İçeriğe geç

Monsieur Proust Kitap Alıntıları – Celeste Albaret

Celeste Albaret kitaplarından Monsieur Proust kitap alıntıları sizlerle…

Monsieur Proust Kitap Alıntıları

Sadece duymak istediği sesleri duydu; kitaplarındaki sesleri.
Bugün, onu ilk görüşümün üzerinden altmış sene geçti fa­kat hala dün gibi. Bana sıkça Öldüğüm vakit Küçük Marcel’i hatırlayın, zira bir daha onun gibisini bulamayacaksınız, derdi. Ve bugün, her zaman olduğu gibi o zaman için de ne denli haklı olduğunu anlıyorum. Onu hiçbir zaman terk etmedim, onu düşünmekten ve kendime örnek almaktan hiçbir zaman vazgeçmedim. Uyuyamadığım gecelerde benimle konuşuyor gibi. Bana sıkıntı veren herhangi bir şey başıma geldiğinde kendime O burada olsaydı, ne tavsiye ederdi? diye soruyo­ rum. Ve Sevgili Celeste diyen sesini işitiyorum, ne diyeceğini biliyorum. Bana mutluluk veren her şeyde ise bunları bana onun gönderdiğini düşünüyorum, zira benim yalnızca iyiliğimi isterdi. Hayatı boyunca, mutlu bir şey yaşadığımda veya hakkımda bir iltifat işittiğinde öyle hoşnut olurdu ki. Bu dünyada bu denli güçlüysek, sonrasında güçlü kalmamak im­kansız ve ben eminim ki o, öbür tarafta da benim yanımda.
‘’Ondan sonraki herkes, yalnızca ufak hevesler olarak kaldı ’’
‘’Çiçekler yaşayan insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerin umurunda olmaz. Mezarları çiçeklerle donatmak bir gelenek, anlıyorum, ama siz de beni anlayın Celeste; benim mezarlıklara karşı bir bağlılığım olamaz. Kaybettiklerimi bu şekilde geri getirebileceğime inanmıyorum. Benim bağlılığım mezarlıklara değil, anılara.’’
Aradan on beş sene geçmiş olmasına rağmen, ölümünü hatırlatacak her anı onun için halen çok acı vericiydi.
İşlerin başında hep aşk vardır. Sonra ise hayat gailesi galip gelir, geriye sadece bir çeşit düzen kalır. Yine de her daim sürdürmeyi başaranlar da vardır, beraber kalabilmekten daha güçlü bir gereklilik olan birbirini anlamayı çözebilmiş insanlar. Ve bu insanlar Celeste, ne olursa olsun yıkılamaz bir bağ ile birbirlerine bağlıdır, sakın unutmayın.
‘’ çünkü çocukluk, her şeyin başladığı yerdir. Günahların da, sevapların da.’’
Tüm leylaklar ölür burada,
Kuşların tüm şarkıları kısacıktır;
Ve ben yazları düşlerim
Her daim

Yumuşaklıklarını kaybedene dek,
Dudaklar buluşur burada;
Ve ben o öpüşleri düşlerim
Her daim

Her insan yas tutar burada,
Bazen dostluklarına, bazen de sevdalarına;
Ve ben ayrılmayan çiftleri düşlerim
Her daim

Marcel Proust

Marcel Proust: Zaman, Celeste Üzerimde çok baskı yapıyor
Bay Proust’un intiharı onaylamamasının yanı sıra, hayatı kısaltacak böylesi bir olayı tasavvur dahi edemezdi; kitabı, onun tanrısı gibiydi ve ibadet arzusu öyle kuvvetliydi ki, ölümün araya girmesine müsaade etmezdi.
Çocukluk, her şeyin başladığı yerdir. Günahların da, sevapların da.
Bu dünyada bu kadar güçlüysek, sonrasında güçlü kalmamak imkânsiz.
“Çünkü Celeste, kaybolmuş cennetleri insan yalnızca kendi içinde bulabilir.”
“Çiçekler yaşayan insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerim umurunda olmaz.Benim bağlılığım mezarlara değil,anılara.”
“ çünkü çocukluk ,her şeyin başladığı yerdir. Günahların da,sevapların da.”
“Tanrım biraz olsun sıradışı birini bulmak için ne kadar çok insana tahammül etmek zorunda kalıyoruz.”
İçimizde taşıdığımız ölümü, yaklaştığında hissederiz
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Beni bu kadar mutlu eden şey hediyenin kendisi değil Céleste, arkasındaki düşünce ve zarafet.
Sevgili Céleste’ciğim, imkânsız diye bir şey yoktur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
( ) dış dünyayla tek bağlantım, yazdıklarım
Efendim, nasıl oldu da hiç evlenmediniz? Oysa ne ince, ne duyarlı bir eş olurdunuz; üstelik hayran olunası güzellikte, zeki çocuklarınız olurdu!
( )
İstemez Céleste, ben sakinliğimle mutluyum, kitaplarımla evliyim. Umurumda olan tek şey kâğıtlarım, kalemlerim.
Çiçekler yaşayan insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerin umurunda olmaz. Mezarları çiçeklerle donatmak bir gelenek, anlıyorum, ama siz de beni anlayın Céleste; benim mezarlıklara karşı bir bağlılığım olamaz. Kaybettiklerimi bu şekilde geri getirebileceğime inanmıyorum. Benim bağlılığım mezarlıklara değil, anılara.
Ah Céleste, zaten katlanamayacağımızı düşündüğümüz her acıyla ölsek ne olurdu düşünsenize!
İşlerin başında hep aşk vardır. Sonra ise hayat gailesi galip gelir, geriye sadece bir çeşit düzen kalır. Yine de her daim sürdürmeyi başaranlar da vardır, beraber kalabilmekten daha güçlü bir gereklilik olan birbirini anlamayı çözebilmiş insanlar. Ve bu insanlar Céleste, ne olursa olsun yıkılamaz bir bağ ile birbirlerine bağlıdır, sakın unutmayın.
Babanızın çok iyi bir insan olduğunu anlayabiliyorum. Fakat en iyi adamın içindeki iyilik tohumları bile bir kadının içindekine benzemez, her daim biraz kabalık bâki kalır. Bir adam asla anneniz gibi, iyiliğin ta kendisi olamaz.
çünkü çocukluk, her şeyin başladığı yerdir. Günahların da, sevapların da.
Neden bir şey yemiyorsunuz efendim? Bu şekilde beslenerek nasıl dayanacaksınız?
Bakın, Céleste. Bir düşünün; güzel bir yemek yediğinizde, kendinizi ağırlaşmış hissedersiniz, zihniniz yeterince boş olamaz, anladınız mı? Ve benim, zihnimin özgür olmasına ihtiyacım var.
Konuşamayacağım, tek ihtiyacım olan şey sessizlik.
Kendisi istemediği sürece bir insanı başka bir insan mutlu edemez.
Çiçekler yaşayan insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerin umurunda olmaz. Mezarları çiçeklerle donatmak bir gelenek, anlıyorum, ama siz de beni anlayın Celeste;benim mezarlıklara karşı bir bağlılığım olamaz. Kaybettiklerimi bu şekilde geri getirebileceğime inanmıyorum. Benim
bağlılığım mezarlıklara değil, anılara.
Çün­kü bir insan, nasıl söyleyeceğini bildiği sürece her istediğini söyleyebilir, her şeyi söyleyebilir. Ve Marcel Proust, neyi nasıl söyleyeceğini bilir.
Tanrım, biraz olsun sıra dışı birini bulmak için ne kadar çok insana tahammül etmek zorunda kalıyoruz!
Bilmiyorum Celeste. Bir insanın, mesela eminim sizin asla yapmayacağınız şeyleri yapan çok dindar ve hatta yobaz insanlar var. Asıl önemli olan şey ruh, bilinç ve dürüstlük; ve en güzel meziyet, bağışta bulunmak. Ah keşke herkeste bu gü­ zel meziyet olsa!
Ah Celeste, zaten katlanamayacağımızı düşündüğümüz her acıyla ölsek ne olurdu düşünsenize!
Fakat Celeste, bu bir yetenek değil. Bu, her şeyden önce,
birikimden doğan ve uzun vadede alışkanlığa dönüşen bir
düşünce tarzı. Bana yasak olan birçok faaliyet olduğundan, diğer insanlara göre hep daha hareketsiz olmuş; aklımı meşgul etmek için de genelde diğerlerinin hareketlerini kıskançlıkla izlemişimdir. Dolayısıyla zamanla, daha iyi ve yakından gözlemleyebilmeye başladım. Çocukken başladı. Astımım olduğunu öğrendiğim günden sonra Champs-Elysees’de, Pre Catelan’da, Amiot amcamın evinde hiç koşmadım, sadece yürüdüm. Illiers’de ise Loir’ın sularının akışını saatlerce izledim, sonra da küçük çardağın altında saatlerce doğayla iç içe okuyup yazdım. Arabasında amcama eşlik ettiğim vakitler, hep aynı şey olurdu; gözlerimin önünde yayılıp hareket eden manzarayı, köylerdeki çanların hareketini izlerdim. Hayat,
insanlar, doğa; hepsi gözlerimin önünde değişirdi. Aynı zamanda gözlemlemenin verdiği güçle, insan tıpkı bir bilim adamı gibi insan ilişkilerini de incelemeye, kaideler oluşturmaya başlıyor.
Tanrım, biraz olsun sıra dışı birini bulmak için ne kadar
çok insana tahammül etmek zorunda kalıyoruz!
“Bakın, Celeste. Bir düşünün; güzel bir yemek yediğiniz­ de, kendinizi ağırlaşmış hissedersiniz, zihniniz yeterince boş olamaz, anladınız mı? Ve benim, zihnimin özgür olmasına ihtiyacım var.
Bir gün, bir daha Illiers’ye gidip gitmediğini sordum: Hayır, hiç.
Peki neden efendim?
Çünkü Celeste, kaybolmuş cennetleri insan yalnızca kendi
içinde bulabilir.
Çiçekler yaşayan insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerin umurunda olmaz. Mezarları çiçeklerle donatmak bir gelenek, anlıyorum, ama siz de beni anlayın Ce!este; benim mezarlıklara karşı bir bağlılığım olamaz. Kaybettiklerimi bu şekilde geri getirebileceğime inanmıyorum. Benim bağlılığım mezarlıklara değil, anılara.
İşlerin başında hep aşk vardır. Sonra ise hayat gailesi galip gelir, geriye sadece bir çeşit düzen kalır. Yine de her daim sürdürmeyi başaranlar da vardır, beraber kalabilmekten daha güçlü bir gereklilik olan birbirini anlamayı çözebilmiş insanlar.
İnsanları kendilerine rağmen mutlu edemeyiz.
Kendisi istemediği sürece bir insanı başka bir insan mutlu edemez.
Çünkü bir insan, nasıl söyleyeceğini bildiği sürece her istediğini söyleyebilir, her şeyi söyleyebilir. Ve Marcel Proust, neyi nasıl söyleyeceğini bilir.
Biliyor musunuz Celeste, eserlerimin edebiyat dünyasında bir katedral niteliği taşımasını istiyorum. Bu yüzden bir türlü bitirmiyorum. İnşası bitse bile her daim bir şeylerle süslenebilmeli; bir vitray, bir sütun başlığı, küçük bir mabet veya köşede küçük bir heykel.
Çünkü Celeste, kaybolmuş cennetleri insan yalnızca kendi içinde bulabilir.
Dikkat ettiği detayları, bir kahinden bile daha iyi bir şekilde yeniden canlandırmadan evvel, hafızasına hapsedebilmek için neredeyse kör olmak isteyen biri gibi anlatıyordu.
Çiçekler yaşayan insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerin umrumda olmaz. Mezarları çiçeklerle donatmak bir gelenek, anlıyorum, ama siz de beni anlayın Celeste; benim mezarlıklara karşı bir bağlılığım olamaz. Kaybettiklerimi bu şekilde geri getirebileceğime inanmıyorum. Benim bağlılığım mezarlıklara değil, anılara.
Şöyle bir düşündüğünüzde, ne kadar doğru olduğunu görebilirsiniz Celeste. İşlerin başında hep aşk vardır. Sonra ise hayat gailesi gelir, geriye sadece bir çeşit düzen kalır. Yine de her daim sürdürmeyi başaranlar da vardır, beraber kalabilmekten daha güçlü bir gereklilik olan birbirini anlamayı çözebilmiş insanlar. Ve bu insanlar Celeste, ne olursa olsun yıkılamaz bir bağ ile birbirlerine bağlıdır, sakın unutmayın.
Sekiz sene, dile kolay. Tek bir gün kaçırmadan, Binbir Gece’den bile fazla ediyor. Ve bazen, anlattığı hikayelerdeki kişileri tek tek düşünürken gözlerimi kapattığımda başımın döndüğünü hissediyorum.
Pek çok insan onun başkalarına bakış şeklini çok ahlaksızca buluyor, biliyorum. Bense aslında onun olaylara çok ahlakçı yaklaştığını düşünüyorum. İnsanların içinde fazilet, ahlaksızlık veya ihtiras, ne olduğu fark etmezdi, her şeyden öte dürüstçe gerçeği arardı.
Bugün, onu ilk görüşümün üzerinden altmış sene geçti fakat hala dün gibi. Bana sıkça Öldüğüm vakit Küçük Marcel’i
hatırlayın, zira bir daha onun gibisini bulamayacaksınız, derdi. Ve bugün, her zaman olduğu gibi o zaman için de ne denli
haklı olduğunu anlıyorum. Onu hiçbir zaman terk etmedim,
onu düşünmekten ve kendime örnek almaktan hiçbir zaman
vazgeçmedim.
Tüm leylaklar ölür burada,
Kuşların tüm şarkıları kısacıktır;
Ve ben yazları düşlerim
Her daim

Yumuşaklıklarını kaybedene dek,
Dudaklar buluşur burada;
Ve ben o öpüşleri düşlerim
Her daim

Her insan yas tutar burada,
Bazen dostluklarına, bazen de sevdalılarına;
Ve ben ayrılmayan çiftleri düşlerim
Her daim

Tanrım, biraz olsun sıradışı birini bulmak için ne kadar çok insana tahammül etmek zorunda kalıyoruz!
Bir insanın, mesela eminim sizin asla yapmayacağınız şeyleri yapan çok dindar ve hatta yobaz insanlar var. Asıl önemli olan şey ruh, bilinç ve dürüstlük; ve en güzel meziyet, bağışta bulunmak. Ah keşke herkeste bu güzel meziyet olsa!
İnsanın en büyük acıyı bile atlatabildiği gerçeğini fark etmenin ağırlı
Bu adamla o kadar mutluyum ki, sanırım mutluluğum bilinçsizce hareket etmeme sebep oluyordu.
Kendisi istemediği sürece bir insanı başka bir insan mutlu edemez.
Bir fotoğraf gibi durgundu.
Çiçekler yaşayan insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerin umrunda olmaz. Mezarları çiçekle donatmak bir gelenek, anlıyorum, ama siz de beni anlayın Celeste; benim mezarlıklara karşı bir bağlılığım olamaz. Kaybettiklerimi bu şekilde geri getirebileceğime inanmıyorum. Benim bağlılığım mezarlıklara değil, anılara.
İşlerin başında hep aşk vardır. Sonra ise hayat gailesi galip gelir, geriye sadece bir çeşit düzen kalır. Yine de her daim sürdürmeyi başaranlar vardır, beraber kalabilmekten daha güçlü bir gereklilik olan birbirini anlamayı çözebilmiş insanlar. Ve bu insanlar Celeste, ne olursa olsun yıkılamaz bir bağ ile birbirlerine bağlıdır, sakın unutmayın
O vakitler göremediğim şeyleri şimdi düşündüğümde, onun içinde yalnızca hayatından kaygı duyan hasta bir adam değil, aynı zamanda tecrübe ettiği her şeyde kalite ve mükemmellik arayan biri vardı. Fakat mükemmeliyet arayışı da tıpkı güvendiği tüccarlar gibi geçmişte kalmaya başlamıştı. Daha da olağandışı olan şeyse, kitaplarında zamanın çok ötesini görmesine, hatta toplumu ve dünyayı yok edecek sefahati betimlemesine rağmen günlük hayatına da bu denli dahil edecek kadar geçmişe bağlı oluşuydu.
Bugün anlıyorum ki Bay Proust’un araştırmaları, eserleri için yaptığı fedakarlıkları; kendisini bulabilmek için zamanın ötesine geçmekti. Zaman kavramı kalmadığında sessizlik geldi. Bu kez sessizliğe ihtiyacı vardı, sadece duymak istediği sesleri duydu; kitaplarındaki sesleri.
Kendisi istemediği sürece bir insanı başka bir insan mutlu edemez.
Ölümümden sonra sizin günceniz benim kitaplarimdan dahi daha çok satacaktır. Evet, evet bir fırının sabah ekmek sattığı gibi satacak o günce, belki de bir servet kazanacaksınız. Hatta daha ileri gideceğim Celeste; siz yazacaksınız ben yorumlayacağım.
Kitaplarında anlattıklarının gerçek hayatına dair kesitler olduğunu düşünmek, Bay Proust’un hayalgücüne yapılmış büyük saygısızlıktır.
Bugün anlıyorum ki Bay Proust’un araştırmaları, eserleri için yaptığı fedakarlıkları; kendisini bulabilmek için zamanın ötesine geçmekti. Zaman kavramı kalmadığında sessizlik geldi. Bu kez sessizliğe ihtiyacı vardı, sadece duymak istediği sesleri duydu; kitaplarındaki sesleri. O zamanlarda bunun üzerinde çok fazla durmamıştım. Fakat şu an, geceleri düşüncelere dalıp uyuyamadığımda, ben odasından çıktıktan sonraki halini net bir şekilde görüyorum. Yalnız başına, dışarıda gün ışığı olmasına rağmen kendine ait gecesinde, notları üstünde çalışırken Sonunu aklıma bile getirmeden yanındaymışım gibi görüyorum. Ve onu içten içe bitirse de, bu yalnızlığı ve sessizliği kendisinin seçtiğini biliyorum. Fakat sonra, Profesör Robert Proust’un söyledikleri aklıma geliyor: ‘Kardeşim, diğer herkes gibi bir hayat yaşamayı kabullenseydi, çok daha uzun yaşayabilirdi. Ama bunu kendisi istedi, eserleri için kendisi istedi; bize yalnızca boyun eğmek düştü.’ Ve her şeyden öte, Bay Proust’un sesi kulaklarımdan gitmiyor:

Çok yorgunum sevgili Celeste, çok. Ama böyle olması gerekiyor

Tanrım, biraz olsun sıra dışı birini bulmak için
ne kadar çok insana tahammül etmek zorunda
kalıyoruz!
Hayatta bu denli berbat yürekler varken; ölümün en sevdiklerini alıp, en az kendisi kadar ıstırap çektireceği yürekleri bulması nasıl bir çaresizliktir.
Gitgide, hatıralarımın arasına daha fazla gömülüyordum. Orada yaşıyordum.
Zaman, Celeste Üzerimde çok baskı yapıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir