İçeriğe geç

Roman Diliyle İktisat Kitap Alıntıları – Mustafa Özel

Mustafa Özel kitaplarından Roman Diliyle İktisat kitap alıntıları sizlerle…

Roman Diliyle İktisat Kitap Alıntıları

Batıda romantizm, geleceği inşaya yönelik bir rüya; bizde ise geçmişi korumaya dönük bir avunma.
Din, cenneti şimdi ve burada gerçekleştirme projesi değildir.
Batıda romantizm, geleceği inşaya yönelik bir rüya; bizde ise geçmişi korumaya dönük bir avunma.
Kapitalizm, sadece toplumsal ilişkilerde değil, aynı zamanda insan bilincinde de muazzam bir devrimdir. Açgözlülük ve kıskançlığı hem kurumsallaştırdı, hem akıl ve vicdanlarda meşrulaştırdı. Bunu ilk defa fark edenlerden biri şüphesiz Şekspir’dir;
Bütün yolsulluğunuz aç gözlülüğünüzden.
Ne diye yoksul kalasınız ?
Baksanıza, toprak kök dolu.
Tabiat ana, o cömert ev kadını
Her çalının üstüne bir tabak yemek koymuş sizin için.
Fikir hayatımız neşesiz bir tiyatroydu sanki. (1970’lerin ikinci yarısından söz ediyorum)
Hayat en büyük öğretmendir.
Ama insanoğlunun yapısı bu işte: Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu, geleceğimi harcıyorum!
Ya savaş bir çılgınlıktır ya da bu çılgınlıktan geri duramıyorlarsa insanlar akıllı yaratık değil.
Şanslı herifti doğrusu. Bir maceraperestin sevimli sorumsuzluğuyla memleketi olan Güney’den Paris’e gelen cesur bir çocuk! Hayalperestin teki. Fokur fokur fokurdayıp yerinde duramayan, yeni buluşlar peşinde koşan, bıraksalar mahallenin altını üstüne getirecek tehlikeli bir adam.
Kapitalizm erkeğin kadını, kadının eşyayı, eşyanın da erkeği tüketmesidir.
Sönmüş Hayeller’in özellikle ikinci cildi ( Taşralı Bir Büyük Adam Paris’te) Balzac’ın bir operatör dikkatiyle yaptığı Paris medyası otopsisidir. İletişimciler, roman diyip geçmeyin; yedi ceddinizin tarihi bu 363 sayfada
Mutluluk şairleri mahveder!
Hugo, Flaubert ve Zola sanayileşen Fransa’nın romancılarıydı. 1850’de hayata gözlerini yuman Balzac ise daha çok ticari kapitalizmi ve belki ön-sanayileşme diyebileceğimiz küçük atölye ve fabrikaları tanıyordu. Fakat gözleri ufukları öylesine tarıyordu ki, kurguladığı tipler o dönemden ziyade, geleceğin Fransa’sının kahramanlarıydı sanki.
Kemal Tehir’e göre, Köy Enstitüsü projesi Anadolu köylüsünün kötü talihini yenmek için değil, Kemalist rejime emireri yetiştirmek, köyü de eski halinde tutmak içindir.
Türk aydını, ülke gerçeğinden tamamen kopuk bir budaladır. Budalayı asla Dostoyevski’nin kullandığı Don Kişotvari bağlamda kullanmıyorum. Düpedüz ahmak demek istiyorum.
İbn Rüşd haklı: Paranın değerini arttırmak riba, eksiltmek ise hırsızlıktır. Tefeci ve hırsızların hükmettiği bir toplum iflah olmaz!
Momo çocuk kitabı değil, 20. yüzyılın en esaslı iktisat kitaplarından biri.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Gesell’e göre ekonomik krizlerin parasal bir kökeni vardır. Parayı özgürleştirmeli ve böylelikle doğal bir ekonomik düzen kurmalıyız. Bunun için toprağı ranttan, parayı da faizden kurtarmamız lazım. Toprak ağası ve tefeci ortadan kalkınca hakiki rekabet doğar ve her çalışan hakkını alır. Parayı depolayıp sonra faizle borç verenler, gerçek çalışanların zamanını çalmış olurlar.
Beppo’nun derdi, sorulara yanlış cevap verme ihtimaliydi; ona göre dünyadaki bütün anlaşmazlıklar kasıtlı ya da kasıtsız, aceleye getirilerek söylenmiş birtakım yalan yanlış sözlerden kaynaklanıyordu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Veblen 1904 yılında şu önemli tespiti yapıyordu: Eski kapitalizmde mal ticareti, yeni kapitalizmde ise sermaye ticareti yapılmaktadır.
Kapitalist ruh un Avrupa’da nasıl ortaya çıktığını talebelerime anlatabilmek için yıllarca Weber veya Sombart okuttum. Defoe’yu okusak yeterliymiş!
İbn Rüşd’e göre, Allah namus-u ekber, para ise namus-u asgar’dır: En büyük ve en küçük namus.
Faust, modernliğin olduğu kadar, modernlik sonrasının da habercisidir.
Modernlik, modern birey ile modern devletin, şeytanla düşüp kalkmasıdır.
Üretkenlik adına ruhu sıkan fabrika düzeni ve hayali yasaklayan bıktırıcı eğitim sisteminin karşısına en mantıklı alternatif olarak sirki koyan Dickens, insanların gerçekler kadar oyuna da muhtaç olduğu hakikatına ses veriyor. Monoton üretim sisteminin hayatın canını çıkardığını; oysa makul olanın hayatın tadını çıkarmak olduğunu belirtiyor. Daha ne desin ?
Toplumbilimciler belki düşüş ve yükselişin formüllerini verebiliyor, fakat tuzağa yakalananların ruh hallerini yansıtamıyorlardı. Austen, Hawthorne ve Yakup Kadri gibi kurgu ustalarının işiydi o.
Bilim soneki düşünceye itibar kazandırıyorsa ve Marx, Weber ve Durkheim’ın eserlerine toplumbilim diyorsak; Balzac, Dickens ve Tanpınar’ın yazdıklarına da romanbilim demeliyiz. İki grup da birey ve toplumu anlamaya çalışıyor, üstelik ikincilerin bir de ruhu var !
Roman, gerçeklerle dopdolu hakikatsiz hikâye. Din ve büyüden arınıp, Para’nın büyüsüne kapılan bir dünyanın trajik destanı. Hem de kâğıtparanın. (Torunum, bitcoin diye fısıldıyor, hikâyepara!) Kapitalizmin zirve çağında, romancılarımız iktisat bilmez, iktisatçılarımız roman okumaz. Bu kitap bir köprü: Goethe ile Marx’ı, Zola ile Keynes’i, Tanpınar ile Weber’i buluşturuyor. Toplumbilim yaşlandı, merhaba romanbilim!
Kapitalizm, binyılların kanaat ekonomisini yerle bir eden, insanlık tarihinin en devrimci, en dönüştürücü toplum sistemi. Beşerin psikolojisini, biyolojisinin yerine ikame etti. Türkçesi: İnsanoğlunun şehvet ve arzularını, ihtiyaç derecesine yükseltti.
tefeci ve hırsızların hükmettiği bir toplum iflah olmaz!
tefeci ve hırsızların hükmettiği bir toplum iflah olmaz!
“..Benim öykümün kahramanı, hakikattir..”

/Tolstoy

Belki de, düşünme kabiliyeti az olan insanın, eşyaya bağlılığı daha çok oluyor ve ne kadar az mal olursa ona o kadar çok bağlanıyor.
Tefeci ve hırsızların hükmettiği bir toplum iflah olmaz!
Kapitalizm öncesinin tipik ekonomik aktörü olan zanaatkar(esnaf), hem üretici hem tüccardı. Toplumun en temel ihtiyaç maddelerini, en kaliteli şekilde üretip hem para hem dua kazanmak istiyordu.
Sabri Hoca medeniyet-insan ilişkisinin mahiyetini şöyle anlatır: Oğlum Behçet, sen bir medeniyetin iflası nedir, bilir misin? İnsan bozulur, insan kalmaz. Bir medeniyet, insanı yapan manevi kıymetler manzumesidir. Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.
Max Weber bile, ünlü Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu(1904-5) başlıklı eserinde, bir yandan kapitalizmin insanlık tarihinin en rasyonel(akılcı) çalışma düzeni olduğuna dikkat çekiyor; diğer yandan da, sistemin maksadı bakımından son derece irrasyonel(akıldışı) olduğunun altını çiziyordu.
Yalnızlık, bencil servet arayışının doğal sonucudur. Kazanan, yalnızdır’
Akıllar durulmaz, dalgalanmadan!
Savaş ve Barış’ın temel tezi şöyle özetlenebilir: Tarihin akışı, büyük insanların iradesine bağlı değildir. Aliya İzzetbegoviç olsa, iyi ki değildir, derdi.
Medeniyet son kertede para demektir ve bir kere medeni olan, o daireyi zihnen büsbütün terk edemez!
Dünyanın yarısının aklı sanki yeme- içmede
Böbürleniyor diğer yarısı da yeni giysiler içinde

/Faust

Sirk yöneticisi Bay Sleary, umutsuz bir vaka olan ‘gerçeklerin adamı’na bu gerçeği peltek diliyle ancak şöyle izah edebiliyordu: İnsanlığın eylenmeğe geğeksinimi vağdığ, Bayım. Devamlı öğğeniyoğ, devamlı çalışıyoğ. Yaşamın canını çıkağmayın, tadını çıkağın!
Ekonomi parasallaştıkça, aristokratik yapı, değer ve anlayışlar yerlerini kapitalistik ilişki ve anlayışlara terk ediyor.
Makineleşme, sadece çalışma hayatını dönüştürmekle, zamanı sıkıştırıp mesafeleri büzmekle kalmadı; zihinleri de dönüştürdü.
Bütün mesele kadına dayanıyor , diyordu Mouret, kadını avucunuzun içine aldınız mı, onunla dünyayı fethedersiniz!
Bu tüketim tapınaklarında, insanlık tarihinin belki de en büyük devrimi gerçekleşti: İnsanoğlunun psikolojisi, biyolojisinin yerine ikame edildi. (Daniel Bell) Yani hayal ettiği ve ayrıca onun adına hayal edilen sonsuz arzuları, mutlaka ve hemen karşılanması gereken ihtiyaçlar kümesine dönüştürüldü.
Başsız manken, giysiyi teşhir ettiği kadar, kafasız müşteriyi de simgeliyor. Kafasında sadece fiyat vardır. Oscar Wilde aynı yıllarda şöyle bir tespit yapıyordu: Eskiden insanlar her şeyin değerini bilir, hiçbir şeyin fiyatını bilmezdi; şimdi her şeyin fiyatını biliyor, hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.
Modern faaliyetin özü, hesapçı kapitalistin, heves uyandıran ürünler kadar, hesapbilmez tüketiciler üretmesidir ( Barthes, The Fashion System).
Germinal, kapitalist cennetin işçiler için nasıl bir cehenneme dönüştüğünün epik hikayesidir. Nana’nın mesajını bir tek cümlede özetleyebiliriz: Kapitalizm erkeğin kadını, kadının eşyayı, eşyanın da erkeği tüketmesidir!
Her şeyin metalaştığı, paranın tek değer ölçüsü olduğu Kapitalizmin zirve çağında, edebiyatçılarımız iktisat bilmiyor, iktisatçılarımız roman okumuyor. Tanpınar’la Ülgener’i mumla arıyoruz!
Türkiye’de Mahmut Makal’ın Bizim Köy’üne sittin senedir övgü dizmekten başka bir marifeti olmayan şehirli aydınlarımız köy gerçeğine ne kadar yabancı iseler, Balzac Paris hayatının yanısıra köy hayatına da o kadar vakıftır. Köylüler, Köy Papazı ve Köy Hekimi, bu vukufun abidevi şahitleridir.
Kemal Tahir’e göre, Köy Enstitüsü projesi, Anadolu köylüsünün kötü talihini yenmek için değil, Kemalist Rejime emireri yetiştirmek, köyü de eski halinde tutmak içindir. Köyü yaşatacak okul değildir, okulu yaşatacak köydür. Öyleyse, köylü bizden nasıl bir okul istiyor diye düşünmeliyiz. Kemalistlerin derdi köyü kalkındırmak değil, tek parti rejimini korumaya ayarlı taze elemanlar yetiştirmektir.
Kemal Tahir’in temeldeki tepkisi, köylüye tepeden bakmayadır. Anadolu insanı yoksul fakat köle ruhlu değildir.
Balzac’ın 1833 tarihli köy Hekimi romanını okusalar, bizim köyün benzerinin o yıllarda Grenoble çevresinde de var olduğunu, ana şehirlerden uzak köylerin aşağı yukarı resminin bu olduğunu idrak ederlerdi.
İbni Rüşt haklı: Paranın değerini artırmak riba, eksiltmek ise hırsızlıktır. Tefeci ve hırsızların hükmettiği bir toplum iflah olmaz!
Gresham yasası, kötü para iyi parayı kovar, der. Makrızi, kötü yönetim iyi yönetimi kovar, diyor.
Tunuslu bilginden el alan Makrızi özetle şunu söylüyordu: Bir toplumun yönetici ve zengin sınıfları bencilliğin pençesine düşünce, o toplumun parası bozulur. Hasta para, manen hasta bir toplumun eseridir.
Sana şunu söyleyeyim Momo, hayatta en tehlikeli şey, gerçekleşmiş hayallerdir. Artık hayal edecek hiçbir şeyim kalmadı.
İnsanlar ölümün ne olduğunu bilselerdi ondan hiç korkmazlardı. Korkmayınca da kimse onların yaşam zamanını çalamazdı.
Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Düzgün çarptığı halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.
Üç zaman vardır: Geçmiş şeylerin şimdiki zamanı, şimdiki şeylerin şimdiki zamanı, gelecek şeylerin şimdiki zamanı.
Evet, zaman tasarruf edenler daha çok kazanıp, daha çok harcıyor, daha iyi giyiniyorlardı. Ama yüzleri asıktı; yorgun ve keyifsizdiler; gözleri dostça bakmıyordu.
Avrupalılar mekanik saati geliştirmeden önce, kendileri mekanik hale gelmiş, bir makineye benzemişlerdi.
Hayy bin Yakzan’dan aldığım en önemli ders, insanoğlunun ayakta kalma çabası ile Yaratıcısına ulaşma çabasının birbirlerini tamamlayan, eşgüdümlü çabalar olması gerektiğidir.
Robinson’un Tanrı inancı fayda kavramıyla yakından ilintilidir. İşine geldiği zaman, kendisine bir yararı dokunduğu zaman hatırlar Rabbini.
Bir bakıma, bu faydacı yaklaşımın ortaya çıkardığı zorlukları yenmek için bir alettir tanrı inancı. Karnı doyan, geleceğini garanti görmeye başlayan, ötelere bakmaz olur.
Sudan kazanılan yere güvenme,
Kal gene sen, kendi tepende.
Civa sudur, kükürt ateş. Civa ve su genel simya perspektifinde ruh ve duygulara tekabül ediyor; kükürt ve ateş ise irade ve akla.
Felsefi altın, bir ahenk ve bozulmazlık durumuna, adilikten kurtulma durumuna işaret ediyor; fiziksel, düşünsel ve estetik bir ideale ulaşmaya
Balzac’ın inatçı ve yenilikçi kahramanı, fikirlerini rahip üzerinden köylüye ulaştırırken, bizim köyün eğitmeni daha ilk günden din adamına savaş açıyordu.
Ben 1968-74 yılları arasında Ağrı Naci Gökçe Ortaokul ve Lisesinde okudum. Mezuniyetimden tam kırk yıl sonra ziyaret ettiğimde, Lise Kütüphanesindeki birkaç yüz klasik eseri adeta el değmemiş şekilde buldum. Antika eşya gibi muhafaza edilmişlerdi.
Goethe’nin iktisadi dehasına büyük bir delildir şu tek dize; gereksizdir artık alfabe! Kağıt para alfabeyi gereksiz kılmıştır. İnsanların konuşmasına bile ihtiyaç yoktur; para tek iletişim aracıdır artık. Dil, fikri mübadeleyi para ise iktisadi mübadeleyi kolaylaştıran bir aracı idi. Şimdi dile ihtiyaç yok; para iki işlevi de görmeye yeter! Para konuşur!
Para yemek tabirini de muhtemelen Azekler’e borçluyuz, çünkü para yerine çikolata kullanır ve canları çekince yerlerdi ????
Balzac, yazmakta olduğu romanın kahramanı ölecek diye aşırı üzülünce bir dostu Kurgu senin değil mi öldürmeyiver ! der. Balzac’in cevabı : Ben kaderi değiştiremem!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir