İçeriğe geç

İdamlıklar Kitap Alıntıları – Kerim Korcan

Kerim Korcan kitaplarından İdamlıklar kitap alıntıları sizlerle…

İdamlıklar Kitap Alıntıları

Makinalı gibi taradı yüzümü daktilolar..
alnıma takır takır idam hükmünü yazdı.
Müdür şimdi hak veriyordu onlara, ipe evlat vermek! Gerçekten çetin bir işti bu idam meselesi.
Zaman ..
Yaralara neşter atıyor..
sonra hiç acımadan tuz basıyordu.
Nasıl olsa bu memlekette çok okuyanın çok sevilmediğini biliyorsunuz!
Ağzı laf yapar, eli kalem tutar. Böyle bir mahkumu hangi mahpushane idaresi kabul eder? Tabii hiçbir mahpushane idaresi kabul etmez.
Mahkumlar uğradıkları haksız muamelelerden hep savcıyı sorumlu tutarlar. Bu da bir genel bir varsayımdır. Gasp edildiğini
farzettikleri hürriyetlerinin anahtarı sanki onların cebindedir.
9

Kanun kitabı, Türk Ceza
Kanunu. Türkçe yazıyordu madde madde güya içinde her şeyleri. Ama ne gariptir, bunu Türkler anlamıyordu
11

Yanılmamak isteyen adalet, toplumun nabzına uzatacak elini.
Halkla çok yakın bir bağ kuracak. Aksaklıkları yakalamanın,
haksızlıkları önlemenin başka bir yolu yoktur
21

Eşekten kadı olmaz, inekten evli￾ya olmaz! Allah tırnak vermiş kaşınacaksın! Kafa vermiş sepet
gibi, düşüneceksin!
40

İnkar yiğidin kalesidir,
122

Parası olmayana dayı, adalet çeşmesi su vermez. Biz de piş­tik artık bu işlerde
154

ateş hem cürmü kadar yer yakmı­
yor, hem de kendi tahribatıyla sınırlı kalmıyor, umutsuzluk, kor:­
ku, dağılma zehri saçıyor insanlarımızın arasına.
274

ateş hem cürmü kadar yer yakmı­
yor, hem de kendi tahribatıyla sınırlı kalmıyor, umutsuzluk, korku, dağılma zehri saçıyor insanlarımızın arasına.
Parası olmayana dayı, adalet çeşmesi su vermez. Biz de piş­tik artık bu işlerde
İnkar yiğidin kalesidir,
Eşekten kadı olmaz, inekten evliya olmaz! Allah tırnak vermiş kaşınacaksın! Kafa vermiş sepet
gibi, düşüneceksin!
Mahkumlar uğradıkları haksız muamelelerden hep savcıyı sorumlu tutarlar. Bu da bir genel bir varsayımdır. Gasp edildiğini
farzettikleri hürriyetlerinin anahtarı sanki onların cebindedir.
“Oğulların yerine anaları asmazlar mı?”
“Cellatların heykelleri yapılmaz!”
Bir insanın canına kast eden bir namussuz tehlikeyi aşmanın, savuşurmanın en kestirme yolu, kaçmayı bırakıp o belanın üstüne üstüne gitmek değil midir?
(Düzenlenmiş metin)
Bu memlekette, tutunacak tek dalın bile kalmadığına inanmak ve böyle bir yılgınlığın propagandasını yapmak, bilerek ya da bilmeyerek hasımlarımızın ekmeğine yağ çalmak değil midir?
Onlar koyun gibi kalabalık ve aynı zamanda da kurt gibi yalnız idiler.
“Adam dediğin mert olmalı, mert!”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kur’anı din adamları, teşkilatı esasiye kanunu da kanun adamları çiğnemektedir…
Ya zalim sığınır Allah’a ya da mazlum. İkisi hiçbir zaman aynı kapıda olamaz!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İşin aslına bakılırsa idam cezası, büyük bir sel felaketini önlemek için yapılmış, derme çatma, çürük setlere benziyordu. İnsanlar arasında derin aykırılıklar ve geçim sıkıntıları oldukça, yapanı ipe götürecek büyük suçlar daima olacaktı
Öldürmek çok kötü bir şeydi, bu yola başvurup onlar da öldürülmemeliydi. Israrla bunu istiyorlar, adaletin yüceliğine kan bulaştırmak istemiyorlardı. Ceza mı? Elbette bunu çekeceklerdi. Ama ölerek değil, yaşayarak, her an her dakika cürümlerinin ağırlığını sırtlarında duyarak.
Silkinip kalkıyorum. Beni boğmak, perişan etmek isteyen bu zehirli havadan kurtulmak istiyorum. Canıma kasteden bu namussuz tehlikeyi aşmanın, savuşturmanın en kestirme yolu, kaçmayı bırakıp o belanın üstüne gitmek değil midir?
Ama bu kurtuluş sözcüğü üzerinde biraz düşünmek gerek. İyice biliniyor ki bu, sadece ipten kurtuluştur. İpte can vermekten kurtuluştur. Tabi bununla her şey bitmiş olmaz. Bir de geride kalan ceza vardır. Asılan bir kere ölür. Ama ceza yatanlar binlerce kere. Maznun niçin can vermek istemez ipte? Besbelli ki bir dehşet silindirinden geçeceğini düşünerek istemez. Yaşamak, hangi şartlarda olursa olsun yaşamak istediği için istemez.
Ama Ömer’e gelince işler değişmişti. Adalet onun karşısında Ömer’in de kabul ettiği cürmünü değil jandarmasını dikmişti. Yani Ben adilim. dememiş, Kuvvetliyim! demek istemişti.
Müdür şimdi hak veriyordu onlara, ipe evlat vermek! Gerçekten çetin bir işti bu idam meselesi.
Kanun çocuğumuzu idama mahkum ederken müdür bey, beni de annesini de kardeşlerini de cehennem azaplarına çarptırdı.
Bir hoca hiç sıkılmadan zavallı masum bir talebesinin din öğreteceğim diye ırzına geçsin, ebedi bir leke sürsün yavrucağın alnına. Kanun da bu alçağı affetsin!
Fakat eşkıyalar dağdan inip boyunlarına kravat takaraktan kol gezmektedirler.
Ağzı laf yapar, eli kalem tutar. Böyle bir mahkumu hangi mahpushane idaresi kabul eder? Tabii hiçbir mahpushane idaresi kabul etmez.
Beceribilenler için pezevenklik de bulunmaz bir zanaattir.
Namussuzun bu dünya be dayı. Bize bir köşesinde barınma hakkı vermezler.
Bir cinayeti işleyeni yakalayaym derken insan pekala yeni bir cinayetin temelini atmış olabilirdi!
Ölünün hakkı varsa dirinin de bir hakkı var.
Jandarma silahını köy ağzının misafir odasında kapı ardına koydu mu, o memlikatın hökümeti paydos etti, ıstarata çekildi demektir.
Ama böyle sonbahar gelip de idamlar başlayınca, mahkum birden en acı çizgide anlayı verir nerede olduğunu.
Nasıl olsa bu memlekette çok okuyanın çok sevilmediğini biliyorsunuz!
Bilen için mapushane, kendi kendine öğreten, hocasız bir mekteptir!
Biz köy çocuğuyuz Torpil. dediler. Bi’ yanımız daima saftır bizim. Ve bizi kandırması kolaydır. Çünkü olduğu gibi kabul ederiz dinlediklerimizi.
Kurşun domuza atılır, bunu da bilirim. Ne kadar yazık domuzlara atılan kurşuna, domuzlardan daha domuz olanlar varken?
İçini keder kaplar taş yemiş güvercin gibi. Ve uzun uzun hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Bu korkudan değildir pek. Hayata doyamamaktandır. Kolları bağlı olmak zordur bir de. İnsana çırpınma hakkı bile vermezler. Bunun için ağlamaktadır o.
İnsanlar arasında derin aykırılıklar ve geçim sıkıntıları oldukça, yapanı ipe götürecek büyük suçlar daima olacaktı Ne ölen kendisine hazırlanan feci korkunç tuzağı kestirebilecek, ne de öldüren beyazlara bürünmüş soğuk iç ürperten akıbetini düşünebilecekti
GÜNÜ GELİR. Saati dolar. Hakkında verilen karar yüksek tasdikten geçer. Herifi de götürüp bir köşenin başına veya bir meydana asıverirler Yüzü balmumu sarısı, beyazlar giydirilmiş bir insan, saatlerce ipte asılı durur. Maksat insanlara ibrettir. Görecekler. Korkacaklar. Korktukları için de suç yapmayacaklar

Halbuki sehpayı boylayanlar içinde de daha evvel asılmış kişileri görenler çoktu. Zaten insanlar asılan bir kimseyi sehpada sallanırken gördüler mi, suçu ne olursa olsun ona acıyorlar, küçükler ise böyle bir manzara karşısında sebebini bilmedikleri bir korku geçiriyorlardı.

Mahkum çoğu zaman hissi davranır ve buna mecburdur da bir bakıma. Hissi davranmazsa ümit edemez. Ümit edemezse yarınlara çıkamaz.
Mahkumlar uğradıkları haksız muamelelerden hep müddeiumumileri sorumlu tutarlar. Bu da bir iddaayıumumidir.

Gaspedildiğini farz ettikleri hürriyetlerinin anahtarı sanki onların cebindedir.

İdam ve ölüm sözcükleri ikişer hecedir.
Hükmü giyenlerin derdini kimler anlar?
Yüreği parçalayan bilin ki son gecedir.
Katil bir şafakta yapılır hep idamlar.

Kesiyor gençliğimi bilirim kılıcın zağlı*
Soldurunca sen de gün gün solmuyor musun?
Ya senden de ben davacıyım ey insan oğlu.
Öldürünce kendin de katil olmuyor musun?

*zağlı: Keskinleştirilmiş, bilenmiş.

Felek yar olmamıştır bahtı siyaha.
Ölü olsan toprak kabul etmez parasız. Diri olsan köpekler yemez Allah etmesin.
Nedir insanlara bu kanlı işleri yaptıran? Ne olacak, kin! Kin rüzgar serpintisi, canavar inine düşen bir damla gibidir önce. Aydınlıklarda pek seçilmez ne olduğu. Aydınlıklarda onun ne olduğunu anlayamazsınız. Ama bir de akşam olup kara karanlıklar bastırdı mı, canavar ininde sesi derinlerden gelen bir kıpırtı başlar.
Harama uçkur çözenin beynine kurşun uzaktan gelmez.
Kısır bir mevsimde
düşen ilk damla gibi
çok nazlı gelir
insan kafasına fikirler.
İşin aslına bakılırsa idam cezası, büyük bir sel felaketini önlemek için yapılmış, derme çatma, çürük setlere benziyordu. İnsanlar arasında derin aytılıklar ve geçim sıkıntıları oldukça, yapanı ipe götürecek büyük suçlar daima olacaktı.
Kağnı tekeri gibi gıcır gıcır gıcırdayarak
Ağır ağır döner orda zaman
Kadehler kırılsın
Meyler dökülsün
Şarkılar susuversin
Kum değil, insandır bu kalburda çalkalanan!
Yıllardan1973.Aylardan Nisan. İşte tabiat, işte sosyal hayat, işte insanlar. Ama, bu madalyonun bir yüzüdür. Madalyonun öbür yüzü bambaşka, madalyonun öbür yüzü düşündürücüdür.Bela kuşları uçuşuyor şu son günlerde başlarımızın üstünde.Baykuşlar harabelerden harabelere korkunç haberler taşımaktadır. Kendi kefenlerini kendi elleriyle kesmeli insanlar, şayet yeni zamanları özlüyorlarsa, kendi mezarlarını, kendi elleriyle kazmalıymışlar. Afyon almak, esrar içmek neyse ama, kitap okumak
yasak
Amaa zopa da var arada! Tabi var.
O da olmasın mı? Tabi olacak. ..
Bugün öz anasıykan o bilem döğer adamı. Seksen ananın doğurduğu insan var bugün içimizde. ..
Peki onları neynen güdecen?
Ensemizde daim zopa gerek bizim!
Gatiyyen zopasız olmaz
bizim Türk’ümüz!
-Çevre demirden bir çemberdir mahkum için. Tuhaftır ama: Kurt da bu çemberde, kuzu da. Kurt kuzuyla yan yana yürüyecek kanun icabı. Yalnız ne var ki, dışardakilerden farklıdır burda güdenler.
..
Dışardaki çoban kuzudan
..içerdeki çoban ise kurttan yanadır.
Yaver Bey’i kim dinlemiş te ona meftun olmamış. ..
Renkli, çakılda su gibi berraktır anlatışı. Güldürür, kahkaha tufanı içinde kırar geçirir, yerine göre de adamı için için ağlatırdı. ..
Elimizi vizdanımıza koyup azıcık insanca düşününce hep bilebiliriz.
Zor, bir taş gibi gelip kuruldu mu köşeye, kanun ürkek ak bir güvercin gibi uçar gider uzaklara. Zor kanunu, kanun da zor’u sevmez.
Ebedi böyledir bu. Ol sebepten ikisi aynı yerde olamazlar, katiyyen olamazlar.
San kedisi yanında: Ordu Mahpushanesi, Samsun
Mahpushanesi, Ankara, Kütahya, Afyon, Sinop, Bursa demiş dolaşmış durmuş.
Ağzı laf yapar. Eli kalem tutar. Böyle bir mahkumu hangi mahpushane idaresi kabul eder? Tabii hiçbir mahpushane idaresi
kabul etmez.
Katil kime derler Savcı Bey, bunu da hiç düşündün mü?
· Bir insanı katledene katil derler
Neden hep fıkaradan çıkar katiller, zenginler hiç öldürmez mi?
zaman denilen o hiçbir şeye aman vermeyen değirmen, en tutarlı görünen kocaman fikirleri taşları arasına alıyor, öğütüp un ufak ediyordu.
Sen emir kulu.
O emir kulu! Peki bu Allahın kulu kim?
Kollarım çürük ağaca dönmüş şuna bak! Müslümanlık ayrı, gardiyanlık ayrı mı? Benim de bir türlü kafama girmeyen bu işte. Sen
bana bir yudum su verseydin be dayı!
Müdür kalkıp da senin işine son mu verirdi? Olur mu böyle şey?
Ben aylarca bekledim.
Her gece bir şey alıp götürdü içimden ığıl ığıl. Hani şahdamardan akan kan gibi.
Tabi gün günden zayıf düştüm.
Ölseydim. Bir çabuk asıverselerdi!
Ben de kurtulurdum.
Beklemezdim böyle
aylarca ayağı bağlı sığırlar gibi. ..
Çıkası bir can için amanlık dilemezdim
Karlar yağsın kara karanlıklara.
Her bir dalın altında bin kurt ulusun.
Bir ağaç kovuğu bulurum ben de elbet içine sığınacak. ..
Hayvanların terkettiği bir in bulurum. Bulamazsam, kundaksız çıplak bir bebek gibi ölür giderim. Çaresiz bir bebek gibi ama: Dondum!
Korkuyorum! Aranıza alın beni ey insanlar! demem
Ama onlar bir kere kazan kaldırırlar mı kolaylıkla yatışmazlar. ..
Gayet iyi bilirler ki mahkumluktan öte bir köy vardır: O da
.ölümdür.
Duvarda asılı erzak dolabı
Mis gibi yağdan tutun da herşey var içinde. Kim pişirecek ama? Kim yiyecek ama?
Erzak dolabında, yiyeceklere sahip olmaa yetmiyor ki. Birde iç ferahlığına sahip olmak gerek. İç ferahlığı olmayınca yemek de
kopası gırtlaktan geçmiyor ki.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olmaz ağam! Aksine daha bir yakın olur.
Yaralara neşter atıyor..
sonra hiç acımadan tuz basıyordu.
Evrağım temize (Temyiz) kalktı Allahım.
Aylar geçti hala bir cuvap yoktur.
Cuvap gelse mi eyi, yoksa gelmese mi?
Ol görüp bi karar veremedim buna.
Kaat oyunu değil ki bu! Can oyunu.
Taş vurup ezdiler başımı
Kasıklarıma tekrneynen vurdular kan içinde kaldım. Soluğum kesileyazdı. Bunlar hiç tevterlere yazılmadı.
Kız kardaşımızı döğdüler. O da alkanlara boğuldu benim gibi. Kötü kötü söğdüler anması ayıp. Bunlar hiç tevterlere
yazılmadı
Ben onlarla sulf olamazdım. Olanları görmezden gelemezdim. Onlar ağa takımı, biz fıkara takımıyız. Onlar duşman bize!
Boyun eğdim mi bi kere, kız kardaşımız elimizden gitti demektir. Yallah tekmeynen vuraraktan açarlar kapılarımızı. Durup ta insan gibi kapı çalmazlar
Ben kızarsam kendime kızarım.
Neden?
Tabancamda bir kurşunda kendime saklamadım da ondan
Makinalı gibi taradı yüzümü daktilolar..
alnıma takır takır idam hükmünü yazdı.
İşte bak
..
ateş gibi yakıcı, buz gibi dondurucu..
ölüm hali bu olsa gerek.
Ben ölüme yaklaştım
İşin aslına bakılırsa idam cezası, büyük bir sel felaketini önlemek için yapılmış, derme çatma, çürük setlere benziyordu
İnsanlar arasında derin aykırılıklar ve geçim sıkıntıları oldukça, yapanı ipe götürecek büyük suçlar daima olacaktı
Konuşacaktı. ..
Ama içinden içinden.
Haykırarak değil.
Gücü bu kadarına yetiyordu.
Artık gücünün tek bir insan olarak nerelerde sınırlı olduğunu anlamıştı.
İçinden kendi kendine konuşmasına da karışacak değillerdi ya?
Yoksa şu çekilmez hayatı nasıl edip de yaşardı Beyni kurşun gibi eriyerek akardı alimallah.
Yüreği dayanamaz bu kadar acıya, bir ateş tuğlası gibi çatlardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir