İçeriğe geç

Duvardaki Kapı Kitap Alıntıları – H. G. Wells

H. G. Wells kitaplarından Duvardaki Kapı kitap alıntıları sizlerle…

Duvardaki Kapı Kitap Alıntıları

Bir insanın düzgün dış görünüşünün neyi saklıyor olabileceğini hiçbirimiz bilemeyiz bayım. Hiçbirimiz fırçalanmış dış cephelerden, beyaz mezarlardan farklı değiliz.
Başkaları neyse de ondan böyle bir şey beklemezdim.
Bir insanın düzgün dış görünüşünün neyi saklıyor olabileceğini hiçbirimiz bilemeyiz bayım. Hiçbirimiz fırçalanmış dış cephelerden, beyaz mezarlardan farklı değiliz.
Biliyorum, diye devam etti biraz duraksadıktan sonra, umursamaz davrandım. İşin gerçeği bir hayalet ya da acayip bir şeyin görünmesi durumu değil ama anlatılması garip bir şey Redmond bana bir şey dadandı. Bütün her şeyin içindeki ışığı çekip alan, içimi hasretle dolduran bir şey
İnsanların farkına varmadan beraberlerinde taşıdıkları şeyler çok şaşırtıcıdır!
Bir insanın düzgün dış görünüşünün neyi saklıyor olabileceğini hiçbirimiz bilemeyiz bayım. Hiçbirimiz fırçalanmış dış cephelerden, beyaz mezarlardan farklı değiliz
” Bir insanın saf görünüşünün altında nelerin gizlendiğini kimse bilemez, bayım. Binaların boyalı cephelerinden, beyazlatılmış mezar taşlarından farklı değilizdir ”
”Bu renksiz dünyaya geri getirilmiş biçare küçük bir yaratıktım! ”
Yatılı okullar ya da ilkokulların tersine, ortaokulda öğretmenin bilgi seviyesi, yüksek ahlaklı karakteri ve centilmen tarzı kadar önemli değildir.
Anlatması garip bir şey Redmond bana bir şey dadandı. Bütün her şeyin içindeki ışığı çekip alan, içimi hasretle dolduran bir şey
Fakat aranarak bulunmayan şeyin yeniden peşine düşmenin faydasız olduğunu çoktan öğrenmiştim.
Aranarak bulunmayan şeyin yeniden peşine düşmenin faydasız olduğunu çoktan öğrenmiştim.
İşin doğrusu, hiçbir şey daha az hayalci ve daha fazla gerçekçi olamazdı
Bu bir rüya değilse, eminim gündüz vakti görülmüş, olağan üstü bir rüyaydı..
Bir insanın saf görünü­şünün altında nelerin gizlendiğini kimse bilemez, bayım. Binaların boyalı cephelerinden, beyazlatıl­mış mezar taşlarından farklı değilizdir
Görünmez bir el gibi kalbinizi saran, o uğursuz hissi belki biliyorsunuzdur. Her zamanki halinizi silip sizi gergin ve temkinli kılar ,artık ne yavaş ne aceleci ne kızgın ne de ürkmüşsünüzdür . Ben de o haldeydim.
Böylece yolu açtıktan sonra, kristalin içindeki bu hayali dünyadan kısaca bahsedebiliriz. Nesneler her seferinde Mr. Cave tarafından görülüyordu ve çalışma yöntemi her seferinde aynıydı, o kristali seyredip gördüklerini rapor ederken, Mr. Wace (bir bilim öğrencisi olduğundan karanlıkta yazmanın yolunu öğrenmişti) bu raporun kısa bir özetini yazıyordu.

#kristalyumurta

İşte buradayım! diye tekrarladı, ve bütün olasılıkları tükendi. Kapı bana bir yılda üç kez sunuldu – barışa, keyfe, düşlerin ötesindeki bir güzelliğe, yeryüzünde kimsenin bilemeyeceği bir nezaketle açılan kapı. Ve ben onu reddettim Redmond, sonsuza kadar gitti

#duvardakikapı

“İnsanların farkına varmadan beraberlerinde taşıdıkları şeyler çok şaşırtıcıdır!”
İşin doğrusu, hiçbir şey daha az hayalci ve daha fazla gerçekçi olamazdı.
Zihnim sorular ve sırlarla kararmış halde.
Masal kitaplarım bile bir süreliğine elimden alındı – nedeni ‘hayal gücümün fazla kuvvetli’ olmasıydı.
Zihnim sorular ve sırlarla kararmış halde.
Rengi solmuş yüzü ve gözlerindeki o garip karanlık ateş dün gibi aklımda.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bu bir rüya değilse, eminim gündüz vakti görülmüş, olağan üstü bir rüyaydı.
Hayatımız sona erdiğinde, iyi ya da kötü artık bizim için bir tercih olmaktan çıktığında, ardımızda kalan sonuçlar zincirinin hala nasıl işlediğine tanıklık etmemiz gerekiyordur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir çocuk garip hislere sahip bir yaratıktır.
Dünyada olma ama onun bir parçası olmama hissini fazlasıyla nahoş bulduğunu söylüyor.
Aranmak istemeyen bir şeyi hem de vaktinden sonra tekrar aramamayı o zamana kadar çoktan öğrenmiştim.
Bana bir şey dadandı. Bütün her şeyin içindeki ışığı çekip alan, içimi hasretle dolduran bir şey
Yine de bazı hayal kırıklıkları oldu, iki kere aşık oldum.
“Bir insanın düzgün dış görünüşünün neyi saklıyor olabileceğini hiçbirimiz bilemeyiz bayım. Hiçbirimiz fırçalanmış dış cephelerden farklı değiliz ”
Bu bir rüya değilse, eminim gündüz vakti görülmüş, olağan üstü bir rüyaydı.
Kafam sorular ve muammalarla dolu.
Solgun yüzünü ve gözlerindeki o tanıdık hüzünlü pırıltıyı görebiliyorum şimdi. Bu gece onu çok net görüyorum.
hayatı çok zahmetli, ödüllerini de, elde ettikçe, ucuz bulmaya başladım.
son zamanlarda bir şeyler için çaba harcama hevesimi yitirdim
Fısıldayarak yastığıma anlattım hikâyemi-fısıldayan dudaklarıma kadar süzülen çocuksu göz-yaşlarımla ıslanan yastığıma.
tüm tereddüt ve korkularımı unuttum, tüm ihtiyatı elden bıraktım, bu hayatın tüm gerçeklerini unuttum.
Bana bir şey görünüyor. Her şeyi önemsiz kılan, içimi özlemle dolduran bir şey görünüyor bana
Konuyu teknik dilde açıklayacak olursak, sağ ve sol taraflarının tuhaf bir biçimde yer değiştirmiş olması, Plattner’in, bizim bildiğimiz mekandan çıkıp Dördüncü Boyut denilen bir yere gittikten sonra dünyamıza geri dönmüş olduğunun kanıtıdır.
Henüz durmuş olan bir tren vagonundaymışım ve tanımadığım bir istasyonda pencereden bakıyormuşum gibi hissettiren aptalca bir ısrarın zihnime yayılmaya çalıştığını hissettim.
Herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak kadar Eden olduğumu hissettim.Elvisham değildim.Ama Elvishamın bedenindeki Edendim.
Bu ilginç gözlemlerini hiçkimseye anlatmamış olması, ruhunun yalnızlığını bir cilt dolusu acıklı yazının yapacağından daha açıkça gösteriyor.Öyle değersiz bir kin ortamında yaşıyordu ki, bir zevkin varlığını kabul etmek onu kaybetme riskini doğuracaktı.
Bulutlu bir geceydi, doğan güneşin solgun ışığı gri bulut kümelerinin arasından süzülüyordu. Gökyüzünün buluttan tacının kenarına kan kırmızısı bir çizgi çekilmişti. Aşağıda, her şey karanlık ve belirsizdi, uzakta loş tepeler, yükseklere uzanan belli belirsiz bina öbekleri, mürekkep lekesi gibi görünen ağaçlar vardı; pencerenin altında, budanıp süslü şekiller verilmiş kara çalılar ve soluk gri yollar gözüküyordu. Bana o kadar yabancı bir manzaraydı ki, bir an hala rüyada olduğumu düşündüm.
Yeşil güneş ufkun kara boşluğunda yükselirken, oda artık çok az seçilebiliyordu. Plattner yataktaki beyazlığın debelendiğini, şiddetle sarsıldığını ve omzunun üzerinden arkaya doğru bakan kadının ürperdiğini gördü.
Wells, The Open Conspiracy adlı kitabında, yeryüzünün farklı hükumetler tarafından yönetilen farklı ülkelere bölünmesinin tamamen keyfi olduğunu, iyi niyetli insanların sonunda bir anlaşmaya varacaklarını ve şimdiki yönetim şekillerinden vazgeçeceklerini söyler. Millet ve hükumetlerin devrim olmadan da ortadan kalkabileceğini, çünkü insanların bunların ne derece yapay olduklarını anlayacaklarını savunur.
Bir insanın düzgün dış görünüşünün neyi saklıyor olabileceğini hiçbirimiz bilemeyiz.
Bu ilginç gözlemlerini hiçkimseye anlatmamış olması,ruhunun yalnızlığını bir cilt dolusu acıklı yazının yapacağından daha açıkça gösteriyor.Öyle değersiz bir kin ortamında yaşıyordu ki,bir zevkin varlığını kabul etmek onu kaybetme riskini doğuracaktı.
Sanki mevcut hislerim kendini göstermeye çalışan başka bir resmin üstüne boyanmış gibiydi.
Henüz durmuş olan bir trenin vagonundaymışım, tanımadığım bir istasyonda pencereden bakıyormuşum gibi hissettiren aptalca bir ısrarın zihnimde yayılmaya çalıştığını hissettim.
Diğer evrenin yeşil güneşi yükseldiğinde bizim dünyamızın sönmesi, Plattner’ın üzerinde ısrarla durduğu ilginç bir nokta.
Şimdiye kadar söylediğim her şey, bir ceza avukatının bile onaylayacağı kanıtlara dayanılarak oluşturuldu.
Harika bir şeydi, çünkü o kitabın sayfalarındakiler resim değildi, anlıyor musun, gerçekti.
Sesinde yoğun bir keder vardı.
Hayatı çok zahmetli, ödüllerini de elde ettikçe ucuz bulmaya başladım.
Bir insanın düzgün dış görünüşünün neyi saklıyor olabileceğini hiçbirimiz bilemeyiz
Burada o hayalperestlerin, vizyon ve hayal gücü sahibi o insanların en derin gizemine dokunmuş olursunuz. Biz dünyamızı düzenli ve sıradan görürüz, tahta bir perde ve çukur olarak.
Başka bir çağın adamı olsaydım, bana büyü yapıldığına inanır, kaderınıe razı olurdum belki de. Fakat günümüzün şüpheci dünyasında mucizelere yer yoktu.
Dünyada var olma, fakat yine de onun bir parçası olmama duygusunun hiç de hoş bir duygu olmadığını söylüyor.
Fakat hayatı çok zahmetli, ödüllerini de, elde ettikçe, ucuz bulmaya başladım.
İnsanların farkına varmadan beraberlerinde taşıdıkları şeyler çok şaşırtıcıdır.
İşin doğrusu, hiçbir şey daha az hayalci ve daha fazla gerçekçi olamazdı.
Bir insanın saf görünüşünün altında neler gizlendiğini kimse bilemez, bayım. Binaların boyalı cephelerinden, beyazlatılmış mezar taşlarından farklı değilizdir
Ben, yaşlı bir adamın bedenine hapsedilmiş genç bir adamım. Ama bu açık gerçek herkese inanılmaz geliyor.
Masal kitaplarımı bile bir süreliğine elimden alındı – nedeni ‘hayal gücümün fazla kuvvetli’ olmasıydı. Ne? Evet, bunu yaptılar! Babam eski kafalıydı Ve hikâyemi kendime saklamaya başladım. Fısıldayarak yastığıma anlattım – fısıldayan dudaklarıma kadar süzülen çocuk gözyaşları yüzünden çoğunlukla nemli ve tuzlu olan yastığıma.
Bir insanın saf görünüşünün altında nelerin gizlendiğini kimse bilemez, bayım. Binaların boyalı cephelerinden, beyazlatılmış mezar taşlarından farklı değilizdir
Hayatlarımız sona erdiğinde, bizim için iyi veya kötü diye bir seçenek kalmadığında, temellerini attığımız olayların nereye vardığının tanığı olmak zorundayızdır. Eğer insan öldükten sonra ruhu varlığını sürdürüyorsa, insani ilgiler de devam eder elbet.
Aranarak bulunmayan şeyin yeniden peşine düşmenin faydasız olduğunu çoktan öğrenmiştim.
Herbert George Wells
1866 da ingiltere’ de Kent bölgesinde doğdu. Babası bakkaldı.
Zaman makinesi 1945 yılında yayınlandı ve tüm bilimkurgu yapıtlarının habercisi oldu.
Doktor Moro’nun Adası 1896
Görünmez Adam 1897
Aya giden adam 1947 eserlerinden bazılarıdır.
Bernard Shaw gibi Fabianlar derneği üyesiydi ( adını quintis fabius maximus dan alan dernek)
Tüm ülke yazarlarının birleşmelerini amaçlayan Pen Club’un kurucularındandır.
Belloc, HG Wells’i taşralı bir İngiliz olmakla suçladı, Wells karşılık olarak
“Görünüşe bakılırsa Bay Belloc Avrupa’nın her yerinde birden doğmuş” dedi.
Anatole France Wells’i “Anglosakson ülkelerin en büyük entellektüel gücü” olarak niteledi.
Wells yaşamının son günlerinde insanları eğitmek amacıyla ansiklopedi niteliğinde eserler verdi.
İnsanların farkına varmadan beraberlerinde taşıdıkları şeyler çok şaşırtıcıdır.
Bir insanın düzgün dış görünüşünün neyi saklıyor olabileceğini hiçbirimiz bilemeyiz bayım.
İşin doğrusu, hiçbir şey daha az hayalci ve daha fazla gerçekçi olamazdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir