İçeriğe geç

Dünya Ağrısı Kitap Alıntıları – Ayfer Tunç

Ayfer Tunç kitaplarından Dünya Ağrısı kitap alıntıları sizlerle…

Dünya Ağrısı Kitap Alıntıları

Bir günahı yıllarca hafızanın dehlizlerinde taşımak, cehennemi dünyada yaşamak demek.
Anlatabilmek için anlatılacakların olgunlaşmasını beklemek lazım. Bir acıyı zamansızca anlatmak dokusunu bozar, beklemek lazım.
Boşluk gitmiyor, başka şeyle de dolmuyor.
Tümüyle hissiz olsaydı belki daha kolay olurdu hayat.
Hayatı yürütmenin en kolay yolu bu diye düşünüyor şimdi, anlamazdan gelmek, görmezden gelmek, duymazdan gelmek.
aşk bir yıldırımmış, şanslıysan çarpılırmışsın, değilsen yanındakinin başına düşermiş.
hissizleşme böyle yapar insanı, önce sevgiyi taşlaştırır, değiştirir, sonunda düşman eder.
Hayat başı sonu belirsiz, bulut gibi dağınık, ansızın yön ve biçim değiştirme yeteneğine sahip bir şey.
hayat böyle bir şeydir, eziyettir, sıkıntıdır, dertler bütünüdür, kaderin en sevdiği şey oyundur, felek kahpedir ve kahpe felekle, oyunbaz kaderle kavga etmenin bir faydası yoktur.
Güzel şeyleri hatırlamanın ertesi günü mahveden, yıkıcı bir tarafı var.
Kaderini kabullenen insan kendine bir avuntu arar ve mutlaka bulur 
Bir acıyı zamansızca anlatmak dokusunu bozar, beklemek lazım.
Elimde olsa kendi kuyumda boğulurdum.
Hikâyeler insanı kendi kuyusundan çıkarır, başkalarının kuyularına atar.
Sen bana kahve yap, ben de sana bu hayat yaşanabilir bir şeymiş gibi yapayım.
Hayat bir koşu bandıdır, durmadan koşacaksın, durduğun an bant seni üstünden atar, aklında tut bunu
İnsan bir uçurumdur.
Hem çoğu paylaşmak kolay, mesele azı paylaşmakta.
Hayatın bir anlamı yoktur ama yaşamak hayata bir anlam verme uğraşıdır.
-Ama nasıl unutabildi herkes?
Bunu, öncekileri, sonrakileri Nasıl hiç yaşanmamış gibi devam edebilirler?
-Senin dediğin gibi; duygusal taşlaşma çağı..
-Ama bir bedeli olmalı bu taşlaşmanın..
-Var, lânetlendik!
Ama nasıl unutabildi herkes? Bunu, öncekileri, sonrakileri Nasıl hiç yaşanmamış gibi devam edebilirler? — Senin dediğin gibi: duygusal taşlaşma çağı — Ama bir bedeli olmalı bu taşlamanın. — Var, lânetlendik!
Ama nasıl unutabildi herkes?
Bunu, öncekileri, sonrakileri Nasıl hiç yaşanmamış gibi devam edebilirler?
_Senin dediğin gibi ;duygusal taşlaşma çağı
_Ama bir bedeli olmalı taşlamanın.
_Var, lanetlendik.!
Ama unutmak diye bir şey yok, unuttuğunu sanmak var.
İnsanın yaşlandıkça kısalmasının nedeni bu, kemiklerin kısalmasıyla ilgisi yok, yer çekimi denen şey dünyanın yorgunluğu aslında, bizi yere çeken şey dinmeyen bu yorgunluk.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
-Niye intihar etti kızı?
+Yaşamak ağır geldi herhalde, ne bileyim. Sevda dediler ama değil. Olsa bilirdik.
-Değilse niye sevda dediler ki?
+Bir tek sevda yüzünden intihar edenleri affediyorlar da ondan. Sen hiç borç yüzünden intihar edenin arkasından türkü yakıldığını duydun mu?
Gece konuşmalarının da bir sınırı var. Ruhunu katman katman açarsın ama çekirdeğinde öyle bir kor vardır ki, kendin bile dokunamazsın.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan öyle filmlerdeki gibi dersini alıp değişmiyor, kafaya darbe yiyip aklı başına gelmiyor. İnsan hamurundaki mayayı değiştiremiyor, hamur bir parça sakinleşiyor sadece, o kadar, belki de yaşlandığı içindir.
Zaman bir değirmentaşı Mürşit, dedi, ağzını elinin tersiyle silerek. Taşın işi dönmek sanırsın, halbuki öğütmektir.
Yoksulluk ve çaresizliğin dayanılmaz bir kokusu var, ayda yılda bir yıkanıyor olmanın yol açtığı bir koku değil bu, daha derin, daha içeriden, sessiz bir çığlık gibi, yoksulluğun damgası gibi, yoksullar kokularıyla işaretleniyor, bu koku insanın içini eziyor, insanı uzaklaştırıyor onlardan.
Rahat bırak bizi Kibar dedi içinden, rakı içiyoruz görmüyor musun? Biz güneşsiz günlerin bütün ağırlığına sırf bunun için katlanıyoruz, gece olsun, alkolün buharı dünyayla aramızdaki uçuruma dolsun diye.
Burada hayat denen rezalete, musibete, felakete tahammül etmek için gamsız olmak şarttı, duygusuz olmalıydı insan, aklı, vicdanı felç olmalıydı..
Yemeği paylaşırlarsa içinde boğuldukları kederi de paylaşacaklarını sanıyor ama kederi paylaşmak acıyı azaltmıyor, arttırıyor..
İnsanın kendi kanından canından varlıklarla doldurulmuş yalnızlığı en büyük tutsaklık..
Hayır diyecek kadar değer vermediğinden kabul etmişti.
Hayat bir koşu bandıdır, durmadan koşacaksın, durduğun an bant seni üstünden atar, aklında tut bunu.
‘Hayat dediğin dünya üzerinde bir arayış. İnsan ne aradığını da bilmiyor işin kötüsü.. bulsan da bir bulmasan da.’
Hem çoğu paylaşmak kolay, mesele azı paylaşmakta.
“Hafızası insanın düşmanıdır. Unuttum, kurtuldum sanırsın ama öyle bir şey yok. Yaşanmıştan kurtulmak yok. Toprağa girene kadar takip eder seni olmuş olan.”
Zaman bizi çok fena öğütüyor.
Yaşamanın bir sebebi yok, sebebi biz uyduruyoruz. Yaşamak bu demek, hayat denen bu şeyi sürdürebilmek için sebep yaratmak.
Ama unutmak diye bir şey yok, unuttuğunu sanmak var.
Dünyada dünya ağrısını dindirecek bir yer var mı? Yok.
Dünyanın kendisi ağrı.
Hayat ve ölüm iki ucundan ateşe verilmiş bir ip gibi. Karşıt yönlerden yola çıkarlar ve karşılaştıkları yerde macera sona erer.
Bir gece Hikâyeler insanı kendi kuyusundan çıkarır başkalarının kuyusuna atar. dedi.
Hafızası insanın düşmanıdır. dedi aynı gece. Unuttum, kurtuldum sanırsın ama öyle bir şey yok. Yaşanmıştan kurtulmak yok. Toprağa girene kadar takip eder seni olmuş olan.
‘‘Hayat denen rezalete tahammül
etmek için gamsız olmak şart.’’
Hafızası insanın düşmanıdır.
Hayatın bir anlamı yoktur ama yaşamak hayata bir anlam verme uğraşıdır.
Koca bir ömrün boşa geçtiğini duymayı kim kaldırabilir ki?
” bardağına rakı doldurdu, bir dikişte yarısını içti. İyi ki rakı var diye düşündü, iyi ki var, acıyı unutturmuyor ama insanı donuklaştırıyor, tahammüle faydası oluyor. ”
Mürşit Sahiden kelime-i şahadet getirdi mi? diye, sordu.
Nihayetinde hepimiz aynı toprağa gireceğiz, dedi Pehlivan. Müslümanların gireceği toprak özel imalat değil.
Seviyormuş, yani aşık değil diye düşündü o gün. İnsan aşıksa aşığım der diyorlar, aşk sevginin kıvılcımıdır diyorlar. İlla harıl harıl bir ateş olacak demiyorum kızım, ama kıvılcım olmadan ateş olmaz. Aşık insan aşık mıyım diye sormuyor kendine, aşık olduğunu biliyor. Aşık insan gördüm ben, ordan biliyorum, babaannen mesela dedene çok aşıktı. Babaannene bir gün sormuştum.
Anne babama aşık olduğunu nasıl anladın?
Görür görmez hastalandım, dedi o zaman anladım.
Sen de hasta mısın kızım?
Aşık değilsen kendine sorarsın. Seviyor muyum? Cevaplarsın. Seviyorum. Oysa olabilir demektir bu, seviyor olabilirim, seviyorum galiba
Öylesine mutsuz ki varlığının her parçası ölelim de kurtulalım diye bağırıyor.
Özgür babasının bira bardağını her gördüğünde alıp tezgahın altına koyuyor, içki içtiğini yabancı gözlerden saklıyor aklınca. İçmiyormuş gibi yapsın istiyor, içenlerin çoğu öyle yapıyor çünkü. Oğlu bu kof, bu sahte hayata nasıl bu kadar erken uyum sağladı, yalanla yaşamanın yollarını kimden öğrendi, bilmiyor.
” ikisi de kendilerini ait oldukları galaksiden koparak uzaklaşan, yavaş yavaş sönen birer yıldız gibi yalnız ve yok oluşa yazgılı hissediyorlar. Bu yüzden anlaşıyorlar. ”
Âşık olmanın planlanabilir bir şey olduğunu sanmakla yanlış yaptığını biliyor.
Sen bana kahve yap, ben de sana bu hayat yaşanabilir bir şeymiş gibi yapayım.
İnsan bir uçurumdur.
”Topluca işlediğimiz günahlar bedeli ödenmedikçe ikramiyesi gelecek haftaya devreden piyangoya benziyor. ”
İnsana değmeden yaşanmıyor, insanoğlu insansız bir hayat bulamadı.
İnsanın kendi kanından canından varlıklarla doldurulmuş yalnızlığı en büyük tutsaklık.
İnsana değmeden yaşanmıyor, insanoğlu insansız bir hayat bulamadı.
Belki öldüğün an rüya bitiyordur. Belki de rüya bittiği için ölüyorsundur
” aşk bir yıldırımmış, şanslıysan çarpılırmışsın ”
Her sabah bugün intihar edeceğim diye uyanıyorum, dedi adam. Ama her gün bir şey oluyor. Ya ufak oğlan hastalanıyor ya ortanca kız karne almış oluyor, mecburen erteliyorum.
Onları birbirlerine yaklaştıran şey de bu oldu, keder.
Aşık değilsen kendine sorarsın. Seviyor muyum? Cevaplarsın. Seviyorum. Oysa olabilir demektir bu, seviyor olabilirim, seviyorum galiba.
Nedir derdin Mürşit? Derdini anlatmayan derman bulamaz, anlat, derdi eskiden.
Derdim dünya Şükran. Dünya bende ağrı yapıyor, anladın mı?
Hem çoğu paylaşmak kolay, mesele azı paylaşmakta.
Sonu ölüm bile olsa başladığı işi bitiremeyenlerden hiç hazzetmezdi.
Anlatabilmek için anlatılacakların olgunlaşmasını beklemek lazım. Bir acıyı zamansızca anlatmak dokusunu bozar, beklemek lazım.
Konuşurken sabahları bile bulsan, gece konuşmalarının da bir sınırı var. Ruhunu katman katman açarsın, ama çekirdeğinde öyle bir kor vardır ki, kendin bile dokunamazsın.
Özgür, oğlum oku, diyordu. Okumazsan ruh sefili olursun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir