Oktay Rifat kitaplarından Bir Aşka Vuran Güneş kitap alıntıları sizlerle…
Bir Aşka Vuran Güneş Kitap Alıntıları
Denizkestaneleri kalır ahtapotlar
Fesleğenler camların ardında
Ey tadı canıma geçen yemiş
Yazdın ağaç yıldızdın öptükçe.
Yakamı bırak da gideyim
Bezm-i irfan
Vakt-ı safa-yı canan
Laindir münafiktır şeytan
Şeytanın şerrinden sakınırım
Şetanın gıdası alin teri
Dost görünür yüze güler
Arkadan vurur şeytan
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum.
denizkestaneleri kalır ahtapotlar
fesleğenler camların ardında
umutlar biter bir gün
bir at arabası gölgede
kısrak tayını emzirir
bütün buları gördüm ben
kısrağı da kahveyi de asmayı da
sen kısa entarinin
anlaşılmasından habersiz
bana bakıyordun
bense yetişilmez hızla
başlamış geceyi ikiye biçiyordum
baktım denizler bitmiş
kumsal kan içinde
kapılar gıcırtılı
yollar ince yollar çakıllı yollar
cansız parmakları gibi bir ölü elin
gözümle gördüm bunları
sessiz kıyıda mavi
martı sesleri düşerken üstüme
Küçük bahçen, tahta balkon ve fesleğen,
Ömür ve büyü, son masal kesilirsin.
Neden gözlerin nemli, ağladın mı ne!
Atlı bir şehzade sokakta, belinde
Hançeri, kitap yüzlü, ayın, gayın, sin.
Yakamı bırak da gideyim.
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü
taze bir yaprak gibi
kıpırdar durur içimde
Kocanmıyor, ölünmüyor
İstanbul yine.
Yakamı bırak da gideyim
dolan dolanabildiğin kadar!
Yakamı bırak da gideyim
Açık denize dökülmeden önce
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü
Hoppa mı hoppa
Rakı içer
Kadeh kırar
Benim yârim sırasında benden hovarda
Kavuniçi mendil
Markalı çanta
Benim yârim çıtkırıldım
Benim yârim alafranga
Korkum yok benim
Kâğıt gemilerim
Kurşun askerlerim hazır
Hem bunlar bozulursa
Babam yenilerini alır
doğmadan öncesini
yokluğunu.
denizkestaneleri kalır ahtapotlar
fesleğenler camların ardında
Gözüm kayar açıklara rıhtımda.
Annem güzel, pencerede
Bir yaprak kıpırdar içimde
Küçük bir sokaktan geçerim her sabah
Gökyüzü maviyse mutlu
Bulutluysa tedirgin içe dönük
Üstüne titrenen, beslenen ne varsa
Kavrulur, susuz bitkiler gibi düşer.
Bir yağmur özlemi kıvranır toprakta
Ve kendi kendini tazeleyen yaşam
Er geç ışığa kavuşur nasıl olsa.
Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden;
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor
Yakamı bırak da gideyim
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir
Sokulurdum az daha, az daha.
“Bir gemi neden giderse engine
neden uzunsa marşandiz,
rıhtımlar istasyonlar limanlar
neden yüklüyse doluysa,
neden şişerse öpüşmenin
dudakta kalan yeri
o ısırık beklenmedik gül
o kan pıhtısı yalnızlık
o başıbozuk tutku
nedense ondan
ondan işte sadece
içimdeki gariplik
gökteki bu morluk akşamüstü.”
doğmadan öncesini
yokluğunu.”
her tutum yakın bana
işte bir vapur yanaşıyor
parıltıma.”
çözebilse sabırla yalnızlığına giden düğümleri!”
Tek bir beşikte sallanır denizle gök.”
Anı kalıntılarıyla bulanık
Ve herhangi biri, tüm insanlığın
Yükünü taşıyan sırtında”
Gel kavuş akşamla, desinler: “Ay doğmuş!””
“Bu soğuma avuçtaki, bu ince ter,
Bu kan çekilmesi, içteki eziklik
Biter bir gün, biter ya, insanca dostça
Üstüne titrenen, beslenen ne varsa
Kavrulur, susuz bitkiler gibi düşer.
Bir yağmur özlemi kıvranır toprakta
Ve kendi kendini tazeleyen yaşam
Er geç ışığa kavuşur nasıl olsa.
Gel gör ki bunca emek, bunca göz nuru
Yok olur gider. Sızlar baltanın yeri,
Sabırla sarılan yaralar ağaçta.”
Güneşi, gökyüzünü yakarsınız. Neden
Sonra, uzaklarda çektirilmiş bir resim
Gibi gelir aklınızda, gölgesiz, duru,
Küçük bir bahçede susar gibi yaparak
Karşılıklı gizemlere daldığınız gün.”
“Rüzgârlı tepeden ovaya bakınca
Kuşsun uçan altımda, meşe ormanı
Böğründe. Dahasın, etekleri sürülmüş.
Mavisin, bulut ve uzay, bir doruktan
Öbür doruğa. Değirmensin ufacık,
Deresin köpüren yosunlu yarıkta.
Kuzuların emdiği meme, yaprakta
Kıpırtı, esintisin söğüt dalında.
Sen tadını, rengini doğurduğum,
Bilmeden bildiğim, karsın lapa lapa
Çamları yatıran Kayalar Beli’nde.
Sen çiğit ve yaz kokan kulübe, defne
Dallarıyla çatılmış, sen güneş, ak süt,
Yücelerin reyhanlı otundan olma,
Çığsın indi inecek, boşanan yağmur
Ve selsin, karanlık türküsü ırmağın.
Yemişsin ısırdığım, yoncasın, kolsun
Saran ve dilsin içimde düşündüren.
Sen gök gürültülü, delice, sen oynak,
Seyrine daldığım rüzgârlı tepeden.”
Uyuruz çok kollu, çıplak tanrılar gibi.”
Büyüsün memelerine kurduğum yapı!”
Dökülmek yollara, yürümek düşe kalka,
Yaprağa, yosuna, yıldıza baka baka.”
Neredesin güzel kokularla dolu gece!”
Kocanmıyor, ölünmüyor!”
Ağrıyor ne varsa senden uzakta, sensiz durulmuyor. Yaşanmıyor gecesiz, gece de gündüz gibi.”
Bitimine karanlığın”
Yakamı bırak da gideyim”
Elimi tut büyüsün
Yüzüme bak çalsın
İçimdeki çalar saat
Dönüş yollarında sarmaş dolaş
Vapurlar geçsin aramızdan”
Şeytanın şerrinden sakınırım
Şeytanın gıdası alın teri
Dost görünür yüze güler
Arkandan vurur şeytan”
Benimle yaklaştı güzel günler
O günlerin eşiğinde beni hatırlayın”
Bize yeten aydınlığı sevdamızın”
“Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü”
Şeytan uçurtması mısın ağabey
Bu ne keyif böyle
“Şükret fare
Bu kapana şükret
Yüzüme bakma öyle acı acı
Gözünümü oydum
Derini mi yüzdüm
Hayanı mı burdum
Şişlemek elimdeydi
Gazlamak elimde
Diri diri yakmak elimde
Diri diri gömmek elimde
Elini kalbine koy da söyle
Karını mı astım
Kızını mı kestim
Yuvanı mı bozdum
Yooo fare
Olmaz fare
Şunun şurasında minnacık bir kapan bu
Ne tank
Ne top
Ne tayyare”
“Benim yârim iki dirhem bir çekirdek
Hoppa mı hoppa
Rakı içer
Kadeh kırar
Benim yârim sırasında benden hovarda
Kavuniçi mendil
Markalı çanta
Benim yârim çıtkırıldım
Benim yârim alafranga”
Göklerimi yaşıyorum delibozuk.
Dağ yollarından iniyorum denize.
Taşın yalnızlığı içindeyim, diri.
Sütün beyazlığı içindeyim, duru.
Sarkar bir yanımız, bir yanımız ezik.
Bitimine karanlığın
Açık denize dökülmeden önce