İçeriğe geç

Uhuvvet Risalesi – Risale-i Nur Külliyatından Kitap Alıntıları – Bediüzzaman Said Nursî

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından Uhuvvet Risalesi – Risale-i Nur Külliyatından kitap alıntıları sizlerle…

Uhuvvet Risalesi – Risale-i Nur Külliyatından Kitap Alıntıları

Adavetin ehemmiyetsiz esbablarını, muhabbetin dağ gibi sebeblerine tercih etmek bir divaneliktir.
zekat, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyyattır. Zekatı vermeyenin herhalde elinden zekat kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musibet gelip alacaktır.
Hayat-ı maneviye ve sıhhat-ı ubudiyet, adavet ve inad ile sarsılır. Çünki vasıta-i halas ve vesile-i necat olan ihlas zayi’ olur.
Bir zaman, bu garazkârane tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki: Mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i sâlihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârane medhetti. İşte siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasiyeden çekildim.
Her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı bazan damara dokundurur, aks-ül amel yapar.
وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ –
وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا

“Rıza gözü, ayıplara karşı kördür.
Kem göz ise kusurları araştırır.”

Evet tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.
İnsân hatâdan hâlî olamaz fakat tövbe kapısı açıktır.
Elhâsıl: Muhabbet, uhuvvet, sevmek; İslâmiyet’in mizâcıdır, râbıtasıdır
Senin üzerine haktır ki: Her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir
Elhâsıl: Muhabbet, uhuvvet, sevmek İslâmiyet’in mizacıdır, râbıtasıdır. Ehl-i adâvet, mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki; ağlamak ister, birşey arıyor ki onunla ağlasın.

Sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz bir şey, ağlamasına bahâne olur.

Evet, muhabbetin sebepleri; îman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kal’alardır. Adâvetin sebepleri, ehl-i îmâna karşı küçük taşlar gibi bir kısım hususî sebeplerdir.

Öyle ise, bir müslümâna hakikî adâvet eden, o dağ gibi muhabbet esbablarını istihfaf etmek hükmünde büyük bir hatadır.

Bazen insanın gururu ve nefisperestliği, şuursuz olarak ehl-i îmâna karşı haksız olarak adâvet eder, kendini haklı zanneder. Halbuki, bu husumet ve adâvetle, ehl-i îmâna karşı muhabbete vesile olan îman, İslâmiyet ve cinsiyet gibi kuvvetli esbabı istihfaf etmektir, kıymetlerini tenzil etmektir.

Adâvetin ehemmiyetsiz esbablarını, muhabbetin dağ gibi sebeplerine tercih etmek gibi bir divaneliktir.

Hem meselâ: Sû-i zan ve sû-i tevilde, bu dünyada muaccel bir ceza var. Men dakka dukka kaidesiyle, sû-i zan eden, sû-i zanna maruz olur. Mü’min kardeşinin harekâtını sû-i te’vil edenlerin harekâtı, yakın bir zamanda sû-i te’vile uğrar, cezasını çeker. Ve hakezâ Bütün ahlâk-ı hasene ve seyyie, bu mikyasa göre ölçülmeli.
gıybet dahi a’mâl-i sâlihayı yer bitirir.
İşte, ef’al ve âmâl-i hayriyenin esasları olan İhlâs ve Adâlet husûmet ve adâvetle kaybolur.
ALTINCI VECİH: Hayat-ı manevîye ve sıhhât-ı ubûdiyet, adâvet ve inad ile sarsılır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İşte ey derd-i maîşetle sersem olmuş ve hırs-ı dünya ile sarhoş olmuş kardeşler! Hırs bu kadar muzır ve belâlı bir şey olduğu halde, nasıl hırs yolunda her zilleti irtikâb ve haram helâl demeyip her malı kabul ve hayât-ı uhreviyeye lâzım çok şeyleri feda ediyorsunuz; hattâ, erkân-ı İslâmiyenin mühim bir rüknü olan zekatı, hırs yolunda terkediyorsunuz? Halbuki zekât, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyyâttır. Zekâtı vermeyenin herhalde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musibet gelip alacaktır.
Aynen öyle de: Sen, bir hâne-i Rabbâniye ve bir sefîne-i İlâhiye olan bir mü’minin vücudunda îman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı mâsume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla, o hâne-i manevîye-i vücudun mânen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şenî ve gaddar bir zulümdür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ey insafsız adam! Şimdi bak ki: Mü’min kardeşine kin ve adâvet ne kadar zulümdür. Çünkü: Nasılki sen, âdi küçük taşları, Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâbe hürmetinde olan îman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsâf-ı İslâmiye; muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adâvete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusûrâtı, îman ve İslâmiyet’e tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu, aklın varsa anlarsın!..
bir mü’minde bulunan câni bir sıfat yüzünden sâir mâsum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde olan adâvet ve kin bağlamak, ne derece hadsiz bir zulüm olduğunu ve bâhusus bir mü’minin fena bir sıfatından darılıp, küsüp; o mü’minin akrabasına adâvetini teşmil etmek,

اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ *

sîga-i mübâlâğa ile, gayet azîm bir zulüm ettiğini, hakikat ve şeriat ve hikmet-i İslâmiye sana ihtar ettiği halde; nasıl kendini haklı bulursun, Benim hakkım var dersin?

* İnsan şüphesiz çok zalimdir. (İbrahim Sûresi, 34)

Üçüncü Düstur: Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış. Hem, en ziyâde sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü’minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et.
Dördüncü Düstur: Ehl-i kin ve adâvet hem nefsine, hem mü’min kardeşine, hem rahmet-i İlâhiyeye zulmeder, tecâvüz eder. Çünkü, kin ve adâvet ile nefsini bir azâb-ı elîmde bırakır. Hasmına gelen nîmetlerden azâbı ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir, nefsine zulmeder. Eğer adâvet hasetten gelse, o bütün bütün azaptır. Çünkü, haset evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsûd hakkında zararı ya azdır veya yoktur.
وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلٖيلَةٌ وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا*

* Rıza gözü, ayıplara karşı kördür.
Kem göz ise çirkinlikleri gösterir. Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s.10; Dîvânû’ş-Şâfiî, s.91.

Bir göz hatırı için çok gözler sevilir.
Muhabbete en layık şey muhabbettir ve husumete en layık sıfat husumettir.
Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı, muhabbete layıktır; öyle de ‘adavet hasleti, her şeyden evvel kendi ‘adavete layıktır.
Mesela, her ikinizin Halık’ ınız bir, Malik’ iniz bir, Mabud’ unuz bir, Razık’ ınız bir, bir bir bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir, bir bir yüze kadar bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir, ona kadar bir bir.
“Muhabbet, uhuvvet, sevmek; İslâmiyet’in mizâcıdır, râbıtasıdır.”
Hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz
Şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dava edenlere ne olmuş ki; birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adavetleri unutmayıp, düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar. Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir. Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.
Mâbeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve farafgirlik kaldırmaz.
Sakın birbirinize tenkid kapısını açmayınız!
Tenkid edilecek şeyler kardeşlerinizden hâriç dâirelerde çok var.
Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, manevî hayat da gider.
Muhabbet, uhuvvet, sevmek İslâmiyet’in mizacıdır, râbıtasıdır.
Muhabbete en lâyık şey muhabbettir ve husûmete en lâyık sıfat husûmettir.
Kaidesiyle, sû-i zan eden, sû-i zanna maruz olur. Mü’min kardeşinin harekâtını sû-i te’vil edenlerin harekâtı, yakın bir zamamda sû-i te’vile uğrar, cezasını çeker.
Mâbeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve farafgirlik kaldırmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir