İclal Aydın kitaplarından Kalbimin Can Mayası kitap alıntıları sizlerle…
Kalbimin Can Mayası Kitap Alıntıları
Hepimiz payımıza düşeni aldık baba. Sen demez misin; zeytinin var yılı, yok yılı gibidir insan hayatı. İyi yıllar da olacak, zor yıllar da.
Gerçek çok boyutludur. Yerinden kıpırdamadan gerçeği göremezsin, gördüğün sadece senin baktığın yönüdür.
Ayrılık ne zor bir kelime. Yokluk da öyle. Ayrılmak ölmek gibi. Her ayrılık biraz ölmektir.
Rüya gerçeğe çok yakın olunca kötü rüya diyoruz. Gerçeği yaşarken de bir rüya olsun istiyoruz.
Kokular canına okuyormuş insanın. Bir koku tek başına elsiz, sahipsiz bir hançer olup, kalbini söküp alıyormuş meğer.
Önemli olan ne kadar güçlü vurabildiğin değil, önemli olan o darbeyi yedikten sonra ileriye doğru gitmeye devam edip etmediğindir. Kaç darbe alıp hayatta yoluna devam edebiliyorsun? İşte kazanmak böyle bir şey! Kendine inanmaya başlayana kadar kendine ait bir hayatın olmayacak
Gerçek çok boyutludur, derdi. Yerinden kıpırdamadan gerçeği göremezsin, gördüğün sadece senin baktığın yönüdür.
Yaşlanırken acının ta kendisi olan insanlar, acıya genç yaşta yakalananlardır.
Mutluluk yaralı büyüyen bir çocuk gibi. Bu yüzden hep tedirgin,hep kaçmaya hazır,hep ürkek misafir. Uzun bir ömrün sonuna gelebilenler ve genç hayatların bitişine tanık olanlar bu misafirin kıymetini iyi bilir. Kendi haline bırakmayı,geldiği vakit korumayı,çok üstüne gitmemeyi öğrenmiştir zira. İnan nasıl yaşaması gerektiğini keşke bu kadar acıya hedef ve tanık olmadan öğrenebilse.
Ormanlarda yüzyıllarca bir arada yaşayan ağaçlar yeni fidanların suya kavuşmasına öncelik verirler. Dalı kırılana destek olurlar.
Dalı kırık ağaç kabul edin beni
Dalı kırık ağaç kabul edin beni
Birine olan kırgınlığın, kızgınlığın üzerine çok düşünme. Düşünce her duyguyu hak ettiğinden fazla büyütür.
Neler,kimler geçiyor gözümün önünden. Kimleri kimleri tanıyorum bilsen. Kendinden çok ünvanına,titrine güvenenlerle dolu bu dünyada Ömer’i nasıl özlemem teyze?
Defnenin sırtından çıkıp omzuna dolanan bir yılandı şimdi özlemek Öyle sıkıyordu ki,ağlamasına izin vermiyordu. Nefes aldırtmıyordu acıdan. Şimdi şu anda burda olsaydı, o da alsaydı bu kokuyu, o da duysaydı şu müziği
Yaşlanırken acının ta kendisi olan insanlar,acıya genç yaşta yakalananlar olur.
Ayrılık ne zor bir kelime. Yokluk ta öyle. Ayrılmak ölmek gibi. Her ayrılık biraz ölmektir. Kimden duymuştum bunu? Ölmek işte Ne kötü. Ömer ölmüş gibi.
Yaşlanırken acının ta kendisi olan insanlar, acıya genç yaşta yakalananlardır.
Ömrümün kalan kısmında mutluluk yanıma uğrarsa üzerine gitmemeye kararlıyım.
Hoşça kalın..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aşk birlikte başka bir güçlü yapıya dönüşebilmek galiba.
Kaç yaşına gelirsek gelelim, sol yanımızdaki kalp hep çocuk..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sevilen birinin kaybı sonrasında acı daha anlaşılır oluyor sanırım.
Ne kadar zormuş bir gidenin ardından yaşamının kalanını toplamak.
Sonra bir bakıyorsun birlikte güldüğünüz şeyler azalmış. Hatta artık birlikteyken gülmez olmuşsun.
Aşk ne etkili bir ağrı kesici, değil mi? Başlarda öyle. Sonra bir bakmışsın ağrının ta kendisi olmuş.
Bir insanı hem delice sevmek hem de ona nefret edercesine kızabilmek, bu iki duyguya aynı anda esir olmak mümkünmüş. Hem çok özlemek hem de bir daha hiç görmemeye yemin etmek..
Özlemek bir yılandı. Hayal kırıklığı dediğinse bir kanadı kırık güvercin; insanın kaburgalarının içinde yaşayan. Vakti gelince uçurmazsan, salmaz da saklar, büyütürsen, sığmazdı ciğerine. Nice insanlar, büyüttükleri eski kırıklardan ölüp gittiler.
İnsan bir hikayeye kendini kaptırdığında, bir bakıyor ki karşısındakini anlamaya başlamış.
Birlikte yaşadığınız zaman kadar ayrı kaldığınızda özlem biter derler. Kaç ay geçti ama özlem bitmedi.
Ayrılık ne zor bir kelime. Yokluk da öyle. Ayrılmak ölmek gibi. Her ayrılık biraz ölmektir.
Düşünce her duyguyu hak ettiğinden fazla büyütür.
Sana cesaret veren birini sevmek eşsiz değil mi sence de ?
Bir ruhu, olmak istemediği yerde tutamazsın.
Yuvayı kurmak kolay, korumak zor.
İnsan galiba istemeden en çok sevdiğine zulmediyor.
Sabahları uyanıp da gülün tomurcuk verdiğini görünce sana sesleniyorum. Yeni bir şey öğreniyorum, hükümete kızıyorum, bir kitap okuyorum, canım sıkılıyor.. Hemen seninle paylaşmak istiyorum ama yoksun. Bu öyle bir yokluk ki, ancak sana tarif edebilirim..
Bir güzelin sakarlığı, aptallığı bile şirin görünür insanlara.
Acım aklımı alana kadar dayanacağım.
Merhamet ölçüsüz olduğunda cehennem ateşinden farklı değildir.
Yaşama karşı çok hevesli değilim.
Derinliğini kestiremediği bir suya kendisine uzanan ele güvenerek giren, yüzme bilmeyen biri gibiydim.
Ömründen geriye ne kalmıştı bilmiyordu ama hiçbir şey için üzülmeye değmiyordu bu hayatta.
Seninle, yıktığın hayatlara ağlanır ancak.
Haydi gel, yıktığın bütün hayatlara kaldıralım kadehlerimizi!
Olmamışın yasını tutarsan çabuk yaşlanırsın.
Altın bileziği olanın kolunu şıkırdatması ne kadar ayıpsa, güzelliği olanın da abartması o kadar ayıptı.
Uçmak isteyenin kanadını tutmamak gerek; yoksa istemeden kırıyorsun.
Biz ve bizden önceki kuşak, yarım kalan hikayelerin insanlarıyız.
Oysa yazılarda saklı bütün anılar.
Sıralı olmalı be ölüm dediğin. Böyle olunca utanıyor insan yaşadığı günden.
Ben sana diyeceğim ki: Boş ver Volkan, büyümeyelim. Geleceğe gitmeyelim. Gel bizim eve gidelim. Sahanda tereyağlı yumurta yiyelim.
Yazıyorum, yazıyorum da, hala acımı anlatabilecek kelimeleri bulamıyorum.
“Geceyi gece yapan, güneşin dünyaya arkasını dönmesi midir?”
“O kadar çok gitmek isteyip gidemeyen, kalınca çürüyen gördüm ki ”
“Özveri, ödün, hatır için dediğin… Hepsi vadeli yatırımlardı.Kiminde çok kazanıyor, kiminde kaybediyordun işte.”
Uçmak isteyenin kanadını tutmamak gerek; yoksa istemeden kiriyorsun.
“Ağlaya ağlaya alışacaksınız ”
Aşk ne etkili bir ağrı kesici, değil mi? Başlarda öyle. Sonra bir bakmışsın ağrının ta kendisi olmuş
“İnsan galiba istemeden en çok sevdiğine zulmediyor.”
“Merhamet ölçüsüz olduğunda cehennem ateşinden farklı değildir “
“Hiçbir şey yapmadan, söylemeden , hayata katılmadan geçmişti yıllar.”
“Mutluluk yaralı büyüyen bir çocuk gibi. Bü yüzden hep tedirgin, hep kaçmaya hazır, hep ürkek bir misafir. Uzun bir ömrün sonuna gelebilenler ve genç hayatların bitişine tanık olanlar bu misafirin kıymetini iyi bilir. Kendi haline bırakmayı, geldiği vakit korumayı, çok üstüne gitmemeyi öğrenmiştir zira. İnsan nasıl yaşaması gerektiğini keşke bu kadar acıya hedef ve tanık olmadan öğrenebilse.”
Bir deprem, bir yangın, bir felaket senden her şeyi alır. Sahibi olacağın tek toprak parçası yatacağın yer. Onun da sahibi değilsin ya… Ziyarete gelenin bitene kadar üzerinde adın yazar.
Sen bir prensestin, bense kırık ve yıkık bir devrimden arta kalan sokakların cesur çocuğuydum.
“Şu yaşam sevinci ne güzel bir kuvvet. Bir çocuğun içindeki o neşe etrafındaki herkese sirayet ediyor. Sonra insan nerede, ne zaman kaybediyor o sevinci de durmaksızın şikâyet etmeye başlıyor acaba?”
Mutluluk yaralı büyüyen bir çocuk gibi. Bu yüzden hep tedirgin, hep kaçmaya hazır, hep ürkek bir misafir. Uzun bir ömrün sonuna gelebilenler ve genç hayatların bitişine tanık olanlar bu misafirin kıymetini iyi bilir. Kendi haline bırakmayı, geldiği vakit korumayı, çok üstüne gitmemeyi öğrenmiştir zira. İnsan nasıl yaşaması gerektiğini keşke bu kadar acıya hedef ve tanık olmadan öğrenebilse.
Daha çok dinlemek, daha çok okumak, daha çok izlemek gerek. Gitmek istediğimiz bir hedefe ulaşan başka yollar varsa o yolları bulmak için düşünmeliyim.
Hayatın bize verilen bir ödev olduğunu kabul edip, geride kalanlara sarılmak gerek şimdi.
Bir deprem, bir yangın, bir felaket senden her şeyi alır. Sahibi olacağın tek toprak parçası yatacağın yer. Onun da sahibi değilsin ya Ziyarete gelenin bitene kadar üzerinde adın yazar..
Hayat ertelemeye gelmiyor, insanın bir çözüm bulabileceği yer eğer varsa ona kollarını açan ailesiymiş.
aile olmak iyi ve kötü anlarda, uzak ve yakın mesafelerde, sıcak ve soğuk günlerde, acı ve tatlı hatıralar biriktirerek ölüm ve doğuma daima birlikte yol almak demek. O yolculukta o eller kenetlenmeli ve hiçbir şartta kopmamalıymış.