İçeriğe geç

Çin Tarihi Kitap Alıntıları – Wolfram Eberhard

Wolfram Eberhard kitaplarından Çin Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Çin Tarihi Kitap Alıntıları

Çin ile Avrupa cemiyeti arasında esaslı bir fark vardır; Çin’de feodal devletten gentry devlete geçilirken Avrupa’da feodal devletten burjuva devletine geçilmiştir.
Çince’ye, yazının karakterine göre yabancı kelimeleri yazamadığından, ancak pek kat’i olmayan ”transkripsiyonu,, yapılabiliyor, bunun için bütün yeni mefhumları da eski kelimelerden teşkil etmek suretiyle ifade etmeğe çalışılıyor. Böylece modern Çince’ye yabancı kelimeler girmiyor, fakat bütün modern mefhumlar bulunuyordu. Birkaç misal: ”Ateş arabası,, lokomotif; ” şimşek-dili,, telefon; ”kendi akan-mürekkep-su-fırçası,, dolma kalem; ”malik-olmamak-tel-şimşek-haberi,, radyo. Bu yeni teşekküllerin çoğu Japonca’da ve Çince’de aynıdır.
Çayın kullanılması, 3 üncü yüzyılda Güneydoğu Çin’e gelerek, orada yayılan bir eski Tibet ådeti olmalıdır. Bu zamandan itibaren iki istihsal merkezi vardı : Sih-ch’uan ve Güney-doğu Çin. 11’inci yüzyıla kadar Sih-ch’uan istihsalde başta gelmektedir. Bu, Çin’de çayı bu zamana kadar Tibet tarzında içmelerinden de anlaşılıyor: Bunlar, önceleri çayı un, tuz ve zencefil ile karıştırırlardı. Ancak bundan sonra saf çay içmeğe başladılar.
12 Şubat 1912’de Mançu hükümeti, Çin tahtından vazgeçip cumhuriyeti kanuni devlet şekli olarak kabul ettiğini bildiren bir ferman neşretti.
Avrupalılar Pekin’i zaptettiler (1900)
1898’de Çin’in durumu, birçok bakımdan Türkiye’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonlarındaki durumuna çok benzemektedir.
Çin’de, Japonya daima bir barbar devleti olarak istihkar edilmişti; şimdi ise Japonya’ya mağlup olmuşlardı. Avrupalıları da istihkar etmişlerdi; halbuki onlar şimdi her taraftan sokuldukları Çin’den birbiri ardı sıra imtiyazlar alıyor, Çin’in ilerde tamamen ilhakı için ilk adım olarak onu, açıkça ”menfaat sahaları ” dahilinde bulunduruyorlardı.
Meiji teceddüdü ile Japonya’nı feodal devri hiç olmazsa zahiren nihayet bulmuştu. Japonya süratli bir tempo ile avrupaileşiyor ve aynı zamanda emperyalist siyaset takip etmeye başlıyor.
Müslüman olan Çinlilere Dunganlar deniyordu. Tabii bu Dunganlar artık saf Çinli değildiler. Bunlar Müslüman olduklarından, Müslüman ve Çinli olmayanlarla, yani Türklerle yahut Moğollarla evlenmesini tercih ederlerdi.
Çinliler dindar olmayan bir halk olarak dini, siyasi bir iş telakki ediyorlardı, bunun için her vatandaştan resmi Çin dinine iştirak etmesini istiyorlardı.
Çin tarihinde yalnız üç defa bir adamın köylüden imparatorluğa yükseldiği ve hanedan kurduğu görülmüştür. Birincisi Han sülalesinin kurucusu; ikincisi Beş sülalenin, ilkini kuran ve üçüncüsü de Chu’dur.
Moğol devrinin Çin’de silinmeyecek izler bıraktığı ve onsuz Çin’in başka bir şekilde gelişmiş olacağı da inkar edilemez.
Moğollar Çin’e taaruz ettikleri zaman Batı, Orta Asya’nın ve Avrupa’nın bütün yeni teknik icatları, sanatları ve tekmil kolaylıkları onların emrine amade bulunuyordu. Böylece teknik bakımdan gelişmenin en yüksek zirvesine erişmiştiler. Aynı zamanda sayıca da çok üstün bulunuyorlardı.
Moğolların, geçen kısımda bahsedilen, Güney Çin’de Sung sülalesine karşı verdikleri ve yıllarca süren savaşlarında şehirlerin kuşatılmasında top kullandıkları hatırdan çıkmamalıdır.
Moğollar, bütün Çin’e hakim olan ilk yabancılardır.Bunlardan önceki yabancılar, yalnız Çin’in bazı kısımlarına hakim olmuşlardı. Bundan sonra 17. yüzyılda gelen Mançular da bütün Çin’e hakim olmuşlardı.
Doğu Moğolistan ile Mançurya, Orta zamanlarla Eski zamanlarda oldukça aşağı bir kültüre sahiptiler ve ancak başka göçebe kavimler ve bilhassa Türklerle devamlı temaslar neticesinde yükselmişlerdir.
Yeni zamanların ihtiva ettiği 631 yıldan (1280-1911) Çin 276 milli hakimiyete sahip olmuş, yani 355 yıl yabancı hakimiyet altında bulunmuştur. Yabancı hükümdarlar, önce Moğollar, sonra Tunguz-Mançular idiler.
T’ang devrinde de artık bütün Çin’de çay içilmeye başlandı. Çayı köylülerden toplayarak satan toptancılar meydana geldi. 783’de ilk defa devlet, çayı inhisar altına alarak bir vergi kaynağı yapmaya teşebbüs etti.
Kao-tsung’un son senesinde, 630’dan beri Çinlilerin himayesi altında bulunan Kuzey Türklerinden İlteres Hakan (Kutluk) ve müşaviri Tonyukuk (A-shih-te Yüan-chen)’in tekrar kurdukları Türk devleti ortaya çıkmaktadır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Li Shih-min, T’ai-tsung (627-649) adı ile imparator oldu. Bunun icrayı saltanat ettiği devir, T’ang’ın ve zaten bütün Çin kudretinin en yüksek zirvesine erişmektedir.
Bütün devlet için bir adalet bakanlığı, bir ticaret bakanlığı ve bir tarım bakanlığı tesis edildi.
Dış siyaset bakımından Sui Sülalesi için çok müsait bir durum hasıl olmuştu: Kuzeyin en kuvvetli halkı olan T’u-chüeh, 581’de iki kısma ayrılmıştı.
bu sıralarda T’u-chüeh’ler (okunuşu Tu-cüe) beklenmeden çıktılar. Kuvvetlenmişlerdi ve hakanları T’u-men (Bumin) idaresi altında kendi siyasetlerini gütmek istiyorlardı.
439’da Toba’lar, bir Hsiung-nu devleti olan ”Kuzey Liang ” devletini yok ettikten sonra A-shih-na adında bir kabile, kabile şefinin idaresi altında, başka kabilelerin de yaptıkları gibi, Juan-juan’lara kaçmıştır. Bu kabile menşei itibariyle Hsiung-nu kabilesidir ve ”T’u- chüeh ” yani ”Türkler ” adını taşıyan halkın nüvesini teşkil etmektedir.
440’de Toba’nın, istisnasız bütün Kuzey Çin’e hakim olan, Doğu Asya’nın en büyük devleti olduğu söylenebilir. ”Tobalar ” sözü, eski Orhon kitabelerinde geçen ”Tabgaç ”tan gelmektedir. Bu ad ile, Kuzey Çin’e hakim olan Toba’lar devleti ve muahhar zamanlarda bütün Çin kastedilmiştir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
4. yüzyılın sonlarına doğru Moğolistan’da yeni bir kabile meydana gelmişti. Hsiung-nu kabilelerinin bakiyeleri ile Hsien-pi kabilelerinin bakiyeleri ve daha başkaları birleşerek Juan-juan adında yeni bir kabile birliği kurmuşlardı.
Çevirdiği entrikalar sayesinde tahta çıkar çıkmaz, hükümet merkezinde bulunan eski imparator ailesine mensup olanların hepsini bertaraf ederek yalnız taşrada ehemmiyetsiz vazifelerde bulunanları bıraktı.Bunu müteakip birçok kanunlar neşrettirdi.Bu kanunlara göre ona “Çin tahtında ilk sosyalist”adı veriliyordu.
Çin ile Avrupa cemiyeti arasında esaslı bir fark vardır;Çin’de feodal devletten gentry devlete geçilirken Avrupa’da feodal devletten burjuva devletine geçilmiştir.
Başlangıçtan beri ahalinin ekserisinin saf Çinli olmadığına,Türkler ve Tibetli’lerle çok karışmış olduğuna şüphe yoktur.Saf Çinliler,bu devletten daima yarı “barbar devleti”diye bahsederler.
Wang Mang, kendi kutsiyetine inanarak kaçmadı, resmi elbiseler giyerek tahtın bulunduğu salonda eski kitapları okuyordu ve söyleyeceği sözlerle hasmını tesir ederek her şeyi yoluna getireceğinden emindi. Bir asker onun kafasını kesti (MS.22). Bu kafa 200 yıl imparatorun hazinesinde muhafaza edildi.
Liu Pang, M. Ö. 206 yılında imparator oldu ve Han sülalesine adını verdi. Kendisine, bilahara imparator adı olan Kao-tsu (Gav-dzu) adı verildi. Han sülalesi devrine, Çin Orta zamanlarının başlangıcı denebilir; halbuki Ch’in sülalesi zamanı, Eski zamanlarla Orta zamanlar arasında bir geçit teşkil ediyordu. Bu ayırma doğrudur, çünkü Han sülalesi ile birlikte Çin’de gentry devletle karşılaşıyoruz.
Her insanda iki ruhun mevcudiyetine inanılıyordu:biri hayatı,diğeri şahsiyeti yapan. Ölümle beraber iki ruh da vücuttan ayrılır.Hayat ruhu vücuda yakın kalır;eğer vücut çabuk gömülmezse o zaman ruh tekrar vücuda girebilir; böylece “yaşayan ölü” muzır,insan yiyen mahlûklar meydana gelir.Şahsiyet ruhu serbest olarak hareket edebilir,kendisini hatırlayacak insanlar buldukça,yani umumiyetle 5 nesil boyunca yaşayabilirler.Fakat açlıktan ölmemesi için ona kurban vermek lâzımdır;kurban verilirse bu ruh geri kalan ailesine yardım eder,tarlaların da bereketli kalmalarını temin eder.Onun yaşadığı yer,evde ekimlik tohumun muhafaza edildiği yerdir.
Gittikçe kuzeye giden Çinli köylüler,efendileri tarafından kuzey kavimlerine karşı korunmak zorunda idiler.Fakat bunlar,ordularını ve süvarilerini Çin’in iç savaşlarında kullanmak zorunda kaldıklarından,köylü müstamerelerine karşı yapılan kuzey kavimlerinin süvari taaruzlarına mâni olmak için,bir hudut duvarı inşa ettiler.Böylece “Büyük Çin Seddi”nin ilk şeklini meydana getirmiş oldular.Bundan dolayı ilk defa olarak Çinli’lerle Çinli olmayanlar arasında sabit bir hudut yapılmış oldu.
Kuzeyde “Hun” kabileleriyle devamlı savaşlar oluyordu.Takriben M.ö.300’den beri ilk defa Hsiung-nu adı geçmektedir.Bu kuzey kavimlerinin at sırtında muharebe etme tekniğinde üstat oldukları ve Çinli’ler de sonraları bu tekniği taklid ettikleri halde,ötekiler kadar başaramamış oldukları görülmektedir.
Çin’de hiçbir zaman bizde Akdeniz kültürünün monarşiştlik-despotik-devri tesirinden dolayı olduğu gibi, tanrıların kadiri mutlak oldukları fikri yoktu ; buna mukabil insanlarla tanrılar arasında karşılıklı münasebetlerin mevut olduğunu zannediyorlardı.
Çin’in bazı bölgelerinde bir kız çocukla ile bir erkek çocuk seçilir ve bunlar tanrının vekili olarak bir yıl bütün şereflere nail olduktan sonra kurban edilirlerdi.
kuzeyde ”Hun ” kabileleriyle devamlı savaşlar oluyordu. Takriben M.Ö 300’den beri ilk defa Hsiung-nu adı geçmektedir. Bu kuzey kavimlerinin at sırtında muharebe etme yeteneğinde üstat oldukları ve Çinliler de sonraları bu tekniği taklid ettikleri halde, ötekiler kadar başaramamış oldukları görülmektedir.
Ona bir din kurucusu da denemez, çünkü onun bahsettiği ve şart koştuğu gök dini, ondan önce de aynı şekilde mevcuttu. O, bu fikirleri ilk defa sistemleştiren adamdır. Hayatta iken hiçbir başarı kazanmamış ve takdir edilmemiştir. Hatta kendi talebeleri ve talebelerinin talebeleri de onu pek fazla takdir edememişlerdi. Akidesi, ancak çok sonra ehemmiyet kazanmıştır.
Bugünkü bilgimize nazaran Chou’lar,aslen bir Türk kabilesiydi;ufak olan devletleri bilhassa Türklerle Tibetliler’den müteşekkildi.
Shang sülâlesinde,hakikî Çin kültürü için tipik olan,bazı unsurlar noksandır.Bilhassa sonraki aile sisteminde Çinlilerde görülen baba egemenliği yoktu,fakat ana egemenliğinin tesiri kuvvetli idi.
Bilâhara daha fazla at beslemektedirler.Bunların kuzeyden,Türk kavimlerinden gelmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir.At besleme ile beraber harb arabası şeklindeki araba da gelmiştir. Araba da bir Çin icadı değildir.Herhalde kuzeyden,Türk kavimlerinden gelmiş olacaktır.
Kemik ile fala bakarlardı ve ilk zamanlarda bu fallar için herhangi bir kemik alınırdı(bilhassa kürek kemikleri),sonra yalnız kaplumbağa kabuğu kullanmışlardır.Fala bakmak için kabuğun üzerini yakarak bir çizgi yaparlar,bu da kabuğun arka tarafında çatlaklar husule getirirdi. Bu çizgilerin istikametinden geleceği anlarlardı.
Sarı ırmağın kuzey-güney istikametinden batı-doğu istikametine akmağa başladığı yerde Çin’in en mühim kalelerinden biri olan T’ung-kuan (Turğ-gvau) kalesi vardır.Bu,umumiyetle büyük bir rol oynar,ona sahib olan başkenti zapt ederdi.
İsa’nın doğumundan 2 bin yıl önce bile bugünkü anlamda “Çin’li”yoktu,fakat yalnız,zamanla birbirleriyle mezcolarak bir birlik teşkil eden birçok kabileler ve kavimler vardı;bu yeni birlik mütecanis olduğunu anladı,kendinde bir kültürel birlik hissetti ve “Çinli” adını aldı.Bu birliğe girmeyen halk grupları kendi kavimlerini ve kültürlerini kısmen bugüne kadar muhafaza ettiler,kısmen ise yavaş yavaş bu kültüre iltihak ettiler.”Çinli’ler” böylece çoğaldılar ve nihayet “asıl Çin”in bulunduğu bütün bölgeyi,yani 18 eyalete yayıldılar.
bu kültürün merkezi bugünkü Shensi ve Kansu eyaletleridir ve bu kültürü yaşatanlar, bilhassa yüksek düzlük yerlerde otururlardı. Bu kültürü getirenlerin, sonraki Türkleri ataları olduğuna şüphe yoktur. Onlar ilk görüldükleri zamanlar, yani M.Ö. 3. binyılın ortalarında bile, sonraları da taşıdıkları vasıfları haiz bulunuyorlardı. Tabii bununla Türklerin ilk vatanlarının Çin eyaletleri olan Shensi ve Kansu olduğu idda edilmemektedir.
Diğer taraftan yeni orta tabaka, burjuva, kendi arasında uyuşamıyordu ve siyaset bakımından takındığı tavır pek vazıh değildi. Tabii hanedana muhalifti, ancak köylülere karşı nasıl bir vaziyet alacağını bilmiyordu.
12 Şubat 1912’de Mançu hükümeti, Çin tahtından vazgeçip cumhuriyeti kanuni devlet şekli olarak kabul ettiğini bildiren bir ferman neşretti.
Çok geçmeden onun yerine yabancı memleketlerde yaşayan genç tabip Sun Yat Sen geçmiştir.
Bunlar sermaye topluyorlar, kendileri ve muhitleri avrupaîleşiyor, fakirleşen gentry’den toprak satın alıyorlar; okumaları için oğullarını yabancı memleketlerin üniversitelerine gönderiyorlardı.
Böylece 1800’den beri afyon, bilhassa onu kolaylıkla Hindistan’dan getirilebilen İngilizlerin başlıca ticaret maddeleri olmuştur. Afyon ticareti muayyen tüccar gruplarının son derece zengin olmalarına sebebiyet vermiştir.
Bu raporlar aydınlatıcılar üzerine ve Fransa ihtilaline tesir etmişlerdir. Konfüçyüz’ü de bir aydınlatıcı olarak gördüklerinden onu bilhassa fazla seviyorlardı. Bu raporlar filozof Leibniz’e de çok etmiştir.
Bundan başka Mançu’lar Çinlilerden tabiiyetlerini belli etmek için, saçlarını örneklerini ve Mançu elbiseleri giymelerini istiyorlardı. Bunlarda bir de, Çinlilerle Mançular arasında evlenmek yasağı konmuştur.
10’uncu yüzyılda Güney-doğu Çin’de küçük devletlerin iktisadî kuvvetleri kısmen buna, kısmen de çayticaretine dayanıyordu. Çayın kullanılması, 3’üncü yüzyılda Çin’e gelerek, orada yayılan bir Tibet adeti olmalıdır.
Çayhanelerdeki kızların çoğu da Orta Asya’dan gelmişlerdi. T’ang devrinin hemen bütün şairleri Türklerle yapılan mücadelelerden bahsettikleri gibi, bu yabancıları da meth ederlerdi.
Vergi kaçakçılığının önüne geçmek için kütük defterlerini değiştirdiler, tembel tembel dolaşan rahiplerin sayısını azalttılar ve mabetlere ait emlak tahdit edildi; böylece o zamana kadar vergi ödemeyen yerler de vergi vermeye başladı.
Nitekim Marco Polo gibi Avrupalı seyyahların, Çin’in Moğol devri hakkında verdikleri heyecanlı tasvirlerinde yanlış bir fikir verilmektedir. Çünkü bunlar yabancı olarak imtiyazlı idiler ve şehirlerde yaşıyor, halkın hakiki iç yüzünü bilmiyorlardı.
Teknik keşiflerinden, Sung devrinde ilk defa pusula ortaya çıkmaktadır. Bundan kısa bir zaman sonra da gemilerde kullanıldığından bahsediliyor.
Fakat rüyamda yastığımın üzerinden bir anda
Birçok fersahlar güneye, onun yanına koştum.
Halife Abu Cafer tarafından ufak bir Arap ordusu, Türkistan’da ufak birlikler ve bilhassa Uygur Türklerinden oldukça büyük kuvvetler geldi. 757’de hükümet merkezi civarında büyük savaşlar verildi ve bu esnada An-lu-shan, Uygurlar tarafından mağlup edildi.
Orta Asya’da bütün bu olaylar cereyan ederken batıda durum daha tehlikeli idi, çünkü daha faal olan Arapların ortaya çıktığını görüyoruz.
Bunlar kendi yerel dinleri olan Mazdaizmi, Maniheizmi ve Nasturiliği beraberlerinde getirmişlerdi. İlk Yahudiler kumaş tüccarı olarak buraya göç ettiler. İlk Müslümanlara da bu zamanlarda tesadüf edilir.
500 hatta 800 ton yük alabilecek kadar mavnalar hakkında raporlar mevcuttur. Bu, o zamanki Batı için fevkalâde büyük sayılmaktadır.
439’da Toba’lar, bir Hsiung-nu devleti olan Kuzey Liang devletini yok ettikten sonra A-shih-na adında bir kabile, kabile şefinin idaresi altında Juan-Juan’lara kaçmıştır. Bu kabile menşe itibariyle bir Hsiung-nu kabilesidir ve T’u- chüeh yani Türkler adını taşıyan halkın nüvesini teşkil etmektedir.
Birçok Toba’lar(kuzey Çin’de bir Türk devleti), zengin Çinli gentry aileleri ile evlenmekte ve böylece Çinli olmaktadırlar. Çok geçmeden saray tamamen Çinlileşmiştir.
Bu şarkılar at sırtında söylenen muharip ve asker türküleri idi, muharebeden ve ıstıraplardan bahseden şarkılardı.
Aileleri kendi aralarında ittifak akdediyorlar, aralarında evleniyor ve büyük bir klik meydana getiriyorlar. Bu klikler en mühim idari işleri ellerine almağa çalışıyor ve bu suretle memleketi kendileri idare etmek istiyorlardı.
Wang Mang, kendi kutsiyetine inanarak kaçmadı, resmi elbiseler giyerek tahtın bulunduğu odada eski kitapları okuyordu ve söyleyeceği sözlerle hasmını tesir ederek her şeyi yoluna getireceğinden emindi. Bir asker onun kafasını kesti. Bu kafa 200 yıl boyunca imparatorun hazinesinde saklı kaldı.
Aynı zamanda harp, halkı dahildeki durumu düşünmekten men edecekti.
İlk bakışta kanunların hakikaten çok modern olduğu görülüyor. Bunlara göre hususî şahısların köle kullanmaları yasak ediliyordu. Bütün köleler devlet köleleri olacaktı. Hususî şahısların arazi sahibi olmaları da yasak ediliyordu. Bütün arazi devletindi.
Bu shan-yü Çinlilere teslim olmak zorunda kaldı ve M.Ö. 51 yılında bizzat Çin sarayına geldi.
Büyük mülk sahipleri ekseriya yüksek olan faizlerle yaşıyorlar ve yalnız ailelerinin oturduğu ve oradan kiraya nezaret ettiği bir malikaneleri bulunuyordu.
Bazı bölgelerde, ilkbaharda, başka köylerden adamlar avlanır, öldürülür, toprağa kurban edilir ve parçaları tarla sahiplerine dağıtılır, onlar da bunları gömerlerdi.
Göçebelerden at satın alıp Çin içinde satan birçok (Çinli) at tüccarına rastlıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir