İçeriğe geç

Nasıl Yapmalı Kitap Alıntıları – Nikolay Gavriloviç Çernişevskiy

Nikolay Gavriloviç Çernişevskiy kitaplarından Nasıl Yapmalı kitap alıntıları sizlerle…

Nasıl Yapmalı Kitap Alıntıları

İnsan, hayallerinden yalnız elinden zorla koparılmadıkları zaman vazgeçer.
Yalnız kendini düşünen bütün bencil insanlar, ancak kendisine ait düşünecek bir şey kalmadığı zaman başkalarını düşünmeye koyulur.
“Sofra başında oturup yemek yemek ne hoş şey, ama ne mutlu yemeği pişirmeye yardım edenlere…”
Gelişmiş bir insanda olmaması gereken bir duygudur kıskançlık. Çarpık bir duygudur, iğrenç bir duygudur. Kıskançlık, giymeleri için çamaşırımı, sigara içmeleri için ağızlığımı kimseye vermediğim bir eşya düzenini yansıtır; insana, bana ait bir eşyaymış gibi bakışı yansıtır.
Bir insan bir şeye ihtiyaç duyuyorsa, bizim onun içinde doğan bu arzuyu bastırıp yok etmeye çalışmamız iyi bir sonuç verir mi? Evet, ne diyorsun? Bence böyle bir karşı koyma hiç iyi sonuç vermez. Bunun sonucu olsa olsa, bu arzunun abartılmış boyutlara ulaşması olur, bu da zararlıdır, arzu gerçek yönünden sapmış, yanlış bir yön tutturmuş demektir. Hem zararlı, hem iğrenç bir durumdur bu; kendi kendimi boğarken hayatı da boğmak Yazık değil mi?
“Ben dünyada hiç kimsenin, isterse bana en sadık, benim en saygı duyduğum insan olsun, kendimden çok güvendiğim, benim için gerekli olan her şeyi sevinçle yerine getireceğinden emin olduğum, benim mutluluğumu benden çok gözeten bir kişi olsun hiç kimsenin iyi niyetine bağlı olarak yaşamak istemem.”
Gelişmemiş insanlar başkalarının iç yaşamına pek az saygı gösteriyorlar. Ailede herkes, özellikle de aile büyükleri, iç yaşamımıza paldır küldür pençelerini daldırıyorlar.
İnsanoğlu kendi doğası karşısında her zaman güçsüzdür.
“Onların size göğün yücelerinde süzülüyormuş gibi görünmelerinin nedeni, sizin yedi kat çamurun içinde debelenmenizdi. Onların durduğu yer erişilmez değildir aslında, herkes o yükseklikte durmalıdır, durabilir de.”
“Onlar yalnızca alçaklık yapmıyorlar, korkmuyorlar; inandıkları dürüstçe ve sıradan şeyler var ve bunlar uğruna çalışıp çabalıyorlar, hepsi bu! Kahramanlık neresinde bunun?”
“Basit halkın arada bir de olsa yediği şeyleri ben de fırsat düştükçe yiyebilirim. Basit halkın hiçbir zaman erişemeyeceği yiyecekleri ben de hiçbir zaman ağzıma koymamalıyım! Bu onların hayatlarının benimkine göre ne kadar kısıtlı olduğunu bir parçacık da olsa duyumsayabilmem için gerekli bana.”
Özgürlüğün olmadığı yerdeyse mutluluk yoktur.
Sevmek, sevilen insan için iyi olan şeylere sevinmek, onun daha iyi olması için gerekli şeyleri yapmaktan mutluluk duymaktır.
“Gel bana bir adım geleyim sana iki adım demişler. İyi bir insansan ve beni sevmek istiyorsan, sevgin başüstüne; sevmek istemiyorsan uğurlar olsun, işte kapı, işte yol, canın nereyi çekiyorsa oraya git.”
Özgürlüğün olmadığı yerde mutluluk da yoktur.
Bu her zaman böyledir. Bir insanda durmadan başkasında birşey arama hevesi uyansın yeter, her şeyde aradığını bulur o.
Namuslu ol, yani hesaplı ol, hesaplarında hata yapma, toplam sayıyı unutma hiçbir zaman, toplam sayının bütün sayılarından daima fazla olacağını aklından çıkarma, yani şunu bil ki senin insan olan tabiatın büsbütün senin için her bir tutkudan daha güçlü ve senin için daha önemlidir. Bunun için bu toplamın çıkarını tek taraflı her tutkudan üstün say, tutkuların bazen varsın birbiriyle çelişkiye düşsün. Buna kısaca: Namuslu ol denir, o zaman işlerin yürür ve her şey düzelir. Bir tek kural, hem de en basit olanlardan ve al sana, bilimlerin bütün sonuçları, mutlu hayatın bütün yasa ve düzenleri bunlar işte Ne mutlu, bu basit kuralı anlayacak bir kafayla dünyaya gelmiş olanlara!
İnsan kendi işlerinde, mantığın ne dereceye kadar tutkunun sofizmlerine kanmayacağını kestiremez, çünkü şeref duygusu ona telkin eder: Duygularına kapılma, tam tersini yap, o zaman dürüst ve şerefli bir insana yakışır bir şekilde davranmış olursun. Ama bu, sözü kuram dilinden günlük dile aktarmadan başka birşey değildir.
Kendi bulduğun gerçeğe uzun süre karşı koyamazsın, çünkü bu gerçek senin öz malındır; burada artık hiçbir kurnazlık sökmez.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Efendi uşağının, uşak da efendisinin yanında sıkılır; insan ancak eşit olduklarının yanında tümüyle özgürdür. İnsan ancak eşit olduklarının yanında gerçekten neşelidir.
Gelişmiş bir insanda olmaması gereken bir duygudur kıskançlık. Çarpık ve iğrenç bir duygudur. Kıskançlık, giymeleri için çamaşırımı, sigara içmeleri için ağızlığımı kimseye vermediğim bir eşya düzenini yansıtır; insana, bana ait bir eşyaymış gibi bakışı yansıtır.
Peki gerekli olan neydi? Efendim, gerekli olan şuymuş: Her konunun kendi temel yapıtları vardır ve bunların sayıları pek azdır; geri kalan yapıtlar yalnızca bu çok az sayıdaki yapıtta en özlü biçimde anlatılmış olan şeyleri yineler, geveler ve iğdiş edilmiş olarak yeniden önümüze sürer. Okunması gerekenler yalnızca bu temel yapıtlardır, ötekileri okumak boşuna zaman harcamaktan başka bir şey değildir. Rus yazınını ele alalım. Benim yaptığım, her şeyden önce Gogola okumaktır. Çünkü öteki binlerce yapıtın her beş sayfasının her bes satırında berbat edilmiş bir Gogol’den başka bir şey bulamayacağ mı bilirim. Öyleyse neden okuyayım bunları?
Biz, insanlar için tadına doyulmayacak bir hayat istiyoruz, öyleyse bunu kişisel tutkularımızı tatmin için değil, yalnızca kendimiz için değil, genel olarak insanlar için istediğimizi; boş bir hevesle değil, inandığımız ilkelerden dolayı böyle konuştuğumuzu, kişisel olarak bir şeyler edinmek istediğimiz den değil, inançlarımızdan dolayı böyle konuştuğumuzu insanlara önce kendi yaşantımızla kanıtlamamız gerek.
Hesapta hep toplamı gözet ve toplamın, yani bütünün, parçalardan daha büyük olduğunu hiç unutma. Burada toplam senin yapın, kişiliğindir. Dolayısıyla senin kişiliğin, tek tek şu ya da bu hevesinden daha güçlü, daha önemlidir. Bu bakımdan -eğer bir gün aralarında bir çelişki, bir çatışma çıkarsa-, bir bütün olan kişiliğini bütün münferit heveslerinden, tutkuların dan üstün tutmalısın. İnsan doğasıyla ilgili pek çok şeyin düğümü buradadır ve buna kısaca dürüst olmak denir. Dürüst oldun mu, gerisi kolay.
Efendi uşağının, uşak da efendisinin yanında sıkılır; insan ancak eşit olduklarının yanında tümüyle özgürdür. İnsan ancak eşit olduklarının yanında gerçekten neşelidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir duyum, organizmanın ne kadar derinliklerinde yaratılmışsa, o kadar derin bir duyumdur. Yalnızca dışsal birtakım etkenlerle doğan bir duyum, hayatın yalnızca kendini doğuran dışsal yanını kapsıyor ve çok kısa bir süre sonra yok oluyor.
Bir tek şeye yazık oluyor: Bugün, bir yeni insana gene de en azından on , on beş, belki de daha fazla çağdışı, ilkel insan düşüyor. Ama ne yaparsın, bu da doğal bir şeydir: İlkel dünyanın halkı, İlkel olmasın da ne olsun?
İnsan çok büyük bir yangından korkmuşsa, en iyi çare oraya koşması ve felakete uğramışlara yardım etmesi, çalışmasıdır, o zaman korku namına birşey kalmaz.
Ruhunuz, iç dünyanız, yol boyunca uzanan binalardan, pencere başında oturanların durmadan bön bön baktıkları bir sokak gibidir.
Eh, Lopuhov seni sevmişse, elbette ki sen ona olağanüstü bir kız gibi görüneceksin..
Bir telaş, bir huzursuzluk, hiçbir zaman sevgi değildir.
İçinde huzursuzluk varsa, demek ki hata yapılmış, yani olması gerektiği gibi gitmiyor işler. Yoksa aşkın kendisi neşeli ve gamsızdır.
Bayağılığa alışınca, yeryüzünde kimseye faydası dokunmayan kişi, ne bal olur ne pekmez.
“( ) insan hayallerinin iyi mi kötü mü olduğuna bizzat kendisi karar vermelidir, onun adına bir başkası karar verirse olmaz ”
“( ) Onlar kadına tapıyorlardı ama onu kendilerine eşit görmüyorlardı. Kadını yalnızca şehvet kaynağı olarak gördükleri için önünde yerlere kadar eğiliyorlardı; kadında insan onuru ve yüceliği görmüyorlardı. Kadına insan olarak saygı duyulmayan yerde, ben olmam ”
“( ) yüreğiniz temiz olacak, dürüst olacaksınız, birlikte yaşadığınız insanın özgürlüğüne saygılı olacaksınız, hepsi bu!”
“( ) Hayatın bütün alanları içinde bize bırakılmış tek bir alan var, aile Bizim, bir ailenin üyesi olmaktan başka bir şey olmamıza izin verilmiyor. Gerçekten de, aile hayatı dışında hangi alanda etkinlik gösterebiliriz biz? Yalnızca çocuk bakıcılığı bir de, galiba, erkeklerin pek hoşlanmadıkları için elimizden koparıp almadıkları özel dersler Hayır! Pek çok alana yayılmayı başaramadıkça kadınlar özgür olamayacaklar!”
“( ) İnsanın karakterini değiştirmesi, kendine karşı zor kullanması demektir, kendinde bir şeyleri yıkması, yok etmesi demektir; yıkıp yok etmek, zor kullanmaksa pek çok şeyin yitmesi, en azından canlılığını yitirmesi demektir.”
“(Bence dinlenmek yalnız kalmaktır, başka tür bir dinlenme benim anlayabileceğim bir şey değildir. ( ) İnsanları izlemekten, onlarla birlikte olmaktan hoşlanırım; ama bütün bunlar benim için daha sonra dinlenmeyi, yani yalnız kalmayı gerektiren bir tür çalışma ya da zevk almadır. Anlayabildiğim kadarıyla, bağımsızlığa ve özgürlüğe aşırı tutkunluğumdan kaynaklanmış bir duygu bu bende.”
“( ) kendisine yapışılıp kalınmasından hoşlanmaz insanoğlu ”
“( ) Bir başkasının doğasını anlamak oldukça zor iş; çünkü insan başkalarını hemen hep kendi doğa özelliklerine vurarak değerlendiriyor. Bir şey bana gerekli değilse, başkalarına da gerekli değildir, diye düşünüyoruz; kişiliğimizin bizi sürükleyip götürdüğü bir düşünce bu ”
“( ) İnsan doğasının derinlerinde tutucu bir öğe var ve biz ondan ancak somut zorunluluklar karşısında gerileyebiliyoruz ”
“( ) Gel bana bir adım, varayım sana iki adım demişler. İyi bir insansan ve beni sevmek istiyorsan, sevgin başüstüne; sevmek istemiyorsan, uğurlar olsun, işte kapı, işte yol, canın nereyi çekiyorsa, oraya git. Dünyada ahmaklar bir artmış ya da bir eksilmiş çok mu önemli yani? Ahmağın birini iyi bir insan sanmışım der, geçerim, bütün üzüntüm de bununla kalır.”
İnsanların damarlarında akan kan birbirine uymuyor, ateşli bir insan sistematik ve ağır davranışlara nasıl katlanamazsa ; sessiz uysal bir insan da, ani ve kesin hakeretler karşısında bocalar, hatta öfkeye kapılır.
O zaman gel ve senin nice zaman önce anladığın şeyi anlamaya başlamalarından sonra insanların nasıl yaşadıklarını gör.
” Aşkın insandaki bütün güçleri nasıl uyardığını yaşamamış olanlar, gerçek aşkın ne olduğunu bilmiyor demektir. ”
Sabah geç vakit uyandığında söylenen onca sözcük gitmiş, ortada birbiriyle kıyasıya çarpışan iki sözcük kalmıştır: ”Görüşmeyeceğim ” ve ”görüşeceğim ”.
Bir erkek, kadını kendine eşit gördüğü zaman, kadına artık malı mülkü gözüyle bakmaz oluyor. O zaman kadın, erkeği sevmek istediği için seviyor, ama istemese, üzerinde hiçbir hak hukuk iddia edemez, kadın erkekten de bir şey bekleyemez.
Her insan için başkasının ruhsal özelliklerini anlamak zordur. Çünkü her insan, bütün diğer insanları kendi kişisel karakteriyle ölçer.
Herkes başkalarını kendi ölçüsü ile ölçmeye eğilimlidir.
“O ne büyük mutluluk, ne büyük sevinçtir; sevilen insanın sevdiği kimseye aşk dolu bakışlarla bakması!”
Yararlı bir amaç için bir işe sarılmış insan, işi ne olursa olsun, üzerindeki giysi ister kadın ister erkek giysisi olsun, insandır; kendi işinde uğraşmakta olan bir insandır, o kadar.
Tam bağımsızlık olmadi mı, tam mutluluk da yoktur. Zavalli kadınlarımız! Bu mutluluğu aranızdan ne kadar azı tadabiliyor.
Bağımsız olarak etkinlikte bulunabileceğim kimi alanlar yasalarla kapatılmamış olursa, bu kez de geleneklerle kapatılmış oluyor.
Yüreği özel duygularından kaynaklanan acılarla burkulan bir insan, inançlarının peşinden nasıl koşabilir?
İnsan öyle bir işe sahip olmalı ki, bunu büsbütün yapmamak şurda dursun, beş dakika bile erteleyememeli. Başka bir durumda asla kazanamayacağın gücü ancak bu yolla kazanırsın.
İnsan bir kez yapamam diye düşünmeye görsün, gerçekten yapamaz.
organizması erkekten daha sağlam olduğu halde kadın erkek kadar fiziksel güce sahip değil Buna ne diyorsunuz?
Onu çok seviyordum ve onunla en iyi bütünleşmeyi sağlayabilmek için kişiliğimi parçalayacaktım; onunla uyum sağlamak bana zevk verecekti, ama öte yandan da kendime karşı zorbalık ettiğim için rahatsızlık duyacaktım.
insanın karakterini değistirmesi, kendine karşı zor kullanması demektir, kendinde bir şeyleri yıkması, yok etmesi demektir; yıkıp yok etmek, zor kullanmaksa pek çok şeyin yitmesi, en azından canlılığını yitirmesi demektir. Böylece elde edebileceğimiz sonucun bütün bu yitiklere değmeyeceği açıktır.
herkes başkaları için yargıda bulunurken kendini ölçüt olarak alır.
Ömründe tek gözlü damdan başka bir şey görmemiş bir insan, sıradan bir ev resmine baktığında gördüğü evi saray sanacaktır. Bu insana evin saray değil de ev olarak görünmesi için ne yapmalı?
Toprak ne denli kötü olursa olsun, bu toprakta sağlam başaklar yetişmesini sağlayacak mini minnacık da olsa sağlıklı parçacıklar bulunur.
bencillik bunu gerektirir ve bütün benciller böyledir; ancak kendileriyle ilgili düşünecek bir şey kalmadığı zaman başkalarını düşünmeye başlarlar.
Eğer bir tutku, gönül akışı insanda doğa vergisi olarak yoksa ya da insanın niyet etmesinin ötesinde yaşamın kendisi tarafından gelişmemişse, insan salt irade gücüyle tutku denen şeyi yaratamaz.
Yiğidim sözümü dinle;

Sakın evleneyim deme!

“Kahredici bir acıyla dolu yüreğim!”
“Hiçbir ilgim yok benim bunlarla”
insanın özgürlüğüne saygılı olacaksınız, hepsi bu!
insanın özgürlüğüne saygılı olacaksınız, hepsi bu!
Bak bakayım şu aynaya gördüğün yağlanmış dümdüz saçlı, züppe kılıklı mendeburu tanıyacak mısın? Tanıyamadın mı? Sensin bu yahu, sensin!
kalp kalbe karşıdır demişler.
Nefret ediyorum senden, senin aptallığından, gevezeliklerinden!
Zavallı kadınlarımız! Bu mutluluğu aranızdan ne kadar azı tadabiliyor!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir