İçeriğe geç

Kolaj Kalpler Yüzyılı Kitap Alıntıları – Disconnectus Erectus

Disconnectus Erectus kitaplarından Kolaj Kalpler Yüzyılı kitap alıntıları sizlerle…

Kolaj Kalpler Yüzyılı Kitap Alıntıları

Dedim madem bir Veli’ye bende olamadım bir yâre çare olayım.
Gittim herhangi bir yönde bir mühlet, gördüğüm ilk güzel şeye yar dedim. Çare olmaktı ya maksat, derdini sordum. Bana derdini anlatmaya ya da bendeki çareye heves etmedi..
Fark etmek her şeye değer. Hani bilirsiniz işte, hayatta bir anlığına içinizden Haaaa diyerek anladığınız ancak anlar anlamaz size sıralanan, anlattıkça kaybolmaya başladığı in kimseye anlatamadığınız o şey var ya.. hah işte o şey her şeye değer..
Korku, bizi hayatta tutar ama bizi yaşatan şey cesarettir.
hayatta kalmak istemiyorum, yaşamak istiyorum
Suratın sırat olsa, geçemezdim gözlerinden
Sen burada yokken, seninle o kadar çok konuştum ki, şu an seninle gerçekten konuşmak garip geliyor.
İnsan insanın kurdu değil, insan insanın yurdudur . Böyle olmalıydı
Çünkü, hayatının kalanını birisiyle geçirmek istediğini fark edince,
Hayatının geri kalanının bir an önce başlamasını istiyorsun.
Susmak, doğuda erdem, batıda değersiz bir hak gibi.
Ne de olsa bilgi kirliliği artık modern bir alışkanlık.
Her şey madem zıttı ile kaim, su en çok çöldedir. Çölde, suyun hayat bulmasına yarayan, suyun namına nam katan bir hasret var.
Olmamak, olmayı oldurtur.
En güzel olan, henüz olmayandır.
Kütlen varsa derdin var.
Yaşamak değil beni bu yer çekimi mahvetti.
Merhamet en çok, senden olmayanlara gösterildiğinde anlamlıdır.
Evet, inancım benden önce gelir, ama inancıma göre de ben inancımdan önce gelmekteyim. Bu aramızdaki ilk jesttir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Şüphe, hakikatin pusulasıdır
İnsan insanın dostudur da, asimptotudur da
Hatta ve hatta koroner arteridir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Beklemenin atlası yok,
Hangi yöne doğru duracağını bilmiyor insan.
Leyla,
Dağların arkasındaki dağların da arkasına baktım yoksun.
Kendime zulüm etmek değil niyetim
Tevazu göstermek hiç değil
Kendi omuzlarıma basıp yükselecek
Sırtımdaki bıçağı yorgan belleyecek,
Sevinecek ya da kendimi durduracak değilim
Her sıcak suda bekleyen peynir tanıktır çocukluğuma ki,
Ben seni küçükken de seviyorudum.
Hâlâ da
Güç dengeyi bozar, şiir de.
Allah’ın aşırı giden kullarını sevmemesi belki de bundandır. Aşırı, ahengi bozar. Ekşitir tüm seriyi.
Her şeyin fâni olduğu gerçekliğinde, olduğumu sandığım silüeti değil, olduğum insanı yaşamayı seçiyorum.
İstanbul’un fethi, Fatih’in İstanbul’u fethetme fikri ile başlamıştır.
Çocukken gökyüzünü yeterince izlememiş olmaya bağlıyorum ben bu inatlaşmaları. Bir yeşil eriğin, nasıl olur da çiçeğinin bembeyazlığını bilmez bir çocuk? Bir kedi yavrusunu sevmeden, bir ineğin memesinden süt sağmaya çalışmadan nasıl çocuk olunur, bunu biri açıklayabilir mi?
Evet, başka bir yol her zaman vardır. Fakat bu yol kaybolduğunu bilenler içindir. Hem yolu bildiğini düşünen, hem de kayboldum demeye üşenenler için değil.
Şunu emin bir şekilde söyleyebilirim ki; iki insanın birbirlerine duydukları sevgi, kesinlikle onları kurtarmaya yetmez. Aralarında geliştirdikleri olgu için bir tanımlama yapmaları gerekmektedir.
Nasıl ki dalgalar kıyıya vurup yok oluyorsa, insanlar da duygularının niteliklerini uzun süre koruyamazlar. Zaman elinizden her şeyi alır. Ama illâ ki yerine başka bir şey bırakır. Daha güzel bir şey.
Hep derim, bu evrende diğer hiçbir şeyi ilgilendirmeyen, hiçbir şey yoktur.
Beni, keşfetmediğim hislerle tanıştır diye dua edermiş bir Allah dostu.
Bu beni ne _ist yapar bilmiyorum ama, acılarıma benzer acıları seviyorum.
Bu hayatta bir canının istediği gibi yaşamak var, bir istemeye istemeye. Bir de isteyip istemediğini önemsemeden olmak var.
Baktım ki yara bere içindeyim. Olsun dedim. Olsun Benim çârem var. Kendime sürmelik muradım yoktuysa da buna değerdim. Süründüm süründüm süründüm. Baştan ayağa ne varsa. Onulsun diye beklerken yaralarımı, suda eriyen tuz gibi kayboldum.
Ama olsun çelişki de sevdaya dahil, çelişenler hâlâ sevgili.
Taraftarına ya da gücüne göre bir seçeneğin yanında yer alamayız.
Artık az bilmek yetiyor çokça anlatmaya..
Aklına bile gelmediğin birinin, aklından çıkmamasıdır çöl. Gündüz yakıcı, akşam dondurucu. Bazen böyle zamanlarda, sen hayatın en büyük çilesini çektiğini düşünürken, bunun ne kadar önemsiz olduğunu fark ediyorsun. Çünkü, aşkı her ne kadar eşsiz bir şey gibi tasavvur etsek de, biçim farkıyla herkesle aynıdır.
Hakikatin en berrak yüzü bize şuradan gülümser;
Allah’tan başka gerçek dost ve yardımcı yoktur . Bunu acı içinde söyleyen ruhlar ve selamet zamanı söyleyen ruhlar elbetteki farklıdır.
Göğe baktım oradaydı her şey.
Ağzımızdan çıkan her şey, her şeyi değiştirebilir.
Aklına bile gelmediğin birinin, aklından çıkmamasıdır çöl.
Bazı ayrılıklar, bir zamanlar beraber yan yana olunduğu anlamına gelmez. Birinin ötekinden gelecek bir haberle sinirleri bozulur, öteki ise o birine bir zamanlar aşık. Ayrı iki kişiden oluşan bir ayrılık. Bir kopma değil. Bir yan yana gelemeyiş.
Bazı dışları iç sanıyorum ve bugüne kadar pek yanılmadım.
Ben bu gün batımlarından bir şey anlamadım. Pes etmedim ama anlamaya çalışmaktan. Ben de Mevla’ya duacıyım, beni hakikate ve yıldızlara matuf biri kıldığı için. Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız..
Belki herkesten çok hata yaptım. Ama çok güzel pişman oldum. Pişmanlığın iyileştiriciğini kimse konuşmaz. Hep eleminden, kederinden bahsedilir. Oysa ‘pişmanlık’ pişmanlıktır. Derinde bir kedere miskince tutunup, hayatı kıtlama tüketmeye girecek perişanlıkları tasvip etmemektir pişmanlık. Kalk abicim, ablacım kalk. Yıkılma öyle hemen.
Bu evrende, diğer hiçbir şeyi ilgilendirmeyen, hiçbir şey yoktur dedim yukarıda. Böyle içimde duran bir aforizma, bir bilinç var. Bana öyle geliyor ki; eve giderken farklı bir yoldan giderse kişi, hayattaki her şey değişir.
Bugün ise ‘zannetme çağı’ndayız. Kimseyi dinlemediğimiz, anlamaya ihtiyaç duymadığımız çağ.
Korkma, bir şey olmaz sevmediğini seviyormuş gibi yapmazsan.
Aksine daha çabuk yeşerirsin.
İnan döner aslına tüm yapmacıklar,
Her tuzak, sahibini kuşatır.
Ben de unutuyorum çiçek çiçek açmayınca uğraşım.
Ben de panikliyorum işe yaramayınca.
Ama sonra şey diyorum,
Olsun, başka yollar vardır.
İnsan insanın dostudur da, asimptotudur da.
Hatta ve hatta koroner arteridir.
Ve mazi, kalbimde taşikardidir.
Leyla,
Temiz nevresimlersizim.
Biraz da buna ağlıyorum.
Beklemenin atlası yok, hangi yöne doğru duracağını bilmiyor insan.
Nerede kim olarak kalmalı?
Bu hayatı senden başka neye bulamalı?
Leyla,
Dağların arkasındaki dağlarında arkasına baktım yoksun.
Sen basana dek yaratılmamışsa yol,
Çık Leyla, revan ol.
Şartlar mı zor, ben mi kolay güceniyorum?
Sonra küçük bir an, küçük bir şeyler olur. bir ‘şey’ i anlıyor gibi olurum Ama neyi? Arkasından gelecek gelecek hiçbir soruya yanıt veremeyecek bir ‘fark etmek’.
Anlamaya, anlaşılmaya, anlaşılmaya, geçinmeye derdi olan, düşünür, kafa yorar. Harekete geçer. Tefekkür’ün kıymeti de bize bu düzlükte görünür.
Daraldık Altan, bunaldık.
Çoçukken gökyüzünü yeterince izlememiş olmaya bağlıyorum ben bu inatlaşmaları. Bir yeşil eriğin, nasıl olur da çiçeğinin bembeyazlığını bilmez bir çoçuk? Bir kedi yavrusunu sevmeden, bir deniz kenarında o maviliğe hayret etmeden, yavru bir inek sevmeden, bir ineğin memesinden süt sağmaya çalışmadan nasıl çoçuk olunur, bunu biri açıklayabilir mi?

Daha çocukken anlayışımızı daraltmışlar. Filozofların yola çıktıkları ilk yer doğa olmuştur. Doğayı anlamaya çalışmaktan başlarlar. Düşünerek, çok düşünerek hem de. Yeryüzündeki bütün öğretiler düşünmeyi över. Anlamak-anlaşılmak hattının temel dinamiği düşünmektir. Ancak düşünenin söyleyecek bir şeyi olur. Diğerleri Tik-Tok kullanıcısıdır.

Seni senden daha iyi anlayan, sana hiç durmadan anlatan biri var.

Madem bir ‘bizden daha iyi anlayan’ var ve madem muradımız anlaşılmak, o halde bu elem nedir? Anlayanın bir insan olmaması mı sorun?

Herkes kendi gönlünün kapısını çalabilmeli.
Seyyid Kutub
Böyle şeyler nasıl olur bilmem. Sizi gördüm ve sizi ilk gördüğüm anda kaldı çoğum. Sizinle konuşup kendimle senkron olmasam korkarım uzun bir süre gözlerinizi düşünerek ve üzülerek uyuyacaktım geceleri. Bu hoş karşılayış için teşekkür ederim.
Saçmalamamak için çok düşünecek, ama muhtemelen yapabileceği en saçma şeyi yapacak.
Bak dedim ‘asmadan üzümüm, halsiz hüznünün güzüyüm’ gel bende bitsin efkarın.
Bir çobanın sürüsüne bakarken daldığı anlık bir tefekkürün değeri ile kitapları mukayese edemezsin. Kim hangisinde, hangi yönde daha uzağa gitmiştir, asla bilemezsin.
Beni, keşfetmediğim hislerle tanıştır diye dua edermiş bir Allah dostu.
Herkes kendi gönlünün kapısını çalabilmeli.
Paha biçilmez hazineler üzerinde yayılan inekler gibiyiz
Ya biz bu can sıkıntısında haklıysak?
Aklına bile gelmediğin birinin,aklından çıkmamasıdır çöl.
Bugün ise zannetme çağı ndayız.Kimseyi dinlemediğimiz,anlamaya ihtiyaç duymadığımız çağ.En çok bu çağda öldü insanlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir