İçeriğe geç

Circe Kitap Alıntıları – Madeline Miller

Madeline Miller kitaplarından Circe kitap alıntıları sizlerle…

Circe Kitap Alıntıları

En muhtaç olduğun durumdakilerin en nefret ettiği şey minnettarlıktır, sırf kendilerini yeniden iyi hissetmek için ilk fırsatta saldırırlar.
“Bahsettiğin dünyanın benim için hiçbir anlamı yok.”
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Bir engereğe avucunuzdan yemek yemeyi öğretebilirsiniz ama ısırma arzusunu içinden söküp alamazsınız.
“Söylesene,” dedi, “ sence sefil haldeki biri mi, yoksa mutlu biri mi daha iyi adaklar adar?”
“Mutlu biri elbette.”
“Yanlış”
Yaptığın her şeyde en büyük zorluklarla uğraşma konusunda hep ısrar etmedin mi şimdiye dek?
Ama ben hiçbir şey bilmediğim için hiçbir şeyi tenezzül edilmez görmüyordum.
Her büyü, yani baştan tırmanılması gereken bir dağdı ve son seferden yanımda götürebileceğim tek şey, yapılabileceğini biliyor olmaktı.
Sonra tıpkı bir yayın ok için bükülmesi gibi dünyayı kendi arzuma bükebileceğimi öğrenmiştim.
“İyi olup olmadığımı bilmiyordum, bana hiçbir şey bilmiyormuşum gibi geliyordu.”
İlk dersim bu.Görünenlerin pürüzsüz ,tanıdık yüzü altında ,dünyayı ikiye ayırmak üzere bekleyen bir başka yüzü vardır.
Gençken ,dünyadaki bütün güzel duyguları ilk hissedenin biz olduğunu zannederiz.
En muhtaç durumdakilerin en nefret ettiği şey minnettarlıktır, sırf kendilerini yeniden iyi hissetmek için ilk fırsatta saldırırlar.
“Mutlu biri kendi hayatıyla meşguldür. Kimseye minnet borcu olmadığını düşünür. Ama onu soğuktan titret, karısını öldür, çocuğunu sakat bırak, o zaman dualarını duyarsın. Sana kar beyazı bir süt danası alabilmek için ailesini bir ay aç bırakır. Parası yeterse yüz tane alır.”
Koyunların kaç tane olduğu kurdun umrunda değildir.
Yüreklerimizde gerçekte ne olduğu bilinseydi kaçımız affedilirdi?
Üstünde ne kadar gezinirsem gezineyim yerler daima tertemiz, masalar Işıl ışıldı. Küller şömineden kayboluyor, tabaklar kendi kendilerini yıkıyor, şömine odunları gece kendiliğinden tazeleniyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Altın parmaklığın üstünden aşıp aşağıdaki açık havaya atlayıverdiğimi hayal ettim. Güzel olurdu, diye düşündüm, yere çarpana dek.
Cüretkar hareketlerle, utanmazlık aynı şey değildir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Görünenlerin pürüzsüz, tanıdık yüzü altında, dünyayı ikiye ayırmak üzere bekleyen bir başka yüz vardır.
Ne diyebilirim? Dünya çirkin bir yer. Biz de dünyada yaşamak zorundayız.
Ne yaparsan yap, demek istedim, aşırı mutlu olma. O zaman başından aşağı ateşler yağar.
“Hayatım boyunca ilerledim, şimdi de buradayım. Bir ölümlünün sesine sahibim, geri kalanları da alayım. Ağzına kadar dolu kâseyi dudaklarıma götürüyor ve içiyorum.”
Her zaman böyle şüpheci misin? Ne diyebilirim? Dünya çirkin bir yer. Biz de dünyada yaşamak zorundayız.
“Çocuklar, biri diğerinin yerine geçebilecek tahıl çuvalları değildir.”
… Ama bende, benim zaten açmadığım bir yara açması mümkün değildi.
Altın da olsa kafes, kafestir.
Düşmanını dinleme, demişti Odysseus bir kere bana. Onlara bak. Gördüklerin her şeyi anlatacaktır.
“Haklısın, bu dünya vahşi ve korkunç bir yer.”
Gençken, dünyadaki bütün duyguları ilk hissedenin biz olduğumuzu zannederiz.
Bunca zamandır yünü olmayan bir dokumacı, denizi olmayan bir gemiymişim. Oysa şimdi yelken açtığım yere bak.
Gençti ama aptal değildi.
Bazı insanların dünyaya sadece bir mevsimliğine dokunan takımyıldızlar gibi olduğunu söylerdim.
Yüreklerimizde gerçekte ne olduğu bilinseydi kaçımız affedilirdi?
Cüretkâr hareketlerle utanmazlık aynı şey değildir.
Görünenlerin pürüzsüz, tanıdık yüzü altında, dünyayı ikiye ayırmak üzere bekleyen bir başka yüz vardır.
Dünyanın doğal düzeninin, kendisini hoşnut etmek üzere tahsis edilmiş olduğuna inanıyordu.
“Dünya çirkin bir yer. Biz de dünyada yaşamak zorundayız. “
Ne yaparsan yap, demek istedim, aşırı mutlu olma. O zaman başından aşağı ateşler yağar.
Hiçbiri bir şeyi değiştirmiyordu. Yalnızdım ve kadındım, önemli olan tek şey buydu.
Bende, benim zaten açmadığım bir yara açması mümkün değildi.
İyi olup olmadığımı bilmiyordum, bana hiçbir şey bilmiyormuşum gibi geliyordu.
“Yara izlerini yok etmeyi önerdim. Başını iki yana salladı.”
-“Kendimi nasıl tanıyacağım?”
“Sıkıcı olmak gibi affedilmez bir günah işlemiştim.”
“Bir ölümlüye aşık oldum.”
Ama bende, benim zaten açmadığım bir yara açması mümkün değildi.
Görünenlerin pürüzsüz, tanıdık yüzü altında, dünyayı ikiye ayırmak üzere bekleyen bir başka yüz vardır.
“Söylesene,” dedi, “sence sefil haldeki biri mi, yoksa mutlu biri mi daha iyi adaklar adar?”
“Mutlu biri elbette.”
“Yanlış,” dedi. “Mutlu biri kendi hayatıyla meşguldür. Kimseye minnet borcu olmadığını düşünür. Ama onu soğuktan titret, karısını öldür, çocuğunu sakat bırak, o zaman dualarını duyarsın. Sana kar beyazı bir süt danası alabilmek için ailesini bir ay aç bırakır. Parası yeterse yüz tane alır.”
Ozanlar yılan gibi derdi belki ama artık yılanları iyi tanıyordum. Namuslu engereği her zaman yeğlerim, beni ancak onu rahatsız edersem sokar, daha önce değil.
Altın da olsa kafes kafestir.
Hayatım çamurdan ve derinlikten oluşuyordu ama ben o karanlık suların bir parçası değildim. O suların içindeki bir varlıktım.
İlk dersimdi bu. Görünenlerin pürüzsüz, tanıdık yüzü altında, dünyayı ikiye ayırmak üzere bekleyen bir başka yüz vardı.
Dünyanın doğal düzeninin, kendisini hoşnut etmek üzere tesis edilmiş olduğuna inanıyordu.
İnsanoğlu dünyaya yayılmaktaydı.
Hayat dokuma tezgahı gibi basit bir şey değil. Dokuduğun şeyi bir çekişte sökemiyorsun.
Ne yaparsan yap, demek istedim, aşırı mutlu olma sakın! Bir bedeli olur
Yeterince zaman verirseniz, yaraların çoğu kendiliğinden iyileşir
Ağlamak zorunda kalıyordum, gülmeyi tercih ettim
Dünya kötü bir yer ve suratına bağrılmayı hak ediyor
Gideceğin yoldan eminsen eğer engeller dinlenme noktan olmaktan öteye gidemez
Yüreklerimizde gerçekte ne olduğu bilinseydi kaçımız affedilirdi?
Onu sevseydim çoktan çekip gitmiş olurdu, oysa kaçınmam tekrar tekrar geri dönmesine neden oluyordu
“Sence sefil haldeki biri mi, yoksa mutlu biri mi daha iyi adaklar adar ?”
“Mutlu biri elbette.”
“Yanlış” dedi.
“Mutlu biri kendi hayatıyla meşguldür. Kimseye minnet borcu olmadığını düşünür. Ama onu soğuktan titret, karısını öldür, çocuğunu sakat bırak, o zaman dualarını duyarsın “
Geçmişim oyundan ibaret değildi, bir serüven masalı değildi. Fırtınaların kıyıda çürüttüğü çirkin enkazdı.
Bende, benim zaten açmadığım bir yara açması mümkün değildi.
“İyi olup olmadığımı bilmiyordum, bana hiçbir şey bilmiyormuşum gibi geliyordu.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir