir, belki kuşlar da gitti, dedi Mahmut.
Sonra hiç konuşmadık.
Kuşlar da gitti, kuşlarla birlikte de…
Ne olacak kuşlar da gitti.”
İt sırtı pek, karnı tok domuz. Hem de domuz oğlu domuz.
Tüh Allah belanızı versin, sizin insan gibi Tüh, dedi. Ne haliniz varsa görün, tüh!
İnsanları bir peygamber edasıyla acımaya çağırıyordu, kurda kuşa, börtü böceğe Sesi bir yükseliyor, bir iniyordu. Bir öfke­ ye kesiyor, bir yalvarıyor, bir yumuşuyor, bir kabalaşıyordu, bir inan­dırmaya çalışan inleme oluyordu.
Ekmek parası, alınteri, yürü kahpe analı dünya yürü
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini bur­dan götürsün Herkes ateşini buradan Buradan
Bu küçücük kuşları yakalamak günahtır demediler mi sana? Cennette yanar da ört olursun, demediler mi sana?
Bu dünyada da sürünür
lflah olmazsın demediler mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir