İçeriğe geç

Ayakkabı Gurusu Kitap Alıntıları – Phil Knight

Phil Knight kitaplarından Ayakkabı Gurusu kitap alıntıları sizlerle…

Ayakkabı Gurusu Kitap Alıntıları

Bir ürünü icat etmek, üretmek ve pazarlamak zordur fakat sonra onu isteyen insanlara, istedikleri zamanda ulaştırmanın lojistiği, mekaniği ve hidroliği vardır. Şirketler bu yüzden batar, ülser bu yüzden doğmuştur.
Kitaplar gibi, spor da insana başkalarının hayatını yaşamış, başkalarının zaferlerinde yer almış olma duygusu verir. Ya da yenilgilerinde. Sporun en iyi zamanında taraftarın ruhu atletin ruhuyla birleşir ve bu kaynaşmada, bu aktarımda, sufilerin sözünü ettiği bir olma hali bulunur.
” Putları yıkanları, yenilikçileri, asileri uyarmak isterim ki her zaman sırtlarında bir hedef tahtası taşıyacaklar. Ne kadar iyi olurlarsa hedef tahtası o kadar büyüyecek. Bu benim fikrim değil, doğanın kanunu. ”
Bir dağı yerinden oynatan adam küçük taşları götürerek başlar.
Harika bir başarı hikayesi. Bu kitabı tam 2 günde bitirmiştim çok fena sarıyor.
İş, iştir. Ama iş asla sadece iş olmadı. Asla da olmayacak. Eğer sadece iş haline gelirse bu aynı zamanda çok kötü olduğu anlamına gelir.
Çünkü bazen vazgeçmek zorundasınızdır. Bazen ne zaman vazgeçeceğini, ne zaman başka bir şey denemeye başlayacağını bilmek deha göstergesidir. Vazgeçmek, durmak demek değildir. Asla durmayın.
Korkaklar hiç başlayamadı. Zayıflar yolda öldü; bizi var eden yolda, baylar bayanlar. Bizi
Kazanmak sözcüğünü yeniden, anlamını ilk tarifim olan kaybetmemenin, hayatta kalabilmenin ötesine taşıdım.
İnsanlara işleri nasıl yapacaklarını söyleme, onlara ne yapacaklarını söyle ve sonuçlarıyla seni şaşırtmalarını bekle.
“Kendilerini sizinle ölçen insanlarla kendinizi ölçüyorsunuz.”
“Bazı tesadüflerin rastlantıdan fazlası olduğunu düşünmeye hakkım var mi?”
“Yarışta rakiplerinizi yenmek nispeten kolaydır Ama kendinizi yenmek sonu gelmez bir davadır.
“İnsanlara işleri nasıl yapacaklarını söyleme, onlara ne yapacaklarını söyle ve sonuçlarıyla seni şaşırtmalarını bekle.
“Zafer uğruna, hayatta kalma uğruna geri kalan her şey feda edilmeli, ikinci planda kalmalıydı.”
Korkaklar hiç başlayamadı. Zayıflar yolda öldü; bizi var eden yolda.”
“Çağımız kana bulanmış, zor bir çağdı ve her gün en az bir kez şu soruyu kalıyordunuz: Neden?”
“ eğer batarsam çabuk batayım ki zor kazanılmış dersleri uygulamak için yeterli zamanım olsun.”
“Belki de her türlü çöküntünün tedavisi daha çok çalışmaktan geçiyordu.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Amacımız nedir, diye soruyorsunuz. Tek kelime ile cevap verebilirim. Zafer. Ne pahasına olursa olsun zafer. Bütün şiddete rağmen zafer. Zafer zafer olmadan kurtuluş olmaz.”
“Tarih, uzun bir çılgın fikirler ritüelidir.”
Kazanmak için değil, kaybetmeyi önlemek için savaş.
Bir dağı yerinden oynatan adam küçük taşları götürerek başlar.
Bir dağı yerinden oynatan adam küçük taşları götürerek başlar.
O sabah kendime şunu söyledim: Bırak diğerleri senin fikrine çılgın desinler Yoluna devam et. Durma.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dünyada iz bırakmak istiyordum, kazanmak istiyordum. Hayır, bu doğru değil. İstediğim şey kaybetmemekti
Hiçbir parlak fikir bir toplantı odasında doğmamıştır, diye rahatlattı. Fakat birçok aptalca fikir orada ölmüştür.
Muhasebe, problem çözmektir ve birçok problem bu denklem içinde eşitsizliğe doğru erir. Bu yüzden çözmek için eşitlemek zorundasınız. Bunları anlatırken kendimi biraz ikiyüzlü hissettim çünkü benim şirketimin bu denkleme uygun düşmeyen özkaynak/sermaye oranı 90’a 10’du.
Fuji Dağı’ndan aşağı inen birçok yol vardı. Ancak yukarı çıkan sadece tek bir yol bulunuyordu. Bundan alınacak bir ders var, diye düşündüm.
İnsanlar istemsiz olarak rekabetin her zaman iyi bir şey olduğunu, her zaman insanın içindeki en iyiyi ortaya çıkardığını varsayarlar. Ancak bu sadece rekabeti akıllarından çıkarabilen insanlar için geçerlidir. Atletizmden öğrendim ki rekabet sanatı, unutma sanatıdır.
Dağı yerinden oynatan adam önce küçük taşları alıp götürerek başlarmış.
Yeteneklisin. Kendine güvenin var. Bunu yapabilirsin.
Bunu YAPABİLİRSİN.
Derken, yanlış yere gittim.
Korkaklar hiç başlayamadı. Zayıflar yolda öldü; bizi var eden yolda
Korkaklar hiç başlayamadı zayıflar yolda öldü; bizi var eden yolda.
“Bazı tesadüflerin rastlantıdan fazlası olduğunu düşünmeye hakkım var mı?”
“Belki de her türlü çöküntünün tedavisi daha çok çalışmaktan geçiyordu.”
“Hayatımdaki bütün pazarlıklar içinde en zorları oğullarımla yaptıklarımdı.”
“Yarışta rakiplerinizi yenmek nispeten kolaydır. Ama kendinizi yenmek sonu gelmez bir davadır.”
“Biz bir markadan fazlasıydık, bir tür kendini ifade etme şekliydik.”
“Neredeyse hepimiz egolarını kontrol altında tutan ve kendine acımayan kişilerdik.”
“Bir konu hakkındaki bilginizi kuvvetlendirmenin en iyi yolunun onu paylaşmak olduğunu hatırladım.”
“Ben daha büyük, daha ele avuca sığmaz bir şey olmak istiyordum.”
“ İş hayatı, savaş benzeri koşullar taşır.”
“Bana göre çevremizin, ruh halimizle bir hayli bağlantısı vardı ve ruh halimiz de başarımızın önemli bir parçası oluyordu.”
Beğenin ya da beğenmeyin, hayat bir oyundur.
Çırağın aklında birçok ihtimal vardır ama bir ustanın aklında ihtimaller çok azdır.
“Bir kaplan en iyi aç olduğunda avlanır.”
“ içimdeki hesap uzmanı riski görüyordu, içimdeki girişimci ise olasılıkları.”
“ Mutluluk bir ‘nasıl’dır, ‘ne’ değildir.”
“Eğer batarsam çabuk batayım ki zor kazanılmış dersleri uygulamak için yeterli zamanım olsun.”
“Bir çift ayakkabıdan eksilen yirmi beş gram, bir mil mesafede yirmi beş kiloya eşdeğerdir” derdi.
Ya müteşebbisleri asla vazgeçmemeye teşvik edenler? Aslında onlar da şarlatan. Çünkü bazen vazgeçmek zorundasınızdır. Bazen ne zaman vazgeçeceğini, ne zaman başka bir şey denemeye başlayacağını bilmek deha göstergesidir. Vazgeçmek, durmak demek değildir. Asla durmayın.
İş , iştir . Ama iş asla sadece “iş” olmadı. Asla da olmayacak . Eğer sadece “iş” haline gelirse bu aynı zamanda çok kötü olduğu anlamına gelir .
İş, iştir. Ama iş asla sadece iş olmadı. Asla da olmayacak. Eğer sadece iş haline gelirse bu aynı zamanda çok kötü olduğu anlamına gelir.
Başkan olarak ben hala birçok gün ofisime gidiyorum. Çevremdeki binalara bakıyorum sadece birer bina değil, birer mabet görüyorum. Sen o hale getirsen her bina bir mabet olur.
Tarih, uzun bir çılgın fikirler ritüelidir.
İstanbul’a gittim. Türk kahvesiyle keyif yaptım.Boğaziçi kenarındaki kıvrılan sokaklarda kayboldum. Oturup ışıl ışıl minarelerin resmini çizdim ve bugün Hz. Muhammed’in kılıcınında muhafaza edildiği, Osmanlı sultanlarının evi Topkapı Sarayı’nın altın labirentlerinde dolaştım. Ondokuzuncu yüzyılın Fars şairi Rumi şöyle demiş :
Bır gece uykuya dalma , en çok istediğin şey o zaman gelecek.
İçinde bir güneşle ısinma mucizelerini göreceksin .
Bırak diğerleri senin fikrine çılgın desinler Yoluna devam et. Durma.
Korkaklar hiç başlayamadı, zayıflar yolda öldü, bizi var eden yolda.
Yarışta rakiplerinizi yenmek nispeten kolaydır. Ama kendinizi yenmek sonu gelmez bir davadır.
Tabi ki birileri beni yenebilir. Ama bunu yapmak için kan akıtmak zorundalar.
Çağımız kana bulanmış, zor bir çağdı ve her gün en az bir kez şu soruyu sormak zorunda kalıyordunuz: Neden?
Mutluydum, belki de hiç olmadığım kadar mutluydum ve mutluluk bazen tehlikeli olabiliyordu. Duyguları köreltiyordu.
Bir dağı yerinden oynatan adam küçük taşları götürerek başlar.
İnsanlara işleri nasıl yapacaklarını söyleme, onlara ne yapacaklarını söyle ve sonuçlarıyla seni şaşırtmalarını bekle.
Korkaklar hiç başlayamadı. Zayıflar yolda öldü; bizi var eden yolda
“İnsanlara işlerin nasıl yapacaklarını söyleme, onlara ne yapacaklarını söyle ve sonuçlarıyla seni şaşırtmalarını bekle.”
Bir üründen ziyade bir fikir, bir ruh satmaya çalışıyorduk.
Biz bir marka yaratmaya çalışıyorduk ama aynı zamanda da bir kültür.
Başarılı olucaksak ya da batacaksak bunu kendi koşullarımızla, kendi fikirlerimizle gerçekleştirmeliyiz. Kendi markamızla.
Ansiklopedi satmayı becerememiş, üstelik hor görülmüştüm. Hisse senedi satmakta daha iyiydim ama orada bulunmak ölüm gibiydi. Peki ayakkabı satmak neden farklıydı? Sonradan anladım ki bu iş satmakla ilgili değildi. Koşmaya inanıyordum ben. İnsanlar dışarı çıkıp günde birkaç kilometre koşarsa dünyanın daha iyi bir yer olacağına ve ayakkabıların koşmak için daha iyi olduğuna inanıyordum. İnancımı hisseden insanlar da bu inancın bir kısmını kendileri için istiyorlardı.
Sevgili Carter, hala Shangri-La’da mısın? Ben şimdi muhasebeci oldum ve kafama bir kurşun sıkmayı düşünüyorum.
Bırak diğerleri senin fikrine çılgın desinler Yoluna devam et. Durma.
Torunlarım için,
bilsinler diye.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir