İçeriğe geç

Ben Anadolu Kitap Alıntıları – Güngör Dilmen

Güngör Dilmen kitaplarından Ben Anadolu kitap alıntıları sizlerle…

Ben Anadolu Kitap Alıntıları

Eğitim-öğrenim denen şey insanları birbirlerine karşı insanca duygu ve davranışlara yöneltmiyorsa boştur dedim.
Hep boşluk içindeyim. Şimdi, yatağımın yan duvarındaki halıya bakıp düşünüyorum. Evet, varlığımın sebebi nedir? Ne için yaşamalıyım?
Sevgili anı defterim. Görüyorum ki artık ikimiz de sona yaklaşmışız. Son boş sayfalar, ortak yazgımız gibi
Yedi ölümcül günah der ya İncil’imiz
Ben sekizincisi `cahillik’ derim.
Öyledir, bizim toplumda kadınların adı yok gibidir. Hep falanın filanın karısıyız kızıyızdır.
Tarih ile talih arasındaki karmaşık ilişki gerçekten çok garip.
Kim kimin eski düşmanı değil ki şu güzelim dünyada? Eski düşmanlığı unut, yeni dostluğa bak şimdi.
Birlikte yaşamayı bir öğrenebilseler
– Ne yoğuruyorsun, Kübele Ana?
-Yeni bir uygarlık, canlarım.
-Uygarlık ne ola?
-Toplumda bir mayalanma.
-Hamuru?
-Doğa ve yaratıcı insan usu.
-Tuzu?
-İnsan gözyaşı.
-Bu tekne?
-Bütün Anadolu ve ondan taşarak dünya.
Bizde, tanrıça olsun olmasın
bir şeyler yapmak isteyen tutkulu bir kadın
güçlü bir kocaya yamanır toplum içinde
12 yaşımda İhsan’la evlendim. Sevmenin ne olduğunu anlamaya başladığım günlerde onun kayıtsızlığı ile karşılaştım.
Gazete hanımlara mahsus ama bütün yazarları erkek!
İnsanları kırmak kötü bir şey, ama onlar da beni kırıyor.
Sevgili anı defterim. Görüyorum ki artık ikimiz de sona yaklaşmışız. Son boş sayfalar, ortak yazgımız gibi
Yedi ölümcül günah der ya İncil’imiz
Ben sekizincisi `cahillik’ derim.
Ben işe bu sekizinciden başladım, öbür günahlara hiç tenezzül etmedim
Ben kenara itiliverdim. Kadın olduğumu o gün anladım.
Öyledir, bizim toplumda kadınların adı yok gibidir. Hep falanın filanın karısıyız kızıyızdır.
Baştan seçtim giysimin, kefenimin rengini.
Mor, mor çılgınca seviyorum seni.
Maya kabarıyor, maya kabardı.
Soruyor çocuklarım:
– Ne yoğuruyorsun, Kübele Ana?
-Yeni bir uygarlık, canlarım.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bizde, tanrıça olsun olmasın bir şeyler yapmak isteyen tutkulu bir kadın güçlü bir kocaya yamanır toplum içinde
Ne oldu halkımıza yarabbi? Her yeri dolduran, kıyafetsiz, kaba, konuşması dangıl dungul insan kalabalığı nerden geldi? Evde yalnızlığıma, sokakta bu kalabalığa dayanamıyorum. Ağlayacak hale geliyorum.
10 Ağustos 1915. Çanakkale’de büyük bir zafer kazanmışız.
Bir Mustafa Kemal diyorlar Bir Mustafa Kemal!
31 Mart 1909. İstanbul’da kan. Konağın kapılarını kilitledim, pancurları sımsıkı örttüm. Şeriat istiyorlarmış. Askerde okullu subayları istemiyorlarmış.
Yine savaş söylentileri
Güneşine baharına kanamadığım, mehtabına şafağına doyamadığım, denizine göğüne hayran kaldığım memleketim, sen ne zaman kurtulacaksın?
Hanımlara Mahsus Gazete sahibi Mehmet Tahir Bey’den güzel bir mektup aldım. Gazete hanımlara mahsus ama bütün yazarları erkek! Onlar çok daha iyi biliyorlar kadın hallerini, kadınların neyle ilgilendiğini, ilgilenmesi gerektiğini( )
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bütün dünya bir sahnedir, demiş Şekspir.
-Bırak şimdi Şeyh ispir’i.
Nasrettin Hoca’nın karısıyım dedim ya, adımı merak bile etmezsiniz artık. Öyledir, bizim toplumda kadınların adı yok gibidir. Hep falanın filanın karısıyız kızıyızdır. Bunu hocam kocama söyledim bir gün -ama inan olsun onu iğnelemek için değil- ayy, bir üzüldü bir üzüldü:
-Hanım, çok haklısın, dedi. Sana söz, bundan sonra kim benim adımı sorsa Nasrettin Hoca’nın karısının kocasıyım, diyeceğim.
( ) Sabahtan akşama kadar çocuklara da böyle gülüyorlar, sevecen. Kendileri çocuk bu Türkmenler.
Çocuklarıyla çocuk, nineleri dedeleriyle çocuk
Ben, Anadolu, uygarlıklar annesi, derim ki
biraz da çocuklarım değiştiriyor beni.
Türkçe konuşur oldu dağlarım ırmaklarım
bozkırlarımda uzun havalar esiyor
İnsan eliyle yontulmuş hiçbir şey tanrı, tanrıça değildir.
Aşk bir günaha dönüşebilir kimi zaman
ancak bayağılaşmasına izin verilmemeli.
Ben çırpınıyorum:
-Rahip efendi, o daha bir Şuppişara. Yani saf bir genç kız!
Rahip öpüyor kızı:
-Şuppişara!
Kız diyor:
-Aha, haaaa!
Rahip diyor:
-A, ha, haaa!
Ondan sonra,Şuppişara şaraşuppi, şappara şuppuru, şuppuru, şappara!
Rahipler hep tanrı adına mı şaaparlar kutsal tapınakta?
Sevmeden evlenmem diyorsun. Severek evlenmek ilkel toplumlarda olurmuş. Geri kafalılığı bırak.
Bu toprağın çocukları
beni Kutsal Dişi, Toprak Ana
en büyük sevgili bellediler.
Türlü diller söyleştiler
ayırmadım.

Birlikte yaşamayı bir öğrenebilseler
Bütün çocuklarıma yeter cömert memelerim.

Tapınçsız tapınaksız bir tanrıçayım şimdi
kovanını yitirmiş arı ecesi gibi
Bizde, tanrıça olsun olmasın
bir şeyler yapmak isteyen tutkulu bir kadın
güçlü bir kocaya yamanır toplum içinde
koşar onu arabasına
(kağnı gıcırtısı)
güder onu sezdirmeden.
Çocukluğumda en büyük eğlencem oyuncaklarımı kırmaktı içinde ne var merakıyla. Sonra acayip onları zamkla yeniden yapıştırırdım. Aynı şeyi şimdi insanlar için mi yapıyorum acaba?
İnsanları kırmak kötü bir şey, ama onlar da beni kırıyor.
Yedi ölümcül günah der ya İncil’imiz
Ben sekizincisi `cahillik’ derim.
Ben işe bu sekizinciden başladım,
öbür günahlara hiç tenezzül etmedim.
Bizim toplumda kadınların adı yok gibidir. Hep falanın filanın karısıyız, kızıyızdır.
Gözünü dört aç, dilini sıkı tut, sağ gözünden sol gözüne güvenme,
öbürüne hiç güvenme.
İnsanlar çok kötüleşti son günlerde.
Aşk bir günaha dönüşebilir kimi zaman, ancak bayağılaşmasına izin verilmemeli.
Zübeyde anam, altın saçlı Mustafa’sına padişah kızlarını layık görürdü Ama hangi sultan hanım onu benim kadar sevebilirdi?
12 yaşımda İhsan’la evlendim. Sevmenin ne olduğunu anlamaya başladığım günlerde onun kayıtsızlığı ile karşılaştım.
10 Ağustos 1915. Çanakkale’de büyük bir zafer kazanmışız.
Bir Mustafa Kemal diyorlar Bir Mustafa Kemal!
Güneşine baharına kanamadığım, mehtabına şafağına doyamadığım, denizine göğüne hayran kaldığım memleketim, sen ne zaman kurtulacaksın?
Yedi ölümcül günah der ya İncil’imiz
Ben sekizincisi `cahillik’ derim.
Ben işe bu sekizinciden başladım, öbür günahlara hiç tenezzül etmedim
Anadolu’da, akıllı uslu bir kadın uysalca izler kocasını
ve güder onu kendi istediği yönde.
Nasrettin Hoca’nın karısıyım dedim ya, adımı merak bile etmezsiniz artık. Öyledir, bizim toplumda kadınların adı yok gibidir. Hep falanın filanın karısıyız kızıyızdır. Bunu hocam kocama söyledim bir gün -ama inan olsun onu iğnelemek için değil- ayy, bir üzüldü bir üzüldü:

-Hanım, çok haklısın, dedi. Sana söz, bundan sonra kim benim adımı sorsa Nasrettin Hoca’nın karısının kocasıyım, diyeceğim.

Amazonlar, sevgili kız kardeşlerim.
Bizler ki erkeklerle amansız bir didişmedeyiz, yeryüzünde kadın varlığını ödün vermeden yüceltmeye and içmişiz.
Amazon toplumundan aforoz ediliyorum ha? Yapmayın Ecem, beni öldürün daha iyi.
Beni yarım kalmış çocukluğuma
götüren o tatlı ürperiş.
O’na şimdi en yakınız
kıpraşıyor Sarı Kız.
Bir yıldız – bir kız – bir yıldız.
Hangisini bilmek en güzeli?
Biz ikisincek deriz.
Biz sadece etin, kemiğin mi türküsüyüz?
Özümüzün yargıcı o büyük sorgulamada:
Biz kimiz bu acunda?
beynim gebe kaldı bir yaman düşünceye.
imdadıma kitaplar yetişti, içimi dolduran umut, cesaret ve hırs yetişti.
Sen de sorumlusun, elin kolun bağlı oturuyorsun, yaşadığın olaya çözüm getirmeyi düşünmüyorsun diye sesler duyuyorum.
İnsan hakları ana rahminde başlarmış!
Karnımdaki yumurcağın hukuku var Peki karşımdaki şu insancıkların hukuku?
-Talihlerine küssünler.
-Çoktan küsmüşler talihlerine.
Kafamda eskilerin öğrettikleri de var:
-Gebeyken çirkin yaratıklara bakmayacaksın.
-Hep güzel şeylere bakacaksın!
-Gördüğün çirkinlik karnındaki çocuğa geçer!
-Anne gebeliğinde bir maymun görmüş çocuğu maymuna benzemiş. Gebe kadın tavşan görmüş, bebek tavşan dudaklı doğmuş! Bahçede bir yeşil kurbağa sıçramış
-Hah! ben bilim insanıyım.
-Hurafenin içinde bir nebze gerçek payı da olabilir.
-Sen hekimsin, bilimin sesine kulak vermelisin
Bilimin sesi de uzak durmalısınız diyor.
Can canansız mı olur?
Bizim günümüzde en korkulan şey çevrenin tepkisiydi:
-Elalem ne derdi?
Ne diyorlar onun adına: Mutluluk
Mustafa Kemal bir ışık olmuş, ben onu artık nasıl tutabilirim?
Demek, onun her sözüne uyan bir kadın değil, kendisiyle tartışan, kavga edebilen bir kadın bekliyordu.
Bu adamlar bir gün nasıl olsa ölmeyecekler miydi?
Başladık ya nice bitirelim oyunumuzu?
Zamanımız, altı bin yıl,
sahnemiz bütün Anadolu.
Ölçün enini boyunu,
kimi, nasıl, nereye sığdıralım?
Kırk kişiye ses versek kırk birinci suskun.
Yüz kişiyi oynasak yüz birinci eksik..
Sonsuz görünümlerin demiştim ya
Sonu yok işte
Kim tanımlayabilir sonsuzluğu sonrasızlığı?
İyisi mi kendime döneyim ben.
Ben bir oyuncu
Değişerek kendim kalabiliyorum en çok.
Uykularımda sorarım kendime:
Ben kimim bu gece?
Hangi çağda, nerede?
işim, can vermek sözcüklere
eğirmek kan ipliğini gündüz gece
dokumak insan ruhunu
tutkular, ihanetler, kıskançlıklar, seviler içre
şu daracık ve sonsuz gergefte.
İşte bir kuş uçumu Çağlar içinden
konduk, kalktık, konduk 
binler içinden birlere
iç içe gerçekle söylence
Ben bir oyuncu
Kendi küllerinden tutuşan
O söylencelik kuş gibi
Yeniden can bulmak için
Yüreğinizden kopacak kıvılcımlarla eğiliyorum önünüzde
ışık değişimiyle İzmir marşının çok usuldan/ yumuşak ezgisi
-Öcüntiz alınacak diye onlara söz vermiştim kızlara
kadınlara
-Öç, öç, öç, öç almak. Kimin öciinü Kimden? Nereye
kadar?
Yoo, kendine gel! Romancı, hemşire, tercilman şimdi de
yargıç mı oldun Halide?
Vatan hainliği de kimi zaman görece bir kavram değil mi?
Savaş alanında da olsa, gencecik bir adamı ölüme göndermek?
Osmanlı’nın küllerinden yepyeni bir ulus doğuyor.
Ama gece, en karanlık ve sonsuz göründüğü zaman, günışığı en yakındır.
Ama hani nerde İskender’in dünya imparatorluğu? Gordios’un kağnısını bizim kadınlarımız yediriyor şimdi. Bu kadınlar Hititli, Frigyalı olabilirdi. Ama kağnıların yükü ele veriyor çağımızı. Cepheye mermi taşıyorlar. Onlarla kaç menzil yürüdüm. Ekmeklerini soğanlarını paylaştım. Ayazda mosmor çocuklar Vah şu zamanlara ki, mermilerin çeliği bebelerin etinden kıymetli
Savaş uzaktan bakınca bayağı heyecan verici. Hücum, karşı hücum. Hücum, karşı hücum. İleri geri bir kaynaşmadır gidiyor. Bir şölen sanki. Ama bu şölenin bulaşıklarının yığıldığı o mutfak var ya, hastane denilen o mutfak? Yürekler dayanmaz. Zavallı Türkler, zavallı Yunanlılar,
zavallı dünya
Ama bu toprağın çocukları olupda bize karşı silah çekenler?
Onlara ne denir?
Siz daha iyi bilirsiniz.
Eğitim-öğrenim denen şey insanları birbirlerine karşı insanca duygu ve davranışlara yöneltmiyorsa boştur dedim.
İngilizler için bu da yeterli değil.
Türkler batı Anadolu’dan, güney Anadolu’dan, doğu Anadolu’dan da atılmalı ki yirminci yüzyılın insanlık ideali daha iyi gerçekleşebilsin.
Bu kan değirmeninin suyu nereden gelir?
Anadolu’dan can, Anadolu’dan…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir