İçeriğe geç

Bir Çocukluk Nevrozu Hikayesi Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Bir Çocukluk Nevrozu Hikayesi kitap alıntıları sizlerle…

Bir Çocukluk Nevrozu Hikayesi Kitap Alıntıları

Bastırmak, reddetmekten başka bir şeydir.
Hastanın analize inancı, psikanaliz tedavisinde
ne rolü olduğu araştırılan telkinin bir başarısı olabilir. Eski
kafalı bir psikoterapist, hastasına artık iyileştiğini, ketlemelerini aştığını vs. telkin edecektir. Ama bir psikanalist hastasına çocukken şu ya da bu olayları yaşadığını ve şimdi iyileşmek için bunları hatırlaması gerektiğini söyler. İşte ikisi arasındaki fark budur.
Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Her analizci, başarılı bir
tedavi sırasında hastanın kendiliğinden bir dizi çocukluk
anısını anlattığını bilir. Doktor, bunların ortaya çıkmasında
-ya da belki ilk kez ortaya çıkmasında- kendinin de bir payı
olduğunu düşünmez, çünkü hastaya benzer bir konuyu çağrıştıracak herhangi bir kurgulama çabası içine girmemiştir.
Benliğin hiçbir cinsel eğilimi yoktur, onun tek isteği kendini ve narsisizmini muhafaza etmektir.
Tatlı şeyler, şekerler rüyada her zaman kucaklaşma, sarılma ve cinsel doyumu temsil eder.
Kişi, içinden çıkarım yapacağı malzemeden uzaklaştıkça, kendi iddialarının sarhoşluğuna kapılma ve sonunda her türlü gözlemden azade fikirlerini savunur hale gelme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Şimdi sembolik, eskidense gerçek olan bu perdenin lavman sonrasında bağırsakları boşalınca yırtılıp kalkıyor olmasinin ve rahatsızlığın bu şekilde hafiflemesinin nasıl bir anlamı vardı peki? Bağlamdan hareketle yanıt verebiliriz. Doğum zari yırtıldığında dünyayı görüyor ve yeniden doğmuş oluyordu. Dışkı çocuktu ve ikinci defa, daha mutlu bir yaşama doğuyordu. Yani Jung’un kısa süre önce dikkat çektiği ve nevrotiklerin fantezi yaşamında baskın rol oynadığını belirttiği türden bir yeniden doğum fantezisi bu.
Hasta, dünyanın bir perdenin arkasında kaldığını söylemişti ve psikanalizden öğrendiklerimiz bizi böyle sözcükleri anlamsız veya tesadüfi görmekten alıkoyuyor. Perde tuhaf bir şekilde tek bir durumda yırtılıyordu, o da lavman sonucunda anüsünde hareket olduğu zamandı. Böylece yeniden iyi hissediyordu ve kısa bir süre dünyayı berrak görebiliyordu. Bu perdeyi yorumlamak kelebek korkusunu anlamak kadar güç oldu. Bu şeyin bir perde olduğuna israr etmedi üstelik. Tasviri gitgide güçleşiyor ve alacakaranlık, koyu karanlık ya da kavranamaz diğer şeyler hissi veriyordu ona.
Çocuğun sonraki tüm aşk nesneleri, tesadüfi bir durumdan ötürü ilk anne ikamesi olmuş bu kişinin yerini alıyordu.
Birkaç yıl önceki bir sevdalanma hadisesi, Gruşa sahnesinin takıntı bakımından etkisini daha da açık bir şekilde göz önüne seriyor. Evlerinde çalışan genç bir köylü kız hastanın uzun zaman ilgisini çekiyordu, fakat kıza pek yaklaşmamıştı. Sonra kızı bir odada yalnız gördüğü bir gün deli gibi tutulmuştu ona. Kızı tipkı çocukluğundaki öteki kız gibi, yanında bir kova ve süpürgeyle çömelmiş, yerleri temizlerken görmüştü.
Hasta, aylar sonra başka bir vesileyle, kelebeğin çiçeğe konarken yaptığı kanat açıp kapama hareketlerinin kendisine tekinsiz geldiğini belirtmişti. Bunun bir kadının bacaklarını açışına benzediğini ve o zaman da bacakların Roma rakamıyla V biçimi aldığını söyledi. Bildiğimiz gibi bu, çocukluğundan tedavi dönemine dek her gün duygudurumunun bozulduğu saatti.
Hasta bir gün bana anadilinde kelebeğe, büyükanne de anlamına gelen babuşka dendiğini söyledi ve kelebekleri genellikle kadınlara ve kız çocuklara, böcek ve tırtılları ise erkek çocuklara benzettiğini ekledi. Dolayısıyla bu sahnenin bir kadinla ilgili bir anıyı canlandırdığına şüphe kalmamıştı pek.
Dışkı, bağırsaktaki erojen mukozayı uyardığından, aktif bir organ rolü oynar. Penisin vajina mukozasındaki etkisine benzer şekilde hareket eder ve kloaka evresinde, penisin bir öncülü gibidir adeta. Dışkıyı biri (ona duyulan sevgi) uğruna teslim etmek de kastrasyonun prototipi halini alır. Bedenin bir parçası, sevilen birinin sevgisini kazanmak uğruna gözden çıkarılmaktadır ilk kez.
Bir keresinde yuvasından düşmüş minicik bir kuş görmüştü ve tüyleri bitmemiş bu hayvanı insan yavrusu sanıp dehşete kapılmıştı. Analizde, tırtıl ve böcek gibi sinirini epey bozan tüm küçük hayvanların aklına bebekleri getirdiği açığa çıkmıştı.
Dışkının para anlamı armağan anlamından doğmuş, fakat başka bir yöne sapmıştır.
Zitlik, bastırmaya dair bir ifadedir.
Dışkı çocuğun ilk armağanıdır, sevgi adına verdiği ilk ödündür, sevdiği biri uğruna bedeninin bir kısmını gözden çıkarmasıdır.
Cinsel ilişkiye tanık olma, benzer vakalarda idrar yapmayla sonuçlanmıştı, yetişkin bir adamda ise ereksiyona yol açardı. Küçük çocuğun cinsel heyecan göstergesi olarak kaka yapması, mevcut cinsel yapısının bir özelliği olarak değerlendirilmeli. Pasif bir tutum benimsiyor ve ileride erkeklerden ziyade kadınlarla özdeşim kurmaya daha yatkın olduğunu gözler önüne seriyordu.
Bastırmak, reddetmekten başka bir şeydir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Rüya sürecinde çocuğun, kadınların kastrasyona uğradıklarını, erkeklik organı yerine bir yara taşıdıklarını ve bunu cinsel ilişki de kullandıklarını anladığını, kastrasyonu kadınlığın bir koşulu olarak algıladığını, bu kayıp tehdidinden ötürü erkeklere yönelik kadınsı tavrı bastırdığını ve eşcinsel heyecanlardan kaygıyla uyandığını varsaymak durumunda kalmıştık.
Takıntı nevrozu vakalarının analizinde, şüphenin hekim açısından ne kadar önem taşıdığını biliyoruz. Şüphe, hastanın en güçlü silahı ve gözde direnç yoludur. Hastamız da şüphe sayesinde yıllar boyu saygılı bir kayıtsızlık bariyeri ardına gizlenebilmiş ve tedavideki çabaları savuşturabilmişti.
Dışkının, analize başlamasından uzun süre önceden beri onun için para anlamına geldiğini gösteren pek çok olaydan ikisini anlatacağım. Bağırsakla ilgili bir şikayetinin henüz olmadığı dönemde büyük bir kentte yaşayan yoksul bir kuzenini ziyarete gitmişti. Oradan ayrıldıktan sonra kuzenine maddi destekte bulunmadığı için kendisini suçlamış ve hemen ardından ömrü boyunca hissetmediği derecede kuvvetli bir bağırsak boşaltma ihtiyacı duymuştu.”
Bu değerli malzeme, yaşam sürecinde, aslen anal bölgeye özgü bir mahsule, yani dışkıya yönelik olan ruhsal ilgiyi üzerine topluyor. Rasyonel değil libidinal tabiatlı olduğu ölçüde, paraya duyulan ilginin kökenini dışkısal hazda arıyoruz ve normalde insanların, parayla ilişkilerini libidinal etkilerden bağımsız bir şekilde sürdürmelerini ve gerçekliğin gerekleri doğrultusunda idare edebilmelerini bekliyoruz.
Salyangoz, kadın cinselliğinin müthiş bir simgesi olarak kadının yerini almıştı. İblisin işaretinden hareketle rüyanın anlamını açığa çıkarabildik hemen. Tıpkı babasının çok eskiden onu ilk sahneyle aydınlatmış olduğu gibi, cinsel ilişki muammasıyla ilgili, eksik olan, nihai bilgiyi verebilecek birinin özlemini çekiyordu.
Örneğin öğretmeni onu küçük hayvanlara eziyet etmekten vazgeçirmişti. Fakat çocuk bu zalimliği tamamen bırakmadan önce tırtılları son bir kez doyasıya kesmişti. Analitik tedavi sırasında da böyle davranıyor, geçiş niteliğinde negatif tepkiler” geliştiriyordu. Ne zaman bir konu açığa kavuşturulsa, bunu bir süre çürütmeye çalışıyordu ve çözümlenmiş semptomlar şiddetleniyordu. Bildiğimiz gibi çocuklar yasaklar karsısında genellikle böyle davranır. Bir konuda, mesela dayanılmaz bir gürültü çıkardıkları için azarlandıklarında, durmadan önce hareketlerini bir kez daha tekrarlarlar. Böylece kendi iradeleriyle vazgeçmiş gibi bir görüntü sunar, yasağa kafa tutarlar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kendisi İsa olmuştu. Doğum günlerinin aynı olması da bu özdeşimi kolaylaştırmıştı. Böylece hem yüce bir şey olmuştu, hem de (başta yeterince vurgulanmamış olsa da) bir adam. İsa’nın poposu olup olmadığını sorgulamasında, bastırılmış eşcinsel tutuma dair bir ima görebiliyoruz; zira bu yoğun düşüncelerle, babası tarafından bir kadın (ilk sahnedeki annesi) gibi kullanılıp kullanılamayacağını sorguluyor olsa gerek.
Tecrübelerime göre uzun bir ağaç, izlemenin ve dikizciliğin simgelerindendir.
İki misli armağan alacağı günün heyecanıyla uykuya dalmıştı. Böyle durumlarda çocukların, isteklerini önceden, rüyalarında doyurduklarını biliriz.
Üstelik pek çok kişinin çocuklara yaklaşımında olduğu gibi hastanın babasında da sevecen bir şekilde takılma özelliği vardı ve adamın (sonra katılaşmış olsa da) küçüklüğün de oğlunu sevip okşarken ya da onunla oynarken çok defa çocuğu yiyeceğine dair şakacı tehditler telaffuz etmiş olması mümkündü. Başka bir hastam iki çocuğunun dedelerinden hiç hoşlanmadıklarını, çünkü adamın göbeklerini yaracağını söyleyerek onlara takılmasının çocukları korkuttuğunu söylemişti.
Babasıyla ilişkili olarak ise mazoşistik bir amaç söz konusuydu. Zor tavırlar sergileyerek babasını kendisini cezalandırıp dövmeye itiyordu. Böylece, arzuladığı mazoşistik cinsel doyuma ulaşacaktı.
çocuğun cinsel yaşamı anal-sadistik bir niteliğe bürünmüştü. Asabileşmiş, insan ve hayvanlara eziyet ederek tatmin bulur olmuştu. Bu konuda ana nesnesi sevgili Nanya’ydı. Kadını ağlatacak denli hırpalamayı çok iyi biliyordu. Böylece reddedilişinin intikamını alıyor, hem de cinsel arzularını, gerilediği bu evreye uygun şekilde tatmin ediyordu. Küçük hayvanlara zulmetmeye başlamıştı. Sinekleri yakalayıp kanatlarını koparıyor, böceklerin üzerine basıyordu ve hayalinde büyük hayvanları da (atları) dövüyordu. Bunlar tümüyle aktif ve sadistik davranışlardı.
Alfred Adler cinsel tutumlar dahil her şeyi güç istenci ve kendini gösterme gibi güdülere bağlar.
bir kez bilinçaltına kulak verdikten, teslim olduktan sonra, onun ‘zamansızlığını’ giderek aşacağını söyleyebiliriz.
Çocukluk rüyaları, yetişkinlere ait rüya analizinde ne işe yarıyorsa, çocukluk nevrozları da yetişkinlerdeki nevrozları anlamak açısından aynı derecede önemlidir.
İçgüdüsellik bilinçaltının çekirdeğidir ve daha sonra kazanılacak insan aklıyla tahtından inecek, üstü örtülecek ve ama çok sık, belki de her insanda daha yüksek katmanlardaki ruhsal süreçleri aşağıya, kendi olduğu yere çekecek olan ilkel bir zihinsel faaliyettir. Bastırma bu içgüdüsel katmana geri dönüş olabilir. Insanoğlu da böylece nevroza yatkınlığıyla bu yeni ediniminin hesabını öder. İlk çocukluk travmalarının anlamı, bilinçaltına, kendini daha sonraki gelişmeler sırasında yok olma tehlikesinden koruyacak bir malzeme sunmaları olabilir.
Yaşamla ilgili izlenimleri sınıflandıran, filo­ genetik olarak içimizde taşıdığımız şemalar var. Bu şemaların in­sanoğlunun uygarlık tarihinin tortuları olduğunu düşünü­yorum.Yaşananlar bu kalıtsal şemaya uymadıklarında fantezimizde yeniden biçimlenirler.
Nevrotikler söz konusu olduğunda ise, ay­nı koşullarda normal insanlarda rahatlıkla sağlanan bir değişimin onlarda mümkün olmadığını üzülerek görürüz.
Benliğin hiçbir cinsel eğilimi yoktur, onun tek isteği kendini ve narsisizmini muhafaza etmektir.
Psikanalizde açıklama denemeleri zaten son derece sınırlıdır. Önemli olan en göze batan semptomları, oluşumlarını ortaya koyarak ge­rekçelendirmektir.
İnsan tek bir vakayla her şeyi öğrenemeyeceğini, bütün tercihlerini yapamayacağını kabul etmeli. Bu yüzden tek bir vakayı en iyi ortaya koyduğu şey için kullanmak lazım.
Bu tür bir ayrıntının salt kendisinden kaynaklanan bir nedenle bellekte yer edinmesinin mümkün olmadığını, bu­nun önemli bir şeyin yerini tutan ve bir şekilde bununla bağ­lantılı olan örtülü bir anı olduğunu en baştan tahmin etmek mümkündü.
Dört ya da beş yaşında yaşanan nevrotik bir hastalık, ço­cuklukta yaşananların -hayattaki sorumluluklardan kaçmak gibi bir durum söz konusu olmadan- tek başlarına bir nev­roz üretmeye yetkin olduklarını kanıtlar.
Rüya yorumuyla ilgili edinilen deneyimlerden bu gerçeklik duygusunun belli bir anlamı ve önemi olduğunu biliyoruz. Bu duygu, rüyaların gizli malzemesindeki bir şeylerin belleğimizdeki bir gerçek­liğe işaret ettiğinin, yani rüyanın gerçekten olmuş bir şeye işaret ettiğinin, bir hayal ve fantezi olmadığının garantisidir.
Bir şeyden kaçmaktansa , onu kötü de olsa çözmek yeğdir ve üstelik kaçmak, kaçan kişi açısından tehlike de arz eder.
Zıtlık, bastırmaya dair bir ifadedir
“Rüya yorumuyla ilgili edinilen deneyimlerden bu gerçeklik duygusunun belli bir anlamı ve önemi olduğunu biliyoruz. Bu duygu, rüyaların gizli malzemesindeki bir şeylerin belleğimizdeki bir gerçekliğe işaret ettiğinin, yani rüyanın gerçekten olmuş bir şeye işaret ettiğinin, bir hayal ve fantezi olmadığının garantisidir.”
İlk çocukluk travmalarının anlamı, bilinçaltında, kendini daha sonraki gelişmeler sırasında yok olma tehlikesinden koruyacak bir malzeme sunmaları olabilir.
Bir şeyden kaçmaktansa, onu kötü de olsa çözmek yeğdir ve üstelik kaçmak, kaçan kişi açısından tehlike de arz eder. Bu durumda komplekslerinin insanı durdurmadığını cesurca göstermek daha iyi olacaktır.
Kişi, içinden çıkarım yapacağı malzemeden uzaklaştıkça, kendi iddialarının sarhoşluğuna kapılma ve sonunda her tür gözlemden azade fikirlerini savunur hale gelme tehlikesiyle karşı kaşıya kalır.
Belki de rüyalar bir travma sonucu oluşan bilinçaltı oyunudur.
Duran nesnelerden çok, hareket eden nesneler çocukların dikkatini çeker.
Bebekler, yalnızca tanıdığı ve sevdiği insanların üstüne dışkılar.
Yoksul akrabasına ziyaretinden sonra, kendisini (akrabasına) parasal yardım yapmamakla suçlamış ve hemen ardından hayatındaki en yoğun dışkılama ihtiyacını hissetmişti.
Dayanılmaz bir gürültü çıkardıkları için azarlanan çocuklar, gürültüye son vermeden önce yasaklanan şeyi bir kez daha tekrar ederler. Böylece herhalde yasağa meydan okumuş ve kendi istekleriyle vazgeçmiş olurlar.
Kendisi için değerini yitiren bir seye, son bir kez tutunmayı denemeden, asla yeni bir şeylere razı olmuyordu.
Inanmak zorunda olduklarımızın ne kadar azaldığı ortada.
Mastürbasyonun bastırılmasıyla çocuğun cinsel yaşamı sadistik-anal bir özelliğe bürünmüştü. Kolay sinirleniyordu, asabi bir işkenceci olmuştu ve bu şekilde hayvanları ve insanları kullanarak kendini tatmin ediyordu.
İd; koordine edilmemiş dürtüler,
ego; koordine edici ve gerçeğe uygun işlev
süperego; eleştirel, ahlaki öğütler veren işlevdir.
Bir şeyden kaçmaktansa, onu kötü de olsa çözmek yeğdir ve üstelik kaçmak, kaçan kişi açısından tehlike de arz eder. Bu durumda komplekslerinin insanı durdurmadığını cesurca göstermek daha iyi olacaktır.
Hasta daha sonra, kesilmiş parmak halüsinasyonun nedeninin, altı parmaklı doğan bir akrabasının bir parmağının baltayla kesildiğine dair anlatılan hikâye olduğunu belirtmişti. Demek ki kadınların penisi yoktu, çünkü doğum sırasında bu fazlalıkları kesilmişti. Hasta bu yoldan rüya sürecinde yaşadığı ve daha sonra bastırarak reddettiği şeyi saplantı nevrozu evresinde kabul etti. Kutsal hikâyeyi ve bu konudaki konuşmalarla ilgili kitapları okurken, İsa’nın ve ama aslında Yahudilerin sünnet töreni hakkında da bilgi edinmişti.
Alfred Adler, birçok başka şey gibi insanın cinsel davranışlarını da, bireyin güçlü olma iradesinden, kendini kanıtlama dürtüsünden kaynaklanan bu türden motiflerin arasında sayar.
Bu dünyada, okulda öğrendiklerimizin sınırlarını aşan daha pek çok şey olduğu yönündeki bilgece sözü hatırlamaktan başka birşey gelmiyor elimden.
Bir şeyden kaçmaktansa, onu kötü de olsa çözmek yeğdir. Ve üstelik kaçmak, kaçan kişi açısından tehlike de arz eder.
Ben, nevroz oluşumlarının başlangıç aşamasında, bireyin hayatın gerçek sorunları karşısında pes edip etmeyeceği, edecekse hangi anda edeceğinde çocukluğun da belirleyici olduğunun anlaşılmaya başlandığını iddia ediyorum.
Koordine edilmemiş dürtülere İd koordine edici ve gerçeğe uygun işleve Ego eleştirel, ahlaki öğütler veren işleve de Süperego adını verdi.
Ruh halini araştırdığı kişiye zihninden geçen her şeyi söyletmeye dayanıyordu.
Deneyimsizliğimiz yüzünden azla yetinmesek ve her şeyi bütünüyle kavramak mümkün olsa, tek bir olguyla da her şeyi anlamak mümkün olabilirdi.
Doğaldır ki tek bir olgu, öğrenmek istenilen her şeyi açıklayamaz.
“Suçluluk Duygusunun Yarattığı Suçlular.”
Öğrenme hırsı 1925
Savaşta memleketini, servetini ve aile ilişkilerini kaybeden hasta o günden sonra kendini iyi hissetmeye başladı ve kusursuz davrandı. Belki de yaşadığı acı olaylar suçluluk duygusunu yatıştırmış ve iyi halinin pekişmesine katkıda bulunmuştu.
Farklı kamplarda, kalıtım ve filogenetik edinimlerin ruhsal hayattaki yerini vurgulayan benzer düşünceler olduğunu biliyorum. Demek istediğim, bu edinimlere psikanalizde itibarı verilirken fazlaca kıymet biçildiği. Bu edinimlere ancak, psikanaliz önce bireysel edinimler katmanın sızıp, oradan hiyerarşik sıralamaya uyarak kalıtım katmanının izini sürdükten sonra girilebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir