İçeriğe geç

Fihi Ma Fih Kitap Alıntıları – Mevlana Celaleddin-i Rumi

Mevlana Celaleddin-i Rumi kitaplarından Fihi Ma Fih kitap alıntıları sizlerle…

Fihi Ma Fih Kitap Alıntıları

Israrla arayan bulur.
Kapıyı ısrarla çalana kapı açılır.
Gönül tanıklık ettikten sonra dilin tanıklığına ne hacet?
Müftüler fetva verseler de sen yine kalbine danış!
İnsanlarla konuşmayı aslında haram sayarım, Ama karşımdaki sensen sözü uzattıkça uzatırım.
Sen iki cihandan daha değerlisin! Napayım ki, kadrini bilmiyorsan!
Kendini bilen Rabbini bilir.
İyi biliyorum ben, hem de çok iyi -Zırvalamak da huyum hiç değildir-
Ki rızkım bana koşarak gelecektir.
Zahmet çekerim ben onun peşinde koşsam.
Zahmetsizce gelecektir, sakince durursam.
Kısasta (adil karşılık kanununda) sizin için hayat vardır. Bakara, 2/79.
Şüphe yok ki kısas, bir kötülüktür ve Yüce Allah’ın inşa ettiği bir şeyin yıkımıdır. Fakat bu kötülük cüz’idir. Çünkü insanları cinayete karşı korumaya yarar ki o zaman bu külli bir iyiliktir. Küllü hayır uğruna cüz’i şerri istemek, şer değildir. Buna karşılık küllü bir şerri kabullenmek uğruna cüzi bir şerri istememek fenadır.
İki rekat namaz bu fani dünyadan da,
İçindeki her şeyden de daha hayırlıdır.
Bu ümmette beden çarpılması yoktur
Ey zeki kişi! Ancak gönül çarpılması olur.
Sen, Ey Allah’ın Elçisi! Dinini benden al, çünkü rahatım kaçtı! diyorsun. Bizim dinimiz, kişiyi muradına erdirmeden bırakmaz.
Bu dünyanın işlerini de öte alemin işlerini de zahmetsiz halletmek mümkün olmadığına göre, sen zahmetlere ahiret için katlan da emeğin heba olmasın!
Onlar yüzlerindeki secde izleriyle tanınırlar.
Fetih,48/49
İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyin!
Hadis, bkz.İhyâ, 1/74 ve Buhârî, 1/24
Bir baksana yüzyıldan yüzyıla binlerce kuşak gelip bu Derya’dan doldurdular, sonra da boşaltıp gittiler! Gör işte, ne bitmez tükenmez ambardır bu ambar!
Gece uzundur, sen onu uykunla kısaltma! Gündüz parlaktır, günahlarınla soldurma!
Denize ulaşıp da inciler ve yüz bin kıymetli şey devşirmek dururken, oradan sadece bir sürahi su almak ne yazık!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Eline küçük bir ayna al! Eğer ayna net olarak gösteriyorsa, eşyalar orada oldukları gibi gözükecek, yalnız oranları değişebilecektir. Bu hâdiseyi sözlerle anlatmanın imkânı yoktur. Sözler sizde sadece bir yankı uyandırabilir.
Ene’l-Hakk Gerçeği Insanlar şu Ene’l-Hakk
sözünde büyük bir iddi- anın bulunduğunų sanır. Hâlbuki “Ene’l-Hakk , büyük bir tevazuun göstergesidir. Zira Ben Allah’ın kuluyum! diyenler, biri kendine ve diğeri Allah’a ait olmak üzere, iki ayrı varlığın olduğunu dile getirmiş olurlar. Fakat Ene’l- Hakk diyen, kendisini ortadan kaldırır. O, Ene’l-Hakk , yani “Ben yokum, hep O’ndan ibarettir; Allah’ın dışında hiç kimsenin varlığı yoktur. Ben katıksız yokluğum, ben hiçim! der. Bunu diyebilenin tevazuu büyüktür.
Kebap ve nefis lokma tatlıları yesen,
Bunların yanında da saf şarap içsen,
Tut ki rüyadasın ve su içmektesin.
Yine susuzsundur sen uyandığında,
Su içmenin hiç yararı olmaz rüyada.
Pervane odur ki yanmasına ve azap çekmesine rağmen alevden uzaklaşmaya dayanamaz
Allah her müşküle tek tek ayrı ayrı cevap vermez. Tek bir cevapla meseleler aydınlığa kavuşur ve sorunlar halledilir.
Şikayetçiyim elbet dertlerimden, ama
İnsanlar özrümü bilip ayıplarlar diye
Dökemem onları ben asla ortalığa.
Şu ağlayıp duran mum misaliyim,
O mum ateşle sohbetinden mi ağlar,
Yoksa balından ayrıldığında mı?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Asıl saygı, hâl ve şarta uygun davranıştır.
Bak o dağın üzerine konup kalkan kuş, o dağın nesini azalttı nesini arttırdı ?
Sözlerin en iyisi, fayda verenidir, çok olanı değil.
Her ustadan, her dosttan bir şey anlamayı, bir şey bellemeyi umun.
Nasılsın, gönlün hoş mu? Gönül aziz bir şeydir.
Herşeyi, aramadıkça bulamazsın;
Fakat bu dost başks; bunu bulmadan arayamazsın.
Dünya, uyuyanın gördüğü rüyaya benzer.
Aynayı herkes sever; herkes sıfatlarının aynasına, herkes, kendine fayda veren şeylere âşık olur; fakat yüzündeki gerçekten haberi bile yoktur. Örtü altındaki ayna, yüzünün aynasıdır senin
Mecnun, Leyla’ya bir mektup yazmak istedi; eline kalemi aldı, şu beyti söyledi:

Hayalin gözümde, adın ağzımda;
Anışın gönlümde, nereye yazayım?

Nerde olursan ol, ne halde bulunursan bulun sevmeye, âşık olmaya çalış.
Sevgi mülkün, ülken oldu mu boyuna âşık
olursun; mezarda da, mahşerde de, cennette de âşık olursun; sonu gelmez ya; boyuna âşık olursun
Değerli mi değerli bir inciyi, değerini bilmeyen bir çocuğun eline verirsen biraz
öteye gidince eline bir elma tutuştururlar,
o inciyi alıverirler
Dünya ancak oyundur.
Şunu bilmek gerekir ki herkes, nerde olursa olsun, muhtaç olduğu şeyin yanıbaşındadır, ondan ayrılmaz.
Bir şey yok olmadıkça faydası görünmez; hani söz gibi. Sözün harfleri bitmeden, söz söylemeden, söz söylenmeden dinleyen, faydalanamaz.
Mesela sabahleyin kalkınca ibadete koyulmak daha iyidir. Nefis daha yatışmıştır, daha esendir, daha arı-durudur; herkes, kendisine yaraşan kulluğu, kendi miktarınca yapar, yerine getirir.
Zamanı, işlere bölmek, her iş için bir zaman ayırmak gerek.
Derviş latiftir, her şey tesir eder ona, her şey görünür, belirir onda.
Şu halde yücelik görünüşte değildir; anlamlar dünyasındadır; o öz, onda varken herhalde odur üst olan, odur yüce olan.
İnsan, kuşkular, işkiller içindedir. Ondan kuşkuyu, işkili gidermeye imkan yoktur; meğer ki aşık olsun. Aşık oldu mu, onda ne kuşku kalır, ne işkil. Bir şeyi sevdin mi ona karşı kör eder, sağır eder seni o sevgi.
Acı su, tatlı suyu içmiş olana acı gelir.
Bundan önce kafirler, putları öperler, putlara secde ederlerdi. Biz de şu zamanda onun tıpkısını yapıyoruz. Gidiyor, Moğollara secde ediyoruz; sonra da kendimizi Müslüman sayıyoruz. Ayrıca içimizde hırs, istek, kin, haset gibi bunca put var; bunların hepsine de itaat etmedeyiz; hem içten, hem dıştan bizde aynı işi yapıyoruz; sonra da kendimizi Müslüman sayıyoruz.
esirgeme ağacını gönüllerinize dikin;
Adâlet suyuyla sulayın, yeşertin o ağacı; zulüm sarmaşığını uzaklaştırın ondan Çünkü adâlet, pek yüce birşeydir, pek değerli bir incidir.
Kim bizi iyilikle anarsa Dünyada, adı iyilikle anılsın.
Gönlü, hatırı hoş olmayan, yırtılmış ağa benzer; bir işe yaramaz. Birisinin hakkında beslenen dostluk da aşırı olmamalı, düşmanlık da. Bunların ikisinden de ağ yırtılır; ortalama gerek.
O Ay parçası güzel, yüz yıl yaşasın;
Onun gam oklarına okluk olsun gönlüm.
Aşkı, ancak bir başka aşk giderir.
«Fayda vermeyen bilgiden, senden korkmayan
gönülden sana sığınırım.» Hani gönülde korku yoksa sanki
yaşamak da yoktur orda. Bütün yaşayış, bütün tat, o
korkudadır.
Susmak, bilgisizin bilgisizliğine bir örtüdür, bilgine ise
süs.
Geç geldin, yanımdan da tez gittin
Geç gelmek, tez gitmek gülün harcıdır.
Sevgiyi kolay sanan bir bana baksın;
Halim anlatır ona; korkutur onu elbet.
Her şeyi, aramadıkça bulamazsın;
Fakat dost başka; bunu bulmadan arayamazsın.
Seninle
konuşmadıkça seni göremiyorum ben.
Bilmez misin ki cevap vermemek de cevaptır.
Defîne yıkık yerde olur
Peygamber dedi ki: Gece uzundur, uykunla kısaltma onu; gündüz ışıtır; suçlarınla bulandırma, karartma onu.
Melek bilgiyle kurtuldu; hayvan bilgisizlikle kurtuldu; İnsanoğluysa ikisinin arasında çekişe-dövüşe kaldı gitti.
Hikmeti, ehli olmayandan başkasına vermeyin; ona
zulmetmiş olursunuz; ehlinden de esirgemeyin, ehline
zulmedersiniz
(Allah dilerse)Bir sivrisineği Nemrûd’a musallat eder, onunla
Nemrûd’u öldürür
Müftüler fetva bile
verseler kalbine danış. Gönlünde bir anlam var senin
Bir kuş o dağa kondu, sonra uçtu gitti;
Bak da gör, o dağda ne birşey fazlalaştı, ne birşey
eksildi dağdan.
Aşk da’vâsında bulunmak kolaydır; lâkin o da’vâya delîl ve burhân ister.
Tanrıyı akılla-fikirle bulmaya uğraşma; aklı-fikri Tanrıya ulaştırmaya savaş.
Sadaka belâyı giderir. Nasıl ki okları, kalkanları yarattı. Büyük oka büyük kalkan.!
Erenin izi eseri şudur: Onunla oturanların gönülleri yatışır, hoşlaşır, genişler.
Esenlik ona, Peygamber, Yahudilerden, Hintlilerden sakının, isterse yetmiş fersahlık yerde olsunlar dedi.
Esenlik ona, iki Yahudi kalsa gene de Müslümana kastederler dedi.
Birisi , her yılda iki bayram, her ayda dört Cuma olmasındaki hikmeti sordu.
Dedim ki: Maksat Tanrı dostlarının, Tanrıyı sevenlerin bir araya gelmeleri, birleşmeleri, birbirleriyle konuşup görüşmeleridir. Çünkü Topluluk rahmettir, ayrılık azap. Maksat da canlarla bedenlerin birbirlerine alışmaları, başlangıçtaki birlikle sondaki birlikten haber almalarıdır. Bu topluluğun, bu gönül huzurunun, bu fikir birliğinin bereketiyle de tüm olsun, parça-buçuk olsun, Tanrıdan dileklerine,isteklerine kavuşurlar.
Rabbiniz değil miyim. sorusu üç kere soruldu;
inananlar, her üçünde de Evet dediler. İsyan edenler, ilkin evet dediler, ikinci defa, üçüncü defa sustular. Kâfirler, üçüncüde de hiçbir şey söylemediler; bâzısı der ki: En sonunda lâ dediler; hâsılı lâ belâsına uğradılar gitti..!
Bedeni sağ-esen olan kişi. Tanrı nerde der, görmüyorum ki. Fakat bir ağrıya, bir sızıya uğradı, sayrılandı mı, yâ Allah, yâ Allah demeye koyulur; Tanrıyla sırdaş olur, söyleşir. Gördün ya, demek ki sağlık, perdedir ona; Tanrı, o derdin altında gizliymiş.
Yeryüzü, sana öylesine bir zevk vermiş ki göğü istemiyorsun bile. Oysa ki asıl zevk yeri göktür; yeryüzü gökten hayat bulur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir