İçeriğe geç

Ruhun Sevinci Kitap Alıntıları – Seyyid Kutub

Seyyid Kutub kitaplarından Ruhun Sevinci kitap alıntıları sizlerle…

Ruhun Sevinci Kitap Alıntıları

Önce sen kendi fikrine inan ! Bu inanca tam bir teslimiyet boyutuyla İnan!
O zaman başkalarına da sana inandığını göreceksin. Aksi halde bu fikirler , ruh ve hayattan yoksun kelime kalıplarından ibaret olarak kalacaktır.
İnsan ruhu üzerinde vücut bulmayan, yeryüzünde insan suretinde hareket eden bir canlıya dönüşmeyen bir fikir , devam edemez. Aynı şekilde bu konuda kalbini , ihlas ve içtenlikle inandığı bir düşünceyle inşa etmeyen bir şahsın varlığı da olmayacaktır.
İnsanın zillet ,baskı ve zayıflık prangalarından özgürleşmesi ile insanî sorumluluklarından özgürleşmesi arasında temel bir fark vardır. Birincisi gerçek özgürlüktür. ikincisi ise , insanı ağır hayvanî prangalardan kurtaran ve onu insan yapan değerlerden uzaklaştırmadır! Şüphesiz bu aldatıcı bir hürriyettir. Çünkü bu gerçekte hayvanî isteklere boyun eğme ve köleliktir. O arzular ki ,insanlık uzun tarihi boyunca, boğucu prangalardan kurtulup, özgür insanî hürriyetin havasını solumak için mücadele etmiştir.
Kendi vehimlerince ilahlarını küçülterek veya inkar ederek kendi kıymetlerini artıracaklarını sanan kimseler yakın ufuktan başka bir şey göremeyen kimselerdir.
O kimseler, insanın zayıflık ve acizliğinden dolayı Allah’a yöneldiğini sanır. İnsan şimdi güçlü olduğuna göre bir ilaha boyuna eğmesini gerektiren bir şey yoktur ! Sanki zayıflık basireti açıyormuş güç ise kapatıyormuş gibi
İnsanî ilimlerin tüm alanlarında uzman kişilere şiddetle ihtiyacımız var. O kimseler ki, enstitü ve bürolarını ibadethaneleri dönüştürmüşlerdir. Hayatlarını uzman anlaştıkları alana adamışlardır. Sadece feda etme bilinci ile değil bilakis lezzet hissi ile de böyle yaparlar ruhunu Allah’a anladığı için mutlu olan bir kulun taşıdığı şuuru taşırlar.
Sadece tüccarlar, mallarının ucuza satılması ve hakları olduğunu düşündükleri kazançlarını kaybetmekten korktukları için ticari ilişkilerini önemserler. Düşünürler ve dava adamları ise, başkalarının onların görüşlerini paylaşması ile mutlu olurlar. İnsanların bu fikirleri ilk sahiplerini değil de kendilerini edecek kadar inanmalarını isterler.
Saf mutluluk, biz henüz hayatta iken fikirlerimizin ve inançlarımızın başkalarına ait olduğunu kabul etmenin getirdiği doğal kazançtır. Ölümden sonra olsa bile bu fikir ve inançların başkalarının azığı olacağı düşüncesi kalplerimizi rıza, mutluluk ve güvenle doldurmamız için yeterlidir.
Gerçek büyüklük; insanlara karışıp hatalarına,eksikliklerine ve zayıflıklarına karşı hoşgörünün geniş iklimini ve iyiliğini göstermek ,kötülüklerden temizlenmeleri,eğitilmeleri ve gücümüz nispetinde bizim seviyemize gelmeleri için büyük bir arzu içerisinde olmaktır.
İyilik ,sevgi tohumu ve hayır arzusu içimizde büyüdüğü gün başkalarına güvenimizi iyiliklerimizi sevgimizi vereceğiz. Aslında bunu yaparak kendinize ne çok huzur, mutluluk ve rahatlıktan güzellikler sunmuş olacağımızı bir anlayabilsek.
Her insanda güzel bir sözü hak eden hayırlı bir yön ya da güzel bir meziyet mutlaka vardır ama biz bunu ancak içimizde sevgi tohumu geliştiği zaman görebiliriz.
Her insanda güzel bir sözü hak eden hayırlı bir yön ya da güzel bir meziyet mutlaka vardır. Ama biz bunu ancak içimizde sevgi tohumu geliştiği zaman görebiliriz.
Aşağılık bir yöntem kullanarak, şerefli bir hedefe ulaşmamız nasıl mümkün olabilir ?
Biz yüce ve azâmet sahibi bir ilâhın sanatıyız.
Çünkü elimden geldiğince iyi olmaya çalıştım..
Allah’ın mutlak azametine inanan müminler kendilerinde bir eksilme, bir zayıflık hissetmezler.
Unutmamamız gerekir ki, yürürken ikide bir yere düşen çocuk, kendisine destek olmaya çalışan eli iter!
Her insanda güzel bir sözü hak eden hayırlı bir yön ya da güzel bir meziyet mutlaka vardır.
Şerefli bir hedef ancak şerefli bir kalpte yaşayabilir..
Ruha göre araç, amacın bir parçasıdır.Ruh aleminde bu farklılıklar ve bölünmeler yoktur. İnsanın bilinci, temiz bir amaç hissettiği zaman buna ulaşmak için kötü bir yönteme tahammül etmez.
Hayat , yılların sayısına göre değil; şuurun değeriyle yaşanır.
Tecrübeyle öğrendim ki, bu hayatta başkalarının kalplerine rıza veya teselli, güven ya da ümit yahut mutluluk yerleştirdiğimiz zamanlarda duyduğumuz o hoş ve mutluluk verici duygunun yerini hiçbir şey tutamaz.
Bu semavi bir lezzet olup, yeryüzüyle ilgili bir durum değildir.
Saf mutluluk, biz henüz hayatta iken fikirlerimizin ve inançlarımızın başkalarına ait olduğunu kabul etmenin getirdiği doğal kazançtır.
Ölümden sonra olsa bile bu fikir ve inançların başkalarının azığı olacağı düşün cesi kalplerimizi rıza, mutluluk ve güvenle doldurma mız için yeterlidir.
İnsanın gücü arttıkça Allah’ın mutlak azametine yönelik bilincinin artması gerekir.Çünkü idrak edebilme gücü arttıkça bu gücün kaynağını idrak etmesi yaraşır insana.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Allah’ın mutlak azametine yönelik bilincimiz arttıkça, kendimizi de yüceltmiş oluruz.Çünkü biz yüce ve azamet sahibi bir ilahın sanatıyız.
Ben, şahıslardan soyutlanmış ilkeler masalına inananlardan değilim.
Ölümün yapabildiği tek şey, hayat sofrasında dökülen kırıntılarla beslenmektir!
Kötülük, kimi zaman düşündüğümüz boyutta insanların içinde köklü, kalıcı bir olgu değildir. Kötülük, hayatta kalma mücadelesi verirken insanların, arkasında iyiliklerini gizledikleri sertçe bir kabuktan öte bir şey değildir.
– ( ) Tecrübeyle öğrendim k, bu hayatta başkalarının kalplerine rıza ve teselli, güven ya da umut yahut mutluluk yerleştirdiğimiz zamanlar da duyduğumuz o hoş ve mutluluk verici duygunun yerini hiçbir şey tutmaz
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
– ( ) Bizler, Allah’ın bu kâinattaki mutlak azametini kavradıkça,
kendimizi de yüceltmiş oluruz
– ( ) Kalbini, ihlas ve içtenlikle, inandığı bir düşünceyle inşa etmeyen bir şahsın varlığı da olmayacaktır
– ( ) Şerefli bir hedef, ancak şerefli bir kalpte yaşayabilir
– ( ) Evvelâ sen kendi düşüncene inan. Samimi bir inanç hâline getir. Ancak o zaman başkaları da ona inanır
– ( ) İnsanın şu yeryüzündeki hayatı, kâinattaki güçleri idrakten âciz oluşlar silsilesinden ibarettir
– ( ) Artık ölümden korkmuyorum, şimdi gelse bile!
Ben bu hayattan çok şey aldım; aldım derken vermeyi kastediyorum
– ( ) Bize hayat veren şey, insanın kalbinden parlayan imanın sıcaklığıdır
– ( ) Hayat, yılların sayısına göre değil, şuurun derinliğine göre yaşanır
– ( ) Her insanda, güzel bir sözü hak eden hayırlı bir yön ya da güzel bir meziyet mutlaka vardır
Kötülük, kimi zaman düşündüğümüz boyutta insanların içinde köklü, kalıcı bir olgu değildir. Kötülük, hayatta kalma mücadelesi verirken insanların, arkasında iyiliklerini gizledikleri sertçe bir kabuktan öte bir şey değildir.
Şimdi gelse ölüm artık beni korkutmaz. Şu hayattan çok şey aldım ben. Çünkü verdiğim Her seferde aldım. Verdiğim şeyin kendisini aldığımı anlatmak istiyorum ben
Insan şuuru birdir; şerefli bir amaç hedeflediği zaman buna varmak için aşağılık bir araç kullanmaya tahammül edemez. Daha doğrusu doğası gereği bu tür bir yöntemi kullanmaya yönelmez. Amaca ulaşmak için her yol mübahtır işte batının büyük hikmeti! Çünkü Batı Zihniyle yaşar. Zihinde araçlar ve amaçlar arasında farklılıklar öngörmek, kategorik yaklaşmak esastır.
Aşağılık bir yöntem kullanarak şerefli bir hedefe ulaşmamız nasıl mümkün olabilir? Daha doğrusu böyle bir kalp bu türden bir yöntemin kullanılmasını ilham eder mi? Karşı kıyıya geçmek için bataklık yolunu izlediğimiz zaman karşıya üstü başı çamur içinde varmamız kaçınılmazdır.
Samimi ve aktif bir inanç olmaksızın İlke ne işe yarar ki? Samimi de aktif bir inanç da insan kalbinden başka nerede bulunur ki?
Zaman olur kölelik, özgürlük kisvesine bürünür.
Ruhen daha temiz kal ben daha güzel, kişilik olarak daha üstün veya akıl olarak daha zeki olduğumuzu düşünüp insanlardan uzak durduğumuz zaman çok şey yapmış olmayız. Biz kendimiz için en kolay ve en zahmetsiz yolu seçmiş oluruz sadece.
Gerçek büyüklük şu insanların arasına karışmak, onların zaaflarına eksikliklerine ve hatalarını hoşgörü ve şefkat ruhu ile yaklaşmak, onları arındırma, kültürel düzeylerini yükseltme ve onları imkanlar dahilinde kendi düzeninize çıkarma hususunda samimi bir arzuya sahip olmaktır!..
Kötülük hayatta kalma mücadelesi verirken insanların, arkasında iyiliklerini gizledikleri Serçe bir kabuktan öte bir şey değildir.
Hayat yılların sayısına göre değil bilincin derinliğine göre yaşanır. Realistlerin Bu bağlamda vehim dedikleri şey realitede bir hakikattir, onların hakikat lerinden daha Sahici bir hakikat!..
Bir fikir için yaşadığımız zaman hayat uzun ve anlamlı görünür; insanlığın bir bütün olarak hayata başladığı andan bütün insanlığın şu yüzünden ayrılacağız sonra ana kadar sürüp giden uzun bir ömür
Ölümün yapabildiği tek şey, hayat sofrasında dökülen kırıntılarla beslenmektir.
Yürümede zorlanan çocuk,kendisine destek olan eli iter!
Ruhen daha temiz, kalben daha güzel, kişilik olarak daha üstün veya akıl olarak daha zeki olduğumuzu düşünüp insanlardan uzak durduğumuz zaman çok şey yapmış olmayız. Biz kendimiz için en kolay ve zahmetsiz yolu seçmiş oluruz sadece
Şimdi gelse ölüm, artık beni korkutamaz. Çünkü elimden geldiğince iyi olmaya çalıştım. Hatalarımdan, yanlışlıklarımdan ise pişmanlık duyuyorum.

Bu hususta durumumu Allah’a havale ediyorum, Onun rahmetini ve affinı umuyorum. Cezasından ise tedirginlik duyuyorum. Çünkü bunun hak ve adil bir ceza olacağından eminim.

İster hayır ister şer olsun yapıp ettiklerimin sorumluluğunu üstlenmeye kendimi hazırladım. Bu yüzden hesap günü hatalarımın cezasını çekmek beni
üzmeyecektir.

Kalbini , ihlas ve içtenlikle inandığı bir düşünceyle inşa etmeyen bir şahsın varlığı da olmayacaktır .
İlkeler ve düşünceler – dinamik bir akide olmadan – içi boş kelimelerdir veya en fazla ölü manalar olabilir. Bize hayatı bahşeden , insanın kalbinde parıldayan bu imanın sıcaklığıdır .
Bazen kulluk , hürriyet elbisesi altında gizlenerek tüm bağlardan kurtulma olarak görünür .
Ben şuna inanıyorum: Bizler Allah’ın bu varlıktaki mutlak azametini kavradıkça , kendimizi de yüceltmiş oluruz . Zira biz yüce azamet sahibi Allah’ın sanatıyız .
Büyük bir fark var . Hakikatleri anlamamız ile idrak etmemiz arasındaki fark gerçekten büyüktür . Birincisi ilim , ikincisi marifettir .
Saf mutluluk, biz henüz hayatta iken fikirlerimizin ve inançlarımızın başkalarına ait olduğunu kabul etmenin getirdiği doğal kazançtır .
Belli bir güç seviyesine ulaştığımızda başkalarından , hatta seviye olarak bizden aşağı olanlardan bile yardım istemeyi bir kusur olarak algılamayız .
Gerçek büyüklük ; insanlara karışıp hatalarına , eksikliklerine ve zayıflıklarına karşı hoşgörünün geniş iklimini ve iyiliğini göstermek, kötülüklerden temizlenmeleri , eğitilmeleri ve gücümüz yettiğince bizim seviyemize gelmeleri için büyük bir arzu içerisinde olmaktır .
Nefislerimizde sevgi , iyilik ve hayır tohumları arttığında , kendimizi hayatın yorgunluğundan ve çoğu meşakkatlerinden kurtarmış olacağız . Bu durumda başkalarına yaranma ihtiyacı hissetmeyeceğiz . Zira onları överken sadık ve samimi olacağız .
İnsanların benliklerindeki iyilik yönlerine dokunduğumuzda, ilk anda gözlerin fark etmediği çok fazla hayrın olduğunu göreceğiz .
Biz başkaları için yaşamaya başladığımızda bu hayatı kendimiz için dolu dolu yaşamış olacağız . Başkalarına karşı hislerimizi arttırdığımız ölçüde , hayatımıza yönelik iyilikleri arttıracak ve nihayetinde bu hayatı arttırarak yaşamış olacağız .
Hayat , yılların sayısına göre değil ; şuurun değeriyle yaşanır .
Ancak başkası için , yani bir fikir için yaşadığımızda ise hayat , uzun ve anlamlı görünür .
Hayatı sadece kendimiz için yaşadığımız zaman , bize kısa ve sönük görünür . Anlamaya başladığımız an ile başlayan ve sınırlı ömrümüzün bitişiyle de son bulan kısacık bir hayat !
Hayat , diri olan Allah’ın gücüyle sürekli akmakta ve ilerlemektedir !
Şayet ölüm bir şey yapabilseydi , hayatın ilerlemesini durdururdu !

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir