İçeriğe geç

Bakır Çalığı Kitap Alıntıları – Güven Turan

Güven Turan kitaplarından Bakır Çalığı kitap alıntıları sizlerle…

Bakır Çalığı Kitap Alıntıları

İnsan sahip olduğunu yitirdiği zaman anlar.
İnsanlar denize düştükleri için değil, yüzemedikleri için boğulurlar.
Hep aynı şeyleri yaşamak! Aynı yolda gidip gelmek! Yaşamak değil bu! Ama korkunç olan onun bilincinde olup gene de yaşamayı sürdürmek.
Yaşlanmak, doğayı yitirmekle başlar. Bir böceğe, bir ağaca, bir buluta şaşkın bir hayranlıkla bakmayı unuttuğumuz anda.
Duygularımı yitirdim sanırım.
Gerçek yalnızlık çevremizde suskunluklardan bir duvar örüldüğünde vardır. Konuşabileceğimiz biri varken yalnız değiliz.
Bazı düşünceleri muhakkak söyleme isteği kimi zaman öldürüyor şiiri.
Ben kimim? sorusuna hazır bir yanıtınız varsa, yokluğunuzu kanıtlıyorsunuz demektir.
Doruklarda yürümeye alışmış biri, ovada tökezler.
Patronların iktidarları kasalarıyla doğru orantılıdır.
insan sahip olduğunu yitirdiği zaman anlar.
Ya kör karanlık ya köreltici aydınlık Şiir asla loş olmamalıdır.
Kalabalığın sesi her zaman böğürmedir.
Düşünür, düşünmedikleri üzerine kafa yoran kişidir.
Ölümsüzlük mü istiyorsun, bugünü yaşamakla yetinme!
Sanatçılar yapıtları değil, yapıtlar sanatçıyı yaratır.
Şiirleri, şairlerinden kurtarmak gerek.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İntihar bir ölüm biçimi değil, bir yaşam seçimidir.
Devlet mekanizmaları eleştirilemeyecek kadar düzenli işliyorsa, orada baskı gündemdedir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Umut, kaosdadır.
Türkiye’de demokrasi garip bir uygulamaya yol açtı. Demokrasi, çoğunluğun isteklerinin yerine getirilmesi sanıldı. Oysa demokrasi bütün isteklerin ayırt edilmeden karşılanması demektir!
Bütün savaşlar barışçıldır; çünkü barış ancak savaştan sonra yapılır.
Acı çekmekten mutlu olmalıyız. Bu, yaşıyoruz anlamına gelir çünkü.
Aşık olmak! Sevmek, aşkla sevmek:.. Bu bana bir ruhum olduğunu ispat ediyor!
Gerçek dindarlar cehennemden korkanlar değil cennete inananlardır.
Kanunlara uymak ve otoriteye boyun eğmek. Bu iki kavramın ayırdına vardığımızda Türkiye gerçek bir devrim yapmış olacaktır.
Her yapıt, kendisinden önceki yapıtları okumamızı değiştirir. Bu, yapıtın geleceği değil yalnız, geçmişi de etkilediğini gösterir.
Ben kimim? Sorunuza hazır bir yanıtınız varsa, yokluğunuzu kanıtlıyorsunuz demektir.
Her yazar, okumak istediklerini yazar.
Hiçbir kitap tehlikeli değildir; aslında tehlikeli olan okurlardır. Onun için kitapları değil, okuması olanları yakmak gerekir!
Sanatçı ile Zanaatçı: Bir zanaatçı, işe başlarken, kesinkes bilir elde edeceği ürünün tümünü. Bir sanatçı ise, sonuçta çıkan yapıt karşısında, kendi yapıtı karşısında, şaşıran kişidir.
Türkiye’de evlilik yalnızca bir kurumdur. İnsanlar birbirleriyle değil evlilikle evlenirler.
Mutlağı bulabilmek için mümkün olduğunca çok yanılmalı.
Bir kimse yaşam boyu yalnızca bir kişiyi sevdiğini mi söylüyor? Bilin, gerçekten sevmemiştir onu da.
İnsanların karşısına maskesiz çıkmak kâğıt bir kayıkla okyanusu aşmaktan, köpekbalıklarına ninni söylemekten daha tehlikeli ve anlamsızdır.
Felsefenin boş bir uğraş olduğunun en önemli kanıtı felsefeci bir kadın olmayışından belli oluyor. Kadınlar boşa uğraşmaz çünkü.
Komedi dramın abartılmış, en uca itilmiş hâlidir.
Evrende her şey kesin bir düzen ve uyum içinde. Sadece insanın bulunduğu yerde görülüyor karmaşa. Kendini evrenin tek üstün varlığı olarak gören insanoğlu için ne büyük, ne korkunç bir çelişki bu!
Susmak, her şeyi söyleme özgürlüğünün olduğu yerde erdemdir.
“Yaşanacak her şeyi yaşadım! Bu hiç yaşamamışlık duygusunun ürküntüsünün bir gizli tepkisi olmasın sakın?
Bizi duygu dilenciliğine, yani başka insanlarla dost olmaya iten nedir? Yalnızlık korkusu mu?
Yaşlanmak, doğayı yitirmekle başlar. Bir böceğe, bir ağaca, bir buluta şaşkın bir hayranlıkla bakmayı unuttuğumuz anda.
Bir kadının gövdesinde bulduklarımızı hiçbir şey karşılayamaz.
“Eğer bir kuşağın modası traş olmaksa, ondan sonra gelen nesil sakal bırakmayıp da ne yapsın?
Baktığım zaman dokunmayı düşünmediğim bir kadın yok demektir benim için.
İnsanlığın geçmişinin tanınmasında mitoloji en sağlam tarih kitabından daha iyidir; derinliğiyle kavrar insanı, düşlerini bile anlatır.
Tarihçiler cinayetlere yüce bir anlam yüklemeye çalışan çok kötü dalkavuklardır.
Sevmek, inanmaktır. Birisine inanmıyorsak, inanamıyorsak, sevmiyoruz demektir.
Anılar eksik yaşamaların izdüşümleridir.
Gerçek sanatçılar coğrafya soyutlamalarıyla ele alınamazlar. Gerçek sanatçının dünyası ondokuzuncu yüzyıl öncesidir: sınırsız, pasaportsuz ve gümrüksüz.
Ankara ergenliğini yaşayan genç bir kent. Bütün ergenler gibi de tatsız. Yerleşmemiş çünkü. Oysa asıl bu yüzden seviyorum Ankara’yı, ergenleri de sevdiğim gibi.
Bir yapıtta orospularla hanımefendiler aynı şekilde konuşmuyorsa, o yapıt bir yapıntı değildir. Yazarına da sanatçı denemez.
Bütün silah tecimenleri barışçıdır; çünkü savaş sırasında silah yapılır ama satılmaz!
Sanatın ve aşkın kaynağı adlandırılamayan, doyurulamayan bir can sıkıntısıdır.
Gören bir göz olmak: Bu hem bakanı tedirgin eder hem bakılanları.
Güç olan bir kadından ayrılmak değil, bir sevişmekten ayrılmaktır.
Bir erkek yüzlerce kadını da elde etse, ilk başta elde edemediğinin acısını taşır.
Her yaşanılan çağın, insana en uzun çağ olarak gelmesi Bunun bir nedeni, geçen çağların özetlenebilir olmasına karşın, yaşanılan çağın özetlenemezliğinden ileri gelebilir.
Ulusça, baba kompleksi içindeyiz. Büyük adam yaratma isteğimiz, ikbâl devirlerinde büyük sayılmak zorunda kalınanları, hâlâ büyük diye adlandırıp onlara eleştirilmezlik kazandırmamız, başka türlü açıklanamaz.
Birdenbire çıldırmak diye bir şey olamaz. Yavaş yavaş çıldırır insan ve bunun izleri de her zaman vardır fakat kişi önemsemez bunu çünkü kendine konduramaz çılgınlığı. Bu yüzden de çılgınlık en son ve dönülmez noktasına ulaşır. Bir sanatçıysa çılgınlığını düzgünlemeyi bilir, çünkü belirtilerini bilir ve izler. Bu da sanatçıyı yıkılmaktan kurtarır.
Kimi zaman yazmamak da yazmanın, yeni bir haberi aktarmanın, bir yolu oluyor.
Çünkü bir aptallık bir kez işlenir ve bir kez ödün verilir bir başka kişi için.
Üç sevgi vardır gençlikte: ilki yüceltilmiş, erişilmez mitleşmiş sevgi, İkincisi düşlerin gerçekleştiği ve yıkıldığı sevgi, üçüncüsü de etin sevgisi. Bu üçü bittikten sonra gerçek sevgi başlar. Olgunluk döneminin sevgisidir bu.
Şiir üzerine yazılmış şiirler kadar kötü şiir yok. Zaten bir şey üzerine yazılmış şiirlerden hiç hoşlanmam.
Yaşamak en yiğitçe davranıştır. Ne kadar, içinde umut denilen budalalık bulunsa da edimlerin en
büyüğüdür. İntihan bir erdem olarak görmüyorum artık.
Sevginin olmadığı yerde sadece cinsellik vardır. Son yıllarda kitaplan dolduran cinsellik, sevginin silinmesi; bir anlatım sorunu değil. Yeryüzünde, yaşadığımız dünyada sevgi öylesine az bulunur oldu ki orta çağdaki periler, cinler, krallar, ejderhalar gibi onu da gönderdik sentimental lik kuyusuna.
“Bir kadına bağlanmamak gerek, yaratılan bir kadın düşüne bağlanmak gerek.
Duygularımı yitirdim sanırım. Belki kurtuluşum burada!
Yazmak yaşamın kurban edilmesidir.
Sevmekte olmasa bile sevilmemekte özgürüz! Bu bile bir ilişki düzeni içinde yalnız olmaktan çok daha önemli.
Aptal yerine konulmaktansa karşısındakini suçlamayı yeğler insanoğlu.
Yalnız kalmak korkusu! İsteseniz de yalnız kalamazsınız. Hep birileri vardır. Eski bir sevgiye sarılmak yalnız kalmak korkusundan gelmiyor. Geleceğin bilinmezliği korkutuyor bizi. Ya gene yalnız kalırsak? Bu soruyu sorduğumuz anda, geçmişi bırakamıyoruz.
Kadınlar ya boyun eğerler ya da başkaldırırlar. Bu durumları da seviyorum sevmiyorum diye adlandırırlar. Başka, ayrıntılı duyguları yoktur zaten. Bu iki duyguyla bütün yaşamlarını düzenlerler.
Her şey düzensizken, düzen için uğraşıp dururken, birden her şeyin düzelmesi korkutuyor bizi. Şaşırıp kalıyoruz. Sanki yeni düzensizlikler olacakmış gibi geliyor. Bekliyor muyuz acaba bunu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir