İçeriğe geç

Bir Aşka Vuran Güneş Kitap Alıntıları – Oktay Rifat

Oktay Rifat kitaplarından Bir Aşka Vuran Güneş kitap alıntıları sizlerle…

Bir Aşka Vuran Güneş Kitap Alıntıları

Şiirler biter bir gün
Denizkestaneleri kalır ahtapotlar
Fesleğenler camların ardında
Bu sevdaya tanıksın ey gece
Ey tadı canıma geçen yemiş
Yazdın ağaç yıldızdın öptükçe.
Köşe başını tutan leylak kokusu
Yakamı bırak da gideyim
Ey huzur-ı hazıran
Bezm-i irfan
Vakt-ı safa-yı canan
Laindir münafiktır şeytan
Şeytanın şerrinden sakınırım
Şetanın gıdası alin teri
Dost görünür yüze güler
Arkadan vurur şeytan
Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum.
Şiirler biter bir gün
denizkestaneleri kalır ahtapotlar
fesleğenler camların ardında

umutlar biter bir gün
bir at arabası gölgede
kısrak tayını emzirir

bütün buları gördüm ben
kısrağı da kahveyi de asmayı da

sen kısa entarinin
anlaşılmasından habersiz
bana bakıyordun
bense yetişilmez hızla
başlamış geceyi ikiye biçiyordum

baktım denizler bitmiş
kumsal kan içinde
kapılar gıcırtılı
yollar ince yollar çakıllı yollar
cansız parmakları gibi bir ölü elin

gözümle gördüm bunları
sessiz kıyıda mavi
martı sesleri düşerken üstüme

Zaman durur dalda, sensin sonsuz bilen,
Küçük bahçen, tahta balkon ve fesleğen,
Ömür ve büyü, son masal kesilirsin.

Neden gözlerin nemli, ağladın mı ne!
Atlı bir şehzade sokakta, belinde
Hançeri, kitap yüzlü, ayın, gayın, sin.

Köşe başını tutan Leylak kokusu
Yakamı bırak da gideyim.
Burası Dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü
onun yü­zü
ta­ze bir yap­rak gi­bi
kı­pır­dar du­rur içim­de
Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen
Öpülmüyor, sensiz kopuk ne varsa. Sarılmıyor, sensiz kırık ne varsa,
Kocanmıyor, ölünmüyor
Sensiz taşınmıyor, uzarken saçlarının alacakaranlığı, bükülmüyor, bükmeden sevmek istediğim.
Ağrıyor ne varsa senden uzakta, sensiz durulmuyor. Yaşanmıyor gecesiz, gece de gündüz gibi.
Sensiz durulmuyor. Aşılmıyor yürüsek, boşalmıyor konuştukça, içmekle tükenmiyor.
Yine zamansız türlüsüyle başlıyor akşam, başlıyor dalgalı bayraklarla deniz çizgisinde camlar,
İstanbul yine.
Köşe başını tutan leylak kokusu
Yakamı bırak da gideyim
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Mutluluk bir çimendir bastığımız yerde biter
ben kafes, sen sarmaşık;
dolan dolanabildiğin kadar!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Köşe başını tutan leylak kokusu
Yakamı bırak da gideyim
Yollar sende başlar sende biter
Açık denize dökülmeden önce
Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü
Benim yârim iki dirhem bir çekirdek
Hoppa mı hoppa
Rakı içer
Kadeh kırar
Benim yârim sırasında benden hovarda
Kavuniçi mendil
Markalı çanta
Benim yârim çıtkırıldım
Benim yârim alafranga
Uçaklar geçecekmiş
Korkum yok benim
Kâğıt gemilerim
Kurşun askerlerim hazır
Hem bunlar bozulursa
Babam yenilerini alır
ben onun doğumunu bilirim
doğmadan öncesini
yokluğunu.
Şiirler biter bir gün
denizkestaneleri kalır ahtapotlar
fesleğenler camların ardında
Beklenen gemi gelebilir
Gözüm kayar açıklara rıhtımda.
Bir cam açılır perde kalkar
Annem güzel, pencerede
Bir yaprak kıpırdar içimde
Ben ki dört duvar arasında yaşarım
Küçük bir sokaktan geçerim her sabah
Gökyüzü maviyse mutlu
Bulutluysa tedirgin içe dönük
Biter bir gün, biter ya, insanca dostça
Üstüne titrenen, beslenen ne varsa
Kavrulur, susuz bitkiler gibi düşer.
Bir yağmur özlemi kıvranır toprakta
Ve kendi kendini tazeleyen yaşam
Er geç ışığa kavuşur nasıl olsa.
Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar;
Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden;
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor
Köşe başını tutan leylak kokusu
Yakamı bırak da gideyim
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir
Gökteki uçurumdan başım dönse de,
Sokulurdum az daha, az daha.
? bir gemi

“Bir gemi neden giderse engine
neden uzunsa marşandiz,
rıhtımlar istasyonlar limanlar
neden yüklüyse doluysa,
neden şişerse öpüşmenin
dudakta kalan yeri
o ısırık beklenmedik gül
o kan pıhtısı yalnızlık
o başıbozuk tutku
nedense ondan
ondan işte sadece
içimdeki gariplik
gökteki bu morluk akşamüstü.”

“ben onun doğumunu bilirdim
doğmadan öncesini
yokluğunu.”
“ışığa ışıkla yanıt veren
her tutum yakın bana
işte bir vapur yanaşıyor
parıltıma.”
“Dolaşmış olta misinası çözer gibi
çözebilse sabırla yalnızlığına giden düğümleri!”
“Bir yastığa baş koyan ikizler gibi
Tek bir beşikte sallanır denizle gök.”
“Ben ki bir suyum çürümüş
Anı kalıntılarıyla bulanık
Ve herhangi biri, tüm insanlığın
Yükünü taşıyan sırtında”
“Bir düştür seyrettiğin aynadan madem!

Gel kavuş akşamla, desinler: “Ay doğmuş!””

? bu soğuma

“Bu soğuma avuçtaki, bu ince ter,
Bu kan çekilmesi, içteki eziklik
Biter bir gün, biter ya, insanca dostça
Üstüne titrenen, beslenen ne varsa
Kavrulur, susuz bitkiler gibi düşer.
Bir yağmur özlemi kıvranır toprakta
Ve kendi kendini tazeleyen yaşam
Er geç ışığa kavuşur nasıl olsa.
Gel gör ki bunca emek, bunca göz nuru
Yok olur gider. Sızlar baltanın yeri,
Sabırla sarılan yaralar ağaçta.”

“Kısarsınız
Güneşi, gökyüzünü yakarsınız. Neden
Sonra, uzaklarda çektirilmiş bir resim
Gibi gelir aklınızda, gölgesiz, duru,
Küçük bir bahçede susar gibi yaparak
Karşılıklı gizemlere daldığınız gün.”
“Dolanır bilgelikle mutluluk yüreğe.”
“Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.”
? sen yalnızlığında

“Rüzgârlı tepeden ovaya bakınca
Kuşsun uçan altımda, meşe ormanı
Böğründe. Dahasın, etekleri sürülmüş.
Mavisin, bulut ve uzay, bir doruktan
Öbür doruğa. Değirmensin ufacık,
Deresin köpüren yosunlu yarıkta.
Kuzuların emdiği meme, yaprakta
Kıpırtı, esintisin söğüt dalında.
Sen tadını, rengini doğurduğum,
Bilmeden bildiğim, karsın lapa lapa
Çamları yatıran Kayalar Beli’nde.
Sen çiğit ve yaz kokan kulübe, defne
Dallarıyla çatılmış, sen güneş, ak süt,
Yücelerin reyhanlı otundan olma,
Çığsın indi inecek, boşanan yağmur
Ve selsin, karanlık türküsü ırmağın.
Yemişsin ısırdığım, yoncasın, kolsun
Saran ve dilsin içimde düşündüren.
Sen gök gürültülü, delice, sen oynak,
Seyrine daldığım rüzgârlı tepeden.”

“Yüzer saçlarının gölünde dudakla diş.”
“Buluruz, kaybederiz, yeniden yaşarız.
Uyuruz çok kollu, çıplak tanrılar gibi.”
“Ey kısır ayna, yalnızlığımın benzeri,
Büyüsün memelerine kurduğum yapı!”
“Vururdu ay ışığı gülüşü yüzüme.”
“Virgüllerin savuran yağmuru altında
Dökülmek yollara, yürümek düşe kalka,
Yaprağa, yosuna, yıldıza baka baka.”
“Neredesin alın teriyle gülen aydınlık,
Neredesin güzel kokularla dolu gece!”
“Öpülmüyor, sensiz kopuk ne varsa. Sarılmıyor, sensiz kırık ne varsa,
Kocanmıyor, ölünmüyor!”
“Sensiz durulmuyor. Aşılmıyor yürüsek, boşalmıyor konuştukça, içmekle tükenmiyor.
Ağrıyor ne varsa senden uzakta, sensiz durulmuyor. Yaşanmıyor gecesiz, gece de gündüz gibi.”
“Büyük aynalarda dolaşıyor yine, bulutlara bakıyor ağaçlı yolda, baktıkça kendi oluyor yine;”
“Gülerdim onlara kucağımda taşıdığım pencereden.”
“giderdim dünyaların bahçemizle bitiştiği yere.”
“Koşuyorum yarınların çağrısına
Bitimine karanlığın”
“Köşe başını tutan leylak kokusu
Yakamı bırak da gideyim”
“Gel bulutsuz masalara yaslan
Elimi tut büyüsün
Yüzüme bak çalsın
İçimdeki çalar saat
Dönüş yollarında sarmaş dolaş
Vapurlar geçsin aramızdan”
“Laindir münafıktır şeytan
Şeytanın şerrinden sakınırım
Şeytanın gıdası alın teri
Dost görünür yüze güler
Arkandan vurur şeytan”
“Benimle başladı bu müthiş tazelik
Benimle yaklaştı güzel günler
O günlerin eşiğinde beni hatırlayın”
“Hürriyetin rüzgârlı bayrağı oldu
Bize yeten aydınlığı sevdamızın”
? kadeh

“Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü”

“Kuş musun
Şeytan uçurtması mısın ağabey
Bu ne keyif böyle
? farelerle insanlar

“Şükret fare
Bu kapana şükret
Yüzüme bakma öyle acı acı
Gözünümü oydum
Derini mi yüzdüm
Hayanı mı burdum
Şişlemek elimdeydi
Gazlamak elimde
Diri diri yakmak elimde
Diri diri gömmek elimde
Elini kalbine koy da söyle
Karını mı astım
Kızını mı kestim
Yuvanı mı bozdum
Yooo fare
Olmaz fare
Şunun şurasında minnacık bir kapan bu
Ne tank
Ne top
Ne tayyare”

? benim yârim

“Benim yârim iki dirhem bir çekirdek
Hoppa mı hoppa
Rakı içer
Kadeh kırar
Benim yârim sırasında benden hovarda
Kavuniçi mendil
Markalı çanta
Benim yârim çıtkırıldım
Benim yârim alafranga”

Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen!
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Buluruz, kaybederiz, yeniden yaşarız.
Rüzgârlı imgelere kurdum çadırı,
Göklerimi yaşıyorum delibozuk.
Dağ yollarından iniyorum denize.
Taşın yalnızlığı içindeyim, diri.
Sütün beyazlığı içindeyim, duru.
Öyle horlanmış, öyle itilmişiz ki,
Sarkar bir yanımız, bir yanımız ezik.
Koşuyorum yarınların çağrısına
Bitimine karanlığın
Yollar sende başlar sende biter
Açık denize dökülmeden önce

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir