İçeriğe geç

Hayat İçin 12 Kural: Kaosa Panzehir Kitap Alıntıları – Jordan B. Peterson

Jordan B. Peterson kitaplarından Hayat İçin 12 Kural: Kaosa Panzehir kitap alıntıları sizlerle…

Hayat İçin 12 Kural: Kaosa Panzehir Kitap Alıntıları

dahası her gün çaresiz insanların pek çok duası cevapsız kalıyor Ancak bu Belki de duaların içerdikleri soruların gerektiği gibi ifade edilememesinden kaynaklanıyor da olabilir. Belki de her çuvalladığımızda ya da ciddi bir hata yaptığımızda Tanrıdan fizik kurallarını çiğnemesini istemek akla yatkın değildir. Belki de öyle zamanlarda arabayı atın önüne koyup sorununuzun sihirle çözülmesini dileyemezsiniz. Belki de bunun yerine, azminizi arttırmak, karakterinizi desteklemek ve yola devam edecek gücü bulmak için ne yapmanız gerektiğini sorabilirsiniz. Belki de bunun yerine gerçeği görmeyi dileyebilirsiniz.
Dehşet verici derecede olağanüstü psikanalist Carl Gustav Jung ise, kökleri cehenneme kadar inmeyen hiç ağaç cennet kadar büyüyemez diye ekler.
Kendi evinize barış ve huzur getiremiyorsanız, bir şehri yönetmeyi denemeye nasıl cesaret edebilirsiniz?
İnsanın şiddet eğilimlerinin tamamını sosyal yapının patolojilerine bağlamak sadece yanlış değil, aptallık denebilecek kadar yanlıştır.
Belki mutluluk her zaman bir sonraki zirvede bekleyen geçici tatmin hissinde değil, yokuş yukarı yapılan yolculukta saklıdır. Mutluluğun büyük kısmı umuttur; o umudun tasarlandığı yeraltı dünyası ne kadar derinde olursa olsun.
Suç kolaydır. Başarısızlık da öyle. Bir yükü sırtlanmamak daha kolaydır. Düşünmemek, yapmamak, önemsememek daha kolaydır. Bugün yapılması gerekeni yarına ertelemek ve önümüzdeki ayları ve yılları bugünün ucuz hazlarında boğmak daha kolaydır. Simpson kabilesinin adı çıkmış babasının bir kavanoz mayonez ve votkayı mideye indirmeden önce ifade ettiği gibi: bu, gelecekteki Homer’in sorunu. Tanrım, o herife hiç imrenmiyorum.!
19. yüzyılın büyük filozofu Nietzsche’nin ustaca ifade ettiği gibi Hayatının bir nedeni olan, neredeyse her tür nasılsa katlanır.
Bir insan köpeğine reçete edilen ilacı satın alıp özenle uygularken, aynısını kendine neden yapmaz?
Bakımınız altındaki varlıkları becerikli kılmak, onları korumaktan çok daha iyidir.
İnsanlar kendi grup üyelerini sevdikleri için sosyaldir. İnsanlar başka grupların üyelerini sevmedikleri için asosyaldir.
Son birkaç on yıldır pek çok evdeki geleneksel iş bölümü, kurtuluş ve özgürlük söylemiyle yıkıldı. Ancak bu yıkım kısıtlamaların ortadan kalkmasından çok, kaos, çelişki ve belirsizliğe neden oldu.
Tavsiye, korkunç ve karmaşık bir şey hakkında konuştuğunuz insan bir an önce çenenizi kapayıp gitmenizi dilediği zaman aldığınız şeydir. Tavsiye, konuştuğunuz kişi kendi zekâsının üstünlüğünün tadını çıkarmak istediğinde aldığınız şeydir. Ne de olsa, bu kadar aptal olmasaydınız, şu aptal sorunlarınız olmazdı.
Daha iyi hırslar, statü ve güçten ziyade, karakter ve beceri gelişimiyle ilgilidir.
Her öğrenme, birazcık ölümdür.
Mark Twain bir keresinde başımızı belaya bilmediklerimiz sokmaz. Emin olduğumuz ama aslında doğru olmayan şeyler sokar demişti.
Hatanın düzeltilmesi fedakârlık gerektirir ve ciddi hatalar ciddi fedakârlık demektir. Gerçeği kabullenmek fedakârlık etmektir ve gerçeği çok uzun süre reddettiyseniz, çok büyük bir fedakârlık borcunuz birikmiştir.
Kendinizi kandırırsanız, doğru olmayan şeyler söylerseniz, bir yalana göre hareket ederseniz karakterinizi zayıflatırsınız. Bir karakteri zayıflatırsanız, kaçınılmaz bir şekilde karşınıza çıkacak zorluklar sizi ezer geçer. Saklanırsınız ancak saklanacak yer kalmaz. Ve kendinizi korkunç şeyler yaparken bulursunuz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Patronunuza, eşinize, annenize gerektiğinde hayır derseniz, kendinizi gerektiğinde hayır diyebilen bir insana dönüştürürsünüz. Ancak hayır denmesi gerekirken evet derseniz, kendinizi açıkça hayır deme zamanı geldiğinde bile sadece evet diyebilen birine dönüştürürsünüz.
Geleceği görebildiğimiz anda ona hazırlanmalıyız, aksi takdirde inkâr ve korku içinde yaşarız.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Eğer bir toplum üretken, toplum yanlısı davranışı yeterince ödüllendirmez, kaynakları büyük ölçüde keyfi ve adaletsiz bir şekilde dağıtmakta ısrar eder, hırsızlığa ve sömürüye göz yumarsa, uzun süre çatışmasız kalmayacaktır. Hiyerarşileri önemli ve zorlu şeyleri halletme becerisi yerine sadece (ya da öncelikli olarak) güce dayanıyorsa, aynı şekilde, çökmeye adaydır.
Ama atalarımız için savanlarda büyük tehlike oluşturan o şeyler bizim için hala tehlike oluşturuyorlar mı? Normalde bu soruyu hayır, artık aslanların arasında yaşamıyoruz diye cevaplarlar. Ama bunun nedeni bu insanların kategorileri yanlış tanımlamaları. Aslan, bilinmeyen korkunç yaratık kategorisinin bir alt kategorisi. Siz de insanlık tarihindeki herkes gibi, bilinmeyen korkunç yaratıklarla çevrilisiniz. Eskisi gibi olmasa da hala temelde hastalıkların tehditi altındasınız ve yine temelde ölümlü bir yaratıksınız. Çevrede hala sizin için yırtıcı ve tehlikeli olan şeyler var ve eninde sonunda öleceksiniz. Yani savanlardan çıktığımızdan beridir çevrenin büyük oranda değiştiği fikri bir kategori tanımlama hatasından kaynaklanıyor.
Bu Piagetçi bir fikir. Piaget bilgiyi hakikat koleksiyonundan ziyade bir süreç olarak görmemiz gerektiğini söylerken bundan bahsediyordu. Süreç nedir? Anlamadığın şeye meydan oku. Daha önce kimsenin gitmediği yerlere cesaretle git. Uzay Yolu mesela. İnsanların mitolojilerini sistemleştirmelerine bir örnek. Bu seri mitoloji dolu ve giriş beyanı, ebedi bir kaşifin beyanatı olarak bir mitoloji. Bu arketip bir fikir.
Olumsuz duygular da, olumlu karşılıkları gibi, öğrenmemize yardımcı olurlar. Öğrenmeliyiz çünkü aptalız ve kolayca zarar görebiliyoruz. Ölebiliyoruz. Bu iyi bir şey değil ve bize pek de iyi şeyler hissettirmiyor. Hissettirseydi, ölümün peşine takılır ve ölürdük. Ölmek konusunda sadece olabilmesi ihtimalinde bile iyi hissetmeyiz. Bu ihtimal her zaman vardır. Bu açıdan, bütün nahoşluklarına rağmen, bizi olumsuz duygular korur. Hasardan kaçınabilmek için, incinir, korkar, utanır ve tiksiniriz. Ve bu tür şeyler hissetmeye çok yatkınızdır. Hatta belli bir boyuttaki kayıp için, aynı boyuttaki bir kazanç için hissettiğimiz olumlu duygudan daha fazla olumsuz duygu hissederiz. Acı hazdan, kaygı umuttan daha güçlüdür.
Kötü kanunlar, iyi kanunlara saygıyı tüketir.
İki binyıl önce, Hristiyanlığın doğduğu bölgelerde, insanlar bugünkünden daha barbardı. Çatışma her yerdeydi. Çocuklar dahil insanların kurban edilmesi, eski Kartaca gibi teknolojik açıdan sofistike toplumlarda bile görülen bir şeydi.
Çıplak, savunmasız ve kolayca hasar görebilir demektir. Çıplak, güzellik ve sağlık açısından yargıya açık demektir. Çıplak, bir doğa ve insan ormanında, korunaksız ve silahsız olmak demektir.
Düzen dünyanın davranışının beklenti ve arzularımıza uyduğu, her şeyin bizim istediğimiz şekilde ilerlediği yerdir. Ancak belirlilik, tekdüzelik ve saflık çok fazla tek taraflı bir hal aldığında, düzen bazen tahakküm ve aptallaştırarak eli ayağı bağlamaktadır da.
Örneğin acıyı ele alalım; öznel acıyı. Hiçbir savın karşı duramayacağı kadar gerçek bir şeydir. Herkes acısı, hakikaten ve son derece gerçekmiş gibi davranır. Acı önemlidir; maddeden bile daha önemli. Dünya geleneklerinin önemli bir kısmının varoluşa eşlik eden acı çekme olgusunu Varlığın indirgenemez gerçeği olarak görmesinin sebebinin bu olduğuna inanıyorum.
Aristokratlar soğuk aldığı zaman,isci sınıfı zatürreden ölür.
Bir yandan evrendeki en karmaşık şeysiniz, öte yandan mikrodalga fırınınızın saatini bile kuramayan biri.
Naif, zararsız insanlar, algılarını ve eylemlerini genellikle birkaç basit önermeyle yönlendirirler: İnsanlar temelde iyidir; kimse bir başkasına zarar vermek istemez; fiziksel olsun olmasın güç tehdidi(ve elbette kullanımı) yanlıştır. Bu önermeler hakikaten kötü insanların varlığında çöker ya da daha kötüsü olur. Daha kötüsü, naif inançların taciz etmek için olumlu bir davet olabileceği anlamına gelir çünkü zarar vermeyi amaç edinenler, tam olarak bu tür şeyler düşünen insanları yem seçmek konusunda uzmanlaşmışlardır.
öngörülemez günlük rutinlere sahip olunduğunda, anksiyete ve depresyonu tedavi etmek kolay değildir.
Düşük serotonin, kabuklu deniz hayvanlarında olduğu gibi, insanlarda da daha az mutluluk daha fazla acı ve kaygı, daha fazla hastalık ve daha kısa ömür demektir.
Dişiler en iyi erkeği saptamak için, ciddi bir öngörü sürecini de içeren zor bir göreve bizzat soyunmak yerine, sorunu baskınlık hiyerarşisinin makine gibi işleyen öngörülerine devrederler. Erkeklerin sorunu dövüşerek çözmesine göz yumar ve aşıklarını tepeden soyarlar.
Olay sadece naiflik kaynaklı olmadığında, birini kurtarma girişimi gücünü genellikle kibir ve narsisizmden alır.
Belki de düzgün yaşarsak kendimizi kendi yetersizliğimizin ve cehaletimizin bilgisinden korumak için totaliter kesinliğe sığınmak zorunda kalmayız. Belki de cehenneme uzanan yollardan uzak durabiliriz.
-otoriter inancın dehşeti, çökmüş devletin kaosu, dizginlenmemiş doğal dünyanın trajik felaketi, varoluşsal kaygı ve amaçsız bireyin zayıflığı- çok daha kötüdür.
Grup merkezli inancın kaybedilmesi hayatı kaotik, sefil ve dayanılmaz kılar; grup merkezli inancın varlığı ise diğer gruplarla çatışmayı kaçınılmaz kılar.
Teknik anlamda ilerleme kaydettiğimizi görmediğimizde mutlu olmayız ve ilerleme fikrinin kendisi değeri işaret eder. Yine de olumlu değer olmaksızın hayatın anlamının, müspet ya da menfi bir değer taşımaması daha kötüdür.
İnsanlar tam olarak inandıkları şey için savaşmazlar. Daha çok inandıkları, bekledikleri ve arzu ettikleri arasındaki uyumu korumak için savaşırlar. Bekledikleri şeyle insanların davranış şekli arasındaki uyumu sürdürmek için mücadele ederler. Herkesin huzur içinde, öngörülebilir ve üretken bir şekilde yaşamasını sağlayan tam olarak bu uyumun korunmasıdır. Bu durum, belirsizliği ve belirsizliğin kaçınılmaz olarak ürettiği tahammül edilemez duyguların kaotik harmanını azaltır.
Aynı kurallar bütününe göre yaşayan insanlar, karşılıklı olarak öngörülebilir kabul ediliyorlar. Birbirlerinin beklentilerine ve arzularına uygun hareket edebiliyorlar çünkü herkes bir diğerinden ne beklemesi gerektiğini biliyor. Kısmen psikolojik, kısmen dışa vurulmuş ortak bir inanç sistemi herkesi hem kendi gözlerinde hem de başkalarının gözünde basitleştiriyor. Ortak inançlar dünyayı basitleştiriyor çünkü birbirlerinden ne bekleyeceklerini bilen insanlar, dünyayı ehlileştirmek için birlikte hareket edebiliyorlar. Belki de bu düzenin korunmasından, bu basitleştirmeden daha önemli bir şey yok. Düzen tehdide uğradığında, bu büyük ulus sarsılacaktır.
İnanç sistemlerinin, insanlar açısından, onları korumak için dünyayı yok etme riskini almaya istekli olacak kadar önemli olabilmesini anlayamıyordum.
Erdemle kötülük arasındaki fark konusunda yargı geliştirmek bilgeliğin başlangıcıdır; modası asla geçmez.
Bu nedenle sizin ve toplumunuzun ‘ahlaki değerleri’nin ne kadar keyfi olduğu belirginlik kazanınca, yapılacak en doğru şey, farklı düşünen ve farklı geçmişlerden ve kökenlerden gelen insanlara anlayış göstermektir.
İdeolojiler doğru bilginin sadece yedekleridirler ve ideologlar iktidara geçtiklerinde her zaman tehlike arz ederler çünkü ahmakça ‘ben her şeyi biliyorum’ yaklaşımı, varoluşun karmaşıklığıyla boy ölçüşemez. Dahası, sosyal mekanizmaları uçuşa geçemediğinde, ideologlar kendilerini değil, ideolojinin basitliğinin iç yüzünü görebilenleri suçlarlar.
İdeolojiler bilim ya da felsefe kisvesi altında dünyanın karmaşıklığını açıklar ve onu kusursuzlaştıracak çareler sunar gibi görünen basit fikirlerdir. İdeologlar kendi içsel kaoslarını halletmeden, ‘dünyayı nasıl daha iyi bir yere dönüştüreceklerini’ bilirmiş gibi yapan insanlardır(İdeolojilerinin onlara verdiği savaşçı kimliği, bu kaosun üstünü örter). Bu elbette kibirdir
Maps of Meaning’de ve yine bu kitapta Jordan’ın insanları temkinli olmaları için uyardığı meselelerden biri, kimse ve hangi amaca hizmet ediyor olurlarsa olsun, ideolojidir.
Güzellik, çirkin olanı utandırır. Güç, güçsüzü. Ölüm yaşayanı utandırır ve ideal olan hepimizi.
Kadınların hayır demeye yatkınlığı, bugün olduğumuz yaratıcı, çalışkan, doğru, iri beyinli (rekabetçi, saldırgan, hükmedici) yaratıklara dönüşümümüzü, diğer bütün güçlerden daha fazla biçimlendirmiştir.
Otomobille yıllardır bildiğiniz ve sevdiğiniz bir yolda mutlu mutlu ilerliyor olabilirsiniz. Ama zaman geçmektedir. Frenler tutmayabilir. Her zaman güvendiğiniz bedeninizle yolda yürüyor olabilirsiniz. Kalbinizin bir an bile teklemesi her şeyi değiştirebilir. Dost canlısı yanlı köpekler bile ısırabilir. Eski ve güvenilir dostlar da kandırabilir. Yeni fikirler eski ve rahatlık verici kesinlikleri yok edebilir. Bu tür şeyler önemlidir. Gerçektirler.
Omuzlarınızı arkaya iterek dik durmak, dünyayı selden koruyan gemiyi inşa etmek, zorbalıktan kaçan halkınıza çölde rehberlik etmek, evinizin ve ülkenizin rahatından uzakta yol alabilmek, dulları ve çocukları yok sayanlara peygamber sözleriyle hitap etmek demektir.
Şartlar değişebiliyorsa siz de değişebilirsiniz.
Kaygı sistemlerimiz çok pratiktir. Kaçtığınız her şeyin tehlikeli olduğuna hükmeder. Bunun kanıtı, elbette kaçmış olmanızdır.
Değişim felaket değil, fırsat olabilir.
Kıpırdamadan duran hiç kimse, ne kadar iyi yaratılmış olursa olsun zafer kazanamaz.
Her devrim yeni bir düzen üretir. Her ölüm, aynı anda bir metamorfozdur.
En kurnaz, güçlü, sağlıklı ve talihli kuşlar, birinci kalite bölgeleri işgal eder ve savunurlar. Bu nedenle, daha yüksek kalite eşleri kendilerine çekmeleri ve hayatta kalıp büyüyecek civcivler yumurtlamaları daha olasıdır.
İdeolojiler bilim ya da felsefe kisvesi altında, dünyanın karmaşıklığını açıklar ve onu kusursuzlaştıracak çareler sunar gibi görünen basit fikirlerdir. İdeologlar kendi içsel kaoslarını halletmeden dünyayı nasıl daha iyi bir yere dönüştüreceklerini bilirmiş gibi yapan insanlardır. (ideolojilerinin onlara verdiği savaşçı kimliği, bu kaosun üstünü örter.)
Erkekler genellikle bir şeyleri , tartışmanın çok başında çözmeyi istemekle suçlanır.

Kadınlar bir şey tartışırken, genellikle sorunu açık ve kesin bir şekilde ifade etmekte kararlıdırlar ve ifadede netliğin sağlanması için, dinlemeye -hatta sorgulanmaya- ihtiyaç duyarlar. Sonra, kalan sorun -tabi kaldıysa- faydalı şekilde çözülür.

insanlar beyinlerini konuşmayla düzene sokarlar. Hikayelerini anlatacak biri olmazsa, akıllarını yitirirler. İstifçiler gibi, fazlalıklarından kurtulamazlar. Bireysel ruhun bütünlüğü için, toplumun girdisi gereklidir.
#8212;
Başka deyişle: Bir zihni organize etmek, kişinin tek başına yapabileceği bir şey değildir.
Tavsiye, korkunç ve karmaşık bir şey hakkında konuştuğunuz insan bir an önce çenenizi kapayıp gitmenizi dilediği zaman aldığınız şeydir. Tavsiye, konuştuğunuz kişi kendi zekasını üstünlüğünün tadını çıkarmak istediğinde aldığınız şeydir. Ne de olsa, bu kadar aptal olmasaydınız, şu aptal sorunlarınız olmazdı.
Bir totaliter hiçbir zaman, Mevcut hırsım neden hatalı? diye sormaz. Aksine onu Mutlak doğru gibi ele alır. Hırsı hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Tanrı’sına dönüşmüştür. En yüksek değerini oluşturur. Duygularını ve motivasyonel hallerini düzenler ve düşüncelerini belirler. Bütün insanlar hırslarına hizmet eder. Bu açıdan ateist diye bir şey yoktur. Sadece hangi Tanrı’ya hizmet ettiklerini bilen ve bilmeyen insanlar vardır.
Her öğrenme, birazcık ölümdür. Her yeni bilgi parçası, önceki kavrama meydan okur ve onu daha iyi bir şey olarak yeniden doğabilmesi için kaosun içinde çözülmeye zorlar. Bazen bu tür ölümler bizi neredeyse yok eder. Bu tür durumlarda, ya asla iyileşmeyiz ya da iyileşirsek çok değişiriz.
Sevgi, cesaretlendirme ve bozulmamış bir karakterle, insan aklın alamayacağı kadar dayanıklı olabilir. Asıl katlanılmayan, trajedi ve kandırmanın ürettiği mutlak enkazdır.
Yalan, Varlığın yapısını çarpıtır. Gerçek dışı olan ruhu da devleti de bozar ve her iki bozulma şekli birbirini besler.
Otantikliğini kaybetmiş bireyin günahları bir araya gelip birleşerek sonunda devleti de yozlaştırır.
#8212;
İstediğim oldu mu ? Hayır. O zaman dünya haksız. İnsanlar kıskanç ve anlamayacak kadar aptallar. Bu, bir şeyin ya da bir başkasının suçu.
Otantik olmayanın sesi budur.
Durdurmalılar ya da inciltilmeliler ya da yok edilmeliler e çok uzak değil.
Kendinizi kandırırsanız, doğru olmayan şeyler söylerseniz, bir yalana göre hareket ederseniz karakterinizi zayıflatırsınız. Bir karakteri zayıflatırsanız, kaçınılmaz bir şekilde karışınıza çıkacak zorluklar sizi ezer geçer. Saklanırsınız ama saklanacak yer kalmaz. Ve kendinizi korkunç şeyler yaparken bulunursunuz.
Patronunuza, eşinize, annenize gerektiğinde hayır derseniz, kendinizi gerektiğinde hayır diyebilen insana dönüştürürsünüz. Ancak hayır denmesi gerekirken evet derseniz, kendinizi açıkça hayır deme zamanı geldiğinde bile sadece evet diyebilen birine dönüştürürsünüz.
Şalterin kalkması için, bir şeyler söylemeli, bir yerlere gitmeli ve bir şeyler yapmalısınız. Aksi takdirde ise . eksik kalırsınız ve eksik olan herkes için hayat zordur.
Kendinizi başkalarına açmazsanız, kendinize de açmazsınız. Bu, olduğunuz kişiyi bastırmanız anlamına gelmekle birlikte, bu kadarla da kalmaz. Olabileceğiniz pek çok şeyin gereklilik tarafından öne çıkmaya hiçbir zaman zorlanmayacağı anlamına da gelir.
Paranoyak insanlar kusursuz bir şekilde mantıklıdırlar, hiçbir zaman herhangi bir insan tarafından az da olsa küçümsenmeye, hakarete uğramaya ya da haddinin bildirilmesine izin vermez. Aldırmaması mümkün değil.
Paranoyak insanlar hiper uyanık ve hiper odaklıdırlar. Sözsüz ipuçlarını sıradan insan etkileşimlerinde görülmeyen bir dikkatle ele alırlar. Yorumlamada hatalar yaparlar (paranoya budur) ancak yine de esrarengiz bir karışık niyet, yargı ve sahtelikleri saptama becerisine sahiptirler.
İnsanlar binlerce, binlerce yıl boyunca, başarılıların başarmasını ve başarısızların çuvallamasını izledi. Tekrar düşündük ve bir sonuca vardık: Aramızdaki başarılılar, hazzı geciktiriyor. Aramızdaki başarılar gelecekle pazarlık ediyor.
Belki mutluluk her zaman bir sonraki zirvede bekleyen geçici tatmin hissinde değil, yokuş yukarı yapılan yolculukta saklıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir