İçeriğe geç

Anılar Düşünceler Kitap Alıntıları – Ümit Yaşar Oğuzcan

Ümit Yaşar Oğuzcan kitaplarından Anılar Düşünceler kitap alıntıları sizlerle…

Anılar Düşünceler Kitap Alıntıları

Dünya mutsuzlarla, mutlu görünenlerden oluşur.
Biraz kül, biraz duman o benim işte.
Başımdan geçmiş en ilginç olay yaşamamdır.
Ne kötü bir dünya bu: Sevgisiz, acımasız
Yaşarken doludizgin, ölüvermek apansız
İnsan bir kere ölüyor ne fena
Bu düzeni değiştirmeli
Bir kere yaşamalı
Çok çok ölmeli
Kıskançlık daima aşkla birlikte doğar, fakat her zaman onunla birlikte ölmez.
Bildik yüzlerinde, bilinmedik bir hüznün şiiriydi okunan.
Yürüyorduk.. Sessizlik, binlerce enstrümanın çaldığı, olağanüstü bir senfoni gibi dolduruyordu kulaklarımızı.
Aşk, ben olmaktan çıkıp o olmaktır.
Şair, her yerde her zaman şiiri yaşayan kişidir. Bir bakıma yaşamıyla şiiri birbirine karıştırmıştır, ayrılamaz. Öyle ki yürürken, çalışırken, dinlenirken, düşünürken, soluk alırken öncelikle şiirdir yaşadığı şairin.
Her teşebbüsten sonra Ümit Yaşar’ı daha bir canlı bulurduk “Yahu be hemşerim,” derdi, “yaşamak güzel şey be kardeşim ”
“Ne ismini söyleyebilir
doğru dürüst
Ne sevdiğine ilanıaşk edebilir.
Sormayın neden yalnız yaşadığını
Kusurunu bilir.”
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin
Senle yaşanacak uzun yıllarımız olmalı derdi hep. Yaşamak istiyordu artık Ümit. Yaşamının bir döneminde ölümü aramış bulamamıştı.En çok yasamak istediği zamansa , daha nice nice yarinlar beklerken ölüm onu arayip buldu ne yazık ki!
Kendimizi tanıtmakta ne kadar geri kalan bir milletiz.
açardın
Yanlızlığında
Mavi ve yeşil
Açardın
Tavşan kanı , kınalı-berrak
Yenerdim acıları , kahpelikleri
Gemiler geçer rüyalarımda
Damların üzerinden
Allı pullu gemiler
Ben zavallı
Ben yıllardır denize hasret
Bakar bakar ağlarım.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
En ağır işçi benim
Gün 24 saat seni düşünüyorum
Gerçekten en güç sanat dalı olan şiirin asıl zorluğu çok kolay sanılmasından ileri geliyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Saniyeler yıla dönüşmüştü, geçmek bilmiyordu zaman.
Şiir önce yaşanır, sonra yazılır.
Önce şunu belirtmek yerinde olur benim hayatım roman değildir. Baştan başa şiirdir benim hayatım, şiirdir ve aşktır.
Aşkın karşılık beklemeden sevmek olduğuna inanıyorum.
1973 yılında 24 yaşındayken yitirdiğim oğlum için yazdığım Vedat’ın Öyküsü de şu satırlarla bitiyor:

Sen artık ölüm kadar güzelsin
Ölüm kadar gerçek
Ölüm kadar büyük

Şiirden önce aşk vardı. Şiirden sonra ölüm var.
Bizim yollarımız bozuktu, bizim şehirlerimiz ışıksızdı, bizim insanlarımız cahildi.
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir işik mi yanar?
Bakişlarinda beni dinlendiren bir şey var;
Kiyisindaymiş gibi en sakin denizlerin
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limaninda
Firtinalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yaninda

Hiç yumma gözlerini, işigin eksilmesin,
Gündüzüm aydinligim, ipek böcegim benim!
Güz bahçemde açilmiş o son çiçegim benim!

Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayirma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansiz, o kuytu gözlerini.

“bembeyaz bir kefene saracaksınız beni
ölmeyeceğim
tahta bir tabuta koyacaksınız beni
ölmeyeceğim
üzerime toprak atacaksınız kürek kürek
yine ölmeyeceğim
sonra sağır sessizliği içinde zamanın
bir bir bırakıp gideceksiniz beni
ölmekten beter olacağım“
Öyle mesut olalım her şeyden uzak
Yalnız o şarkı ve o ses kalsın
Güneş hiç doğmasın, sökmesin şafak
Kadehler o sesle dolsun, boşalsın
İnsan o konuda yazılmış kitapları okuyarak matematik, fizik ya da kimya öğrenebilir. Ama belirli birkaç kitabın yardımıyla şiir öğrenilmez. Çünkü şiir öğrenilen ve öğretilen bilim dalı değildir.
Örneğin: Hangi genç kız kendisine genç bir erkek tarafından yazılmış sevgi ve övgü dolu satırları beğenmemezlik edebilir?
1973 yılında 24 yaşındayken yitirdiğim oğlum için yazdığım Vedat’ın Öyküsü de şu satırlarla bitiyor:

Sen artık ölüm kadar güzelsin
Ölüm kadar gerçek
Ölüm kadar büyük

Şiiri nasıl sevmem? Nasıl en güvenilir dostummuşçasına sarılmam ona? Ben onunla var oldum, onunla bütünlendim, onunla meydan okudum tüm çaresizliklere..
Rahmetli Atatürk, sık sık Ankara’ya çağırdığı şair Yahya Kemal Beyatlı’ya sormuş: Ankara’nın nesini seversin diye. İstanbul aşığı şair cevap vermiş: İstanbul’a dönüşünü.
Mamafih, Ben Paris’teyken, demeden ölürsem gözüm açık gider.
Hangi milletten olursak olalım müzik hepimizi birleştirmiş, kaynaştırmış birbirimize.
Bizim yollarımız bozuktu, bizim şehirlerimiz ışıksızdı, bizim insanlarımız cahildi.
“Şiirden önce aşk vardı. Şiirden sonra ölüm var.”
Dünya çok şirin gelmez sağ oldukça umut yaşar
açardın
Yanlızlığında
Mavi ve yeşil
Açardın
Tavşan kanı , kınalı-berrak
Yenerdim acıları , kahpelikleri
Bembeyaz bir kefene saracaksınız beni
Ölmeyeceğim
Tahta bir tabuta koyacaksınız beni
Ölmeyeceğim
Üzerime toprak atacaksınız kürek kürek
Yine ölmeyeceğim
Sonra sağır sessizliği içinde zamanın
Bir bir bırakıp gideceksiniz beni
Ölmekten beter olacağım
En ağır işçi benim
Gün 24 saat seni düşünüyorum
İnsan susmaktan da yoruluyor.
Biz, tabiatın bize bahşettiği güzelliklerin değerini bilmiyorduk. Tembeldik bizler, üzerimize yüzyılların miskinliği sinmişti.
Bir kerre bakanlar unutur derdi günahı,
Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı.
Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyahı:
Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı
Şiirden önce aşk vardı. Şiirden sonra ölüm var.
İnsan susmaktan da yoruluyor.
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir işik mi yanar?
Bakişlarinda beni dinlendiren bir şey var;
Kiyisindaymiş gibi en sakin denizlerin
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limaninda
Firtinalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yaninda

Hiç yumma gözlerini, işigin eksilmesin,
Gündüzüm aydinligim, ipek böcegim benim!
Güz bahçemde açilmiş o son çiçegim benim!

Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayirma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansiz, o kuytu gözlerini.

Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin
“bembeyaz bir kefene saracaksınız beni
ölmeyeceğim
tahta bir tabuta koyacaksınız beni
ölmeyeceğim
üzerime toprak atacaksınız kürek kürek
yine ölmeyeceğim
sonra sağır sessizliği içinde zamanın
bir bir bırakıp gideceksiniz beni
ölmekten beter olacağım“
“Sana kavuşmak için bir
göçmen kuş olmalı”
“Şiiri nasıl sevmem? Nasıl en güvenilir dostummuşçasına sarılmam ona? Ben onunla var oldum, onunla bütünlendim, onunla meydam okudum tüm çaresizliklere ”
“Şu ölümlü dünyada yalnız bir ümit yaşar.”
“Kimler sana baktıysa seven gözlerle
Hiç görmediler sende benim gördüğümü.”
“Aşk şairi olarak büyük bir ününüz olduğuna göre aşkı tarif eder misiniz
Aşk, ben olmaktan çıkıp o olmaktır.
Peki siz hiç o oldunuz mu?
Evet, ama o hiçbir zaman ben olmadı.”
“Başınızdan geçmiş ilginç bir olayı anlatır mısınız?
Başımdan geçmiş en ilginç olay yaşamamdır.”
“Önce aynalar fark edecek yokluğumu
Sonra elbiselerim
Sonra pencere
Sonra yatak
Sen farkına vardığın zaman
İş işten geçmiş olacak”
“Ben de bir yabancıyım şimdi gecenin ortasında. Fakat yalnız, yapayalnız bir yabancı.”
Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Ölmemiş bir kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde,
Yaşıyor dört köşesinde vatanın
Yaşıyor damar damar yüreklerde.

Mustafa Kemal’i düşünüyorum,
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum
Uykularıma giriyor her gece.
Ellerinden öpüyorum.

Ağzımızda dil gibi bir belamız var bizim
“Anılar kaldı ama, bütün bir gençlik giden
Yine de en güzeli: Bir şiirde yaşamak yeniden”
Gene de insana inanıyordu:

“Kalbinde ışık varsa karanlık gelmez
Gün bitmeyi bilmez, gece artık gelmez
İsterse her insan kötü olsun, senden
Hiç kimseye bir katre fenalık gelmez”

“Bir kerre bakanlar unutur derdi günâhı,
Görmem gözünün nûruna daldıkça sabahı.
Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyâhı:
Görmem gözünün nûruna daldıkça sabâhı ”
Elbette ömür biter, can gider ey sevgili
Aşkı sende bulana topraktan ötesi yok
Bembeyaz bir kefene saracaksınız beni
Ölmeyeceğim
Tahta bir tabuta koyacaksınız beni
Ölmeyeceğim
Üzerime toprak atacaksınız kürek kürek
Yine ölmeyeceğim
Sonra sağır sessizliği içinde zamanın
Bir bir bırakıp gideceksiniz beni
Ölmekten beter olacağım
Bildik yüzlerinde, bilinmedik bir hüznün şiiriydi okunan.
Önce şunu belirtmek yerinde olur “ benim hayatım” roman değildir. Baştan başa şiirdir benim hayatım, şiirdir ve aşktır.
İnsanlığın alçaldığı bir dünyada
Bir insanı sonsuz sevebilmek ne güzel
Üzgün değiliz belki de memnun gideriz
Bir dilberin endamına meftun gideriz
Leylamızı kaç yıl aradık yok, yine yok
Gel gör ki cihandan yine Mecnun gideriz
Biz sevmeyi din, vermeyi iman saydık
Bencilliği en korkulu düşman saydık
Aldatmıyor artık bizi günler geceler
Sürseydi o düş, keşke hep aldansaydık
Yaşamımız, her an sürprizlerle dolu hiç bitmeyecek bir koşu gibiydi.
Her güzel şey biraz başka ve acayiptir ama her acayip şey güzel değildir.
Umut yaşar
Aşk için yeryüzünde uzaktan ötesi yok
En uzun gecelere şafaktan ötesi yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir