Aleksandr Soljenitsin kitaplarından Kanser Koğuşu kitap alıntıları sizlerle…
Kanser Koğuşu Kitap Alıntıları
Beyaz baykuş tutsaklığa güçlükle dayanır, yazılıydı. Bunu biliyorlardı ama kuşu gene de hapsediyorlardı.
Bacağı tuzağa tutulmuştu. Hayatı da bacağıyla birlikte
İnsanlar kadar yol vardır.
Savaş erkeklere merhametli davranmış, onları alıp götürmüştü. Geride ıstırap çekmek için kadınlar kalmıştı Tarihin hatalarından biriydi bu.
Agav bitkisi bir defa çiçek açar, bundan hemen sonra da ölür. Vera Gangart da böyle sevmişti işte, çok gençken, henüz okul sıralarındayken.
Bizi mutlu kılan yaşama düzeyimiz değil. Duyuş, hayata bakış açımızdır.
Ölümden önce meşalesi yanan bir kimsenin ışığı sonsuzluğa kadar devam eder.
Daha çok çalış! Hem de kendi kesen için değil!
Kasırga dindi. Pek azımız sağ kaldı. Dostluk yoklamasına cevap veren az.
Bütün bunlara karşılık, okşanmalar, kucaklaşmalar ve geriye kalan güzel ne varsa hayatın tuzlu denizine dökülen tatlı damarlardan başka bir şey değildir. Bunlar da insanı hiçbir zaman yeterince doyuramazdı.
Özgürlük, özgürlüğü için her gün mücadele edenin hakkıdır, diyen Gorki değil miydi?
Yeryüzü küresinin neresinde mutlu olabileceğinizi nasıl bilebilirsiniz, Zoyenka? Ve mutsuz olabileceğinizi? Bunu bilebildiğini kim iddia edebilir?
Yefrem! dedi, homurdanmayı kes. Şu kitabı al, oku.
Niçin? Niçin okuyayım, yakında hepimiz ölecek olduktan sonra?
İşte bu yüzden acele etmen gerekiyor ya, çünkü yakında öleceksin.
Niçin? Niçin okuyayım, yakında hepimiz ölecek olduktan sonra?
İşte bu yüzden acele etmen gerekiyor ya, çünkü yakında öleceksin.
Büyükanne daima ‘kızağını yazdan, arabanı kıştan hazırla’ derdi.
Denge insanın düşünce tarzına bağlı.Anladınız mı? Eğer bir insan neşeli ve kuvvetli bir ruh yapısına sahipse engelde daha çok sodyum olacaktır; hiçbir hastalık, ne olursa olsun ona ölüm getirmeyecektir.İnsan cesaretini, gücünü kaybeder kaybetmez potasyum üstün gelir; o zaman o kişi kendine derhal bir tabut ısmarlarsa isabet eder.
Ben senin nasıl yaşadığını öğrenmek istemiyorum. Sen de beni gözetleme.
Fakat hangi şehir, onu pembe şafakta gördüğümüz zaman size güzel gelmez?
Tramvaya binmek bir yaşama belirtisi bir hürriyet demekti.
Ruhunu şekillendiren buz gibi dünyada aşağılık hesaplarla ilgisi olmayan iyilik kavramı yoktu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tarih, hayatlarımıza, kalplerimize göre çok ağır ilerler.
Toprağa bir şey sokmak, sonra da bunun yerden fışkırarak büyüdüğünü görmek o kadar zevkli bir şeydi ki.
Birdenbire yumuşaması, modern insanın ölüm karşısında aciz olduğunu, onunla karşılaşacak tek silahı bulunmadığı düşüncesini destekliyordu.
Avını kemiren vahşi bir hayvan mutludur. Fakat ancak insanlar sevebilir. Bu insanın erişeceği en yüksek başarıdır.
Eğer özel teşebbüs demir bir pençe içerisinde sıkıcı tutulmazsa canavarlar doğuruyor. Yani arzularının ve aç gözlülüklerinin kııstlanmasını istemeyen borsacılar. Kapitalizm ekonomi tarafından mahkum edilmeden önce, ahlak bakımından mahkum edilmişti.
Bir fırtına ağaçları kırar. Fakat otlar eğilir. Bu, otların, ağaçlara ihanet ettikleri anlamına mı gelir. Hepsinin kendi hayatı vardır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Herhalde bütün bir ulus sadece ahmaklardan meydana gelmiş olamaz. Halk zekidir. Ve yaşamak ister. Büyük milletlerin bir varoluş kanunu vardır.
İlmeği bağlamaya başlamışlarsa ipi kesmekten başka çare yoktu. Neden beklemeli?
Gençken tecrüben yoktur, yaşlıyken de gücün.
Ne yapacağım? Nasıl yaşayabilirim? diye soracağı tek bir kişi bile yoktu.
Bir insan ne kadar duyguluysa, bir başkasıyla sıkı bir ilişki kurabilmesi de o kadar güçtür.
Savaş erkeklere merhametli davranmış, onları alıp götürmüştü. Geride ıstırap çekmek için kadınlar kalmıştı.
Yıllar geçtikçe yalnızca aşınırız, yoruluruz. Istırap veya sadakat bakımından hakiki bir istidadımız kalmaz.
Bize çok yakın olan bir kimse tamamıyle ölemez. Onun için de bir dereceye kadar vardır, yanımızdadır, duyar ve görür.
Kendini tatminden başka bir şey istemeyen bir kadın tipi için iddia ediyorlardı bunu. Bu sahte bir kadındı, etekli giymiş bir erkek!
Birbirlerine güvenerek insan anlayışsızlığı denilen uçurumun üzerinden rahatça kaymışlardı.
Yeryüzünde her şeyi öğrenemezsin. Ne yaparsan yap yine bir budala olarak ölürsün.
Eğer çocuklarınız sizden daha iyi değillerse onları boş yere dünyaya getirmişsiniz, siz de boş yere yaşamışsınız demektir. diyen kimdi? Sanırım Gorki.
Eğer önce hayvanları sevmekten vazgeçersek, sonunda insanları sevmekten vazgeçmemiz kaçınılmaz olmayacak mı?
Bizi mutlu kılan yaşam düzeyimiz değil, duyuş, hayata bakış açımızdır. Bu ikisi daima elimizdedir. Onun için bir insan isterse her zaman mutlu olabilir. Ona kimse de engel olamaz.
Tabiatın bize sevinmemiz için verdiği kalpteki o dokular, sonunda körelir, inancın sığınağı olan göğüsteki o çukurcuk boş kalır ve kuruyup gider.
İleri kültür sembolü saydığımız devamlı yayın yapma, işin tam aksine kültür bakımından geri kalmışlığın sembolüdür.
Ölümden önce meşalesi yanan bir kimsenin ışığı sonsuzluğa kadar devam eder.
İnsanın en değerli mülkü hayatıdır, insan ancak bir kere yaşar.
En uzun yaşayan en çok yaşayan değildir.
Her ağaç için bir kuş vardır.
İnsanın kendi kendisini tatmin eden başka çeşit zevkler vardı, yıldızlara bakmak hakkı, gecelerin ışığı söndürüp karanlıkta yatmak hakkı, bir posta kutusuna mektup atabilme hakkı, pazar günleri dinlenme hakkı, nehirde yıkanmak hakkı ve buna benzer diğer birçok haklar.
Eğer insanoğlu hiç hastalanmazsa isteklerine sınır tanımaz diyen bir filozof vardır.
İnsanları birbirinden, aralarına giren ölümden başka ne ayırır?
Güçlü, sağlıklı ve iyi olduğumuz sürece mucizeleri gülerek karşılarız, ama hayatımız, bizi ancak bir mucizenin kurtaracağı şekilde umutsuzca yıkılsın, tökezlesin, o zaman mucizeye, yalnız ve yalnız o harikulade mucizeye inanırız.
Ölüme mahkum bir hayata nasıl dayanılabilirdi!
Bazıları, geleceğin ne getirip ne getirmeyeceği üzerinde durup dinlenmeden konuşurlar. Diyorum ki:Aşk, önemli olan bu.
Aşk, hayatın tümü demek değildir. Yani bazen. Belirli bir yaştan belirli bir yaşa kadar.
Gözlere dokunulamazdı, neyse oydular.
Dinin kişiyi uyuşturan bir inanış olduğunu, yalnızca kötü kişilerin yararlanabileceği gerici bir öğrenim niteliği taşıdığını kesinlikle, açıkça anlamıştı.
Durmadan mideni doldurursan, mide seni yere çeker. Daima yemek yemek doğru olmaz.
Her şey Allahtan geliyorsa daha da kötü ya. Allah her şeyi görüyorsa niçin bütün dertleri tek bir kişinin omuzlarına yüklüyor? Bir parça insaflı olamaz mı?
Yaşantıları düzen içinde, rahat rahat akıp giden kişiler vardı, bir de yaşantıları perişan olmuş kişiler. Sonra insanın kaderi kendisine bağlıdır deniyordu.
Umudunun yeşeren sürgünleri budanıyordu.
Bütün dudaklar öpülmek için yaratılmıştır.
Yeryüzü küresinin neresinde mutlu olabileceğinizi nasıl bilebilirsiniz? Ve mutsuz olacağınızı?
Evlenirseniz mutlaka yanlış kişiyle evleneceksiniz.
Sorumluluğunu bilen kişiye ki katı iş yüklediğini anlayacak kadar tecrübeliydi.
Bizim yaşadığımız hayatın, başımızdan geçenlerin yanında edebiyatın bütün o trajedileri bana gülünç geliyor.
Artık sabırlı bir umutla değil, umutsuzluğun verdiği bıkkınlıkla bekliyordu.
Toprağa sıkı sıkı bağlı olmamıza karşılık daima rüzgârın insafına kalırız!
Fakat eğer hissemize düşen o azıcık yiyeceği paylaşırsak, hemen, şimdi mutlu olabiliriz!
Gençken tecrüben yoktur, yaşlıyken de gücün..
Yeryüzünde her şeyi öğrenemezsin. Ne yaparsan yap, yine bir budala olarak ölürsün.
Her şeyin anlamını anlamaya çalışan gergin bir arayış vardı bu gözlerde. Yaşamanın anlamını arayış.
ancak hiçbir şey yapmayan bir kimse hataya düşmekten kurtulur.
Bizi mutlu kılan yaşama düzeyimiz değil, duyuş, hayata bakış açımızdır.
Mutluluğun hangi ıssız köşede seni beklediğini kim bilebilir ki?
Ama en uzun yaşayan, en çok yaşayan değildir..
Asıl mesele, Gorki’nin dediği gibi kendisini insan olarak hissetmesi, iyimser olmasıydı.