İçeriğe geç

Bir Kadının Yirmi Dört Saati Kitap Alıntıları – Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarından Bir Kadının Yirmi Dört Saati kitap alıntıları sizlerle…

Bir Kadının Yirmi Dört Saati Kitap Alıntıları

Belirli bir amacı olmayan her yaşam bir hatadan ibarettir.
Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır.
Ufak da olsa aptalca 1 can sıkıntısına harcayacak zamanım yoktu.
Bu gelgitin ortasında durumumun saçmalığını ve gülünçlüğünü kendim de hissediyordum. Buna rağmen ne onunla konušabiliyor ne çekip gidebiliyor ne 1 şey yapabiliyor ne de onu bırakabiliyordum.
İçimde duygularımı harekete geçiren şeyler azaldıkça, yaşam çarkının en hızlı döndüğü yerlere gitme ihtiyacı duyuyordum: Macera yaşamamış biri için başkalarının acı veren huzursuzluğu, tiyatro oyunu ya da müzik gibi heyecan verici bir deneyimdir.
Neyse ki zaman çok güçlü ve yaşlılık, duygularımızın etkisini azaltarak bizi tedavi ediyor.
Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil.
O bakışlara dayanamadım. Hissedilir ölçüde çok nadir yaşandığından, karşınızdakinin size müteşekkir olması insanı mutlu ediyor, aynı şekilde nezaketli davranış da hoşa giden bir şey, hele benim gibi ölçülü ve mesafeli biri için bu duygu taşkınlığının insana iyi gelen ve mutluluk veren bir tarafı vardı.
Bütün acılar korkaktır ve ruhumuzdaki ölüm tutkusuna kıyasla, tenimizde daha güçlü bir şekilde yer alan yaşam arzusu karşısında geri adım atar.
Ellerimi tutmak için birden ellerini masanın üzerine uzattı, zihnime kazınan jestleri adeta ibadet ediyormuş, kutsal bir vaatte bulunuyormuş gibiydi.
“O anda taş kesilmiştim sanki. Çünkü bu adamın nereye gittiğini anlamıştım. Ölüme gidiyordu. Böyle ayağa kalkan biri otele, meyhaneye, kadına ya da hayat olan herhangi bir yere değil, ölüme giderdi ancak. Bu Cehennem gibi salonda en duygusuz insan bile, bu adamın herhangi bir yerde bir evi, bankada parası ya da sığınabileceği akrabaları olmadığını, tam aksine son parasıyla, hatta hayatıyla kumar oynadığını, şimdi ise sendeleye sendeleye başka bir yere, fakat kesinlikle bu yaşamın dışındaki bir yere gittiğini anlardı
Yarım gerçeğin hiçbir önemi yoktur, sadece tam gerçek önemlidir
Ben savunmayı tercih ediyorum. İnsanları yargılamaktan değil, anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.”
Her suçta bir tutku aramak ve bu tutku nedeniyle özür bulmak için çok iyi niyet gerekmez ve siz inanılmaz derecede iyi niyetlisiniz
“doğasında orospuluk yatan” kadınların olduğunu söylediğinde, sabrım taştı ve ben de saldırmaya başladım. Bir kadının, hayatının bazı anlarında istemeden ve farkında olmadan bazı gizli güçlerin esiri olabileceği gerçeğini reddetmenin altında, insanın kendi içgüdülerinden, doğasındaki şeytanlıklardan korkmasının yattığını, bazı insanların kendilerini “kolay baştan çıkarılanlar”dan daha güçlü, daha namuslu, daha temiz hissetmekten zevk aldıklarını söyledim. Bir kadının kendisini içgüdülerine özgürce bırakmasını, tutkularının peşinden gitmesini, genelde olduğu üzere kocasının kollarında, gözleri kapalı onu aldatmasından daha dürüstçe bulduğumu belirttim.
Öfke ve pişmanlığın yarattığı o acıyı içimden söküp atmak istedim.
Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.
Yeniden başlamak için çok yorgunum, çok usandım..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hakikatin yarım yamalak ortaya konması kıymetli değildir, kıymetli olan hakikatin bütünüdür.
Silah, fiziksel açıdan güçsüz olanların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.
Bütün acılar korkaktır.
Ama bir kadının hisleri, kelimeler ve bilinç olmadan da her şeyin farkındadır.
Çoğu insanın düşünme ve hayal etme yetisi körelmiştir.
Beni unutmuştu.
Bana bir dakika önce verdiği sözü unuttuğu gibi ettiği yemini de unutmuştu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yalnızlık korkunç bir işkenceydi..
Bunu sizden neden gizleyeyim ki? O bakışlara dayanamadım. Çok mutluydum çünkü böyle duyguları görmek artık çok zor, benim gibi mesafeli, soğuk bir insan için ise böyle bir duygu taşkınlığı keyif verici yeni bir şeydi.
Yalnızca ölmek istediğimi hatırlıyorum, ama çok istediğim halde o hüzünlü halimle bunu çabuklaştıracak güçten yoksundum…
Davranışların aşırıya kaçtığı anlarda insanın şiddetle gerilen doğası öyle trajik bir ifadeye bürünür ki bunu genellikle ne bir resim ne de bir söz yıldırım düşmesine benzer bir güçle aktarabilir.
Zaten yaşlanmak da insanın geçmişinden artık korkmamasından başka bir şey değildir.
Bedenimizi çepeçevre saran yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.
Büyük büyük laflarla ruh, mana, duygu dediğimiz, acı ve ıstırap dediğimiz şeylerin gerçekte ne kadar güçsüz, zavallı, acı veren şeyler olduğunu korkuyla şu an dahi hissediyorum. Çünkü bütün bu yaşadıklarım en aşırı düzeyde bile olsa acı çeken, kıvranan insan bedenini tamamen yok etmeye yetmiyor çünkü böyle anlarda bile insan üzerine yıldırım düşen bir ağaç gibi yere serilmek yerine, damarlarında akmaya devam eden kan sayesinde ayakta kalabiliyor.
Minnettarlık mutlu ediyor, çünkü insan ender yaşıyor bu duyguyu, nezaketli davranış da insana iyi geliyor.
Minnettarlık, insanlarda bu duyguyu görmek çok enderdir ve özellikle en çok minnet duyan insanlar bu minnetlerini ifade edemezler, şaşırmış bir şekilde susarlar, utanırlar ve bazen duraklarlar, duygularını saklamak için.
Yarım gerçeğin hiçbir değeri yoktur, her zaman tüm gerçek önemlidir.
Fevkalade gergin ve olağanüstü durumlar insan davranışları üzerinde öyle bir etki yapar ki, ne bir resim ne de bir söz onu aynı şimşek hızıyla tasvir edebilir.
Oysa minnet ifadesi insanlarda çok nadir görülen bir şeydir,özellikle de minnet duygusu büyük olanlar,duygularını açığa vuracak ifadeyi bulamazlar;şaşkın şaşkın susarlar,utanırlar,zaman zaman da duygularını saklamak için yüzlerini asarlar.
İnsanların çoğunun muhakeme gücü körleşmiştir. Kendilerine doğrudan dokunmayan, sivri ucu ısrarla sert bir şekilde duyularına kadar nüfuz etmeyen şey, onları neredeyse hiç harekete geçirmez; ancak gözlerinin önünde cereyan eden, duygularına dokunacak en ufak şey bile içlerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler. İşte o zaman duyarsızlıklarının yerini gereksiz ve aşırı öfke alır.
Uğruna bütün hayatımı feda etmeye hazır olduğum bir insan için elinin tersiyle öylece kovalayacağı bir sinek kadar değerim yoktu.
Milyonlarca elin arasından o elleri tanırdım.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Silah, fiziksel açıdan güçsüz olanların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.
Bir insan için bütün yaşamınızı bir kenara itiyorsunuz, o ise elinin tersiyle kayıtsızca kovduğu bir sinekten daha fazla değer vermiyor size
Zaten belli bir amacı olmayan her şey bir yanılgıdan ibarettir.
Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnızız
Minnetkarlık o kadar az insanda hissedilir ki, en minnettarları bile bunu nasıl ifade edeceğini bilemez, kafa karışıklığı ile susar, utanırlar; bazen de hislerini gizlemek için katı davranırlar.
Dün öfkeden dişlerinin arasına sıkışan dudakları hafifçe aralanmış ve neredeyse gülümsüyordu.Sarı saçları bukleler halinde kırışıksız alnının üzerine düşmüş ve soluğu,dinlenen bedenindeki göğsünü yumuşak dalgalar halinde oynatıyordu.
İnsanları yargılamaktan değil anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.
İnsan 1 kez olsun,1 an olsun aptalca davransa ne olur sanki..
Belirli bir amacı olmayan her yaşam bir hatadan ibarettir.
Minnettarlık, insanlarda bu duyguyu hissetmek artık çok nadir ve özellikle en çok millet duyanlar bunu pek ifade edemezler, şaşkın bir şekilde susarlar, utanırlar ve duygularını gizlemek için de bazen öylece durup kalırlar.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır.
Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil.
Bütün acılar korkaktır, yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinde mevcuttur.
Her zaman kibirle ruh, mantık, duygu dediğimiz, acı dediğimiz şeylerin aslında ne kadar zayıf, zavallı, sıkıntı veren şeyler olduğunu yine korku içinde duyumsuyorum, çünkü bütün bunların hepsi, aşırı olsa bile acı çeken, eziyet çeken bedeni bütünüyle yok edemiyor.
Belli bir amacı olmayan her şey bir yanılgıdan ibarettir.
Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır
Her şeyi öyle doğal, öyle büyük bir heyecanla anlatıyordu ki yaptıkları bir rezaletten çok geçirdiği bir nöbetin, bir hastalığın hikâyesi gibiydi.
Macera yaşamamış biri için başkalarının acı veren huzursuzluğu, tiyatro oyunu ya da müzik gibi heyecan veren bir deneyimdir.
fazlasıyla belirsiz bir sözcük olan vicdan denen şeyden kaçamıyorsunuz
Yaşlı bir kadın olarak bana inanın, katlanılmaz bir şey bu; insanın yaşadığı müddetçe hayatındaki tek bir olaya, tek bir güne kilitlenip kalması.
adımlarım kadar düşüncelerim de savruktu.
Zor olan sadece söze nereden başlayacağını bilmek.
Ama sonuçta zaman her şeyin ilacı, alınan yaşın da tüm duygular üzerinde özel ve hafifleştirici bir etkisi var.
Kimi selamlıyordu ki yabancılar arasındaki bu yabancı?
İradesi dışında olduğu anlaşılıyordu, zor bir kararın sessizliğiydi bu, uzadıkça uzadı, araya girip bir şeyler söyleyerek bozmaya cesaret edemedim çünkü o anlarda güçlü bir iradenin güçlü bir dirençle karşılaştığını hissediyordum.
Doğrusunu söylemek gerekirse oraya gitmemin nedeni can sıkıntısıyla, bulantı sonucu içinde hiçbir şey kalmamışcasına boşalan ruhumu, hiç olmazsa dış dünyada var olan küçük çekici şeylerle beslemek istiyordum.İçimdeki duyguları kurudukça, ben bu yaşımın büyük bir hızla döndüğü yöne doğru sürükleniyordum.
Yarım gerçek fayadasızdır,sadece gerçeğin tamamı anlatmaya değerdir.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Bir sonraki trene atlayıp bu iğrenç yerden, bu ülkeden uzaklaşmalıydım, onunla asla bir daha karşılaşmamalı ve gözlerine bakmamalıydım, bir tanık, suçlayan ya da olanları bilen biri kalmamalıydı ortada.
Tüm uzuvlarım buz kesmiş bir hâlde orada ne kadar yattığımı hiçbir zaman bilmeyeceğim. Ölüler de tabutlarında herhalde böyle hareketsiz bir şekilde yatarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir