İçeriğe geç

Vejetaryenliğin Yararları Kitap Alıntıları – Sadık Hidayet

Sadık Hidayet kitaplarından Vejetaryenliğin Yararları kitap alıntıları sizlerle…

Vejetaryenliğin Yararları Kitap Alıntıları

Mezbaha iki ayaklı hayvanın icadıdır.
onların ruhlarının daha aşağıda olduğu söylenir. olsun; ama yine bizim gibi acıyı ve mutluluğu hissederler. onların aşağıda olması bize ağabey sorumluluğunu getirir; onlara zulüm ve gardiyanlık etme hakkını vermez. insanların yediği et, kendilerini savunamayan günahsız ve zararsız varlıkların çektiği acı ve işkencedir.
İnsanların yediği et, kendilerini savunamayan günahsız ve zararsız varlıkların çektiği acı ve işkencedir.
Hayvanları üzmek ve öldürmek, insanlık şeref ve makamına edilmiş küfürdür.
Kimileri muzafferce bir eda ile, İnsanlar yemeselerdi, yeryüzü hayvanla dolardı derler. Doğru konuşalım. Düşünelim bir kere. Yemeye alışkın olmadığımız hayvanlara müdahale ediyor muyuz? Tüm dünya bu hayvanlarla mı doldu? İnsanın tükettiği balık eti, onun olağanüstü üremesi karşısında nedir ki? Onun dengelenmesi doğada, insan yardımı olmadan gerçekleşir. Çoğaldı diye hayvanlar yer sıkıntısı çekmez. Doğa bu sorun için önceden tedbirini almış, milyonlarca balığın karşısına bir timsah, kuzunun karşısına da kurt koymuştur. İnsanların onların işlerini üstüne vazife edinmesi gerekmez.
Unutmamalıyız ki hayatı zehreden şey yaşamak için savaşmak değil, incir çekirdeğini doldurmayacak anlamsız şeylerdir. İnsan yapmacık sevinçlerden ve saçma sapan şeylerden elini çekip de şu kanlı para tutkusunu bir kenara bırakırsa, hayatın ışık, hava, su, yiyecek gibi en önemli unsurlarını ona verdiğini anlayacaktır. Bütün bu öldürmeler, hilekârlıklar anlamsızdır. Bunu anlayan kimse bir daha her şeyi sahiplenip spekülasyon yapma sevdasına düşmeyecektir.
İnsan zaman zaman bazı hayvanları besliyor veya seviyorsa bu, yaşama saygısından ve ahlak duygusundan değil, sadece kendi bencilliğinden ya da onlardan çıkarı olduğundandır. Bu, onları yeme vaktine kadar devam eder. Gerçekte aldatıcılık, ikiyüzlülük ve alay insana özgüdür.
Yeryüzünde insan kadar akıllı, şerir ve ondan on misli güçlü bir yaratık olduğu takdirde, yazgını elinde tutan bu güçlü varlık karşısında boyun eğmek zorunda kalmayı; at, eşek, koyun vs gibi tutsak olmayı, ağır yükler çekmeyi, kabalık görmeyi, tavla ve mezbahaya düşmeyi göz önüne getirdin mi hiç?
Her yırtıcı hayvanın belirli sayıda düşmanı vardır ve diğerlerine zarar vermez. Mesela aslan, ceylan ve geyik gibi hayvanları avlar; kuşlar ve küçük hayvanlarla uğraşmaz. Timsah sadece balık yer. Kedi, fare ve küçük kuşları yakalar. Ama mide düşkünü insan hepsini yer, hapseder, kendi yükünü taşıttırır, işkence eder. Midesi tüm canlılar için geniş bir mezarlıktır. O, yaşayan her şeyi yer. Kuşlardan tutun da deniz salyongozlarına kadar her şeyi midesine gömer. Bu da onun üstünlüğünün bir delilidir. Sığır ot yer; kaplan canlı eti parçalar; insan da hayvan leşlerini yutar. Hayvanlar, doğanın kendilerine sunduğu yiyeceği elde eder ve başka bir şey yapmadan olduğu gibi yerler. Bu da onlara yeter. Onlar bizim yaşamamız için yerler. İnsanların çoğu ise her şeyden önce yemek için yaşar.
Riyazet hayatı sürdüren Hz. Ali etoburluk hakkında şöyle buyurmuştur: Lâ tec’alû butûnekum mekâbiru’l-hayvânât yani Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın.
İnsanın öldürmekten nefret etme duygusu kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü öldürmek için yaratılmış değildir.
Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bastırmadığımız sürece insanın içinde diğer canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygusunun var olacağı açıktır. Ve yine hiç kuşku yok ki, insanlar yedikleri hayvanları bizzat kesmek zorunda kalsalardı, çoğu et yemekten vazgeçerdi.
Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın.
Ali b. Ebi Talib
Bir süre önce ses çıkaran, kükreyen, yürüyen ve bakan canlıların
organlarını midesine gömüyor. Gözleri öldürme olayını görmeye nasıl dayandı? Savunmasız zavallı bir hayvanın kanının alınışını, derisinin yüzülüşünü ve parça parça edilişini nasıl seyredebildi? Titreyen etlerin
görüntüsüne nasıl dayanabildi? Siz masum ve sakin hayvanların kanına susamışsınız. Oysa hiç kimseye
zararı yoktur onların. Size alışıyorlar, sizin için çalışıyorlar ve hizmetlerinin karşılığında siz onları yutuyorsunuz!
Bugün birçok insan için yaşam, hiçbir değer taşımayan, karanlık, güç ve anlamsız bir şey olmuştur.
Oysa, aslan ve kaplanın beslenmesi için Tanrı insanı yaratmıştır dersek, gerçeğe daha yakın olur.
Ve yine hiç kuşku yok ki, insanlar yedikleri hayvanları bizzat kesmek zorunda kalsalardı, çoğu et yemekten vazgeçerdi.
Şefkat! Ne saçma ve boş bir kelime!
Dünyada hayvansal besinden el çekilebilseydi, iktisadi kriz doğar ama bunun sonucunda ahlaksal iyileşmeye gidilirdi. Metterling
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın.
Hz.Ali
Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın
Vejetaryenlik, doğruluk ve dürüstlük yolunda atılmış ilk adımdır ve bu adım gelecek kuşaklar için son derece değerlidir. Çünkü insanla hayvan arasındaki kölelik ve tutsaklığı kaldırır ortadan. Sahtecilik, parazitlik, hırsızlık ve savaş gibi şeyleri kö künden yok eder. Huzurlu ve mutlu bir yaşamın sergilendiği kırlar ve tarlalar artık, doğanın süsü olan canlıların işkence edil diği, öldürüldüğü korkunç manzaralar sahnelemekten kurtulur. İnsanların yüreklerinde, gerçek kardeşlik duyguları uyanır. Bu duygu yalnız insanları değil, doğadaki tüm yaratılmışları birbi rine bağlar.
Her insanın yüreğinin derinliklerinde bahçe meyvesi, çiçek bahçesi ve tarla için yaratılıştan gelen bir zevk ve istek, derin bir duygu yaşar. Eğitilmiş olan, komplekssiz bir insan kan koku sundan, ölüm manzarasından ve mezbahadan nefret eder. İnsan yavrusu elini meyveye uzatır. Kedi yavrusunun kanlı bir yiyeceğe doğru sıçrayıp zıplaması kadar doğaldır bu. Gelecekte umut ne olmalı? Geçen kuşaklar ister istemez kendi yiyeceklerini seçtiler ama gelecek kuşaklar seçerken ayıracaktır. İnsanlar başlangıçta yiyebildiklerini yiyorlardı: İleride daha iyi olanı yiyecekler. Besin leri, doğal isteklerine ve deneyimlere uygun ama aynı zamanda lezzetli ve sağlıklı olacak.

İnsan kanlı yiyeceklerden sakınıp kendi besinini doğrudan doğruya tabiatın elinden alınca, hastalıkların büyük bir kısmının kökünden kazınıp yok olduğunu görecektir. Bünyesi daha daya nıklı hale gelecek, yaş ortalaması yükselecek, hayvanlara yaptığı işkenceleri azalttıkça içini huzur kaplayacak ve böylece insanoğlu önemli sorunlarının birinden kurtulacaktır. Gelecek kuşakların yiyecekleri insanın doğal yiyeceği olacaktır.

Kimileri muzafferce bir eda ile, Insanlar yemeselerdi, yer yüzü hayvanla dolardı derler. Doğru konuşalım. Düşünelim bir kere. Yemeye alışkın olmadığımız hayvanlara müdahale ediyor muyuz? Tüm dünya bu hayvanlarla mı doldu?

İnsanın tükettiği balık eti, onun olağanüstü üremesi kar şısında nedir ki? Onun dengelenmesi doğada, insan yardımı olmadan gerçekleşir. Çoğaldı diye hayvanlar yer sıkıntısı çek mez. Doğa bu sorun için önceden tedbirini almış, milyonlar ca balığın karşısına bir timsah, kuzunun karşısına da kurt koymuştur. İnsanların onların işlerini üstüne vazife edinmesi gerekmez.

İnsan yiyen vahşi kabileler de var. Bu yiyeceğin doğal olduğu söylenebilir mi? İşte bu çöküş insan soyunun alçalışını gösterir. Yırtıcı hayvanlar birbirlerini yemezler. Doğaya aykırı olan bu âdet et yemekle ortaya çıkmış ve et bulunmadığı zaman insan kendi

hemcinsini parçalamıştır.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Niçin dünyadaki tüm canlılar arasında sadece insanın dişleri çürüyor ve bin bir güçlükle dişlerini koruyabiliyor? Ormanlarda, ovalarda, çöllerde ve deniz diplerinde yaşayıp da dişleri dökü len bir hayvan yoktur. Eğer varsa, onun soyunun bozulup yok olmaya doğru gittiği anlaşılır. İnsanın dişi bütün organları oluştuktan sonra yapılanır. Genel olarak erişkin olmadan önce diş ağrısı çekmeye başlamamız ve hemen hemen insanların ço ğunun ağzında tümüyle sağlam diş bulunmaması soyumuzun yok olmaya doğru gittiğini göstermektedir.
İnsan her yediği şeyle yaşayamaz ve yediklerini de haz medemez. Sadece bedeni için cazip olan şeyleri yiyerek ya şayabilir. Et, uzun ve keskin köpekdişleri olan bir varlık için mükemmel bir besindir. Hayvan eti dişleriyle parçalar. Ayrıca bol miktarda amonyak üreterek pitomainleri yok eden salgı bezleri vardır. Bağırsaklar da çok kısadır. Et burada bozulacak kadar durmaz.
Denilebilir ki, insan yüzyıllardır et yemiş, bugün artık alış mış ve bir etobur olmuştur. Hem de bir esrarkeşin esrara veya ayyaşın içkiye alışması gibi alışkanlık kazanmıştır. Öte yandan hiçbir uzvunun değişmediğini, köpekdişlerinin gelişmediğini, midesinin küçülüp kalınlaşmadığını, bağırsaklarının kısalma dığını görürüz. Kısacası, beden uzuvları yırtıcı hayvanlarınkinebenzememiştir. Ama bir başka cepheden bakılınca, bünyesi za yıflamakta ve gücü eksilmektedir. Genel olarak sağlık, güç ve ahlakı açısından et yemek olumlu sonuçlar doğurmamış, aksine kanı ve soyu bozulmuştur.
Niçin dünyadaki tüm canlılar arasında sadece insanın dişleri çürüyor ve bin bir güçlükle dişlerini koruyabiliyor? Ormanlarda, ovalarda, çöllerde ve deniz diplerinde yaşayıp da dişleri dökü len bir hayvan yoktur. Eğer varsa, onun soyunun da bozulup yok olmaya doğru gittiği anlaşılır. İnsanın dişi bütün organları oluştuktan sonra yapılanır. Genel olarak erişkin olmadan önce diş ağrısı çekmeye başlamamız ve hemen hemen insanların ço ğunun ağzında tümüyle sağlam diş bulunmaması soyumuzun yok olmaya doğru gittiğini göstermektedir.
İnsan her yediği şeyle yaşayamaz ve yediklerini de haz medemez. Sadece bedeni için cazip olan şeyleri yiyerek ya şayabilir. Et, uzun ve keskin köpekdişleri olan bir varlık için mükemmel bir besindir. Hayvan eti dişleriyle parçalar. Ayrıca bol miktarda amonyak üreterek pitomainleri yok eden salgı bezleri vardır. Bağırsaklar da çok kısadır. Et burada bozulacak kadar durmaz.
Denilebilir ki, insan yüzyıllardır et yemiş, bugün artık alış mış ve bir etobur olmuştur. Hem de bir esrarkeşin esrara veya ayyaşın içkiye alışması gibi alışkanlık kazanmıştır. Öte yandan hiçbir uzvunun değişmediğini, köpekdişlerinin gelişmediğini, midesinin küçülüp kalınlaşmadığını, bağırsaklarının kısalma dığını görürüz. Kısacası, beden uzuvları yırtıcı hayvanlarınkine benzememiştir. Ama bir başka cepheden bakılınca, bünyesi za yıflamakta ve gücü eksilmektedir. Genel olarak sağlık, güç ve ahlakı açısından et yemek olumlu sonuçlar doğurmamış, aksine kanı ve soyu bozulmuştur.
Unutmamalıyız ki hayatı zehreden şey yaşamak için savaş mak değil, incir çekirdeğini doldurmayacak anlamsız şeylerdir. İnsan yapmacık sevinçlerden ve saçma sapan şeylerden elini çekip de şu kanlı para tutkusunu bir kenara bırakırsa, hayatın ışık, hava, su, yiyecek gibi en önemli unsurlarını ona verdiğini anlayacaktır. Bütün bu öldürmeler, hilekârlıklar anlamsızdır. Bunu anlayan kimse bir daha her şeyi sahiplenip spekülasyon yapma sevdasına düşmeyecektir.
insanın uygarlığı, zekâsı ve mutluluğu tane ile beslenen birçok hayvanda bulunandan daha aşağıdadır.
Bitkisel yiyecekler bedende hiçbir zehirli madde bakma dıkları gibi, yaşantımızın daha da sadeleşmesine ve ablakm güzelleşmesine neden olur; zulümden uzaklaştırır, hayvanlam esaretten kurtarır; kıraç toprakları onarır; alkol ve estar elde etme uğruna verimli topraklar harap olmaz.

Doğadaki tüm canlılar bedenlerine uyacak lezzet ca bulurlar. Insan ise sağlıklı kalmayı kendi kendine güçleştirmiş ve zamanının büyük bir kısmını bilimsel açıdan doğal kabul edi lemeyecek tuhaf besinlere harcamaya hasretmiştir. Hiçbir yararı olmayan birtakım yapay ve aptalca ihtiyaçlar yaratarak kendisini canlıların en bedbahtı haline getirmiştir. Bugün birçok insan için yaşam, hiçbir değer taşımayan, karanlık, güç ve anlamsız bir şey olmuştur.

Gerçekte aldatıcılık, ikiyüzlülük ve alay insana özgüdür.
Ey münzevi ve gür ormanlardaki kurtlar! Ey ormanlarda ki yırtıcı hayvanlar! Cılız, sırtınıza yapışık karnınız ve parlak gözleriniz, katı, baş döndürücü ama özgür bir yaşama tanıklık ediyor. Doğa yasalarına göre yaşıyorsunuz. Savunmak için diş ve pençeden başka bir şeyiniz yok. Kutluyorum sizi alçak, yapay ve yırtıcı bir uygarlığın kölesi olmadığınız için.
Duydum ki ulu bir kişi kurtardı bir koyunu kurdun pençesinden. Akşam olunca çaldı bıçağı koyunun boğazına Koyunun ruhu dile geldi yakınarak:

Kurdun pençesinden kurtardın beni ama gördüm ki sonunda benim kurdum senmişsin!

Şair Sadi

Aklını, öldürme aletleri yapmak için kullanıyor.
Tolstoy et yemekten kaçınmayı insanın gerçek ilerleyişi yönündeki ilk adım olarak değerlendirmiştir. Tanınmış Alman ya zarı Nietzsche de vejetaryenliği şu şekilde över: Sanırım vejetaryenlik uzak durma ve kendini kısıtlama sayesinde, tüm ahlaksal öğelerden daha çok etkili olmuştur. Bu konuyu abartılı bulmayın. Kuşkusuz gelecekte öğretmenler daha katı kurallar konulmuş bir besin tarzını uygun göreceklerdir.
Tanınmış İngiliz yazarı Konan Doyl der ki: Etiyle beslenmesi için bir insanın ahlaksal açıdan bir sığırı kesme ya da bir balığı öldürme izni yoktur. İnsan onlara can vermemiştir. Artık hiçbir çaresinin kalmadığı zaman dışında onları hayattan mahrum bi rakmak için Tanrı’dan izin almamıştır.
İnsan yırtıcı hayvanları kendine örnek almış ve onlar gibi vahşi ve hunhar olmuştur.
Doğa, içinde yaşayan hayvanlar ve insanlar için kurulmuş bir ziyafet sofrasıdır.
Etoburluğun yırtıcılığa neden olduğuna kuşku yoktur. Top lumun üzücü durumunun iyileşmesi ve ahlakî yükseliş arzu sunda olan kişiler bu inancı yaymaya çalışmışlardır. Eğer içki satış yerleri, kasap, balıkçı ve tavukçu dükkânları kapatılsaydı, bir dereceye kadar genel barış sağlanır ve insanlar arasında ki kardeşlik duygusu yaygınlaşmış olurdu. İnsanın ahlaksal yükselişi için kanlı yiyeceklerin revaçtan düşmesini ve veje taryenliğin onun yerini almasını dileyelim.
Halkının çoğu etobur olan ülkelerde insanlar kendini beğen miş ve soğukkanlıdırlar; sert, yırtıcı ve haşin bir ifadeleri vardır.
Suratlar kırmızı, gözler çukura batmış, kaslar kuru ve çekiktir. Aksine, bitkilerle beslenenler güzel yüzlü, mütenasip, iyi ahlaklı, sakin, sevecen ve hoş kokulu olurlar.
Kendini beğenmişlik daha çok et ve kanla beslenen kişilerin ahlakıdır.
Pisagor hayvanların öldürülmesinden nefret eder ve onları görmeye dayanamazmış.

O, hayvanları öldürmenin doğal bir şey olduğunu düşünenin, insanları da kolayca öldürebileceği kanısında olacağını biliyormuş.

Hiçbir bitkiyi yaralamaz, hiçbir canlıyı üzmezmiş. Kuşları satın alır ve kafeslerinden salıverirmiş.

Bilindiği gibi ahlak, ilim, davranış ve töreler demektir ve vivecek, insanın ahlak ve davranışında yadsınamaz etkisi olan, yaşamsal önemi haiz bir unsurdur. Muhtemelen Kant’tan alın mış Fransızca bir deyiş vardır: Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Bu söz gerçeğin ta kendisidir. Çeşitli hayvanların yiyeceklerini onların tarz ve davranışlarıyla karşılaş brirsak, bunların yiyeceklerle yakından ilgili olduğunu görürüz. Birçok filozof ve ahlakçı insan soyunun yırtıcılığını onun yediği kanlı yiyeceklere bağlar.
Toplumdan ayrı bir yaşantıya sahip olan bu insanlara akıllı şair ya da filozof adı verilir. Bu kişilerin ortaya çıkardıkları gerçeğe göre öldürmek gibi insanı küçültücü bir şey insan varlığı için yaşamsal önem taşıyamaz. Bazen kınayarak, bazen sert ifadelerle veya acıyarak, bazen de açık ve çarpıcı resimlerle veya sağlam bir mantıkla etoburluk hakkında hüküm verdiler. Onların yaşamları, inandıkları delilleri kuvvetlendirmektir. Bu insanların en güzel, cesur ve etkileyici olanları, yaşamlarının başkasının ölümünü hazırlamadığı kişilerdi.

Sonraları sufî alimler, filozoflar ve dindarlar bu inanca des tek verdiler. Bugün de milyonlarca insan hayvanlara acıdığından ve kendine olan saygısından dolayı et tüketiminden sakınmak tadır.

Pişirmek, besini doğal halinden çıkararak içindeki hayati önem taşıyan vitamini öldürür.
Dr. Gaston Dorvil der ki: Tibbi deneyler etin zararlarını tamamen kanıtlamıştır. Hemen hemen sindirim organlarındaki hastalıkların yegâne müsebbibi ettir. Hazımsızlık, bağırsak ilti habi ve apandisite yol açtığı gibi tifüsün gelişmesine yardım eder. Verem ve kanser parazitlerini güçlendirir.
Ünlü Rus yazarı ve büyük filozof Tolstoy şöyle yazar: Et yeme alışkanlığı barbarlık zamanlarından kalmıştır ve vejetar yenliğin ortaya çıkışı çok tabii ve eğitim-öğretimin ilk tesiri sa yılır.
Doğa yasalarına göre yaşayan, sağlıklı ve yeni bir kuşak onun yerini almazsa, insan soyu utanç verici bir şekilde kaybolup gidecektir!
Vejetaryenlerin büyük önderlerinden biri olan Kolizos yaz dığı kapsamlı kitapta şunları kanıtlar:

1- İnsan asla etobur bir hayvan değildir ve doğal olarak var

lıkların en sakinidir.

2- Hayvanları öldürmek onun hata ve cinayetlerinin temelini oluşturur. Aynı şekilde hayvansal besinler onun çirkinleşmesine, hastalıkların erken gelmesine ve ömrünün kısalmasına neden olur.

3- Bu sapıklık onun gelecekteki yazgısını kirletmekte, yani sonsuz bir yaşamı geriye atmaktadır.

Ünlü tarihçi ve yazar Mişle şöyle der: Kadın ve çocukların özellikle meyve yemeleri bir inayettir. Etin pisliğinden sakınma ları, başkasının ölümüne neden olmayan günahsız varlıkların ürünlerinden güzel kokulu ve leziz yiyecekler hazırlayıp onlarla bir ada yaşamaları Tanrı’nın bağışıdır.

Başka bir yerde de şöyle der: Hayvanın hakları Tanrı ka tındadır Hayvan karanlık sırlarla doludur. Şu uçsuz bucaksız dünya bu dilsiz hayvanların rüyaları ve acılarıyla doludur. Ama bu acıları dilsizlik diliyle açıklarlar. Tüm doğa, kardeşini kendi altında görüp küçümsediği halde yine de işkence yapan insanoğ lunun barbarlığına karşı itirazda bulunur ve insanı, her ikisini de yaratanın huzurunda mahkûm eder.

Büyük hatip Bosue, insanın ahlaki ve cismani çöküntüsünü murdar yiyeceklere yüklemekte kuşku duymaz. Bugün doğal olarak içimizde uyanan nefrete rağmen yiyecek için kan dök memiz gerek. Soframızı doldurup özene bezene donatmamız, yediğimiz leşlerde görüntü değişikliği yaratmamıza yetmektedir.

Ama tek talihsizlik bundan ibaret değil. Ömür kısalmış ve insan soyunda oluşan sert tabiatlılık dolayısıyla daha da kısal maktadır Eski zamanlarda hayvanları öldürmekten kaçınan insanlar kendi hemcinslerinin canına kıymaktan uzak durmaya da alışmıştı

Büyük Yezidiler ağızları na et sürmezlerdi. Çünkü et yemek insanın özelliği değildir. Ne zaman yemek için öldürürse, bu âdet onun tabiatına yerleşir ve bu gıda yırtıcılık getirir.
Riyazet hayatı sürdüren Hz. Ali etoburluk hakkında şöyle buyurmuştur: La tec’alû butûnekum mekâbiru’l-hayvânât yani Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın.
İslamda birçok tarikat mensubu ve mutasavvıf vejetaryendi.

Ünlü doktor Ebu Ali Sina vejetaryendi. O, kendi kitaplarında etin zararlarını açıklarken şöyle der: Hayvanların etini yemekten sakının. Aynı şekilde Necmeddin-i Râzi Mirsadu’l-ibâd’da etten uzak durun derken, görüşlerini de açıklar.

Büyük filozoflardan biri olan Senek (Sénéque) etin tüketil memesi konusunda önemli bilgiler verir. Bu bilgilerin özü kısaca şöyledir: 1) Hayvan eti yemekten doğan iğrenme kadar doğal bir şey olamaz. 2) İlk insanlar bu işe mecbur kaldılarsa, bu, çaresiz kalmalarından dolayıdır. 3) Nankörlük, barbarlık ve heves düş künlüğü et yemekten ileri gelir. 4) İnsan bedeni et yemek için yaratılmamıştır.
Nerede meyve ağaçları dikilmişse, oranın tarihi tarım uygarlığının başlarına kadar gider.
Bir kamış bataklıktan alınıp çöle dikilirse derhal kurur; meyve yiyen bir maymuna et yedirilirse çok geçmeden hayvanın kılları dökülür ve hastalanır. Aynı şekilde her yiyecek değişikliği daima düzen bozukluğu, rahatsızlık ve ölüm getirir. Çünkü doğanın değişmez yasalarına aykırıdır.
Her devirde yaşayan en zeki bilginler, bütün peygamberler, inanç önderleri, insanlığın ahlaksal yükselişine ilgi duyan, insan lığın zihinsel ilerlemesi ve makamının yücelmesi için çalışanların tümü, vejetaryen olarak tanınmışlar, etoburluktan kaçınmayı insanlığın perhizkârlığının en önemli etkeni olarak görüp ken dilerini izleyenlere vejetaryenliği salık vermişlerdir. Milletlerin öykülerinde de açıkça görülebileceği gibi, onların ahlaksal iler leme ve düşünsel yanılmaları yiyecekleriyle yakından ilgilidir. Bugün de dünyadaki düşünürler ve büyük kişiler aynı tarzdaki besinleri almaktadırlar. Örnek olarak bu kişilerden bazılarının adlarını verelim. Buda, Zerdüşt, Pisagor, İran mugları yani ateş perest rahipleri, Hint bilginleri, Mısır kâhinleri, Yunan filozofları Homeros, Sokrat, Eflatun, Aristo, Plutark, Epikur, Seneca, Pelin, Markorol, Virgil, Zenen, Hıristiyan ruhbanları Krizestem, Sen Koleman, Daleksandri, İslam filozof, arif ve mutasavvıfları, Hz. Ali, Ebu Ali Sina, Nasır-ı Husrev, Şeyh Necmettin-i Razi, Ebu’l Alâ Ma’arri, Şeyh Attar, Mevlana, Gaybiler, Yezidiler, Mezdekler, Bacon, Kornaver, Gasandi, Milton, Sudenberg, Nevton, Paskal, Fenelon, Monteyn, Bernarden dö Sen Piyer, Anketil dö Peron, Şarl Nedyiye, Jan Jak Ruso, Franklin, Şeli, Lamartin, Wagner, Mişle, Şopenhaver, Tolstoy, Faber, Reklus, Bosue, Volter, Edison, Metterling, Karpenter vs.
Kurtlar birbirini parçalamaz. Aslan ve kaplanlar da öyle. Bu doğal olmayan ihtiyacın insanda neden var olduğu belli değil. Vahşi kabilelerin birçoğunda kadınlara kötü davranılması, esir muamelesinde bulunulması ve belirli bir yaşa gelince kadınların yenilmesi, bunların tümü erkeklerin başlangıçta olmayan barbar lıklarından kaynaklanmaktadır.
İnsan içgüdüsel olarak ölüm görmekten ve kanlı yiyeceklerden nefret eder. Tat alma duygusu henüz bozulmamış çocuk, eti nefret ile uzaklaştırır kendinden.
Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bastırmadığımız sürece insanın içinde diğer canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygusunun var olacağı açıktır.
Yaşam, sönmemesi için sürekli yanıcı maddeyle beslenmesi gereken ateşkedeye benzer.
Doğa yasalarına göre yaşayan, sağlıklı ve yeni bir kuşak onun yerini almazsa, insan soyu utanç verici bir şekilde kaybolup gidecektir!
Bugün birçok insan için yaşam, hiçbir değer taşımayan, karanlık, güç ve anlamsız bir şey olmuştur.
Çinlilerin yiyecekleri tahıl, pirinç, sebze ve balıktan oluşmuştur.
Gerçekte aldatıcılık, ikiyüzlülük ve alay insana özgüdür.
Her şeyi istiyor, hiçbir şey bırakmıyor. Ve hâlâ kendisini öbür dünyada daha iyi bir yaşamla avutuyor!
Müslümanlıkta israf yoktu hani? Müslümansan eğer, bu israf niye?
Profesör Rişe der ki: İnsanın bir hayvan olduğunu kabul etmek gerek. Kimi zaman akıllı, ama çok defa bilgisiz ve yırtıcıdır.
Ne iyilik vardır, ne adalet.
Yeryüzündeki nüfusun büyük bir çoğunluğunu oluşturan Japonlar, Çinliler ve Hintler vejetaryendirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir