İçeriğe geç

Beyin Kitap Alıntıları – David Eagleman

David Eagleman kitaplarından Beyin kitap alıntıları sizlerle…

Beyin Kitap Alıntıları

Milyarlarca beyin hücresi ve birbirleriyle kurdukları trilyonlarca bağlantıdan oluşan sonsuz yoğunluktaki bu ağın içinde, görmeyi belki de hiç beklemediğiniz bir şeyi bulacağınızı umuyorum : kendinizi.
Hiçbir canlı, nesnel gerçekliğin kendisini deneyimlemez. Deneyimleyebildigi tek şey, geçirdiği evrim sürecinin izin verdikleriyle sınırlıdır. Buna rağmen büyük olasılıkla kendi gerçeklik diliminin nesnel dünyanın tümünü kapsadığı varsayimiyla yaşamaktadır. Öyle ya algiladiklarimizin dışında da bir şeylerin var olduğunu kurgulamanin ne anlamı olabilir ki?
Kırmızı kan hücreleriniz her dört ayda bir tümüyle yenileriyle yer değiştirirken, deri hücreleriniz de birkaç haftada bir yenilenir. Yaklaşık yedi yıl içinde, vücudunuzdaki her bir atomun yerini başka atomlar almış olur. Fiziksel açıdan siz, aslında sürekli olarak yeni bir siz’e dönüşürsünüz. Neyse ki , bütün bu farklı versiyonlarınızı birbirine bağlayan sabit bir olgu var gibidir: bellek.
Beynimizin içinde süregiden çatışmalara bağlı olarak kendimizle tartışabilir, kendimize küfredebilir ya da kendimizi kandırabiliriz. İyi de, tam olarak kim, kiminle konuşuyordur bu arada? Konuşanların hepsi de sizsiniz; ama farklı parçaların söz aldığı bir siz.
Zamanda yolculuk, insan beyninin bıkıp usanmadan yaptığı bir şeydir. Bir kararla karşı karşıya olan beyin, farklı sonuçların simülasyonunu kurarak tahmini bir gelecek modeli oluşturur. Zihinsel olarak kendimizi şimdiki zamandan ayırabilir ve henüz var olmayan bir dünyaya yolculuk yapabiliriz.
hiçbir canlı, nesnel gerçekliğin kendisini deneyimleyemez; deneyimleyebildiği tek şey, geçirdiği evrim sürecinin izin verdikleriyle sınırlıdır
Beyin, dış verilerle bağlantısının kesildiği durumlarda bile kendi imgelerini yaratmayı sürdürür. Dünya sahneden çekilse bile gösteri devam eder.
Gerçeklik deneyimimiz, beynimizin nihai kurgusudur. Bu deneyim, duyulardan gelen bütün veri akışlarına dayansa da, onlara bağımlı değildir.
farklı ihtiyaçlar önem kazandıkça , kararlardaki öncelik sıramalarıda değişir; koşulların değişmesi, değerlendirmelerin de değişmesine neden olur
İnsan beyni, duygusal ilgi ve bilişsel uyaranlardan yoksun bir ortamda normal bir şekilde gelişemez.
Her beynin doğrusu kendinedir.
Duyulardan gelen bilginin eşzamanlı hale getirilmesi için ödediğiniz bedel, bilinçli farkındalığın fiziksel dünyanın gerisinden gelmesidir. Bu, bir olayın gerçekleşmesi ile onu deneyimlemeniz arasındaki aşılmaz boşluğu temsil eder.
Türümüz şu anda, kendi kaderimizi elimize almamızı sağlayacak araçları, keşfetme aşamasında.
Ve kime dönüşeceğimiz , tümüyle kendimize bağlı.
Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolu, genellikle o şeyin yokluğunda dünyanın neye benzediğini görmektir.
Güvenilirliğin, yılların deneyimiyle öğrendiğimiz bir olgu olduğu varsayılır çoğunlukla. Ama bu türden basit deneyler bebeklik döneminde bile, dünyada yolumuzu bulmamıza yarayacak antenlerle donanmış olduğumuzu gösterir. Beyin, kimin güvenilir olup kimin olmadığını algılamaya yarayacak içgüdülere doğuştan sahiptir.
İçine doğduğunuz aile, içinde yaşadığınız kültür, arkadaşlarınız, işiniz, izlemiş olduğunuz her bir film, yapmış olduğunuz her bir sohbet sinir sisteminiz üzerinde iz bırakmıştır. Bu kalıcı, mikroskobik izler birikerek sizi siz yapan bütünü oluşturur ve nasıl birine dönüşebileceğinizle ilgili sınırlamalar getirir.
Sizi siz yapan, beyninizde gelişen değil, beyninizde yok edilen şeylerdir.
ABD’de uyuşturucuyla bağlantılı suçlardan hapis cezası almış kişiler, Avrupa Birliği’ndeki bütün hükümlülerin toplamından fazladır.
Romanya Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku, nüfusu ve beraberinde işgücünü artırmak amacıyla 1966’da doğum kontrolünü ve kürtajı yasakladı. Devletin adet polisleri olarak bilinen jinekologları, doğurganlık yaşına ulaşmış kadınları muayene ederek, yeterli sayıda çocuk doğurmalarını güvence altına almaktaydı. Çocuk sayısı beşten az olan aileler ise, özel vergi ödemekle yükümlüydüler. Doğum oranları böylece birden fırladı.
Ancak çocuklarının bakım masraflarını karşılayamayacak kadar yoksul olan birçok aile, onları devletçe yönetilen yetimhanelere bırakmak zorunda kalıyordu. Buna karşılık devlet de hızla artan ihtiyacı karşılayabilmek için giderek daha fazla yetimhane açar oldu. Çavuşesku yönetiminin devrildiği 1989’da, yetimhanelere terk edilmiş çocukların sayısı 170.000’i bulmuştu.
Yetimhanede büyümenin beyin gelişimine etkisi, bilim insanları tarafından kısa bir süre sonra ortaya çıkarıldı ve hükümet politikaları bu çalışmalar ışığında yeniden biçimlendirildi. Romanyalı kimsesiz çocukların çoğunluğu, yıllar içinde ya yeniden ailelerine teslim edildi ya da hükümetçe denetlenen programlarla evlatlık olarak verildi. 2005’e gelindiğinde, ciddi düzeyde engelli olanları dışında, çocukların iki yaşından önce bu tür kurumlara verilmesi yasaya aykırı hale gelmişti.
Anıların düşmanı zaman değil, diğer anılardır.
Çevremizden inanılmaz ölçüde etkilenebilen canlılarız. İnsan beyninin benimsediği doğaçlama stratejisine bağlı olarak, kim olduğumuz, büyük ölçüde nerelerden geçtiğimize bağlıdır.
Sizi siz yapan, beyninizde gelişen değil, beyninizde yok edilen şeylerdir aslında.
Beyniniz yaşamınız boyunca değişmeye devam edeceğinden, kimliğiniz de aslında yer değiştiren bir hedeften farksızdır; nihai varış noktası yoktur.
Beyin,kimin güvenilir olup kimin olmadığını algılamaya yarayacak içgüdülere doğuştan sahiptir.
İnsan beynindeki yapım süreci yaklaşık 25 yaşın sonuna kadar sürer.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Dünyayı nasıl algıladığımız, çoğunlukla hikayenin yarısıdır. Diğer yarısı ise onunla nasıl etkileşim kurduğumuzdur.
Kesin bir şey varsa, o da türümüzün bir başlangıç noktasında olduğu ve bunun niteliğini tam olarak bilmediğimiz. Tarihte benzeri görülmemiş bir dönem yaşıyoruz; beyin bilimleri ve teknolojinin birlikte evrim geçirdikleri bir dönemi. Bu kesişim noktasında olacaklar, bizim kim olduğumuzu da değiştirecek.
Türümüz şu anda kendi kaderimizi elimize almamızı sağlayacak araçları keşfetme aşamasında. Ve kime dönüşeceğimiz, tümüyle kendimize bağlı.
Tek bir insan beyninin yüksek çözünürlüklü mimarisini saklamak, yaklaşık bir zettabaytlık kapasite gerektirecektir. Bu ise, şu anda gezegende var olan toplam dijital kapasiteye eşdeğerdir.
Gerçeklik algınız, “oralarda” olup bitenlerden çok, beynimizin içinde olup bitenlerle ilgilidir.
Anıların düşmanı zaman değil, diğer anılardır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan beyninin benimsediği doğaçlama stratejisine bağlı olarak, kim olduğumuz, büyük ölçüde nerelerden geçtiğimize bağlıdır.
İçinde doğduğunuz aile, içinde yaşadığınız kültür, arkadaşlarınız, işiniz, izlemiş olduğunuz her bir film, yapmış olduğunuz her bir sohbet sinir sisteminiz üzerinde iz bırakmıştır. Bu kalıcı, mikroskobik izler birikerek sizi siz yapan bütünü oluşturur ve nasıl birine dönüşebileceğinizle ilgili sınırlamalar getirir. (Nöroplastisite)
Çünkü benlik, boşlukta var olamaz.
Çünkü, kasıtlı olarak yapmasalar da, insanlar birbirini taklit ederler.
Önyargıdan kaçınmak için uğraş veren yargıçlar bile kendi biyolojileri içine hapsolmuşlardır.
Daha iyi kararlar vermek için, yalnızca kendinizi değil, sahip olduğunuz bütün kimlikleri tanımanız önemlidir.
Gelecekle ilgili sağlıklı karar verme sürecinin takıldığı engel, şimdiki zamandır.
Beyin dövləti idarə etmək hüququ qazanmaq üçün mübarizə aparan rəqib siyasi partiyalardan ibarət bir parlamentə bənzəyir. Sizin qərarlarınız eqoist və ya nəcib, impulsiv və ya ehtiyatlı ola bilər. Biz hər biri əsas olmağa can atan çoxsaylı impulslardan ibarət mürəkkəb varlıqlarıq .
Hepimizin robotlar gibi davrandığı bir dünya, daha iyi bir dünya değildir.
Kimliğiniz, yaşamınızın her anında kafatasınızın altında, beyninizin tümü içinde köpüren egemenlik savaşlarından doğar.
İnsanlara ‘insan’ tanısını gerektiği gibi koyamazsanız, insanlara ayrılmış olan ahlaki kurallar, geçerliğini yitirebilir
Lasana Harris
Dışlanma neden acıtır? Bu durum, toplumsal bağlanmanın evrimsel bir özellik taşıdığının; başka deyişle acının, bizi etkileşime ve başkalarınca kabul edilmeye yönlendirdiğinin bir işareti olabilir. Yerleşik nöral düzeneklerimiz, bizi başkalarıyla bağ kurmaya ve gruplar oluşturmaya iter.
Filozof Martin Heidegger, bir insanın tek başına var olmasından söz etmenin zor olduğunu, çünkü normal şartlarda dünyada var olduğumuzu ileri sürmüştü. Heidegger bu şekilde, sizi siz yapan şeyin büyük oranda çevrenizdeki dünya olduğunu vurgulamış oluyordu aslında. Çünkü benlik, boşlukta var olamaz.
Bir başkasının ne hissettiği konusunda daha iyi bir kavrayışa sahip olmak, bundan sonra ne yapabilecekleri ile ilgili daha iyi bir tahmin yürütmemizi sağlar.
İğnenin bir başkasına saplandığını görürseniz, acı matrisinizin önemli bir bölümü harekete geçer; ancak size dokunulduğunda harekete geçen bölgeler değil, acıyla ilgili duygusal deneyimde rol oynayan bölgelerdir bunlar. Bir başka ifadeyle, acı içindeki birini izlemek ile acıyı hissetmek, aynı nöral mekanizmadan yararlanır. Empatinin temeli de budur.
“Türümüz için parlak bir gelecek istiyorsak, İnsan beyinlerinin birbiriyle nasıl etkileşim kurduğunu araştırmamız, bu etkileşimden doğan fırsatlar kadar tehlikelerini de anlamaya çalışmamız gerekir. Çünkü beyin devrelerimize kazınmış gerçekten kaçmamız mümkün değildir: Birbirimize ihtiyacımız vardır.”
Her beynin doğrusu kendinedir.
Her canlı, yalnızca kendi gerçeklik dilimini algılayabilir.
Dünya sahneden çekilse bile gösteri devam eder.
Sonuçta herhangi bir anda görme olarak deneyimlediğimiz şey, gözümüze akan ışıktan çok, kafamızda zaten var olanlara dayanır.
Siz an’ ı yaşadığınızı hissedene kadar, o an çoktan uçup gitmiştir.
Uzun süre evli kalan çiftler, birbirlerine benzemeye başlarlar; üstelik süre uzadıkça, bu etki de kendisini daha güçlü biçimde gösterir. Araştırmalara göre bunun tek nedeni aynı giyim ya da saç stillerini benimsemeleri değildir. Bu insanlar, birbirlerinin yüz ifadelerini o kadar uzun bir süre boyunca taklit etmişlerdir ki, yüzlerindeki kırışıklıklar zamanla aynı biçimi almaya başlamıştır.
Beyin, kimin güvenilir olup olmadığını algılamaya yarayacak içgüdülere doğuştan sahiptir.
Freud bilinçli zihnin, bir zihinsel süreçler buzdağının yalnızca görünen kısmı olduğu sonucuna vardı. Düşünce ve davranışlarımızı yönlendiren bütünün büyük bölümü ise gözlerden uzaktı.
Beyniniz, normal biçimde işlev görmek için nelere ihtiyaç duyar? Yedikleriniz, aldığınız besinler, soluduğunuz oksijen, içtiğiniz suyun ötesinde, en az bunlar kadar önemli bir şey daha vardır: Beyin, başka insanlara da ihtiyaç duyar. Normal beyin işlevleri bizi saran toplumsal ağlara bağlıdır. Nöronlarımızın hayata tutunup serpilmesinde, başka insanlara ait nöronlar da önemli rol oynar.
Yaptığımız robotlar henüz insan performansının kıyısına bile varamamıştır. Bir süper-bilgisayarın gerektirdiği muazzam enerji tüketimine karşılık, insan beyni inanılmaz bir enerji verimliliğiyle çalışır. Kullandığı enerji, 60 vatlık bir ampulün kullandığı enerjiden fazla değildir.
Zamanda yolculuk, insan beyninin bıkıp usanmadan yaptığı bir şeydir. Bir kararla karşı karşıya olan beyin, farklı sonuçların simülasyonunu kurarak tahmini bir gelecek modeli oluşturur. Zihinsel olarak kendimizi şimdiki zamandan ayırabilir ve henüz var olmayan bir dünyaya yolculuk yapabiliriz.
Beyninizin dışında kalan her şey, enerji ve maddeden ibarettir.
Gerçekliği olduğu gibi algılayabilseydiniz, onun renksiz, kokusuz, tatsız sesizliği karşısında donakalırdınız.
Sabit ve durağan canlılar değil, beşikten mezara kadar işlenip gelişen birer yapıtız.
Hepimizin robotlar gibi davrandığı bir dünya, daha iyi bir dünya değildir.
Çevremizden inanılmaz ölçüde etkilenebilen canlılarız. İnsan beyninin benimsediği doğaçlama stratejisine bağlı olarak kim olduğumuz, büyük ölçüde nerelerden geçtiğimize bağlıdır..
“Anıların düşmanı zaman değil diğer anılardır.Her yeni olay sınırlı sayıda nöronla yeni ilişkiler kurmak zorundadır.İşin ilginç yanı ise solmuş bir anının size hiç de solmuş gibi gelmemesidir.”
İnsan olarak öğrendiğimiz en önemli şeylerden biri , farklı bakış açılarıyla düşünebilmektir. Çocuklara genellikle bu konuda anlamlı denebilecek alıştırmalar yaptırılmaz . Oysa insanın, kendisini bir başkasının yerine koymaya zorlanması , yeni bilişsel yollara da kapı aralayacaktır.
Freud’dan önce, normalden sapan zihinsel süreçler ya anlaşılamadan kalır ya da şeytan çarpması, zayıf irade gibi durumlarla açıklanırdı. Freud ise, nedeni beynin fiziksel yapısında aramakta ısrarlıydı.
Nesneleri oldukları gibi değil size göre oldukları gibi algılarsınız.
Anıların düşmanı zaman değil diğer anılardır.Her yeni olay sınırlı sayıda nöronla yeni ilişkiler kurmak zorundadır.İşin ilginç yanı ise solmuş bir anının size hiç de solmuş gibi gelmemesidir.
Ergenlik çağında nasıl biri olduğumuz basitçe bir seçim veya tavrın değil yoğun ve kaçınılmaz bir beyinsel değişim döneminin sonucudur.
Dünyaya gəldiyiniz ailə, dostlarınız, işiniz, izlədiyiniz hər bir film, etdiyiniz hər bir söhbət sinir sistemimizdə mütləq bir iz buraxıb. İzlədiyimiz filmlərdən çalışdığımız işlərə qədər hər şey neyron şəbəkəsinin davamlı olaraq yenidən formalaşdırılmasına yardım edir. Bu qalıcı mikroskopik izlər yığılaraq sizi siz edən bütünü yaradır və necə birinə çevrilə biləcəyinizlə bağlı sinir sisteminizi sanki yenidən qurur.
İnsan beyninin benimsediği doğaçlama stratejisine bağlı olarak kim olduğumuz büyük ölçüde nelerden geçtiğimize bağlıdır
İnsan beyni her şey devrelerine kazınmış halde ortaya çıkmaz onun yerine yaşamsal deneyimlerin ayrıntılarıyla sürekli olarak yeniden biçimlenme olanağı tanır kendisine.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir