Hekimoğlu İsmail kitaplarından Minyeli Abdullah kitap alıntıları sizlerle…
Minyeli Abdullah Kitap Alıntıları
İslami ilimlerden uzak mahrum olan bir cemiyette, gerçek ilim adamlarına hapishaneler düşer.
Her şeyi öğrenmeye çalışan kafasını ilmin çöplüğü haline getiren insanlar İslam alimine dayanamaz. Hasta insan nasıl güçlü yemekler yeyince kusarsa, hasta beyinler de gerçek ilim karşısında kusar, isyana varan hallere girer.
Dünyada ilim sahibi olan çoktur. Fakat İslamiyeti yaşayan ilmi ile amil olan Müslüman alimin hareketleri ve sözleri öylesine tesir eder ki buna dayanan az olur.
Ahlak güzelliğinin tadına doyulmaz.
Bir mektep açan bir hapishane kapar.
Bir şeyin doğru mu, yanlış mı olduğu nereden bilinecek? Yani neye göre o doğru ve neye göre yanlış? İşte asıl mesele budur!..
-Tarih kitapları mezarlıkların hikâyesidir, dedi.
-Köpek kurtla anlaşmışsa, çoban nasıl hareket etmelidir?
Gurbeti, yolların sonunda, dağların ardında bir yer, diye tarif edenler çok yanılıyorlar. Gelsinler de yolsuz ve dağsız gurbet hayatı yaşayanları görsünler.
İnsan, akıllı olmanın, bilgili olmanın cezasını hiç bir zaman bu kadar çekmemiştir.
Kitap almak bir dert,okumak ikinci dert,kitaba yer bulmak üçüncü dert. En büyük dert onu anlatmak!
Mezarda yatanların hayatlarını hayal etti. Kelli felli, zengin fakir, insanlar Yani dünkü şehir!..
Öyle hatalı insanlar var ki, İngilizler bu adamların varlığından haberdar olsalar, onlara maaş bağlarlar.
Abdullah’ı alıp götürdüler. Başını ustura ile tıraş ederlerken mahpuslardan biri onu tanıdı:
Oooo, Abdullah sen misin?
Evet.
Ne haldir,ne oldu?
İslam sarayının inşasına başlandı,kurban kesiyorlar
Oooo, Abdullah sen misin?
Evet.
Ne haldir,ne oldu?
İslam sarayının inşasına başlandı,kurban kesiyorlar
Halbuki “Bâki bir dava fâni insanların omzuna bina edilemez”di..
Din, bir zümreye ait olmamalıdır. O herkesin malıdır, herkes onu öğrenmelidir, her meslekten İslamiyet’i iyi bilen insanların mevcudiyeti, kurtuluşumuz için şart ve elzemdir.
Soru ilmin kapısıdır.
Haksızlığı meslek edinenlerden hak istemek, divanelikti
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dinsiz medeniyet, yani sadece maddi kalkınma içinde insanlık, bir canavar hüviyetine bürünür.
Tarihini bilmeyen nesil, atalarının düştüğü çukurlara düşerler. Halbuki, müslüman bir deliğe bir defa düşer.
Dünya imtihan yeridir; mükâfat yeri değildir.
Allah size yardım ederse sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa ondan sonra size yardım edebilecek kimdir? Mü’minler ancak Allah’a güvenip, dayanmalıdırlar. Dinine yardım edenlere Allah da yardım eder.
Din fıtrîdir; yani yaradılışla birlikte dindarız. Eğer insanlar hak dini bulamazlarsa, kendi uydurdukları şeylere tapacaklardır.
Minyeli Abdullah, Allah’la irtibat kurmaya çalışan, iç dünyasında daima İslâm’ın meselelerini gündeme getiren adamdı. Bu adam, dışarıdan bakınca herkes gibiydi amma iç dünyasında Asr-ı Saâdete benzer bir hal vardı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her şeyin bittiği yerde insanın Allah’a imanı daha çok artıyordu.
Cemiyet nizamı ters yüz edilince itler muteber olur.
Sen, asrın karanlığını bir fecir vakti boğacak güneşsin.
Soru ilmin kapısıdır.
tarihini bilmeyen nesil, atalarının düştüğü çukurlara düşerler. Halbuki, Müslüman bir deliğe bir defa düşer.
Düşmanı teşhis edememiş bir mü’min oltaya koşan balık gibidir.
Müslümanı inancından ayırmak ve soğutmak isteyen, böylece mü’mini Kur’an ve hadis nizamından çıkarmak gayesini güden her şey ‘düşman’dır.
Şu şehide uzanan nâmert eller, imana silah çekenler ,fikre yumruk atanlar ne zaman susturulacak ? ”
Çünkü insan,güvendikleri kadar kuvvetlidir.
Allah’a güvenenlerin kuvveti dünyaya meydan okumakla başlar.
Allah’a güvenenlerin kuvveti dünyaya meydan okumakla başlar.
Haksızlığı meslek edinenlerden hak istemek, divanelikti.
Mühim olan yoklukta şükretmektir. Yoksa varlıkta Horasan’ın köpekleri de şükreder.
Düşündü: O İki Cihan Serveri(ASM) ‘Abdullah bana ne getirdin?’ siye sorarsa ben de mahcup ve iki büklüm olarak, bir şişede kanımı hediye edeceğim. Ve diyeceğim ki: Ya Resûlullah, bu benim kanım ve bu da bir tutam saçım. Böylece kim bilir belki beni de sancağı altına kabul eder ve bana da ‘Abdullah’ım,’ der.
İslami ilimlerden uzak, ibadetlerden mahrum olan bir cemiyette, gerçek ilim adamlarına hapishaneler düşer.
Çilesini çekmediğin dert senin değildir.
Haksızlığı meslek edinenlerden ,hak istemek, divaneliktir..
Din hepimizin malıdır, hepimiz müslümanız. Hepimiz dinimizi öğrenmek mecburiyetindeyiz.Dini bir kısım insanlara mal edip, kendimizi geri çekmemeliyiz. ”
Gözleri uzaklara ,çok uzaklara kaymış,adeta kendinden geçmişti.Hatta yanına gelip dikilen kravatlı,fötrlü adamdan haberdar bie değildi.Konuşmasından Mısırlı olduğu anlaşılan yabancı seslendi:
Çok dalgınsın hamal efendi?
Kıbrıs’ı , İslamiyet’i, Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Mısır’ı düşünüyordum.
O desene yalınayak gezen Solon’sun.
Niye Veysel Karani’ye benzetmedin?
Çok dalgınsın hamal efendi?
Kıbrıs’ı , İslamiyet’i, Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Mısır’ı düşünüyordum.
O desene yalınayak gezen Solon’sun.
Niye Veysel Karani’ye benzetmedin?
Vurulan oydu, hapis yine o! Anahtar ondaydı, içeride yine o!
Hayır, hayır! Ben mahkumum, ben prangalıyım, ben öz yurdumda paryayım!.. Evde gözyaşı benim için dökülür; çıkmaz sokaklar benimdir; kapılar benim yüzüme kapanır; kalkan yumruklar tepeme iner!
– Evladım, dünyadaki her musibet ve her saadet bir imtihandır. Maharet İslamiyeti böyle zamanlarda yaşamakta
Anladı ki, her şeyin bittiği yerde insanın, Allah’a îmânı daha çok artıyordu.
İşte dünya!..İşte insan!.. Şurada karşıma bir ayı çıksaydı, beni bir pençede parçalar yerdi. Ne söverdi, ne döverdi ne de inancımla alay ederdi. Şimdi kime gideyim, derdimi kime anlatayım, kimi şahit tutayım ve hangi adliyeden hakkımı isteyeyim?..
Ey mezar taşının çalınmasına razı olan ecdad , ey çalınan musluğu bekleyen çeşme , ey sonsuzluğu unutulan yollar, ey filizini koparana meyve veren ağaçlar ve ey taş yerine başımıza yağmur yağdıran gökler , söyleyin ; biz hangi milletteniz ?
Bugün Müslümanlar gafletlerinin son anını yaşıyorlar. Hatta uyandılar fakat uyuşuklukları var.
İlmi, mekteplere mahkum etmeyip beşikten mezara kadar tahsil yapanlar
Biz İslâmî bir hayat yaşamıyoruz, meyhane, kumarhane bizde, yalan, hile, rüşvet bizde, kan davası, cinayetler bizde; her gün gazeteler hadise.. Şimdi sorayım, ismimiz Müslüman olmasaydı da başka bir şey olsaydı, bunlara ilaveten daha ne yapabilirdik? Demek ki bizim ismimiz Müslüman, kendimiz başka bir şeyiz. Ve bu halimizle İslamiyet’i lekeliyoruz.
Müslümanız güya.. Her türlü gâvurluk bizde!
Dünyadaki her musibet ve her saadet bir imtihandır. Maharet İslamiyeti böyle zamanlarda yaşamakta.
Günler, nehirler gibi akıyordu. İnsan bu nehir üzerinde küreksiz sal’dı.
Anladı ki, herşeyin bittiği yerde insanın, Allah’a imanı daha çok artıyordu.
Suçları önleyici tedbirler düşünülmüyor da, suçluları cezalandırma gaye edinildiğinden, gün geçtikçe suçluların sayısı artıyordu.
Ah bu insanlar, yükselmeğe doymuyorlar!
Haksızlığı meslek edinenlerden, hak istemek divaneliktir.
Çilesini çekmediğin dert senin değildir .
Şeriata göre : ” Bir gemide yüz kişi olsa, bunun doksan dokuzu cani olup ölüme mahkum ve biri de masum olsa, o gemi batırılamaz. Gemiyi batıran katil olur. ”
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır, sözü edebiyat kitaplarında kalmıştı.
Eskiden aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık, derlermiş. Şimdi sakal da yok bıyık da, tükür tükürebildiğin kadar
İlkmektepte her gün Türküm, doğruyum ,yasam :küçüklerimi korumak , büyüklerimi saymak, yurdumu , ulusumu özümden çok sevmektir diyoruz, fakat mektebi bitirenlerin çoğu hapishaneleri dolduruyor ve hiç de birbirine sevgili ve saygılı değiller, bu neden?
Ibadet etmiyorsak Kalbimiz temiz! Sen kalbe bak Kalbe gibilerden paparayı yerdi!
Düşmanlık imana, dine olunca, din de Allah’ın olunca düşmanlığın Allah’a olduğu inancı çıkar.
Bütün insanlık iki kısımdır: İman ehli, küfür ehli. Cihat’tan maksatta Allah adına vuruşmaktır. Ta ki “yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya kadar”..
Bütün insanlık iki kısımdır: İman ehli, küfür ehli. Cihat’tan maksatta Allah adına vuruşmaktır. Ta ki “yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya kadar”..
“Ey mezar taşının çalınmasına razı olan ecdad, ey çalınan musluğunu bekleyen Çeşme, ey sonsuzluğu unutan yollar, ey filizini koparana meyve veren ağaçlar ve ey taş yerine başımıza yağmur yağdıran gökler, söyleyin; biz hangi milletteniz?”
Cehalet mü’mine yakışmıyacağından, hatta Cehaletle iman bir araya gelmeyeceğinden, mü’min cahil olamaz.
Ve seni anlamayanlar, anlayanlardan çok, hem pek çok olacak!
İslamiyet’e lakayt veya düşman olan neşriyat, bir Haçlı Ordusundan daha tehlikeli, daha yıkıcı ve daha haindir.
Kur’an-ı Kerim deryası, âlimlerin çeşmesinden akar. Her Müslüman bu çeşmelerin bir veya birkaçından istifâde eder.
-Anladım efendim Peki biz bir çeşmeden su içtiğimize göre diğer çeşmeler?
-Değil mi ki, o çeşmelerden de Kevser-i Kur’ân akıyor; elbette ki hepsi mübârek, hepsi makbul!
O kendini kitapların arasına gömmek istiyordu. Nitekim öyle yaptı.
Gıybet zinadan beterdir hadisini öğrenince gıybetin sınırına yaklaşmadı.
Müslümanlar Kur’ân cevheriyle dolup onun ahlâkıyla ahlâklanınca İslâmiyet’in nasıl kurtarıcı bir din olduğu o zaman anlaşılacaktır.
Tarihini bilmeyen nesil,atalarının düştüğü çukurlara düşerler.Halbuki,Müslüman bir deliğe bir defa düşer..