Tomris Uyar kitaplarından Yürekte Bukağı kitap alıntıları sizlerle…
Yürekte Bukağı Kitap Alıntıları
, boşalmış yürekleriyle bir zaman kendilerinin olan yorgun kalıplarını güçlükle sürüklüyorlardı.
İstemeye hakkım var mı bilmem ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, en çok diğer insanlara anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. Anlat bana
Ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
Kentlerde kimseler birbirini tanımıyordu. O güne kadar tanımayı pek düşünmemişlerdi, ama artık önemliydi; tanınmayanlar kuşkuyla süzülüyordu. Bıyıktan, saçın taranış biçiminden, kısalığından ya da uzunluğundan, giyiniş özelliklerinden, bir düşmanlık, bir dostluk belirtisi çıkarılmaya çalışılıyordu.
Her yerde; dolmuş motorlarında, arabalarda, kamyonlarda, otobüslerde, uçaklarda.
Her yerde; dolmuş motorlarında, arabalarda, kamyonlarda, otobüslerde, uçaklarda.
— Sen hiç konuşmadın asıl. Anlatsana
— Seni seviyorum mu diyeyim istiyorsun?
— Hayır. O anlamda, kullanılan anlamda sevmediğini biliyorum. Belki de yalnız o anlamda seviyorsundur, bilmem.
— Yine de duymak istiyorsun ama. Bir erkeğin bir kadına
söyleyeceği şeyleri. O senin kadın yanın.
— Ayıp mı? Kötü mü?
— Değil, seni sen yapan bir şey ama, konuşmak beni bağlar.
— Nasıl yani?
— Şu kadarını söyleyebilirim. Seni asıl yaşlılığında görmek
isterdim. Durgun, uzak, temizken her şey, barışta.
— Seni seviyorum mu diyeyim istiyorsun?
— Hayır. O anlamda, kullanılan anlamda sevmediğini biliyorum. Belki de yalnız o anlamda seviyorsundur, bilmem.
— Yine de duymak istiyorsun ama. Bir erkeğin bir kadına
söyleyeceği şeyleri. O senin kadın yanın.
— Ayıp mı? Kötü mü?
— Değil, seni sen yapan bir şey ama, konuşmak beni bağlar.
— Nasıl yani?
— Şu kadarını söyleyebilirim. Seni asıl yaşlılığında görmek
isterdim. Durgun, uzak, temizken her şey, barışta.
Eğildi, kadını önce alnından, sonra burnunun ucundan,
sonra titremeye başlayan, ağlamaya hazırlanan dudaklarına
inen sümük çizgisinden öptü.
— Hadi, yürü bakalım. Geçireyim seni.
Başımı, çıplaklığına yaslayıp uyuyabilirim bir süre. Yaralı bir hayvan acısıyla çırpınışını, tükenişini içimde duyabilirim. Ama olmayacak. Çünkü büyü geçti. Yeni bir dönemeçteyiz. Benim tırnaklarıma benzeyen uçları yenik tırnaklarına bakıyorum artık.
Sıcaklık, usulca akıyor içimden, karşımdakine (erkek mi,
adam mı, arkadaş mı desem) değiyor, onun gözlerinde yansıdıktan sonra dünyaya açılıyor. Durmaksızın yenilenen, alabora olan dünyaya koşut bir
hızla akıyor sıcaklık, baş döndürücü bir hızla. Niteliği de her an değişebilir. Dostlukta karar kılabilir; yumuşak bir yünün sıcaklığına bürünür. Tutkuya dönüşebilir; beyinde zonklayan güneşin içkiye kattığı kızışmış tat gibi keskinleşir. Aşka bile sıçrayabilir belki. Yalnız, durmaz.
adam mı, arkadaş mı desem) değiyor, onun gözlerinde yansıdıktan sonra dünyaya açılıyor. Durmaksızın yenilenen, alabora olan dünyaya koşut bir
hızla akıyor sıcaklık, baş döndürücü bir hızla. Niteliği de her an değişebilir. Dostlukta karar kılabilir; yumuşak bir yünün sıcaklığına bürünür. Tutkuya dönüşebilir; beyinde zonklayan güneşin içkiye kattığı kızışmış tat gibi keskinleşir. Aşka bile sıçrayabilir belki. Yalnız, durmaz.
Akla yakın bir yorum bulunca, yanlış da olsa, dört elle sarılıyoruz. Karşımızda, hep gölgeleriyle korkutan, karanlıkta sallanan şeyler var da ondan.
yalnız, ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
Yorgunum. Verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum. Biriktirdiklerimden.
azar azar ölerek uzatabilirsin yaşamını.
yorgunum. verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum. biriktirdiklerimden.
bi alsalardı, o yürekliği gösterselerdi.
bi alsalardı, o yürekliği gösterselerdi.
Yüzü, bir hikâye kişisine uygun düşmeyecek kadar kırışıksız, hikâyesizdi. Ama bembeyaz bir kâğıt, doldurulmayı bekleyen bir sayfa gibi hikâyeler çağrıştırıyordu.
Yorgunum. Verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum. Biriktirdiklerimden. Bir alsalardı, o yürekliliği gösterselerdi.
Herkes benim mutluluğumu bozmaya hazır diyen orta-sınıf kuşkusuyla; duru yaz göğünü, cıvıl cıvıl yaz kırını ağırlaştıran, donduran, kendine de zindan eden ezikliğiyle, sevgileri hep üçe dörde bölüşü, üçle beşle çarpışıyla
İlle de güzel şeyler bekliyorsan, bak, güzel bir gerçek söyleyeyim sana. Her yeşilliğin mutlaka çiçeği olması gerektiğini düşündüm.
Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan
Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan.
Özlemişim. Düpedüz özlemişim..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yüreğim seninle, biliyorsun.
Yıllar geçti be Yorulduk birbirimizi beklemekten.
Ansızın, sen geldin aklıma. Belki bir daha hiç görüşmeyeceğimiz
İstemeye hakkım var mı bilmem, ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. Anlat bana
Azar azar ölerek uzatabilirsin yaşamını
Yorgunum. Verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum.
Biriktirdiklerimden.
Biriktirdiklerimden.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan.
Benim beceremediğim şeyler bunlar: temizlik ve yalan söylemek
Birde âşık olmayı katmalıyım. Beceremediğim bir şey galiba. Bir eksiklik.
Birde âşık olmayı katmalıyım. Beceremediğim bir şey galiba. Bir eksiklik.
— Yalnızlık çekmiyor musun hiç? dedi genç kız.
— Yalnızlığıma dokunma.
— Yalnızlığıma dokunma.
Diyelim ki o şey–her neyse– başta vardı. Ne zaman eksildi peki? Azaldı? Bozuldu? Yok oldu?
Bir tartışmada mı? Kinci bir tartışma mı, sıradan bir tartışma mıydı?
Baş başayken mi? Kalabalıkta mı?
Gittikçe artarak mı eksildi? Yinelendikçe mi? Duruldukça mı?
Nerede başlamıştı taşlaşma?
Elimden bir şey gelir miydi? Yoksa kaçınılmaz mıydı şu “Affedersin?”
Bir tartışmada mı? Kinci bir tartışma mı, sıradan bir tartışma mıydı?
Baş başayken mi? Kalabalıkta mı?
Gittikçe artarak mı eksildi? Yinelendikçe mi? Duruldukça mı?
Nerede başlamıştı taşlaşma?
Elimden bir şey gelir miydi? Yoksa kaçınılmaz mıydı şu “Affedersin?”
havada asılı kalıyordu sözcükler, bir yere ulaşmadan yok oluyordu.
—Sen hiç konuşmadın asıl. Anlatsana.
—Seni seviyorum mu diyeyim istiyorsun?
—Hayır. O anlamda, kullanılan anlamda sevmediğini biliyorum. Belki de yalnız o anlamda seviyorsundur, bilmem.
—Yine de duymak istiyorsun ama. Bir erkeğin bir kadına söyleyeceği şeyleri.
— Ayıp mı? Kötü mü?
— Değil, seni sen yapan bir şey ama, konuşmak beni bağlar.
— Nasıl yani?
— Şu kadarını söyleyebilirim. Seni asıl yaşlılığında görmek isterdim. Durgun, uzak, temizken her şey, barışta.
Eğildi, kadını önce alnından, sonra burnunun ucundan, sonra titremeye başlayan, ağlamaya hazırlanan dudaklarına inen sümük çizgisinden öptü.
— Hadi, yürü bakalım. Geçireyim seni.
—Seni seviyorum mu diyeyim istiyorsun?
—Hayır. O anlamda, kullanılan anlamda sevmediğini biliyorum. Belki de yalnız o anlamda seviyorsundur, bilmem.
—Yine de duymak istiyorsun ama. Bir erkeğin bir kadına söyleyeceği şeyleri.
— Ayıp mı? Kötü mü?
— Değil, seni sen yapan bir şey ama, konuşmak beni bağlar.
— Nasıl yani?
— Şu kadarını söyleyebilirim. Seni asıl yaşlılığında görmek isterdim. Durgun, uzak, temizken her şey, barışta.
Eğildi, kadını önce alnından, sonra burnunun ucundan, sonra titremeye başlayan, ağlamaya hazırlanan dudaklarına inen sümük çizgisinden öptü.
— Hadi, yürü bakalım. Geçireyim seni.
Karşımdakinin, benzeri duyguları, anları, başkalarıyla –başka kadınlarla, başka erkeklerle daha önce paylaşmış olması, bir gün kesinlikle yeniden paylaşacağı gerçeği, benim de yaşamışlığım, yaşayacaklığım da zedelemiyor duygunun, anın gerçekliğini. Tersine, saygınlığını arttırıyor, pekiştiriyor.
—İstemeye hakkım var mı bilmem, ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. Anlat bana
Hayvanlar, gelişme çağında bağlandıkları yerlerden çıkmamak için vahşi bir direnç gösterirler. Oralarda edindikleri âdetlerince yaşarlar, üstelik kendilerini güven içinde duyarlar.
İçlerinden kimbilir kaç kişinin bir yerde katıldığı, bir yerde çekip gittiği, geride bıraktığı bir hikayeyi yaşadığını kavradı: zorundayız.
Karşımdakinin, benzeri duyguları, anları, başkalarıyla -başka kadınlarla, başka erkeklerle- daha önce paylaşmış olması, bir gün kesinlikle yeniden paylaşacağı gerçeği, benim de yaşamışlığım, yaşayacaklığım da zedelemiyor duygunun, anın gerçekliğini. Tersine saygınlığını arttırıyor, pekiştiriyor.
Orada, iskelede, yüzümü güneşe kaldırıp öyle oturdum. İyi geldi. Savsakladıklarım, ertelediklerim, eksik bıraktıklarım yüzeye vurdu; hepsini bir an önce tamamlamaya karar verdim. Kalktım, seni aradım.
Korkuyu bilenler, yaşamış olanlar, çabuk çözülmüyorlar, inan. Kendi özel korkularını tanıyanlar demek istiyorum.
istemeye hakkım var mı bilmem ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. Anlat bana
Bu toprak eski, yorgun cansızlıktan.
Deniz, artık vereceği bir şey kalmamışçasına yorgun vuruyor kıyıya.
Deniz, artık vereceği bir şey kalmamışçasına yorgun vuruyor kıyıya.
Çevremi boşaltmıştım. Yalnızdım. Yerlerine koyduğum yeni ilişkiler nelerdi? Başkalarını adına savunduğum şeylerin kaçta kaçını uygulamıştım kendim?
Yorgunum.
Verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum.
Biriktirdiklerimden.
Bir alsalardı, o yürekliliği gösterselerdi
Verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum.
Biriktirdiklerimden.
Bir alsalardı, o yürekliliği gösterselerdi
Yalniz ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar ..
Gözünü sevdiğimin baharı geldi işte. Geliyor. Burnunu gıcıklıyor savrulan kavak tozları. Bu mevsimde, köklere, dallara, soğanlara hep süt yürür.
Şu kadarını söyleyebilirim. Seni asıl yaşlılığında görmek isterdim. Durgun, uzak, temizken her şey, barışta.
Ama kadına saygısızlık edilmez, isterse gavur olsun.
Yorgunum. Verebilceklerimden, veremediklerimden yorgunum. Biriktirdiklerimden. Bir alsalardı, o yürekliliği gösterselerdi.
Yüzü bir hikaye kişisine uygun düşmeyecek kadar kırışıksız, hikayesizdi.
Ama bembeyaz bir kağıt, doldurulmayı bekleyen bir sayfa gibi hikayeler çağrıştırıyordu.
Ama bembeyaz bir kağıt, doldurulmayı bekleyen bir sayfa gibi hikayeler çağrıştırıyordu.
El kadar bebeciğni, dünyanın soğuna ve kötülüğne karşı şu kundakta korumak istediğinden, sımsıkıydı kundak.
Yüzü bir hikaye kişisine uygun düşmeyecek kadar kırışıksız, hikâyesizdi.
Ama bembeyaz bir kağıt, doldurulmayı bekleyen bir sayfa gibi hikâyeler çağrıştırıyordu.
Ama bembeyaz bir kağıt, doldurulmayı bekleyen bir sayfa gibi hikâyeler çağrıştırıyordu.
Sesleri ardarda, hızla izliyordu birbirini, arada hiç boşluk bırakmamacasına, ama o boşluk yine de var. Konuşmakla doldurulmayacak, elle tutulacak kadar somut, yer kaplayan bir boşluk.
Onun iki seslenişi arasında yaşanmış şeyler sanki hiç yaşanmamıştı aslında. Ondan başka her şey düşseldi, gereksizdi.
Bir gazete haberi, bir fotoğraf, yaşamayı haksız kılmaya yetiyordu.
havada asılı kalıyordu sözcükler, bir yere ulaşmadan yok oluyordu.
Yersiz bir kahkaha, bir bardağın kırılışı, bir cankurtaran düdüğü de bozamaz bu sessizliği. Olaylarla değil, imgelerle, iç susuşlarla kuruldu çünkü.
Orada, iskelede, yüzümü güneşe kaldırıp öyle oturdum. İyi geldi. Savsaladıklarım, ertelediklerim eksik bıraktıklarım yüzeye vurdu; hepsini bir an önce tamamlamaya karar verdim. Kalktım, seni aradım.
Yalnız ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki,
sesini duymak istiyorum o kadar.
sesini duymak istiyorum o kadar.
” İstemeye hakkım var mı bilmem ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim.
Anlat bana ”
Anlat bana ”
Sabahları yataklardan kolay kalkılmıyor, akşamları sofralarda uzun süre oturulamıyordu. Bir gazete haberi, bir fotoğraf, yaşamayı haksız kılmaya yetiyordu.
Tek başına; el değmemişliğimizi, cesaretimizi denemeliydik.
Dürüst, ödünsüz, gözden çıkarıcı bir yaşam sürmeliydik.
Dürüst, ödünsüz, gözden çıkarıcı bir yaşam sürmeliydik.
İstemeye hakkım var mı bilmem, ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. Anlat bana
Yalnız ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
Ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
Yorgunum. Verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum. Biriktirdiklerimden. Bir alsalardı, o yürekliliği gösterselerdi.
-Şu kadarını söyleyebilirim. Seni asıl yaşlılığında görmek isterdim. Durgun, uzak, temizken her şey, barışta.
Ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
Ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
Ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki,
Sesini duymak istiyorum.O kadar.
Sesini duymak istiyorum.O kadar.
Yuzu bir hikaye kisisine uygun dusmeyecek kadar kirisiksiz, hikayesizdi.
Ama bembeyaz bir kagit, doldurulmayi bekleyen bir sayfa gibi hikayeler cagristiriyordu.
Ama bembeyaz bir kagit, doldurulmayi bekleyen bir sayfa gibi hikayeler cagristiriyordu.
Birileri gidiyor, dönmüyordu; birileri ölüyor, bulunmuyordu.
“Seni asıl yaşlılığında görmek isterdim. Durgun, uzak, temizken her şey, barışta.”
İlle de güzel şeyler bekliyorsan, bak, güzel bir gerçek söyleyeyim sana. Her yeşilliğin mutlaka çiçeği olması gerektiğini düşündüm.