İçeriğe geç

Divan Edebiyatı Kitap Alıntıları – İskender Pala

İskender Pala kitaplarından Divan Edebiyatı kitap alıntıları sizlerle…

Divan Edebiyatı Kitap Alıntıları

Her kim olsa söylerim itmem hicâb
Tevbe itdim kimseye virmem kitâb
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
Şeyh Galip
Aşk afet-i cân olduğu malum u iken âh
Bilmem ne ümîd etti ne sandı yine kalbim
Tahir Olgun
Bakî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
-Bakî
Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçin hâmûşsun
Sende evvel çok nevâlar güft ü gûlar var idi
Nedîm
Utandım ağlayarak, ağladım utanmayarak
Dilerim her zaman gülümsemeni
Sen üzüldükçe ben helâk olurum
Sıkıyorsam muhabbetimle seni
Giderim gurbet elde hâk olurum
Edebiyatsız millet, dilsiz insana benzer. Altı asırlık Osmanlı çınarının asude bir gölgesi olan divan edebiyatı da atalarımızı bize gösteren bir ayna, onları bizimle konuşturan bir ilham ve aradaki tanışıklık bağlarını sağlamlaştıran bir vasıtadır.
Bir fezleke-i hayât-ı şâ’ir
Gözyaşları bir de aşk u sevdâ

(Şairin ve hayatın bir özeti:
Gözyaşı, aşk ve hüzün )

Divan edebiyatının kuş uçmaz kervan geçmez dağlarda dahi bilinip sevildiğine hayret edilecek yerde “ Halk bu edebiyatı anlamazdı” demek ne derece isabetli bir görüştür? Eğer problem dil ise demek ki o toplumun insanı bu dili anlayabiliyordu. Biz bugün anlamıyoruz, anlamaya gayret etmiyoruz, daha doğrusu anlamamakta direniyoruz diye eski insanların diline dil uzatmak ne derece doğrudur?
Aşk mıdır ki, can-ü dil mülkünü yağma eyleyen;
Aşk mıdır sinem içre gelip de cân eyleyen

(Sevgilinin gönül varlığını yağma eyleyen aşk mıdır? Sonrasında cansız göğsüm içinde, gelişi ile bana tekrar can veren aşk mıdır?)

Utandım ağlayarak, ağladım utanmayarak
– Mehmet Akif
Sevilen her zaman vefasız ve cefakardır. Söz konusu olan aşk, asla ilacı bulunmayan bir derttir. Bu derdin çaresi yine derdin kendisidir. Dolayısıyla tabibin yapacağı bir şey yoktur.
Safa-yı aşkı kim anlar, kiminle söyleşelim
Vefa-yı aşkı kim anlar, kiminle söyleşelim
Vuslat bileli hicrin, hicrin bileli vuslat
Mâtem görünür şâdî, şâdî görünür mâtem
Didem ruhunu gözler gözler ruhunu didem
Kıblem olalı kaşın kaşın olalı kıblem
Utandım ağlayarak, ağladım utanmayarak
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bahtım gibi tire keff-i ümmîd gibi teng Çeşmim gibi pür-âb derûnum gibi vîrân
Zülf-i dilber gibi ey Zâtî perîşânsın yine
Cevri bî-had yoksa bir yâr-i perîşânın mı var
-Zatî
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz.
Baş üzre yerin var.
Aşk afet-i can olduğu malumu iken ah
Bilmem ne ümid etti ne sandı yine kalbim
Sana kimisi canım kimi cananım deyu söyler
Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kafir?
Devr eylemedük yer komaduk bir nice yıldur
Uyduk dil-i dîvâneye dil uydı hevâya
Verdik dil ü cân ile rızâ hükm-i kazâya Gam çekmeyiz uğrarsak eğer derd ü belâya
Çün oldu harâm ehl-i Hak a dünya vü ukbâ
Cehd eyle ne ukbâ ola hâtırda ne ukbâ
İkbâline yuf âlemin idbârına hem yuf
Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyız
Âlâlara âlâlanırız pest ile pestiz
Mâil değiliz kimsenin âzârına ammâ
Hâtır-şirken-i zâhid-i peymane-şikestiz
Sadrın gözedüp neyliyelim bezm-i cihânın
Pây-ı hum-ı meydir yerimiz bâde-perestiz
Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestiz. Biz ehli harâbâtdanız mest-i Elest’iz. 
Ey dil ey dil neye bu rütbede pür gamsın sen
Ölmeziz biz haşra dek turur bizim dîvanımız
Baş eğmeziz edânîye dünyâ-yı dün için
Eğerçi ağlamak gülmek olur elbet her âdemde
Ben ağladım yürüdüm gülmedim hergiz bu âlemde
-Rehayî
Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kara sevdâda yiler bî-ser ü bî-pây gönül
Ömür ise nasıl olsa rüzgâr olup geçip gidiyor.
Câm-ı safâ gerekmez dünya-yı dûn elinden
Merdâneler şikârı almaz zebûn elinden
Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbetde zehr-i mâra su
Gam günü etme dil-i bîmârdan tîğin dirîğ
Hayrdır vermek karanu gicede bîmâra su
Ben ölsem de mudhikât-ı dehre tasvîrim güler.
Türkçe ağzımda annemin sütüdür.
Manasız bir şiir, içi olmayan badem gibidir.
Aşk mıdır ki, can-ü dil mülkünü yağma eyleyen;
Aşk mıdır sinem içre gelip de cân eyleyen”

(Sevgilinin gönül varlığını yağma eyleyen aşk mıdır? Sonrasında cansız göğsüm içinde, gelişi ile bana tekrar can veren aşk mıdır?)

Bende yok sabr u sükun sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre
Eşkimi ifşa ederse ol güle bülbül nola
‘Darı ekmez serçeden korkan’ meseldir servera
Safa-yı aşkı kim anlar, kiminle söyleşelim
Vefa-yı aşkı kim anlar kiminle söyleşelim
Tok olan cümle cihanı tok sanır
Aç olan alemde ekmek yok sanır.
Mekteb-i aşk içre Mecnun ile birlikte okurduk Ben Mushaf’ı hatmeyledim o ve’l-Leyli de kaldı
Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figânın
Zabt eyle dehânın
Hançer gibi deldi ciğerim tîğ-ı zebanın
Te’sîr-i lisân

(Bülbül yetişir, feryadın bağrımı kan etti ağzını kapa. Dilinin kılıcı ve etkisi yüreğimi hançer gibi deldi)

Fakr (fakirlik): Allah’tan başkasına ihtiyacı olmamak.
Elbette olur ev yıkanın hanesi viran
Ziya Paşa
Edebiyatın ana malzemesi dildir.
Dilerim her zaman gülümsemeni
Sen üzüldükçe ben helak olurum
Sıkıyorsam muhabbetimle seni
Giderim, gurbet elde hak olurum
Cümlemizin validemizdin vatan
Herkesi lütfuyla odur besleyen
Basdı aduv (düşman) göğsüne biz sağ iken
Arş yiğitler vatan imdadına
Minnetle içmem ab-ı hayatı
Dil-teşne olsam nadan elinden
*
Minnet edip içmem hayat suyunu
Gönlü susamış olsam da cahil elinden
Benim maşrıkım mağribim belli olmaz
Aceb alemim var garib afitabım
*
Benim sağım solum belli olmaz
Acayip bir dünyam var garip bir güneşim
Yandırdı şevkin canımı ey derde derman kandesin
Canıma can sensin veli ister seni can kandesin
*
Arzun canımı yandırdı ey derde derman, neredesin
Canımda can sensin ama yine de seni ister can, neredesin
Sevilen her zaman vefasız ve cefakardır. Söz konusu olan aşk, asla ilacı bulunmayan bir derttir. Bu derdin çaresi yine derdin kendisidir. Dolayısıyla tabibin yapacağı bir şey yoktur.
Leyla bir özge candır
Kara gözlü ceylandır
Bulunmaz hüsn ü andır
Kanılmaz bir içim su

Aşıklar levend olsa
Sevdalar kemend olsa
Birbirine bend olsa
Ele geçmez o ahu

Edebiyatsız millet, dilsiz insana benzer.
Kaldı ki biz bugün Mehmet Akif’i hatta Ömer Seyfettin’i bile anlamayan nesiller yetiştirmekteyiz. Bu durumda aynı neslin Fuzuli’yi, Baki’yi, Nedim’i anlaması elbette beklenemez.
Çün ola harâm ehl-i haka dünya vü ukbâ
Cehdeyle ne dünyâ ola hâtırda ne ukbâ
baharı ömrümün geçti hazana şimdi yettim ben
ne güldüm gül gibi bir dem ne gönlüm hürrem ettim ben
neye geldim cihana neyledim bilmem nettim ben
heman ağlayı geldim aleme ağlayı gittim ben
Ahvâl-ı cihânı her zamân söyleşelim

Ammâ gam-ı aşkımız nihân söyleşelim

Ey vâkıf-ı râz-ı aşk olan ârif-i cân

Ney gibi seninle bî-zebân söyleşelim

(Her zaman dünyada olup bitenleri söyleşelim. Ama aşkımızın kederinden gizlice bahsedelim. Ey aşk sırrına vakıf olan gönül ârifi (gönül âlemine dair bütün sırlan bilen bilge)! Seninle aramıza dili, sözü sokmadan ney gibi (gönülden gönüle) söyleşelim.)

aşk afet-i can olduğu malum iken ah
Bilmem ne ümid etti ne sandı yine kalbim
Diyenler bozdular bikr-i nizam-ı alemi şimdi
Nizam ancak efendi suret-i defterde kalmıştır
Yusuf dahi olsan düşürürler seni çaha
Ebna-yı zamanın işi ihvana cefadır
Bir adam ki bihişt firâkından nâlân idi. Biri Yâkub ki Yusuf hicrinden giryân idi. Biri Yusuf ki Yâkub derdinden perîşân idi
Safa-yı aşkı kim anlar, kiminle söyleşelim
Vefa-yı aşkı kim anlar, kiminle söyleşelim
Minnetle içmem ab-ı hayatı
Dil-teşne olsam nadan elinden
Sevmek, öğrenmekle başlar. İnsan bilmediği şeye karşı önce tedirginlik ve antipati duygularıyla yaklaşır. eğitim ve öğretim hayatın hangi sahasında olursa olsun zaman içerisinde sevmeyi beraberinde getirir.
Tok olan cümle cihanı tok sanır
Aç olan alemde ekmek yok sanır.
Dilberin işi itab u naz olur
Çeşmi cadû, gamzesi gammaz olur Ey gönül sabret, tahammül kıl ana Yara erişmek işi az az olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir