İçeriğe geç

The Girl Who Loved Tom Gordon Kitap Alıntıları – Stephen King

Stephen King kitaplarından The Girl Who Loved Tom Gordon kitap alıntıları sizlerle…

The Girl Who Loved Tom Gordon Kitap Alıntıları

Bazen, diye karar verdi Trisha, sessizlik hayatın en büyük nimetidir.
Bütün bunları bu kadar kötü, moral bozucu yapanın ne olduğunu anlıyordu,

ama adını koyamıyordu.

kendisine minnettar olması gerektiğini anlatmaya çalıştı, ama korkmuş, derisi sıyrılmış, şişmiş ve genellikle hırpalanmışken minnettar olması çok zordu.
Ya kendini nasıl hissediyordu son günlerde? Kırılmış bir şeyin iki parçasını bir arada tutan zamk gibi. Güçsüz zamk.
Birinin huyuna suyuna gitmek sözü onun karakterine uymuyordu.
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse seni ısırabilirdi.
Bazı günler ayı yersin
ve bazı günler ayı seni yer.
Dünyanın dişleri vardı ve canı isteyince ısırabilirdi seni. Bunu biliyordu artık.
Ziyanı yok, çok zaman var. Aylardan Haziran biliyorsun. Bunlar yılın en uzun günleri. Dereyi izle. Arama ekipleri seni hemen bulamasa bile, dere seni insanlara götürür.
Bir an ölmüş olmayı diledi
–böyle bir korkuyu yaşamaktansa ölmek daha iyiydi, kayıp olmaktansa ölü olmak daha iyiydi.
Benliğinin bir parçası kaçmak istiyordu. Akarsuyun onu sonunda insanlara götüreceği filan yoktu, bütün bunlar Küçük Ev bokunun uydurmasıydı herhalde. Dereyi izliyor oluşu getire getire yalnızca daha fazla böceğe getirmişti onu.
Evde kendi odasında, köşedeki sokak lambasının camdan giren ışığında bile karanlıktan korkardı. Eğer geceyi burada geçirmek zorunda kalırsa korkudan öleceğini düşündü.
Aklı gitmişti yine, korkunun o beyni durduran kükremesinde kaybolmuştu; ama bedeni, zamanında durmanın uçuruma düşmeyi önleyemeyeceğini fark etti. Tek ümidi çok geç olmadan hareketinin yönünü değiştirebilmekti.
Paniğe kapılması yılanı hissettiği zamanki gibi ani olmamış, ama garip bir şekilde ağır ağır, dünyadan çekilerek, duyularını dışa kapatma şeklinde olmuştu. Gittiği yöne aldırmadan daha hızlı yürüdü; kendi sesini duymadan imdat istedi; en yakın ağacın arkasından gelse bile duyamayacağı kulaklarla dinledi yanıtı.
Bazen, diye karar verdi ,
sessizlik hayatın en büyük nimetidir.
Neden beni bulmuyorsunuz, sizi köpek boku pislikler?
“Ve kurtulmayı da hak ediyorum,”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Beyin, beyin gerekli olduğu zaman geri gelebilirdi.
”Ama geri gelecek. Ve eninde sonunda onunla karşılaşmak zorunda kalacaksın! ”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Evet, defol ve geri gelme!” dedi.
Denemesen daha iyi olur, tatlım, dedi, soğuk ses. Asla yolunu bulamazsın. Eğer kusursuz bir şekilde geri dönebilsen bile, sen oraya varmadan karanlık basar ve kim bilir orada seni ne bekliyordur?
“Kes sesini,” dedi yorgunlukla, “yalnızca kes sesini, aptal adi karı.” Ama tabii ki aptal adi karı haklıydı.
“Sarıl bana çünkü senin yanında olmalıyım”
”Ama yalnız değilsin tatlım. Sen asla yalnız değilsin. ”
”O şey’di. O özel şey. Şu anda seni izlemekte olan şey. ”
”Eğer mecbur olursan her şeye alışabiliyordun. ”
”Bunu düşündüğün için bile delisin. ”
Rüzgârın hafif nefesiyle hışırdayan dallar.
“Birinin huyuna suyuna gitmek” sözü onun karakterine uymuyordu.
Boşanma ne kadar eğlenceliydi, gerçekten ne eğlence!
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse
ısırabilirdi seni.
“Dünya acıdan oluşan bir kabukla örtülü
Hangi yol doğru yoldu?
sessizlik hayatın en büyük nimetidir..
acaba ağlamalı mıyım, yoksa delirmeli miyim diye düşünüyordu. Ailesinin durmadan kavga etmesi insanı delirtebilir miydi acaba?
Hayat çok hüzünlü olabiliyor gibi geldi ona ve çoğunlukla da öyleydi zaten, insanlar sanki böyle değilmiş gibi davranıyorlardı
“Elinden geleni yap, gerisini unut”
Dünyanın dişleri vardı ve canı isteyince ısırabilirdi seni.
Hayat çok hüzünlü olabiliyor gibi geldi ona ve çoğunlukla da öyleydi zaten, insanlar sanki böyle değilmiş gibi davranıyorlardı
“Elinden geleni yap, gerisini unut”
Hindistan’daki her böceğin ve Avustralya’daki her kuşun düşüşünü kaydeden, düşünen bir Tanrı’ya, bütün günahlarımızı büyük bir deftere kaydeden ve biz ölünce bizi yargılayan bir Tanrı’ya inanmıyorum. Kasıtlı olarak kötü insanları yaratıp sonra kasıtlı olarak onları yarattığı cehennemde kızarmaya yollayan bir Tanrıya inanmıyorum, ama inanıyorum ki bir şey var.
Ya kendini nasıl hissediyordu son günlerde? Kırılmış bir şeyin iki parçasını bir arada tutan zamk gibi. Güçsüz zamk.
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse ısırabilirdi seni. Trisha McFarland, bunu dokuz yaşındayken keşfetti.
Beyin, beyin gerekli olduğu zaman geri gelebilirdi; hayal gücü de hayal gücü gerektiğinde geri gelebilirdi.
“Kollarını sar bana çünkü yanında olmalıyım sonsuza kadar beraber kendimi yeni gibi hissediyorum yanında ”
“Dünya acıdan oluşan bir kabukla örtülü, kendi kendine öğrenmiş olduğun bir gerçek bu.
“Dünya senaryoların en kötüsü ve korkarım bütün hissettiklerin gerçek.
Neden sizlerin yaptığı hataları biz ödemek zorundayız bilemiyorum!
Hayat çok hüzünlü olabiliyor gibi geldi ona ve çoğunlukla da öyleydi zaten, insanlar sanki böyle değilmiş gibi davranıyorlardı.
“Elinden geleni yap, gerisini unut”
Seni bir gören olsa, çığlık atacağını düşünür. Ama sen gülüyor olacaksın, değil mi? Çünkü deliren insanlar hayatları sona ererken böyle yaparlar, gülerler gülerler ve gülerler.
Burası bir ineğin içi kadar karanlık.
Bütün günahlarımızı büyük bir deftere kaydeden ve biz ölünce bizi yargılayan bir Tanrı’ya inanmıyorum. Kasıtlı olarak kötü insanları yaratıp sonra kasıtlı olarak onları yarattığı cehennemde kızarmaya yollayan bir Tanrıya inanmıyorum, ama inanıyorum ki bir şey var.”
Artık, bütün anılar ve korkulardan daha güçlüydü.
Hadi canım, mutlu ol. Belki de bütün korkunç şeyler geride kalmıştır artık.
Aniden yalnızlık içinde boğuldu, dostlarından uzaklaştırılmış bir yaratık gibi olmanın parlak ama can sıkıcı duygusu nefesini kesiyordu. Nasıl olduysa bağlarından kurtulmuş, oyun sahasının dışına, bildiği kuralların artık kullanılmadığı bir yere çıkmıştı.
Sessizlik hayatın en büyük nimetidir.
Kesin artık şu saçmalığı!
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse ısırabilirdi seni.
Hayat çok hüzünlü olabiliyor gibi geldi ona ve çoğunlukla da öyleydi zaten.
Ailesinin durmadan kavga etmesi insanı delirtebilir miydi acaba?
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse seni ısırabilirdi.
”Kollarını sar bana çünkü yanında olmalıyım. Sonsuza kadar beraber Kendimi yeni gibi hissediyorum yanında ”
Eğer mecbur olursan her şeye alışabiliyordun.
Aslında bir şey öğrenmiş oldu bugün: Yoldan ayrılmaması gerektiğini.
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse ısırabilirdi seni.
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse seni ısırabilirdi
Dünyanın dişleri vardı ve canı ne zaman isterse ısırabilirdi seni.
Bırak bugünün kötülüğü bu kadarla kalsın
Dünyanın dişleri vardı ve ne zaman isterse seni ısırabilirdi.
Dünyanın dişleri vardı ve ne zaman isterse ısırabilirdi seni. Bunu dokuz yaşındayken keşfetti.
Eğer mecbur olursan her şeye alışabiliyordun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir