Serkan Uçar kitaplarından Tut Yüreğimden Ustam kitap alıntıları sizlerle…
Tut Yüreğimden Ustam Kitap Alıntıları
Aklım firarda.
Gözbebeklerimde müebbet hüzün,
Dilimde ay kesiği bir yara,
Düşüm kırık dökük,
Umudumun boynu bükük,
Bir öksüzün omuzlarında sukut.
Yüreğim sana emanet sıkı tut.
Tut ki; kancık pusulara düşmesin.
Bir hain kurşunu gelip deşmesin.
Ustam,
Ne zaman o senin bildiğin zaman,
Ne sevda gördüğün masallardaki.
Eskiden,
Halı tezgahında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler,
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik.
Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan,
Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkar gecelerden.
Beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır.
Yorgunum ustam;
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne
Dünyayı yüreğine sığdıran, koca yürekli büyük usta Tuncel Kurtiz’e armağanımdır.
– Serkan Uçar
Oysa aşk beni nerde görse tanır
Hasret tanır zulüm tanır ölüm tanır
Yüzüm yüzümden utanır ustam
Yüzüm yüzümden utanır
Her çiçek kendi tomurcuğunda
Bilirsin ki her kışın ardı yazdır
Ve her renk saçın akıbeti beyazdır
Varsın, kanasın düşüm,
Varsın, yanağımda parçalansın gülüşüm,
Kim bilir,
Belki de yıllar sonra, ılık bir mevsimde olur
Kendime dönüşüm
Sen gittin, aşk takvimlerden düştü
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Oysa Aşk beni nerde görse tanır…
Bir anaokulu talebesinin
Teneffüste annesine sarılma telaşısın içimde
Ve yağmur toprağa nasıl koşar
Bir kayanın ağzında, bir papatya nasıl yaşar
Ve nasıl şımarır dere
Nasıl taşır
Öyle seviyorum seni
Ne garip değil mi?
Burnumda tütüyor sesin
Gözümde sızlıyorsun
Tavşankanı acılar
Bir papatyanın yüzüne bakmaya bile yüzümüz kalmadı
Yaralı kalbimin elinden tutup
Giderim yavaş yavaş
Beni bir daha doğur anne
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne
Ben şiir olmak istiyorum Anne..!
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Oysa aşk beni nerde görse tanır…
Oysa Aşk beni nerede görse tanır…
Oysa aşk beni nerede görse tanır …
Yaryüzünün bitki örtüsü gülüştür
İklimi, davranış şeklinize göre değişir
Yazları da kışları da aynıdır
Severseniz güneşli
İncitirseniz bulutlu
Üzerseniz yağmurlu
Kızdırırsanız fırtınalı
Kırarsanız soğuk
Sevgisiz bırakırsanız kurak
Mutsuz ederseniz çorak geçer
Bulaşıcıdır!
Ne yaşarsa size de aynısı geçer
hiç gökyüzüne kırıldın mı?
Ve ağızlar dolusu, tıka basa, arsızca bir gülüştür
Kendimizle savaşlarımız şimdi kaç yaşındalar? !
Ölseler keşke!
Bütün yasaları,
Yasakları sakız gibi çiğnerdim
Koşar, yüreğine sığınmacı gelirdim,
Mültecin olurdum
Umurumda olmazdı!
Bir hüzün yanlısı,
Bir cinayet zanlısı tarafından binlerce kez gülüşümden gönüllü vurulurdum
Umurumda olmazdı!
Mutluluk arada bir uğrar
Bir çay kahve içeriz
Sonra hep geri gider
Yemeğe kalmadı hiç
Ve gece yatısına
Oysa yerimiz yardı
Yarimiz vardı
Ama hüzün sevdamız
Terk etmedi bizi hiç, şairin dediği gibi
Ömrü uzun olsun
Sütten kesilir umutlar,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır.
Ne sevda gördüğün masallardaki
Yüreklere kazılırdı gizlice
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar kavgalar iki kişilik
Oysa şimdi çorak gönüllere ekiliyor
Sevdalar seher vakitlerinde
Meşru sevdalardan gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara günahlar gecelerden
Beni herkes sevdaya asi sanır
Oysa aşk beni nerde görse tanır
Çok Aşk olmalı
Aşksız neye yarar yaşamak dediğin şey
Aşk olsun aşk, sana diyorum sana.
Heyy..!
Ne sevda gördüğün masallardaki
Eskiden halı tezgahında dokunurdu aşklar
Nakış nakış körpe kız ellerinde Şarkı Sözleri
Mendillere yazılırdı isimler yüreklere kazılırdı gizlice
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar kavgalar iki kişilik
Oysa şimdi;
Oysa şimdi çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde
Meşru sevdalardan gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara
O günahkar gecelerden
Ustam
Rengareng çiçekleri,
Pembe, pembe yanaklarda gülüşleri
Tarlalarda başakları,
Gökyüzünde, güvercin sürülerini düşlemek.
Gerçek olmayacak düşler değildi.
Çocuktuk..
Gözüne toz kaçar diye benim uykularım kaçar Başına giren her ağrı
Benim dünya ile aramı açar..
Sense bir rüyaydı uyan diyorsun
Öyleyse gel uyandır beni senden
Aklım naçar
Kalbim naçar!
İklimi, davranış şeklinize göre değişir
Yazları da kışları da aynıdır
Severseniz güneşli
İncitirseniz bulutlu
Üzerseniz yağmurlu
Kızdırırsanız fırtınalı
Kırarsanız soğuk
Sevgisiz bırakırsanız kurak
Mutsuz ederseniz çorak geçer
Bulaşıcıdır!
Ne yaşarsa size de aynısı geçer..
Kar yağsa şubat akşamı bir vakit,
Tane tane düşse penceremize,
Ve buğulansa pencerenin camı,
Sen benim adımı yazsan, ben senin
Ekmeksiz, susuz, uykusuz olsak,
Sevgi olsa bizi doyuran tek şey..
Depremler oluyor gönül şehrimde
Çocuk düşlerim birer birer can veriyor
Zamansız
Yerle bir oluyor tüm umutlarım
Bir ben kalıyorum
Çığlık kadar çaresiz
Tek başıma
Yapayalnız
Kimsesiz
Ve kurumuş bir çiçeğe can vermek,
Çok zor.
Yüreğinde koca koca yangınlar,
Kaç gözyaşı döksem, sönmüyor,
Anne..
Hani, çocuklar vardır ya, öksüz
Kim okşarsa saçlarını, gözleri dolar, ağlarlar,
Kim gülümserse yüzlerine,
Yalandan olduğunu anlarlar
Hani, yüreğine bir acı oturur ya adını bilmediğin Göçük altındaki çığlığa benzer eşgali..
Düşüm heybemden düşmüş,
Kimse görmemişti..
Düşümü bulamadım,
Umudumu da..
Ve bir daha hiç mutlu olamadım..
Dağılırlar yaprak yaprak
Papatyaların ayakları üşür
Tir tir titrer karıncalar
Ömrü kısalır tüm kelebeklerin
Bütün hayallerin aklı tutulur
Ve kalbi durur zamanın..
Ve bir adım daha atacak hevesim
Bitik oluyor bazen
Sonra, gülüşün geçiyor mahallemizden
Umudun koynunda kalıp yaşasam mı diyorum!
Düşüm kırık dökük
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır.
oysa aşk, beni nerde görse tanır,
hasret tanır,
zulüm tanır,
ölüm tanır,
yüzüm yüzümden utanır.
Gözbebeklerimde müebbet, hüzün
Dilimde ay kesiği bir yara.
Düşüm kırık dökük,
Umudumun boynu bükük,
Bir öküzün omuzlarında sükut
Yüreğim sana emanet sıkı tut!
Ve benim tek geçim kaynağım senin varlığındır.
Ulu orta seriliyordu,harami sofrasına.
Çocuklukları gözlerinde gördüm,
Yaramazdılar bazen, yere göğe sığamayacak kadar
Umudun koynunda kalıp yaşasam mı diyorum!
Umudumun boynu bükük
Hoş gördüm
Hoş tuttum
Hoş kaldım
Hoş gittim
Çaldım kapımı
’Kim o’ dedim içeriden
Kapının önünden ’ benim’ dedim
Açtım kapıyı
Ben karşıladım bütün kimsesizligimle beni
İçeri girdim
Etrafıma bakındım
Hoş geldin dedi içerideki ben
Buyur etti beni en baş köşeye
Sarıldım, beni karşılayan bana
Gözlerim doldu beni öylece karşımda görünce
Ne çok özlemişim,
Ne çok ihmal etmişim
Sarılmamız epey bir zaman sürdü
Hasret giderdim benle
Eskiden, arada bir bana giderdim
Zaten yolumun üstü
Ayak üstü bile olsa uğrardım
Bu aralar beni unutmuşum
Oturduk,
Dertleştik uzun uzun
Benim boyum benim boyumdan biraz uzun
Biraz kısa
Güldük epeyce,
Duvarları boyarcasına kahkahamızla
Sustuk sonra,
Tavana bir yalnızlık çizdik
İkiz bir yalnızlık
Uzun uzun
Sonra, beni benden aldı bir hüzün
Götürdü uzaklara
Bütün gece ağlaştık
Uyuduk
Uyandık
Pencere önüne konan kuşa yem verdim
Saksıdaki çiçeğe su
İçeriden geldi kahve kokusu
İyi ağırlandım yalan diyemem
Beni çok özlemiştim
Ben de beni özlemiş
Hoş buldum
Hoş gördüm
Hoş tuttum
Hoş kaldım
Hoş gittim
Hoşuma gitti
Bir daha geleceğim bana
Sık sık uğrayacağım bundan sonra
Ha, unutmadan;
Öldüğümde,
Beni benim yanıma gömün
Beni en iyi o tanır
En iyi o anlar
Bakmayın ihmalkârlığıma
Onunla çok iyiydik bir zamanlar
ne katıksız somun isterim senden,
ne bir tas su,
ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Ve tuza
Yaralı pantolonlarla bilye peşinden koşan,
Çamurda yuvarlanan,
Düştükçe yuhalanan
Kurbağalarla aynı gölette yüzen
Aklı üç karış havada,
Düşü gökyüzünde başıboş gezen çocuklar…
Yanık bir türküde pişirirdi lor çorbasını annem
Ve bir uzun havada susadıkça umuda, gözyaşlarını içerdi
Acılar bir çay bardağında tazelenirdi hep
Tavşankanı acılar…
Onu birkaç kez ekmek pişirirken izledim
Tandırın kör eden dumanında boğula boğula hamuru sacın yüzüne serdikçe
Ben kahrolurdum!
Ki annem ekmek pişirmeyi bilmezdi,
Yok(sul)luk işte…
O zamanlar, şairin “güzel günler göreceğiz çocuklar” sözüne kanıyorduk
Çocuktuk işte, inanıyorduk
Bir gün, yaşamaya dair açlığımız biter
Gülüşlere doyarız,
Martılar denize daha geniş kollarla sarılır,
Dalgalar kıyıya aşkla vurulur
Kuşlar korkusuz ve daha özgür uçarlar gökyüzünde,
Balıklar avlanmazlar, ecelleriyle ölürler sanıyorduk
Sonra;
Bizim de sokağımızdan balon, ciklet, şeker satan abiler,
Çiçekçi ablalar
Heybesinde umut taşıyan aksakallı dedeler geçer diyorduk,
Hep bekliyorduk…
Gözlerimiz yollara dağılırdı,
Toplardık,
Çakıl taşları dolardı gözbebeklerimize bakışlarımızla bir
Kimse sığamazdı boşluğumuza
Canımız kanardı…
Kerpiç evlerde büyütüyorduk özlemlerimizi
Olmaz düşlerimizi
Ve kahrolası kederlerimizi
Bütün acıları sever olmuştuk günbegün, her birine ayrı ayrı alıştıkça
Ki hep yeni bir acının koynunda buluyorduk kendimizi,
Bir başka acıdan kaçmaya çalıştıkça…
Zaman, tüm acımasızlığıyla yaşlılığımıza doğru koşuyordu
Bir garip erken varma telaşıyla
Bizi tutsak edip içimizdeki o karanlık zindana…
Mutluluk adındaki nimete doymadık hiç adamakıllı
Her şey tadımlıktı
Tebessüm bile, bir mahkûmun teneffüs saatlerindeki voltası kadar,
Birkaç adımlıktı
Ne vakit umut eksek tarlalara o yıl kurak geçerdi
Bütün otogarlarda ayrılıkları kucaklardık
Ve hangi şehri öpsek caddelerinden
Dudaklarımıza bir yarım kalmışlık,
Bir ezilmişlik
Bir hüzün değerdi
Ve artık gidecek hiçbir yeri yoktu heveslerimizin
Hepsi kursağımızda kalıyordu…
Şimdi, geriye dönüp baktığımızda,
Yüzleştiğimizde tarumar kalbimizle
Görüyoruz ki;
Kırgınlıklarımız,
Yaşanmamışlıklarımız
Sandıklar dolusu sandıklarımız var!!…
Ve çoktan büyümüştür her biri,
Kim bilir;
Kendimizle savaşlarımız şimdi kaç yaşındalar? !
Ölseler keşke!…
Ki yaşamak; en güzel, en mavi düştür,
Ve ağızlar dolusu, tıka basa, arsızca bir gülüştür…
Yaralı kalbimin elinden tutup
Giderim yavaş yavaş
Ben şiir olmak istiyorum Anne!
Mutluluk arada bir uğrar
Bir çay kahve içeriz
Sonra hep geri gider
Yemeğe kalmadı hiç
Ve gece yatısına…
Oysa yerimiz yârdı
Yârimiz vardı…
Ama hüzün sevdamız
Terk etmedi bizi hiç, şairin dediği gibi
Ömrü uzun olsun…
Bir balıkçı teknesiyim
Kırık, yaralı, dökük
Su almış,
Kuytu bir kıyıya vurgun
Bütün sevinçlerim kelepçeli
Düşüm,
Umudum sürgün
Elektriksiz ve yolsuz..