İçeriğe geç

Immanuel Kant Kitap Alıntıları – Manfred Kuehn

Manfred Kuehn kitaplarından Immanuel Kant kitap alıntıları sizlerle…

Immanuel Kant Kitap Alıntıları

Ahlak duygusu orijinal bir duygu değildir. Kendimizi dışsal bir bakış açısından gör­memizi ve hissetmemizi sağlayan zorunlu bir içsel yasaya dayanır. Kendimizi genel olarak, adeta aklın kişileşmesinde hissederiz ve bireyselliğimizi rastlantısal bir mese­le olarak, ya da evrenselin rastlantıları olarak görürüz.
Ben kendimin ve tasarımlarımın nesnesiyim. Aynı zamanda bana dışsal bir seyin de var olması benim kendi ürettiğim bir şeydir. Ben kendimi oluştururum. Her şeyi kendimiz oluştururuz.
Doğal dinin bile dogmatizmi vardır.
İnsan iki şey üzerinde ne kadar sık ve sabit bir şekilde düşünürse zihin o kadar yeni ve daha da artan bir hayranlık ve hürmetle dolar: üzerimizdeki yıldızlı gökyüzü ve içimizdeki ahlak yasası. Sanki gizlenmişler ya da ufkumun ötesindeki aşkın bir yerde duruyorlarmış gibi onları aramama ya da tahmin etmeme gerek yoktur; onları karşımda görürüm ve doğrudan varlığımın bilinciyle bağlantılandırırım.
Doğanın tarihi iyilikle başlar, çünkü Tanrı’nın eseridir; Ama özgürlüğün tarihi kötülükle başlar, çünkü insanın eseridir.
Hayat bir savaştır, saf ve ölümsüz insanlığın çiçeği ise güçlükle elde edilmiş taçtır.
Doğa büyük bir özenle baktığı tohumu, yani özgür düşünme temayül ve görevini açtığında, özgür düşünme yavaş yavaş insanların zihinlerine işler (ve insanların eylemlerinde yavaş yavaş özgürlüğe yetenekli olurlar) ve en nihayetinde hükümetin ilkelerini etkiler. Neticede hükümet artık makineden fazla bir şey olan insana onurunu koruyacak şekilde davranmayı karlı sayar.
İnsanın dünyada ne kadar çok patırtı çıkarırsa çıkarsın sonsuz derecede minik bir varlık olduğu, evrenle karşılaştırıldığında dikkat bile çekmeyecek bir atom olduğu görüşümden asla vazgeçmem Görünmez bir elin araçları olarak, ne yaptığımızı bilme- den hareket ederiz; devlet adamları ve savaşçılar, dünyayı istediği gibi yönlendiren Tak- dir-i İlahi’nin elinde kuklalardan başka bir şey değildir.
Etraflarında genellikle bol bol rüzgarın estiği yüksek kuleler ve onlara benzeyen metafizikteki devlerle benim ilgim yoktur. Benim yerim, deneyimin verimli derinlikleridir transendental sözcüğü, tüm deneyimin ötesine giden bir şey değil, deneyimden önce (a priori) gelen ama tek işlevi deneyimin bilgisini olanaklı kılmak olan bir şey anlamına gelir.
Özerk ve şerefli olduğumuzu ancak akıl gösterebilir. Duyulardan bağımsız gerçek bir metafizik geliştirmek işte bu yüzden zorunludur. Böyle bir metafizik kendimiz hakkındaki tek gerçek bilgiyi tesis edecek ve karakterimize bir temel kazandıracaktır.
Yaşamak zorunda olduğumuz hayat, daima kriz halinde bir hayattır Bu hayatın imkanı betimlenemez ve hiçbir plana uymaz.
Maksimleri olmayan bir kişi ne iyi ne de kötüdür. Kesinlikle ahlaklı biri değil, hayvani dürtülerinin hükmündeki bir alet ya da yaratıktır sadece.
İlkeleri olmayan bir kişi ne iyi ne de kötüdür. Kesinlikle ahlakli biri değil, hayvanı dürtülerinin hükmündeki bir âlet ya da yaratıktır sadece.
Varlık ispatlanamaz—Tanrının varlığı ispatalanamaz—hiçbir idealist çürütülemez—tüm varoluşsal önermeler, insanın bilişinin en büyük parçası ispatlanamaz—her şey belirsizdir; hayır! Belirsiz değildir ama kesinlikle ispatlanamaz.
Kant, Benden felsefeyi değil felsefe yapmayı, salt tekrar edilecek düşünceleri değil düşünmeyi öğreneceksiniz.
Ahlaki kültür disipline değil maksimlere dayanmalıdır.
Okula giden çocuklara ilk olarak dini ilmihal değil ahlaki ilmihal öğretilmeli.
İlk dönmüş toprak parçaları tabutunun üstüne atılmaya başladığında tüm varlığımla nasıl sarsıldığımı anlatsam inanmazsın – basım ve yüreğim hala titriyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Königsberg’deki dostları Kant’ın şüpheli bir hikayesi olmasındansa hiçbir hikayesi olmamasını tercih ediyordu.
Acı çekiyor olabilirim ve çaresizlik içinde diğerlerinin bana davrandığı gibi, haksızca davranmayı isteyebilirim. Eğer böyle yaparsam, yaralı hislerimin neden olduğu eğilimler tarafından yenilgiye uğratılmış olacağım. Fakat acı çekiyor olmama rağmen, ödev duygusuyla adilce hareket ediyorsam, o zaman ahlaklı bir şekilde hareket ediyorum demektir.
Bilgi deneyle başlar ama deneyden
Doğmaz..
1- Kendi aklınla düşünmek
2- Herkesin bakış açısından düşünmek
3- Daima tutarlı düşünmek
”Akıl dışında hiçbir otoriteye itaat etmemeliyiz. ”
Parlak fikirler tehlikeli olabilir, ama katı ilkeler haline gelmiş parlak fikirler kadar tehlikeli olamazlar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Insanlar arasında ilkelere göre davranan azdır. Bu da çok iyi bir şey, zira insan ilkeler konusunda kolayca yanılabilir ve bunun yarattığı dezavantaj her alana yayılabilir.
Akıl bizi bilge kılmak için değil, her konudaki ahmaklığımızı ve cehaletimizi anlayalım diye verilmiştir.
Jachmann’ın yazdığına göre, Kant Saf Aklın Eleştiri’sindeki tek bir cümleyi bile Green’e göstermeden ve onun tarafsız, hiç bir sisteme bağlı olmayan fikrini almadan yazıya aktarmadı.
Markus Herz’in eşi Henriette Herz ( 1764-1847) daha sonra, insanların o dönem şimdikinden farklı okuduğunu yazıyordu. Okuma cemiyette yapılan bir şeydi. İnsanlar az sayıda edebi eser alıyor, hep beraber okuyor ve eser hakkında birbirleriyle konuşuyorlardı. İnsanlar kendini yetiştirmeyi (sich zu bilden) hedefliyordu, şimdi bu kelime neredeyse gülünç sayılıyor.
1768’de Hamann şöyle yazıyordu: Birkaç gün önce dostum Green’deyken hayallere dalmıştım. Sonra Kant’ın sözlerini duydum. Astronomide başka yeni ve önemli keşif bekleyemeyeceğimizi, çünkü bu bilim dalının kusursuzluğa ulaştığını söylüyordu.. . .
Kant’ın kırk yaşlarındayken böyle bir yeniden doğuş yaşadığını kabul edebiliriz. Bu yeniden doğum neticesinde, daha önce kendisini alıp götüren sosyete içinde oyalanmanın girdabından bilinçli olarak geri çekildi.
Bu yüzden de Kant, insanın özgürce eylemde bulunan varlık olma niteliği, tam olarak söylemek gerekirse, onun karakteridir, der. Dolayısıyla karakteri düşünme tarzımızla (Denkungsart) özdeşleştirir ve duyumsama tarzımızın Sinnesart) karşısına koyar.
– ( ) Tabiatın tarihi iyilikle başlar, çünkü Tanrı’nın eseridir; ama özgürlüğün tarihi kötülüklerle başlar, çünkü insanın eseridir
Zaman , sessiz bir testeredir
İnsan kalbinin derinliklerine akıl sır ermez.
Güçlünün hakkı nın yerine, dünya üzerindeki tüm milletlerin barışçı eksiksiz bir topluluğunu oluşturacak akılcı düşünce geçmelidir.
Sic transit gloria mundi! (Bu dünya kimseye kalmaz!)
Metafizik iki eksen etrafında döner. Birincisi uzam ve zaman idealliği öğretisidir ikincisi bilinebilir ve duyular üstü bir kavram olarak özgürlük kavramının gerçekliği öğretisidir.
İnsanların devlete karşı devredilemez hakları vardır, fakat bu haklar asla itaatsizliği ya da isyanı meşrulaştıramaz.
Samimiyet insan doğasından en çok uzaklaştırılmış özelliktir, ama yine de karakterin asgari şartıdır.
Kendini kandırmak ikiyüzlülüğün köküdür.
Mükemmellik içeren yargılar gerçekte daima düşünsel bir unsur barındırır.
İnsanlar özgür doğarlar ve eşit haklarla özgür yaşarlar.
İnsan iki şey üzerinde ne kadar sık ve sabit bir şekilde düşünürse zihin o kadar yeni ve daha da artan bir hayranlık ve hürmetle dolar: üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası.
Mutluluk ve mutluluğa layık olmak bu dünyada çoğunlukla bir arada bulunmaz.
İnsanlığı daima aynı zamanda amaç olarak kullanacak, asla salt araç olarak kullanmayacak şekilde eylemde bulun.
Sadece evrensel yasa hâline gelmesini isteyebileceğin maksimlere uygun eylemde bulun.
Ahlaki kavramlar deneyimden türetilemezler, kökenleri a priori olarak saf akılda bulunur.
Adalet daima hükümdarın öncelikli kaygısı olmalıdır; halkının refahı diğer tüm çıkarların üzerine çıkmalıdır.
Kant’ın evindeki tek resim yazı masasının önündeki duvarda duran Rousseau portresiydi.
Düşmanların en çok arzulayacağı şey ilkelerde bir istikrarsızlık yakalamak olacaktır.
En yüksek felsefe, doğanın en sıradan akla bahşettiği kılavuzluktan daha çoğunu veremeyecektir.
İçeriksiz düşünceler boştur, kavramsız sezgiler ise kördür.
Beni yıllar önce dogmatik uykumdan ilk defa uyandıran ve spekülatif felsefe alanındaki araştırmalarıma bambaşka bir yön vermemi sağlayan, David Hume’un hatırlatması olmuştur.
Hayatta payına düşenden memnundu ve üst sınıfların kendi kendi paylarından o kadar memnun olduğundan şüpheliydi.
İnsanın özgürce eylemde bulunan varlık olma niteliği, tam olarak söylemek gerekirse, onun karakteridir.
İnsanlar olarak akla göre yaşarız, bu yüzden aklın maksimleri yoluyla hayvani dürtülerimizi sınırlamalı ve hiçbir eğilimin aşırı güçlenmesine izin vermemeliyiz.
Karakter maksimler üzerine bina edilir.
Kant’ın biçimlenmeye başlayan karakteri üzerinde Rousseau’nun etkisi olmuştu. Rousseau ona doğru yolu göstermişti.
İçimi yakıp kavuran bir bilgi susuzluğu ve aman vermez bir şekilde bilgimi arttırma tutkusu içindeyim; ayrıca ileriye doğru her adımımda bir tatmin duygusu hissediyorum.
Bezginlik kadar heyecan da, çekişmeler de, haz da bir gün sona erer.
Biz düş görürken hakiki kaderimiz bizi tamamen farklı bir yola sürükler. Elimize geçen kısım nadiren beklediğimiz parçadır ve attığımız her adımda umutlarımızın yıkıldığını görürüz ta ki ölünceye dek, ki ölüm hep uzakta görünmesine rağmen aniden oyunu tümden bitiriverir.
Her insan dünyadaki kaderiyle ilgili kendi planını yapar.
Doğada göze hoş görünmeyen hiçbir şey yaratılmaz; bir araya getirilen renkler daima birbirleriyle tam olarak uyumludur.
Başkaları üzerinde nahoş, hatta alışılmadık bir izlenim bırakmamak bir görevdir.
Benden felsefeyi değil felsefe yapmayı, salt tekrar edilecek düşünceleri değil düşünmeyi öğreneceksiniz.
Kimi zaman insanın kendi yeteneklerine soylu bir güven duyması faydasız değildir.
Akıl dışında hiçbir otoriteye itaat etmemeliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir