İçeriğe geç

Vadim O Kadar Yeşildi ki Kitap Alıntıları – Richard Llewellyn

Richard Llewellyn kitaplarından Vadim O Kadar Yeşildi ki kitap alıntıları sizlerle…

Vadim O Kadar Yeşildi ki Kitap Alıntıları

Bana öyle geliyor ki, insan yaşamı, Zaman’ın üzerine, uzun boylu düşünmeden, özenip bezenmeden karalanmış anlamsız çizgilerden başka bir şey değildir.
Dua sadece iyi, temiz ve dolambaçsız düşünceye verilmiş olan başka bir addır.
Gerçekten de, eğer mutluluğun bir kokusu varsa onu tanırım ben, çünkü belli belirsiz de olsa bizim mutfaktan hiç eksilmemiştir bu koku.
İnsan gibi yaşamanın, temiz düşünüp iyi davranarak da başarılı bir yaşam sürebilmenin herhalde bir yolu vardır.
Ah, onun gibi bakan bir kadını sevmekte ne kötülük olabilir. Tanrı, kadınlığın bütün zenginliğini ondan esirgememiş olduğu için onu çok seviyorum.
Bir kadının bütünlüğünü, onun düşüncesi, hayatta bakış açısı, anlayış düzeyi, biçimi, sesi ve rengi meydana getirir.
Gerçekleştirilemeyen istekler, kısa zaman da, kendini insanların yüzünde gösteren bir tutku haline gelir.
Aptal erkekler, bir kadına bakmış olmamak, ya da baktıklarını başkalarına beli etmemek için, gözlerini bir aşağı bir yukarı oynatırlar, kamburlaşacak ve başlarını öne eğerek kaldırım taşlarını sayarlar, ama arada sırada da, boyunlarını iki yana çevirip rastgele bakarlar. Bu saçmalık, akılsızlık ve budalalıktır.
Bazen insanların aklı çok uzaklardadır ve duyduğu kelimeler, anlamsız birtakım seslerden başka bir şey değildir.
Sevdiğim kadın, bana bir erkeğin yumruklarından, kaslarından ve sesinden daha güçlü olan kadın gücünün üstünlüğünü tekrar göstermiş oldu. Artık onu, kapıları yüzüme kapatılan bir dünyanın bekçisi olarak değil de, kendi dünyasının gerçek sahibi olarak görüyordum. Onun dünyası benim için yabancı bir ülkeydi; çünkü orası bir başkasına (madende ölen eşine) aitti. Ama bu dünya her şeyiyle onun malıydı.
Güvenin insana kazandırdığı bir saygınlık var.
Erkekler kendilerini yumruklarıyla korur, kadınlar ise kendilerini sessizlikleriyle korurlar. Onların bu sessizlikleri, acıdan, çaresizlikten, incelikten. güzel ve kadınca olan her şeyden gelir ve görünmeyen bir duvardır. Çünkü onlar, kadınlıklarını korumak zorunda olan kadınlardır. Bu duvar, bir erkeğin erkekçe saldırısını püskürtür, onun kollarını kıskıvrak bağlar, ağzını kapatır, gözlerini yumuşatır, öfkesini ve saçma hayallerini dağıtır. Gerçekten kadın olan kadınlar bu duvarın yüksekliğini hep aynı düzeyde tutarlar ve karşılarındaki insanlara inanmadıkça onun arkasında ortaya çıkmazlar. Onların size güvendiklerini gözlerinden anlarsınız. Bu kadınların sessizlikleri cesur oluşlarından geliyor.
Biliyordum ki, onun dünyası benim dünyam değildi, orası başka bir ülkeydi. O dünyada yabancılık çekeceğimi, mutlu olamayacağımı biliyorum.
Sevdiğim kızın izini kaybettikten sonra sadece onun hafızamda, kitapseverlerin ara sıra el değdirdikleri ve onlara sahip oldukları için mutluluk duydukları kitapları kitaplıklarında sakladıkları gibi saklıyorum.
İyi yaşayışın özünü yalnız mutluluk mu oluşturur diye merak ediyorum. O mutluk ki, yaşadığınız süre boyunca ancak bir yada iki kez size kendini tattırmıştır.
Kimsenin parası ne benim kanımı satın alabilir, nede başkalarının kanını bana akıttırabilir.
Sonsuza kadar birbirimizin hafızasında yaşayacağız.
Onun sesinde rüzgarlar ve denizler coşuyordu.
Bir çalıkuşu kadar utangaçtı o.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İyi bir eşi olmayan bir erkeğe mutlu denemez.
Tatlı bir gülümseme ve bulutların içinde uzaklaşan bir mavilik gibiydi onun gidişi.
Güzel sevdiğim benim, sen masumdun hemde her zaman masumdun. Sen sadece bir kadındın.
Yüreğim onun ayaklarının altında kalmış gibi sızım sızım sızladı.
Bu insanlar bana ağızlarıyla yakınlık, dudaklarıyla saygı gösterirler fakat onların yüreği benden uzaktır.
İnsan, bilgisini zamanla artırır; sabırsızlık ederse her şey zihnimde karmakarışık olur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Öpmek gariptir, çünkü saçmalığı trajediyle karıştırır.
Gözler her davranışınızı izliyor.
Yeni bir okula başlamak, diş çektirmekten çok daha kötüdür.
Düşünceyle alt edemeyeceğiniz düşman yoktur.
Öfke, bazı durumlarda insanları birtakım aykırı düşüncelerden uzaklaştırır ve zihinleri durulaştırır, ama bazı durumlarda da hiddet nöbeti, en iyi niyetleri bile kötüye çevirecek niteliktedir, o kadar insanlıktan uzak ve o kadar pis.
Zulme göz yummak gaddarlıktan da ötedir.
-Görüyorsun ya, oğlum, insan her istediğini söyleyemiyor.Yapacak şeyler olduğu gibi, yapılmaması gereken şeyler de var. İyi şeyler ve kötü şeyler. Bunları ayırt edebilenler de, çok yaşamış, çok düşünmüş olan kimselerdir.
– Evet
– Ben senin bu ‘evet’ini hiç beğenmedim. Aslında hayır demek istiyorsun öyle değil mi?
– Evet Babacığım.
– Söyle bakalım oğlum fikrini, oğlum. Aklından geçirdiklerini her zaman açabilirsin bana. Eğer yalan söylersen sana nasıl yardımcı olabilirim.
– Ama Babacığım, sabahleyin aklımdan geçenleri söylediğim için bana haylaz diye bağırdın.
– Evet o konuşma sana düşmüyordu oğlum.
– Konuşmasaydım o zavallı kız orda bütün hakaretleri fazlasıyla duyacaktı. Kimsede ona yardım etmek için ağzını açmayacaktı. Kıza namusuz diyenlerin hepsi namusuzlukta bayrak tutanlardır Baba.
– O kötü bir kızdır oğlum.
– Bir çocuğu oldu diye mi böyle düşünüyorsun Babacığım.
– Biliyorum kız tecavüze uğramış oğlum.
– Babacığım asıl o kıza tecavüz eden kişi öldürülmelidir.
– Doğrusu diyecek birşey yok oğlum. Çok konuşuyorsun.
– Ağzımı ilk olarak bu sabah açtım Baba.
– İşte bunun için o kötü bir kızdır oğlum.
– Peki ona tecavüz eden adama ne demeli baba.
– Oda yanlış birşey yaptı,” Babam bunu söylerken sesi çok hafif çıktı.
– Eğer o kız kötü bir kadınsa ona tecavüz eden adam da bir alçaktır Babacığım. Ve ben bunların hangisinin kötü olduğunu biliyorum.
Benim oğullarım oğul değil inatçı bir eşek sürüsü.
-Gözlerin güvercinlerin ki gibi.
-Güvercinlerin gözleri küçüktür.
-Gözlerin o kadar büyük ki, onlar benim bütün dünyam.
Dışa güçlü görünmek kendi dünyanda
büyük enkazlara yol açıyor.
– Yazık çok yazık. Burada her şey güzel, her şey yerli yerinde, düzen içinde. Bizler ise, çirkinlik, kin ve akılsızlıktan başka bir şey yok.
– Bunlar neyden ileri geliyor Baba?
-Kötü düşüncelerden açgözlülükten ileri geliyor. Her şeye göz dikmek, her şeyi almak ve hiç bişeyi vermemekten. Dünya başka bir kavram üzerine kurulmuştur. Eğer istediğini doğru yoldan isteyecek olursan, toprak ana her dilediğini verecektir.
Akıl yoluna başvurmadan kuvvete baş vurmak iyi sonuç vermez. Akıl yoluda sabır ister.
Ciğerleri temiz havayla dolu olan bir insan dert yüzü göremez.
Her annenin gözyaşlarında soyluluk var.
Aslına bakılacak olursa, ne mutluluk nede saygı işe yarar. Bunların her ikiside samimi temellere dayanmadıkça birer yalandan başka bir şey değildirler. Başarılı bir insan, zekasının derecesini yada geçimini sağlama yolları her ne olursa olsun, bütün dünyanın saygısını kazanabilir. Ama böyle bir saygı neye yarar ve böyle bir kimse kendi iç dünyasında ne kadar mutlu olabilir? Eğer o kendine mutlu bir insan süsü veriyorsa, onun bu durumu en aşağılık hayvanın kendini beğenmişliğinden daha aşağıdır.
İnsanlar çiçeklere benzerler; onlar kendi sorunları üzerinde kendileri karar verirler. İnsanın duygularını yücelten şey de bu olmalı herhalde.
Üzüntüyü düşünceden, düşünceyi de duadan ayırmayı öğrenmelisin. Bazen yaşamımızda bir ışığın döndüğünü fark ederiz, Huw, yavrum. O zaman, düşüncelerimizin ağırlığını çekebilecek güce tekrar kavuşuncaya kadar, yaşamımızın kendisi bir dua olur.
“Seni soğuktan kurtarmak için ben de bir Davy olurdum, baba,”
İnsan gibi yaşamanın, temiz düşünüp iyi davranarak da başarılı bir yaşam sürebilmenin herhalde bir yolu vardır.
İçinde büyüdüğüm sevgili küçük ev, ben doğmadan önce bile nice mutlu olayların tanığı oldun sen. Benim yaşamım sende geçti, bütün sevdiklerim senin bir parçandır; onun için senden çıkıp gitmek, seni bırakmak, kendi kendimi bırakmak demektir.
Öfke, bazı durumlarda insanları birtakım aykırı düşüncelerden uzaklaştırır ve zihinleri durulaştırır, ama onun kapıldığı bu hiddet nöbeti, en iyi niyetleri bile kötüye çevirecek nitelikteydi; o kadar insanlıktan uzak, o kadar pisti.
Kimsenin bir başkasına yüksekten bakmaya, katı yürekli olmaya, aklını başkasının zararına kullanmaya hakkı yoktur. Bütün insanlar aynı biçimde ve eşit olarak doğarlar. Tıpkı bugün gördüğün gibi, kaptanlar, krallar, sokaklarda dolaşan tenekeciler, terziler, herkes aynı yoldan gelir. Bunlar kulağına küpe olsun ve insanlarla kuracağı ilişkilerde seni doğru yola yöneltsin. Hele annene çok iyi davranman gerektiğini hiçbir zaman aklından çıkartma.
Sizler kendinizi sürünün çobanları diye tanıttığınız halde, yine de koyunlarınızın pislik ve yoksulluk içinde yaşamalarına göz yumuyorsunuz. Eğer bir şey söylemek için ağzınızı açacak olursanız da yalnızca, ‘Tanrı böyle istiyor’ demekle yetiniyorsunuz. Doğru, insanlar koyundan farklı değildir sizler için. 
Senin gibi kıçımın üstünde oturduğum yerde her pazar bir sürü saçma sapan şey söylemediğim, hafta içlerinde de ağız dolusu laflar etmediğim için saygınlığım seninkinden fazladır. Tanrı’ya şükürler olsun ki, onun bunun sırtından geçinen bir sülük değilim.
Çünkü kiminle savaşmaya kalksak, boş mideler tarafından yenilgiyle uğratılıyorduk.Karınları aç çocukların gözleri önünde insan hakları pek önemsiz kalıyor.Onların acıları, haksızlığın açtığı yaralardan daha derin oluyor.
Sözüne güvenilir olmak da güzel bir şeydir, çünkü bunun içinde, yalnızca söze duyulan güvenin insana kazandırdığı saygınlık vardır. Ayrıca da bu, insana, bir tek sözcüğün birçok tatsızlığı önleyebileceğini bilmenin o garip zevkini tattırır.
Ah, iyi bir kitabı elin içinde hissetmek ne güzel bir şeydir. Kalınlığı ile size zengin vaatlerde bulunan cildi elinizde tutar ve onu okurken geçireceğiniz zevkli saatleri düşünerek heyecanlanırsınız.
Kişileri kuru kalabalığın üstündeki bir düzeye çıkartabilen şey paradır. Kitap parayla alınır, eğitim parayla görülür. Eğer kuru kalabalık doğru dürüst eğitilirse, o bir kuru kalabalık olmaktan çıkar, onların her biri değerli, kendi kendini yönetebilen ve kendi güçleriyle kendilerini yetiştirmiş kişilerden meydana gelen bir vatandaş topluluğunu oluştururlar.
Yıllar tahtaya bir kıskançlık verir, kendi içinde yenilerin bulunmasını istemez.
Sana bakıyorlar, çünkü sen her zaman rastlanmayan yepyeni bir harikasın. onlar seni yıllarca unutmayacaklar. böylece, aynı anda ve ayrı ayrı birçok yerde yaşamış olacaksın. her zaman seni şimdiki güzelliğinle hatırlayacaklar. buna sevinmiyor musun?
Altın sesini hala duymakta olduğum sokrates öldü mü? sesleri kulaklarımda çınlayan arkadaşlarım, öldüler mi? hayır derim ve hayır demekte direnirim. kanımı akıtsalar bile hayır derim. ceinwen öldü mü? öyleyse, bütün güzelliğiyle yanımda kim yatıyor, mücevher gibi gözleriyle gözlerimin içine kim bakıyor? kimin parmakları kollarımı sıkıyor, canımı acıtıyor? gerçek kadın sevgisinin ne olduğunu bana öğreten branwen öldü mü? kadın gücünün, erkeklerin yumruklarından, adalelerinden ve seslerinden daha üstün olduğunu bana öğreten branwen öldü mü? babam kömürlerin altında mı can verdi? daha neler! o şimdi köyde dolaşıyor, ceketinin üstüne dovy’nin kırmızı formasını giymiş, sokaklarda dans ediyor, birkaç dakika sonra eve gelip ön odada oturacak, piposunu içerken annemin elini okşayacak. işte, içeri girdi bile. bakın, kraliçeye yaraşır bir koruyu yöneten en büyük oğluna kraliçe tarafından verilen resmin karşısında nasıl da göğsünü kabartıyor. beni sevdiği için dünyadaki tek varlığını, saatini bana veren o kaya gibi adam, sevgili akıl hocam, dostum mr. gruffydd öldü mü? nasıl ölmüş olabilir? onunla vedalaşmaya çalışırken döktüğüm gözyaşları hala ıslak ıslak duruyor yüzümde. boğazımda düğümlenen yumrular hala canımı acıtıyor. ne yazık ki, söylemek istediğim kelimeleri bir türlü çıkaramamış, hiçbir şey söylemeden ondan ayrılmıştım. içim kan ağlarken, yalnız gözyaşı dökmüştüm. O öldü mü? eğer öyleyse, o zaman ben de öldüm demektir, hepimiz ölmüşüz demektir. hiç böyle bir şey olur mu? vadim, öbür dünyaya göçmüş olanların vadisi, bir zamanlar o kadar yeşildi ki
Yaşamın darbelerini yemek düşüncesi ne acı bir şey. yaşadığımız sürece yaşamla yaptığımız dövüşün her döneminde yalnız dayak yeriz. ne karşı koyma şansımız, ne de kazanma umudumuz vardır.
Eğer Ceridwen’den daha uysal bir kız varsa, onu görmek isterdim. Blethyn’a gelince, onun da varı yoğu ablamdı. Onun gözleri, kalbi, ruhu, her şeyi Ceridwen’di. Ablamın her gittiği yerde Blethyn’ın onu gözleriyle izlediğini görmek insanı hem güldürüyor, hem de üzüyordu. Ceridwen onun yanından geçerken parmaklarıyla oğlanın ensesini gıdıklıyor, bazen de canını acıtmadan, usulca kulağının memesini çekiştiriyordu. O da bir mızrak gibi kalbe işleyen bakışlarla gülümseyerek Ceridwen’e bakıyordu.
Bir erkek, kadınlığın ne demek olduğunu, eğer onun yaptığı işin tadını kendisi tatmamışsa, bilemez.
Böyle sövüp sayanlara kulak asma, Huw. Onlar gelişmemiş, bir türlü çocukluktan kurtulamamış kimselerdir. Başkasına ikiyüzlülüğü konduran bir insan, bunun ne demek olduğunu herkesten daha iyi bilir. Çünkü kendisi ikiyüzlüdür. Hiçbir şeye üzülme. Hele başkalarının söylediği boş laflara hiç aldırma.
Her şeyi düşünürüz ama, annelerimize gönül rahatlığı vermemiz gerektiğini pek seyrek aklımıza getiririz.
İnsanlar ancak haklarını korumak için savaş vermeyi unuttukları zaman başarısızlığa uğrarlar.
Aslına bakılacak olursa, ne mutluluk ne de saygı bir işe yarar. Bunların ikisi de samimi temellere dayanmadıkça birer yalandan başka bir şey değildirler.
Yumruklar yalnız erkek erkeğe kullanılır. Ama sopa ve mantık evrensel yasalardır, herkese uygulanabilir. Yumruklar, eğer insanın cesareti ve kafası varsa, ona daha iyi dövüşmeyi öğretir, başkalarına da, insanların kendi yolunda huzur içinde yürümelerine karışmamaları gerektiğini. Oysa sopa ve söylenen birkaç söz, insanlara düşünmesini, doğru dürüst yaşamasını öğretir.
Sanat eserlerini yakıp yıkan vahşiler ancak bedensel güçle, onlarınkinden daha üstün bir vahşetle korkutulabilirler, ancak düşünce denilen şey onlara öğretilemez.
İnsanlar çiçeklere benzemezler; onlar kendi sorunları üzerinde kendileri karar verirler. İnsanın duygularını yücelten şey de bu olmalı herhalde.
Kiminle savaşmaya kalk­sak, boş mideler tarafından yenilgiye uğratılıyorduk. Karın­ları aç çocukların gözleri önünde insan hakları pek önemsiz kalıyor. Onların acıları, haksızlığın açtığı yaralardan daha derin oluyor.
Bırak, oturağa benze­yen ağızlarını istedikleri gibi açsınlar, lağım çukurundan farksız kafalarını ne ile yorarlarsa yorsunlar. Yeter ki sen onlardan biri olma. Önce kendini gör, sonra başkaları için konuş.
İnsanoğlunun içindeki kötülük, kafanın tembelliğinden doğar.
Kin dolu kalplerle Allah’tan yardım isteyemezsiniz.
Kimsenin bir başkasına yüksekten bakmaya, katı yürekli olmaya, aklını başkasının zararına kullanmaya hakkı yoktur.
Eğer kuru kalabalık doğru dürüst eğitilirse, o bir grup kalabalık olmaktan çıkar, onların her biri değerli, kendi kendini yönetebilen ve kendi güçleriyle kendilerini yetiştirmiş kişilerden meydana gelen bir vatandaş topluluğunun oluştururlar.
Şu kadınlar çok yiğit oluyorlar.
Kadın gücünün, erkeklerin yumruklarından, kaslarından ve seslerinden daha üstün olduğunu bana kanıtlayan Bronwen öldü mü şimdi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir