İçeriğe geç

Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi Kitap Alıntıları – Umberto Eco

Umberto Eco kitaplarından Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi kitap alıntıları sizlerle…

Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi Kitap Alıntıları

Sis dağılınca, havada biriken
Buharın gizlediği nesneleri
Göz nasıl yavaş yavaş seçmeye başlarsa,
Gözlerim yoğun karanlığı deliyordu
Bir dönemeçte anlık bir güneş parlar, bembeyaz siste bir mimoza.
Ruhum lambaların değişken sisine dalmak için tramvay camlarını siliyordu. Sis, el değmemiş kız kardeşim benim Kalın, dönük, gürültüleri saran ve şekilsiz hayaletler yaratan bir sis Sonunda dipsiz bir uçurumun kenarına geliyor, devasa bir siluet görüyordum, kefene sarılı, lekesiz kar beyazı. Adım Arthur Gordon Pym.
Seni hep görmek istedim,belki benim yüzümden,kısa sürmüş olsa da,benim için hep çok güzel bir anı olarak kalacaksın. Yani demek istiyordum ki her şey güzeldi.
Hazin ve kalıcı hatıralar yaşarken geride bıraktığımız bu ölüm izi
Cyrano yıllarca sevmiş ve Roxane onu sonunda anlamıştı.
Ben de bekleyebilirdim. O akşam cennete ulaşmama ramak kalmıştı.
Bir enseyi sevmek.
Ve sarı ceketi.
Okula gelirken giydiği ilkbahar güneşiyle parıldayan – ve şiirlerime giren – o sarı ceketi sevmek.
O günden sonra, ne zaman sarı ceketli bir kadın görsem hep onu hatırlayıp dayanılmaz bir özlem duydum.
Gianni’nin sözlerim şimdi anlıyorum: tüm hayatım boyunca,
tüm serüvenlerimde Lila’nın yüzünü aradım.
Tüm hayatım boyunca Cyrano’nun son sahnesini oynamayı bekledim. Belki de başıma gelen kazaya yol açan şok o sahnenin bana sonsuza dek yasak olduğunu anlamak oldu.

On altı yaşında, bana Vallone’deki geceyi unutma umudunu verenin Lila olduğunu şimdi anlıyorum, çünkü hayata tutunmak için yeni bir aşka yelken açtım. Acınacak şiirlerim Rahat Ölüm
Deneyimi’nin yerini almıştı. Lila benim olsun demiyordum, ama
yanımda ya da önümde olursa, lise yıllarımı -nasıl desem – tırmanışta geçirecek ve çocukluk yıllarımla yavaş yavaş banşacaktım.
Lila ansızın ortadan kaybolunca, üniversiteye kadar belirsiz bir
haleti ruhiye içinde yaşadım, sonra o çocukluğun simgeleri olan
büyükbabam, annem ve babam sonsuza dek yok olduklarında,
çocukluğuma iyi gözle yaklaşma girişiminden vazgeçtim.
Bilinçaltına atıp her şeye sıfırdan başladım.
Bir yanda avutucu ve umutlandıncı bir eğitime kaçış (Üniversitede Direniş tarihi değil, Hypnerotomachia Poliphili okudum), diğer yanda Paola’yla karşılaşmam.
Ama, eğer Gianni haklıysa, içimde bir hoşnutsuzluk kalmıştı. Lila’nın yüzü dışında her şeyi bilinçaltına atmıştım ve onu kalabalıklar arasında aramaya devam ediyor, yitirilmiş şeylerle yapıldığı gibi geriye değil, ileriye giderek, şimdi boşuna olduğunu bildiğim bir arayışla onu bulacağımı sanıyordum.

Ani kısa devrelerle kesintiye uğrayan labirent biçimli bu derin
uykumun yarattığı bu labirent sayesinde değişik dönemlerin gidiş yönünü bilsem de, zaman okunu yok ettiğimden, ileriye ya da geriye dönük canlandırabiliyorum-

Bu genç sanatçılar pudra kokusunu resmetmeyi biliyorlardı.
Dergiler, modası henüz geçmiş art nouveau’ya özlem dolu bir dönüşün ve bir zamanlar moda olan şeyleri yeniden keşfetmenin ve belki de henüz eskimeye yüz tutmuş güzellikleri anımsatmanın ötesinde gelecekteki Havva örneklerine bir soyluluk havası veriyordu.

Ama sıradan, muhtemelen modası geçmiş bir Havva’yı görünce durakladım ve kalbim çarpmaya başladı.
Gizemli alev değildi bu, tam anlamıyla kalp çarpıntısıydı, bugüne duyulan özlemle karışık irkilmeydi.
Uzun altın rengi saçlı bir kadın profiliydi bu, gökten inmiş
bir melek gibiydi.
Aklımdan şu satırlan ezbere okudum:

Mahzun ve solgun zambaklar
Ölüyor ellerinde sanki birer mum.
Yayılan kokular parmaklarının arasından uzaklaşıyor
sıkıntıların bayıltıcı soluğuyla.
Açık renkli giysilerinden kıvrım kıvrım yayılıyor etrafa
hüsran ve aşk.

Şimdilik aradığım yıkıntılar ve ıssız yerler, eğer varsa, orada, güneşin altındaydı, ama görülmüyorlardı.Çünkü sis benim içimdeydi.Yoksa onları gölgede mi aramalıydım? Vakit gelmişti.
Bir deli nasıl mantıklı bir varsayımda bulunabilir? Üstelik, başkalarının kurallarına göre insan her zaman delidir.
onu sevdiğim için benimle aynı duyguları paylaşmadığını düşünemezdim. Ama tüm âşıklar gibi yanılıyordum, ona ruhumu veriyor ve benim yaptığımı onun da yapmasını istiyordum, ama binlerce yıldır bu böyleydi. Yoksa edebiyat olmazdı.
Diyelim ki kambur, kör, sağır ve dilsiz doğdun ya da sevdiğin insanlar teker teker gözünün önünde öldüler, annen, baban, karın, beş yaşındaki çocuğun, o zaman ahret, yaşadığın acıların, değişik bir biçimde, ama sürekli tekrarı olmaz mı?
Hafızama kavuştum. Ama ansızın iyileşince, anılar şimdi çevremde yarasalar gibi dönüp duruyorlar.
Nerede okudum, bilmiyorum ama, şairler iki sınıfa ayrılırmış: İyi şairler, bir süre sonra kötü şiirlerini yırtıp atar, Afrika’ya tüfek satmaya giderlermiş, kötü şairlerse şiirlerini yayımlamaya ve ölene dek yazmaya devam ederlermiş.
Radyo, açılınca beş yüz yıl önce düşünülen, söylenen ve basılan şeyleri bulacağın antika bir kitap gibi değildir.
Eğer bodrum katı öteki dünyayı düşündürüyorsa, tavan arası da biraz soluk bir cennet getirir akıllara, ölü bedenler tozlu bir aydınlıkta kendilerine bir cennet bahçesi bulurlar, ama yeşillik olmadığı için, kurumuş tropikal bir ormana, yapay bir kalmışlığa çok hoş bir saunaya dalmış gibi hisseder insan burada kendini.
Koleksiyonculuk anal kişiliklere özgüdür, bunu bilmem gerekir, insanlar ellerine ne geçse, hatta Coco-Cola kapaklarını bile biriktirmeye hazırdır, üstelik telefon kartları benim antika kitaplarımdan daha ucuz.
“Barışçı ve şiddet içermeyen çağrıları destekliyordun, ırkçılığa çok öfkeleniyordun. Canlı canlı kesip incelemeye karşı çıkan bir derneğe üye bile oldun.”
“Canlı hayvan, herhalde.”
“Elbette. İnsan kesip incelemenin adı savaş.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir de unutmak için içen ya da uyuşturucu kullanan insanlar vardır, ah bir unutabilsem derler. Yalnızca ben biliyorum gerçeği: Unutmak korkunç. Hatırlamak için bir uyuşturucu var mıdır?
Ruhum lambaların değişken sisine dalmak için tramvay camlarını siliyordu. Sis, el değmemiş kız kardeşim benim
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Venedik’te Büyük Kanal ve Rialto Köprüsü, San Marco Meydanı ve gondollar var. Şehir rehberlerinde yazan her şeyi bilirim.

Belki de Venedik’e hiç gitmemişimdir, otuz yıldır Milano’da yaşıyorum, ama Milano benim için Venedik gibi. Ya da Viyana gibi:
Sanat Tarihi Müzesi, Üçüncü Adam, Harry Lime Prater
Dönme-dolabı’mın üzerinde isviçrelilerin guguklu saati keşfettiklerini söylüyor. Yalan söylüyordu: guguklu saat Bavyeralıdır.”

Eve girdik. Balkonları parka bakan güzel bir daire. Bir dizi
ağaç gördüm gerçekten. Doğa dedikleri gibi güzel. Antik mobilyalar, belli ki varlıklı bir insanım. Ne yapacağım, salonun, mutfağın nerede olduğunu bilmiyorum.

paola bana Anita’yı tanıştırıyor, ev işlerinde bize yardımcı olan Perulu kadın, zavallıcık beni gördüğüne sevinsin mi, yoksa bir ziyaretçiymişim gibi mi karşılasın bilemiyor, dört dönüyor, banyonun kapısını gösteriyor ve şöyle söylüyor:
“Pobrecito el senor Yambo, ay Jesusmaria, işte temiz havlular burada, Bay Yambo.”

Başkalarının kurallarına göre insan her zaman delidir.
O günden sonra, ne zaman sarı ceketli bir kadın görsem hep onu hatırlayıp dayanılmaz bir özlem duydum.
Susarak sahip olduğum şeyi korumuş ve hiçbir şey kaybetmemiştim.
Gianni mayısta bana ölmekte olan bir hastasına kum tedavisi öneren şu doktor fıkrasını anlatmıştı. İyi mi gelir, Doktor Bey? Fazla bir etkisi yoktur, ama toprak altına girmeye alışır insan.
Bağışlatacak hiçbir şeyim olmadığı için bağışlanmam da olanaksız. İnsanın kendini sonsuza dek cehennemlik hissetmesi için yeterli bu.
Adalet kıskançlığıdır bu, kimilerinin dünyadaki herşeye sahip olması, kimilerininse açlıktan ölmesini anlayamazsın.
Belki de yalnızca
bu dizeleri yaşamak için doğdun,
ve bunu bilmiyorsun.
İyi şairler, bir süre sonra kötü şiirlerini yırtıp atar, Afrika’ya tüfek satmaya giderlermiş, kötü şairlerse şiirlerini yayımlamaya ve ölene dek yazmaya devam ederlermiş.
Bir öğretmen, bir başka öğretmenin geliştirmene izin vermediği eleştiri ruhunu ortaya çıkarabilir.
Bir yenilgi yüzünden duyulan kinden başka hiçbir şey insanın kendini feda eymesini sağlayamaz.
Moda değil kıskançlık
Artık kullanılmayan bir çılgınlık.
Günde beş öğün yemek yiyen bir halk, terasında domates yetiştirmek zorunda olan insanlarsa öfke uyandırıyordu.
Kediler pencereden düşüp burunlarını yere çarparlarsa bir daha hiç koku alamazlarmış ve koklama duyusu onların yaşamlarında çok önemli olduğu için artık hiçbir şeyi tanımlayamazlarmış. Ben burnunu yere çarpmış bir kediyim.
Okul kitaplarında savaşın zorluklarından söz etmek hoş değildi; geçmiş zaferleri kutlamak için günümüz atlanıyordu.
Sis kullanışlıdır. Kenti kocaman bir şeker kutusuna dönüştürür, halkı da şekere
Hiçbirimiz Sibilla’nın özel hayatı var mıydı, öğrenemedik. Her zaman sakin, her kim olursa olsun, sanki ilk kez iyilik yapıyormuş gibi yardıma hazırdır, kırıtmadığı için asıl, cilveli gelebilir insana
Unutmak korkunç. Hatırlamak için bir uyuşturucu var mıdır?
Sevmiş olduğunu hatırlamazsan, sevdiğin kişi sevgine layık mı bilemezsin.
Sevmenin güzel yanı, diyordum kendime, sevdiğini hatırlamaktır. Tek bir anıyla yaşayan insanlar vardır. Ama sevdiğini düşünüp hatırlayamazsan? Sevmiş olup da hatırlayamamak ve sevmediğin kuşkusuna kapılmak daha da kötü.
Alzheimer üzerine anlattığı o fıkra nasıldı? İlginç yanı, her gün yeni insanlarla karşılaşıyorsun
Hayatımız işte böyle geçip gidiyor, yalnızca geçmişi aklına getirerek gelecek olanı önceden bilebilirsin.
Kendimi cennet bahçesini keşfetmiş bir Âdem gibi hissettiğimi söyledim.
Hatırlamak bir iştir, bir lüks değil.
Karşı koyamayan hep birileri oldu o gülüşüne. Sen de onlara karşı koyamadın, herşeye dayanılır, ama günaha sokan şeylere dayanılmaz derdin hep.
Zevk acının dinmesidir, ama kaşıntı bir acı değildir, zevk almaya davettir.
Lanet olsun ar­kadaşlarına anlatamamak bir yana, ara sıra, fırtınalı gecelerde ya­tak örtüsünün altında hoş düşüncelere dalmışken yeniden o duyguları tadamazsan yaşadığın serüven ne işe yarar?
Şimdilik aradığım yıkıntılar ve ıssız yerler, eğer varsa, orada, güneşin altındaydı, ama görülmüyorlardı, çünkü sis benim içimdeydi.
Derdi veren Tanrı, çaresini de verir
Hafızanın gücü çok büyük, Tanrım, onun sonsuz ve derin karmaşıklığı insanda neredeyse korku uyandırıyor
‘Dünya nasıl görünüyor?’
‘Bilmem. Kediler pencereden düşüp burunlarını yere çarparlarsa bir daha hiç koku alamazlarmış ve koklama duygusu onların yaşamlarında çok önemli olduğu için artık hiçbir şeyi tanımazlarmış. Ben burnunu yere çarpmış bir kediyim. ( )’
Kaybedecek bir şeyleri yoktu ve kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar gibi, tehlikeli olmaya başlamışlardı.
içinde öleceği otomobili almak için çok çalışmıştı.
Ölen gider, kalan da buna razi olur.
Şairler iki sınıfa ayrilirmiş: iyi şairler, bir süre sonra kötü şiirlerini yirtip atar, Afrika’ya tüfek satmaya giderlermiş, kötü şairlerse şiirlerini yayimlamaya ve ölene dek yazmaya devam ederlermiş.
önce hep iyiler gider zaten bu dünyadan, ama öbürlerini bilmem, ölmez o soysuzlar.
Bir öğretmen, bir başka öğretmenin geliştirmene izin vermediği eleştiri ruhunu ortaya çıkarabilir. Ustelik o yaşlarda dokuz ay, bir yüzyıl demektir.
her şeyin bir komedi olduğunu düşünmeye başlamazsan, öl gitsin.
Dünya nasıl görünüyor? diye sordu Paola.
Bilmem. Kediler pencereden düşüp burunlarini yere çarparlarsa bir daha hiç koku alamazlarmiş ve koklama duyusu onların yaşamlarında çok önemli olduğu için artık hiçbir şeyi tanimazlarmiş. Ben burnunu yere carpmiş bir kediyim.
Adınız ne peki?
bir dakika, dilimin ucunda.
Bir de unutmak için içen ya da uyuşturucu kullanan çılgınlar vardır, ah bir unutabilsem derler. Yalnızca brn biliyorum gerçeği: unutmak korkunç. Hatırlamak için bir uyuşturucu var mıdır?
Ben böyleyim işte. Uzun bir notada durdum, takılan bir plak gibi, başlangıç notalarını da hatırlayamadığım için şarkıyı bitiremiyorum. ( ) Şey gibiyim Yanan bir odun gibi. Odun yanar, ama dokunulmamış bir gövdeykenki halinin bilincinde değildir, öyle olduğunu da bilemez, ne zaman tutuştuğunu da. Tükenir gider, o kadar. Ben de aynen böyle yaşıyorum.
Dünya nasıl görünüyor? diye sordu Paola.

Bilmem. Kediler pencereden düşüp burunlarını yere çarparlarsa bir daha hiç koku alamazlarmış ve koklama duyusu onların yaşamlarında çok önemli olduğu için artık hiçbir şeyi tanımazlarmış. Ben burnumu yere çarpmış bir kediyim. Bir şeyler görüyorum, ne olduklarını anlıyorum elbette, mesela şu karşıdakiler dükkan, şu geçen bisiklet, işte ağaçlar, ama Ama onları hissetmiyorum, sanki üzerime başkasının ceketini giymeye çalışıyor gibiyim.

Hatırlamak güzeldir de, dedi Gratarolo. Biri, hatıranın, bir karanlık odada yakınsak bir mercek gibi hareket ettiğini söyler: her şeyi bir noktada toplar ve ortaya çıkan görüntü orijinalinden çok daha güzeldir.
Sen saman altından su yürüten biri değilsin, sen seven bir kadınsın ve beni sarsmamak için susuyorsun. Acı çekiyor, belli etmiyorsun, çünkü sen harika bir insansın
Elbette, her şeyin bir komedi olduğunu düşünmeye başla­mazsan, öl gitsin.
Tüm aşıklar gibi yanılıyordum, ona ruhumu veriyor ve benim yaptığımı onun da yapmasını istiyordum, ama binlerce yıldır bu böyleydi. Yoksa edebiyat olmazdı. 
Şeytan, çocuk yaşta olsanız bile ruhunuzu çalmak için size ke­ment atar Utanç verici ortamlardan ve konuşmalardan, iyi hiçbir şeyin olmadığı toplu gösterilerden uzak durmak, sizi günahtan ko­rumaya yarayacaktır.
Feldmareşal Kesselring, İtalyanlara hitaben yaptığı çağrıdan sonra, birliklerine şu emirleri vermiştir:
1. Savaşın gidişatını zararlı eylemleriyle bozan ve ka­mu düzenine ve emniyetine zarar veren silahlı asi çetele­ re, sabotajcılara ve suçlulara karşı daha güçlü bir biçim­ de savaşın .
2. Silahlı çetelerin olduğu bölgelerde rehin gruplan oluşturun ve bu yerlerde sabotaj eylemleri meydana gel­ diği takdirde rehineleri öldürün.
3. Misilleme yapm, Alman birliklerine ve askerlerine karşı ateşli silahların kullanıldığı yerlerdeki evleri gere­ kirse yakın.
4. Cinayet sorumlularım ya da silahlı çete liderlerini halka açık meydanlarda asın.
– Telgraf ve telefon hatlarının kesildiği, ayrıca yol ula­şımıni engelleyecek sabotaj eylemlerinin (yola cam kırı­ğı, çivi, vesaire dökülmesi, köprülere zarar verilmesi, yolların kapatılması) meydana geldiği yerlerde, bu hare­ketlerden oranın sakinleri sorumlu tutun.
Feldmareşal KESSELRİNG

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir