İçeriğe geç

Efsane Kitap Alıntıları – İskender Pala

İskender Pala kitaplarından Efsane kitap alıntıları sizlerle…

Efsane Kitap Alıntıları

Allah’tan başka galip yoktur.
Sevgiliye hiç dokunmamak ve kalbini, kalplerin gerçek sahibi olan Allah’a teslim edip aşkı öylece tatmak. Aşkın hamurunu dostlukla yoğurmak ve o dostluğun sürmesini istemek.
Dünya için birbirini sevip dost olanlar, o gün düşman olurlar. Ancak Allah’tan korkan, Allah için dost olanların dostlukları sürer.
Beni evvel öldürmüştün, şimdi geri dönüp geldin. Maktulüne ciğeri mi yandı katilin? Özlemek, usanmaktan iyi değil mi? Hasret de vuslattan? Eğer kıymet bilirsen.
Sevgiliye vuslat yaşarken vedalaşmak da nedir ya Rabbi!.. Gülmek gereken zamanda ağlaşmak da nedir ya Rabbi?
Renkleri göz alan bir kuş idin de kurduğum tuzaklara doğru hiç uçmadın. Gönül gemisini bela fırtınalarıyla dolu deryalara saldım da bir kerecik yolculuk yapmadın. Canım şeker isteyip dururken kader yıllar yılı perhiz verdi de sen bir kez tatlılık eylemedin. Gözüm temaşa istedikçe sen kendini gizledin de gönül sıkıntılar çekti, dönüp bakmadın. Güneş senin yüzünü sakladıkça, gençliğim karanlığa battı; gündüzsüz gecelerde takatlarım kesildi, bilmedin.
Güneşe bakıyor, aya bakıyor ve onun da aynı ay veya güneşi görüyor olduğunu düşünüyor ama doğrudan ona bakmanın yolunu bulamıyordum. Meğer nerede olduğunu bilmeden onu özlemek ne kadar kolaymış.
Gençliğe göre yaşlılık -eğer değerlendirilirse- nimet sayılır. Tecrübeler ve yapılacak işler vardır, meşgale ve hayat vardır. Genç birine göre bir yıl çok uzun bir zamandır ve her şeyi hemen yapıvermek ister. Oysa yıllar ilerledikçe damarda kan durulur, hayat tecrübeleri birikir ve her şeyin zamanı kollanır. Gençler için yaşayacak daha çok uzun yıllar vardır ama yaşlılar için hayat sanki sona gelivermiştir. Gençler için yılların uzun, yaşlananlar için kısa gelmesi de bundandır. Yirmi yaşında bir genç için bir yıl, ömrün yirmide biridir ama bencileyin ellilerinde bir adam için bir yıl ömrün ellide biri kadar kısadır. Başlangıçlar ve bitişler, duruşlar ve yürüyüşler, ilgiler ve ilgisizlikler, hedefler ve başarılar hep bu açıdan değerlendirilerek bir yıla sıkıştırılır. Artık kaybedilecek zaman kalmamıştır.
Uğraşacak meşgalesi olanlar için yaş ilerledikçe yıllar daha hızlı geçiyormuş gibi gelir; ama yüreğinde dert taşıyanlara göre gün gelir, asra bedel olur.
Sevgiliye gülümsemek kolaydı da onun kaş çatmasına dayanılabilir miydi? O kaş çatışı bir kere gördükten sonra gülümsemelerin değeri kalır mıydı?
Gerçekten, hayat ne garip değil mi efendimiz, kimine nimet, kimine zahmet, kimi yürekte, kimi kürekte!
..Bilakis bir gün ona kavuşacağım diye ayrılığı hoş tuttum, yıllar süren umutlarımı hep onun koynunda besleyip büyüttüm. ..
Hüner sahibinin hazinesinin anahtarı ağızdaki dilidir.
..
Hemen her gecemin son hayali ,her sabahımın ilk düşüncesiydi
Anın içinde yaşıyorsun, anın içinde ölüyorsun.
Pusulası kıbleyi, haritası istikameti göstermeyen hiçbir gemi ebediyet denizinde sağ ve salim seyredemez.
Ey kaderleri elinde bulunduran, ben kendim için yol bilmiyorum, bana yol öğret.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yürüttüğüm davanın samimiyetine inanmayan bir alay adamla, -adına mücahit bile denilse- nasıl yol yürüyebilir, nasıl yoldaşlık edebilirdim?
kişinin burcu ve bedenî özellikleri ruhunu her zaman ele verir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
sevgili ne istediğini her zaman söylemez, seven anlamalıdır!
Onurlu erkekler başarısızlıklarını eşlerinin görmesine veya bilmesine tahammül edemezlermiş.
Sürahi kırılsa kadeh ortada kalmaz; ey saki, baş gitse ayak payidar olmaz.
.. yüreğinde dert taşıyanlara göre gün gelir, asra bedel olur.
Doğru kişi, kulağından gireni kalbinde saklayan kişidir.
Sevgilinin gelişini beklemenin lezzeti bütün ömrümü doldurmuştu. Gelişini beklemek güzeldi de ya giderse korkusu içimi kemirip duruyordu.
Ömrünün yarısından fazlası onun bir gün çıkıp geleceğinin hayalini kurarak geçmişken
Aşksızlıktan taşlaşan kalplerimiz ,eski bir şiirin mısraları arasında birbirine çarpmış ve kıvılcım çıkarmıştı.Öylece kalakalmıştık.
Çünkü doğru kişi, kulağından gireni kalbinde saklayan kişidir.
Süveyda, insanın manevi varlığının ve idrakinin merkezi imiş. Kalbin tam ortasında bir kan pıhtısı, siyah nokta. Bütün kan dolaşımının ve bütün akışların merkezi. Kan damarlarda dönüp dolaşıp yine oraya gelirmiş.
Devlet mal ile değil hüner iledir; büyüklük yaş ile değil akıl iledir.
Çok şey bilmek, iyi bilmek sayılmaz.
Kadınların her şeyden haberi vardır; sen haberdar olduklarını bilmesen bile
Bak çocuk, insan bedeni dört gemiye hükmeder. Mide gemisi, gönül gemisi, zihin gemisi ve ruh gemisi Zaman denizinde gönül gemisini rehber edinenler bahtiyar ömürler sürerler. Zihin gemisini rehber edinenler bilge ömürler sürer ve mutlu olurlar. Ruh gemisini rehber edinenler ise hem bu dünyada hem öte dünyada kazanmış olanlardır. Mide gemisini rehber edinenlere gelince, er veya geç diğer üç gemiyi parçalayacak kayalıklara sürükler veya şeytanın askerlerine teslim ederler.
Hıristiyanlık artık Hz. İsa’nın vahiyle getirdiği din değil de Avrupalı milletlerin kendi çıkarlarına uydurdukları bir buyruktur.
Hiçbir zaman savaşmayanlar hiçbir zafer elde edemezler!
Çünkü doğru kişi, kulağından gireni kalbinde saklayan kişidir.
Yüce Tanrım!.. Ya ona azıcık merhamet ver, ya bana çokça dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım!.. Ya onu bana ver, ya beni ona!..
Yüreğimi yokladığımda kendime ben bile hayret ettim. Çünkü onu yüreğimin ta içinde, en derin yerinde buldum.
Kalpler Allah’a aittir.
İlk unutan da yine ilk insan oldu ve cenneti unuttu.
Zaman devran üzerinedir; kader aynasına bugün yansıyan yarın değişir.
Yüce Tanrım!.. Ya ona azıcık merhamet ver, ya bana çokça dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım!.. Ya onu bana ver, ya beni ona!..
Tanrı her dilde güzel şeyler söyler.
Süveyda, insanın manevi varlığının ve idrakinin merkezi imiş. Kalbin tam ortasında bir kan pıhtısı, siyah nokta. Bütün kan dolaşımının ve bütün akışların merkezi. Kan damarlarda dönüp dolaşıp yine oraya gelirmiş.
Nedense müslümanlar çok korkak olmuşlar; artık ne Hz. Peygamber zamanındaki gibi, ne de Tarık bin Ziyad’ın askerleri gibi cesur idiler.
Özlemek, usanmaktan iyidir demiştim.
Yakından görmeye dayanamayabilirdim. İnsan güneşe ne bakabilir ne de onu kucaklayabilir küçük sincabım gözü kamaşır ve bedeni yanar çünkü.
Sevilen, her şeyi hatırlıyorsa, sevenin hatırlamaması düşünülemezdi çünkü. Seven sevgiliye bir şey hediye etse, sevgili o hediyeyi daima göreceği için aklından çıkarmaz, bu vesileyle seveni hatırlardı.
Gerçekten hayat ne garip değil mi efendimiz, kimine nimet, kimine zahmet, kimi yürekte, kimi kürekte!
Yüce Tanrım!.. Ya ona azıcık merhamet ver, ya bana çokça dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım!.. Ya onu bana ver, ya beni ona!..”
Kulağından gireni kalbinde saklayan kişi makbul kişidir.
Haddini bilmeyene haddini bildirmek, öksüze kaftan giydirmek kadardır.
Onurlu erkekler başarısızlıklarını eşlerinin görmesine veya bilmesine tahammül edemezlermis.
Sırları, bağrında gizli duran biri olarak yaşamanın ağırlığını kimse bilemez.
Zaman denizinde gönül gemisini rehber edinenler bahtiyar ömürler sürerler.
Bağlandığınız zincirin anahtarını ele geçiremiyorsanız zinciri suçlamaktan vazgeçin!
Billure… Gözümün nuru…
Gönül ülkesinin önemini,maddi bütün kaygıların dışında insanın asıl vatanını gönül ülkesi olduğunu, bu yüzden gönül ülkesiyle cennet arasında özel bir yol bulunduğunu, bu yolu tutturanların bahtiyar ömürler sürdüklerini söyledim.
İyi bil ki oğul,rüzgâr eken hep fırtına biçmiştir ve bunların zulmüne de bir dur diyen çıkacaktır
Sevgiliye hiç dokunmamak ve kalbini, kalplerin gerçek sahibi olan Allah’a teslim edip aşkı öylece tatmak. Aşkın hamurunu dostlukla yoğurmak ve o dostluğun sürmesini istemek.
Biz şimdi o gündeyiz ki, Allah buyurur:
‘Dünya için birbirini sevip dost olanlar, o gün düşman olurlar. Ancak Allah’tan korkan, Allah için dost olanların dostlukları sürer.’
Sevgiliye gülümsemek kolaydı da onun kaş çatmasına dayanılabilir miydi? O kaş çatışı bir kere gördükten sonra gülümsemelerin değeri kalır mıydı?
Sevgili ne istediğini her zaman söylemez, seven anlamalıdır!
Sevgiliye vuslat yaşarken vedalaşmak da nedir ya Rabbi!..
Gülmek gereken zamanda ağlaşmak da nedir ya Rabbi?
Hz. Süleyman Allah’tan cinlere ve rüzgâra hükmedebilme gücünü istediğinde,
Allah ona yüzüncü adını öğretmiş.
O da yüzük şeklinde bir mühür yaptırıp üzerine yüzüncü adın sembolü olarak bu mührü kazıtmış. Böylece cinlere ve rüzgâra karşı yüzüğünü tuttuğunda onları yönetebilir olmuş.
Cinleri yöneterek Mescid-i Aksa’yı inşa ettirmiş; rüzgâra hükmederek de Melike Belkıs’ın tahtını getirtmiş.
İç içe geçmiş iki üçgenden ibaret olan
bu altıgen yıldız eskiden beri Müslümanlar tarafından kullanılan bir tılsım gibiydi.
“olacak olsa gerek çar u naçar / gerek kalbin gen tut, gerek dar”

barbaros hayreddin paşa

Erdemli kişilere ziyanı dokunan iki şey vardır: Konuşmak gerekirken susmak ve susmak gerektiğinde konuşmak.
Bağlandığınız zincirin anahtarını ele geçiremiyorsaniz zinciri suclamaktan vazgeçin.
Hiçbir zaman savaşmayanlar hiçbir zafer elde edemezler.
“Üff!… Kafam karıştı. Alkala sahi sen kimsin? Ve ben seni neden seviyorum?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir