İçeriğe geç

Kedimle Sohbetler Kitap Alıntıları – Eduardo Jauregui

Eduardo Jauregui kitaplarından Kedimle Sohbetler kitap alıntıları sizlerle…

Kedimle Sohbetler Kitap Alıntıları

Mutluluğa giden çok yol vardır, ama kestirmeleri kediler bilir ????
Bedenin yok olduktan sonra rüzgara, nehre, toprağa karışır. Sonra da bir çiçeğe, bir böceğe ya da şanslıysan bir kediye dönüşür. Ölmüş de olsa bedenine cansız diyebilir misin sen şimdi ?
Biz kediler bir sorunumuz olduğunda özgür kalmak isteriz. Ama siz insanlar köpekler gibisiniz. Kendi sürünüzle beraber olmaya ihtiyacınız var.
Siz insanlar, biz kedilerin dokuz canlı olduğumuzu söyler durursunuz. Ama sizde biliyorsunuz bu işin hilesini.
Ne hilesi?
Küllerinden doğma hilesi, dedi Sibila.
Sibila ne demişti? Biz insanlar fazla düşünmekten öyle çok kafamızı karıştırıyoruz ki, gerçekte bize ne olduğunu göremiyoruz. Sürekli geçmiş,gelecek,olasılıklar,hayaller,rüyalar,kabuslar,sebepler ve sonuçlar üzerine düşünüyoruz. Hayat da biz farkına varmadan geçiyor. Koca bir hayat,uzun süren bir dalgınlık anına dönüşüyor bizim için. Olup bitenin farkına varıyoruz; şimdi ve burada olmaktan uzağız.
Neden erkekler önemli konularda susmayı tercih ederler? Neden sessizce ve tek başlarına acı çekerler? Hiç anlamamışımdır bu hallerini. Biz kadınlar erkeklerin işaretlerinden, mimiklerinden, bar dönüşleri sessiz kalmalarından, lafı gevelemelerinden ve pikselleşmiş yaratıkları katletme saplanrılarından anlamlar çıkarıp haklarında tahmin yürütmek zorundaydık.
Mutluluğa giden pek çok yol vardır ama kestirmeleri kediler bilir.
Siz insanlar yürümeye uygun tasarlanmışsınız. Ama bütün günü sandalyenin üzerinde oturarak geçiriyorsunuz. Sandalye insanlığın en kötü icadı olmalı.
Siz insanlar fazla düşünüyorsunuz dedi sonunda Sibila. Ve düşüne düşüne sonunda kendi düşüncelerinizin içine hapsoluyorsunuz. Düşüncelerinizden yaptığınız bir kafese kapatıyorsunuz kendinizi ve bir daha oradan dışarı çıkmanıza imkan vermiyor, hayata dair gerçekleri , çözümleri ve hayatın anlamını bu düşünceler kafesinin içinde bulabileceğiniz yanılgısına kapılıyorsunuz.
Siz insanlar ne kadar da takıntılı yaratıklarsınız diye fısıldadı kedi.
| -Nefesi ve küçük bedeniyle beni yavaş yavaş sakinleştirdi.
Belki çok fazla bir şey sayılmazdı, ama en azından bu dünyaya tutunmamı sağlayan bir şeydi. Yanımda olan; benimle buraya, dünyanın sonuna kadar gelen bir kedi.
Kedilerin bildikleri tek mekân ve tek zamanda; burada ve şimdi. |
| -Sibila’nın sözlerini yeniden hatırladım.
‘Biz insanların kurmaca bir dünyada yaşamayı alışkanlık haline getirdiğimiz kendi hayatlarımız hakkında hikâyeler uydurduğumuzu, aslında yüz çevirip uydurduğumuz bu hikâyelerin içinde yaşamaya başladığımızı söylemişti.’ |
Ve bana öyle bir sarıldı ki, o anı hayatım boyunca aklımdan çıkarmam mümkün değil. Sibila kapı eşiğinde durmuş bizi; iki insanın sessizce ağlayışını izliyordu.
Şehirler rüzgârların içinde yitip gider,
ve görürürüz Tanrı’yı bir bulutun sırtında,
üzerimizden geçer.
Suya doğru uzanan
gümüş renkli kavaklar
onlar her şeyi bilir
lakin hiç konuşmazlar.
Kitaplara binip başka kıtalara yelken açabileceğimi küçücük yaşta keşfettim. Kitaplar insana her şeyi sunuyordu; macera, romantizm, isyan Küstah krallıklar, kudretli büyücüler, iyi kalpli korsanlar Hepsi kitapların içindeydi; konuşan kediler bile vardı!
Sara yürüyebiliyorsun, ayaklarını birbirinin peşi sıra hareket ettirebiliyor, dünya üzerinde hareket edebiliyor ve dans edip koşabiliyorsun.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bütün gün oturup sahip olmadığın şeyleri, eksikliklerini, kaybettiklerini, hiç sahip olamayacaklarını ya da sahip olduğun, ama memnun olmadığın şeyleri düşünüp duruyorsun.
Tüm şehir işte orada duruyordu. Londra.
Milyonlarca insanın ve kedinin yuvası. İngiltere’nin ve dünyanın yarısının
kaderini omuzlarında taşıyan şehir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sen kendi kendini kandırdın.
Hayatının berbat olduğunu,
hiçbir şeyden umudunun kalmadığını, artık hiç mutlu olamayacağını söyleyen sensin. Bunlar senin taş duvarların ve
hepsini sen kendi elinle ördün.
Kendimi bir yerden atlamış gibi hissediyordum. Köprüden nehre değil de nehirden köprüye atlamış gibi.
Her şey doğuyor, değişiyor ve sonunda ölüyordu.
Yağmur durdu. Hava kararıyordu.
Dışarısı soğuk, içim bomboş yürümeye başladım.
Mutluluk masalıymış!
Bu acımasız şakayı, benim bu büyük saflığımı komik buluyorum artık.
Boğazımdan öfkeli, pis ve kaba bir kahkaha koptu. Bu kahkaha, insana özgürlük sunan sadist bir şeytan gibi
tüm bedenimi ele geçirdi ve sonunda bir akıl hastasının çığlıklarına dönüştü.
burada, bu şehirde etrafım katillerle, tecavüzcülerle, bir otobüsü havaya uçurmak isteyen teröristlerle, daha fazla petrol uğruna kanlı savaşlara girmekten çekinmeyen siyasetçilerle ve kendi ceplerini doldurmak için dünyanin yarısını açlıktan öldüren finans canavarlarıyla sarılıydı. Üstelik en kötüsü de bizzat ben bu vicdansızlar grubunun içinde yer alıyordum. İşimi bankacılara, petrol ve savaş arsızlarına pazarlıyordum.
Bir zamanlar yaşamıma yön vermiş olan tüm ideallere ihanet ederek hem de.
Başıma gelenin adına tam olarak ihanet denemezdi üstelik. Gerçeğe gözlerimi kapatarak ben kendi kendimi aldatmıştım.
Aşkın, aile olmanın, başarılı ve mutlu olmanın mucizesine inanmayı tercih etmiştim. Uzak yerlerde açlıktan ve savaştan ölen insanlar vardı ve ben tüm bu felaketlerden uzakta yaşadığım için kaderden yana şanslı olduğumu düşünüp durmuştum.
Telefonu kapatır kapatmaz yine mutsuzluğumun içine gömüldüysem de dost sesi duymak çok iyi gelmişti.
Biz kediler bir sorunumuz olduğunda özgür kalmak isteriz.
Ama siz insanlar köpekler gibisiniz. Kendi sürünüzle beraber olmaya ihtiyacınız var.
İçim nefret, acı, öfke ve utanç doluydu. Kayalıklarla kaplı sahili yıkayan azgın deniz, dağları tepeleri kavuran türden bir ateş, müthiş güzellikteki kasabalar, muazzam bir otel, hediyelik eşya dükkânları, krep ve tatlı kokuları, gülüşen ve yaramazlık yapan gizli âşıklar
Yalnız kaldım. Yapayalnız. Ağladım. Öfkeden, korkudan, bana yapılan acımasızlıktan, gülünç duruma düşmüş olmaktan dolayı ağladım.
Bedeli ne olursa olsun gerçeği bilmek, ömür boyu şüphe duymaktan iyidir.
Tüm ipuçlarını toplamadan tahmin yürütmek büyük bir hatadır.
Bilmen gereken tek bir şey Sara:
Yemek yiyorsan sadece yemek ye.
Yürüyorsan sadece yürü.
Aksi halde, kendi düşüncelerin sana tuzak olur, takılır düşersin. Hayat sen farkına varmadan geçer gider. Ya da daha kötüsü senin olmayan bir hayatı yaşarsın.
yalanlarla dolu bir dünyada yaşıyorsunuz.
Ve düşüne düşüne, sonunda kendi düşüncelerinizin içine hapsoluyorsunuz. Düşüncelerinizden yaptığınız bir kafese kapatıyorsunuz kendinizi ve bir daha oradan dışarı çıkmanıza imkân vermiyor, hayata dair gerçekleri, çözümleri ve hayatın anlamını bu düşünceler kafesinin içinde bulabileceğiniz yanılgısına kapılıyorsunuz.
Ama yatakta bu kadar kalmaya alışık değildim. İçimdeki öfke, korku ve karmaşaya bir de işe yarar bir şey yapmıyor olmanın verdiği suçluluk duygusu eklendi. Ne yapabileceğim konusunda bir fikrim yoktu. Saate bakmak midemde rahatsız edici bir karıncalanmaya sebep oluyordu.
Saat: 10.25, 10.43, 11.06
Neden erkekler önemli konularda susmayı tercih ederler?
Neden sessizce ve tek başlarına acı çekerler?
Çay bağımlısı olmam, on yıldır burada yaşamamın sonuçlarından biriydi.
Ayrıca, acil durumlar için yatak odamda
su ısıtıcısı ve poşet çay koleksiyonu bulundurmayı da âdet edinmiştim.
Bu gece o acil durumlardan biri yaşanıyordu
Yatağın kenarına iliştim ve çayımı yudumlamaya başladım.
En iyisi sıcak bir çay içmekti.
Sıcak içecekler İngiliz erkekleri için
-İngiliz kadınları için daha da fazla- herhangi bir olumsuz durumda, yalnızken ya da değilken, yazın veya kışın en iyi ilaçtı.
Hot drink uyanmak için, ısınmak için, tanışmak için, parti düzenlemek için, ticari planlar veya bir eylem hazırlığı yapmak
için çok işe yarardı. İngilizlerin siyah çay, rooibos çayı, chai çayı ya da yaprakları seramik demliğin içine gelişigüzel atılmış karışık bir bitki çayı içmek için geçerli
bir sebep bulmalarına gerek yoktu.
Can düşmanlarına bile, silah çekmeden önce çay ikram ederlerdi.
Çay İngilizlerin ruhuna panzehirdi.
Çaresizce aşağı doğru, aptallığımdan ve ihtiyacım olandan fazlasını istediğim için düşüyorum. Ve bir insan çığlığıyla haykırıyorum: Mutlu olmak istiyorum, ama bunu nasıl başaracağımı bilmiyorum! Ölümün içine doğru düşüyorum
İnsanlar uyuyor, ışıklar boş sokakları aydınlatıyordu.
Ben artık çok sıkıldım Sara
Çocuk sahibi mi olmak istiyorsun?
O zaman git, başka birini bul.
Benim çocuğa ayıracak zamanım yok.
Her şeyden konuşmak istiyordum.
Köşe bucak bir temizlik yapmak ve onunla beraber yeni bir sayfa açmak istiyordum. Bunu başarmak için beraber daha fazla vakit geçirmeye ihtiyacımız vardı, hepsi bu. İşe daha az vakit ayırmalı, aramızda denge kurmaya çalışmalı, sadece hafta sonu için bile olsa beraber tatile çıkmalı, başka hiçbir plan yapmadan sadece anı yaşamalı; hislerimizden, hayallerimizden, sevdiğimiz şeylerden, sevmediklerimizden, ihtiyaçlarımızdan, yüklerimizden, zamanın bize ne yaptığından ve geriye kalan zamanımızı nasıl geçirmek istediğimizden konuşmalıydık.
Ne zaman bu hale gelmiştik?
Ne olmuştu da neşemizi kaybetmiştik?
el ele kendi evimize doğru yürümeye başladık. Böylesi basit bir anı paylaşmayalı ne kadar uzun zaman olmuştu. Bu yakınlığımız eski halimizin kötü bir taklidi gibiydi. Bana Charlie Chaplin’in En İyi Şarlo Taklidi Yarışması’nda ikinci olmasını hatırlattı.
Şu anda istediğim şey gerçekleri dinlemek değildi. Tek istediğim bana sarılması ve beni sevdiğini söylemesiydi.
Gündüzleri ayılmak için kahve içip gece uyuyabilmek için ilaç içerek yaşanmazdı.
Sakinleş dedim kendi kendime. Şimdi geçecek. Diğerleri nasıl geçip gittiyse bu da öyle geçecek şimdi.
O sabah da, her sabah olduğu gibi telaş içinde güne başladım.
Onu ilk gördüğümde sihirli lambanın içinden çıkan bir cin gibi birdenbire karşımda belirmişti. Ama ne bir duman çıkmış ne de bir arp sesi duyulmuştu. Zaten mutsuz yüreğimi saymazsak ortada ovalayabileceğim bir lamba da yoktu.
Bizler hayvanları taklit ederiz:
Yemek yer, uyur, oyun oynar ve sevişiriz.
Mutluluğa giden çok yol vardır, ama kestirmeleri kediler bilir. *
bedeli ne olursa olsun gerçeği bilmek, önür boyu şüphe duymaktan iyidir.
ve düşüne düşüne, sonunda kendi düşüncelerinizin içine hapsoluyorsunuz. düşüncelerinizden yaptığınız bir kafese kapatıyorsunuz kendinizive bir daha oradan dışarı çıkmanıza imkan vermiyor, hayata dair gerçekleri, çözümleri ve hayatın anlamını bu düşünceler kafesinin içinde bulabileceğiniz yanılgısına kapılıyorsunuz.
ıslanıyor, yaşlanıyor, acı çekiyor, ağlıyor, kaybediyor ve ölüyordum.
hayatının berbat olduğunu, hiçbir şeyden umudunun kalmadığını, artık hiç mutlu olamayacağını söyleyen sensin. bunlar senin taş duvarların ve hepsini sen kendi elinle ördün.
“Öğrenmen gereken, çektiğin acıyı
ait olduğu yere koyabilmek.
Şimdi sana hükmediyor,
ama az önce aklında değildi.
Bir süre sonra tamamen yok olacak.
Ve belki her şeyi arkanda bıraktığında
sana yeni bir bakış açısı kazandıracak. Tıpkı gecenin, bir süre sonra yerini
güneşe bırakması gibi.”
Kendimden yola çıkıp dünyayı gözlemleyebiliyordum.
Bedeli ne olursa olsun gerçeği duymak ömür boyu şüphe duymaktan iyidir.
Acın gerçek ama sen mavi rengin kendisi olmadığın gibi,acının da kendisi değilsin.
Biz kediler milyonlarca yıldır insanların hayatına rehberlik ederiz. Siz,bize pek kulak asmasanız da,biz denemekten vazgeçmeyiz.
Her şeye rağmen dünya dönüyor, su akıyor ve rüzgar gözyaşlarımı kurutuyordu.
Ama bir gerçek var ki birçoğunuz beynini kullanmayı bilmiyor. Durmandan geçmiş ve gelecek üzerine kafa patlatıyor ya olmuş ya da olamamış şeyler yüzünden kendinizi dağıtıyorsunuz.
Yani hayat sadece güllerden, çikolatalardan ibaret değil; güller solar, çikolata şişmanlatır. En sonunda hepimizin sonu diyet bisküvi yiyerek, pilates yapmak.
Evet siz insanlar bunu çok sık yapıyorsunuz. Çocukken renklerle, seslerle, kelimelerle, bedeninizle ve zihninizle oyun oynamanıza izin veriliyor. Her şeyden tat almayı biliyorsunuz. Anı yaşıyorsunuz. Denemeye, keşfetmeye, tecrübe kazanmaya cesaretiniz oluyor. Ama büyümeye başladığınızda yetişkinler artık oyun oynamayı bırakmanız gerektiğini, ciddileşme vaktinizin geldiğini söylüyor, sizden bir an önce iş hayatına atılmanızı ve acı çekmeye başlamanzı istiyorlar. Sizi yargılıyorlar; diğerleriyle kıyaslayıp söylediğiniz ya da yatığınız her şeyi numaralandırıyorlar. Sizi sıraya diziyorlar. Siz de, eskiden severek yaptığınız her şeyden nefret etmeye başlıyorsunuz. Acele ve telaş içinde, işinizden zevk almadan ve başarılarınızın tadını çıkarmadan yaşayıp gidiyorsunuz. Oyun oynamayı unutuyorsunuz. Çocuklar ve kediler sizi oyuna davet edince bazen geliyor, ama çoğu zaman onları reddediyorsunuz.
Kitaplar insana her şeyi sunuyordu; macera, romantizm, isyan Küstah krallıklar, kudretli büyücüler, iyi kalpli korsanlar Hepsi kitapların içindeydi; konuşan kediler bile vardı!
Yılda neredeyse yüz roman okuyordum. Böylece keşfetmiştim ki romanların içinde hayatımızın anlamını bulmamızda ya da ona bir anlam kazandırmamızda bize yardımcı olabilecek büyük, küçük hikayeler gizliydi. Yalanların içinde süzülen gerçekleri yakalıyordum.
Bilge bir arkadaşım bana her zaman yapılacak en iyi şeyin geçmişi ve geleceği unutarak sahip olunan tek şeyle, şimdi ile yaşamak olduğunu söyler.
İnsan yemek yiyiyorsa tek işi yemek yemek olmalıydı.
Bence senin asıl aradığın penceresi mutluluğa bakan bir ev.
Yağmurda dışarı şemsiyesiz çıkıyorsan ıslanmayı da göze alacaksın.
Biz kediler bir sorunumuz olduğunda özgür kalmak isteriz. Ama siz insanlar köpekler gibisiniz. Kendi sürünüzle beraber olmaya ihtiyacınız var.
Yıllar boyunca başkaları için hazine hatiraları çizip dururken kendi haritamı soru işaretleriyle doldurmuştum.
Hayatının berbat olduğunu, hiçbir şeyden umudunun kalmadığını, artık mutlu olamayacağını söyleyen sensin. Bunlar senin taş duvarların ve hepsini sen kendi ellerinle ördün.. ( E.Jauregui ) #DünyaKedilerGünü kutlu olsun
”Sen tomurcuk vermeyi başarırsan, göreceksin ki her yer senin evin ve neresi olursa olsun, yaşadığın yer senin sarayın. Tüm evrenin kraliçesi sensin. Tıpkı bir sokak kedisi gibi! ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir