İçeriğe geç

Dalaletten Kurtuluş Kitap Alıntıları – İmam Gazali

İmam Gazali kitaplarından Dalaletten Kurtuluş kitap alıntıları sizlerle…

Dalaletten Kurtuluş Kitap Alıntıları

..Hakiki ilim, kişinin Allah’a karşı saygısını, korkusunu ve ümidini artırır. Böylece onunla günahları arasında engel oluşturur..
Yüce Allah’ı Tanımak, hayat veren bir Panzehir;
nefsin isteklerine karşı gelerek hakka ibadet etmek ise şifa veren bir ilaçtır.
Peygamberler, kalplerin hastalıklarının tabibleridir.
anladım ki insan beden ve kalpten yaratılmıştır.
söz konusu ilim adamlarının ilimleri, Sadece Allah’a karşı gelme konusundaki cür’etlerini arttırır.
Bilmelisin ki alim ilmini, kendine ahiret sermayesi saymıştır. Ahirette ilminin kendisini kurtaracağını, ona şefaatçi olacağını ve böylece ilim alanındaki üstünlüğü yüzünden amel alanındaki yolsuzluklarına göz yumulacağı kanaatindedir.
İbadetlerin hikmetlerini akıl aracılığı ile ortaya çıkarmaya çalışanlar veya onların belirli özelliklerin gerektirdiği bir takım ilahi sırlara( hikmetlere) dayanmaksızın sadece tesadüfi olarak bu şekilde emredildiklerini sananlar, gerçekten cahil ve ahmak olduklarını ortaya koymuşlardır.
‘ Sakın hakkı adama bağlı olarak tanıma. Tersine önce hakkı tanı, sonra dolayısı ile hakka bağlı olanı tanırsın.’
herhangi bir sözü halkın sempati beslediği ve iyi bildiği kimselere dayandırdın mı, aslında batıl da olsa, o sözü kabul ederler.
İlmi artıp ; artan ilmi ile hidayeti artmayan, Allahtan uzaklaşan kişi olmaktan, ilmine mükafat verilmeyen, ilmi dalaletine sebep olan, ilmi ile cezayı hakeden kişi olmaktan Allah’a sığınalım
Gece ile gündüzün birbirini kovalaması ile göklerde ve yeryüzünde bulunan Allah’ın mahlukatında takva sahibi kimseler için birçok ibretli dersler vardır.
Ben birşeyyapmadım, o bana yaptırdı. Ondan umarım ki ilkin beni ıslâh etsin, sonra benim vasıtamla başkasını ıslâh etsin. Beni doğru yola kavuştursun. Sonra benirh vasıtamla başkasını doğru yola götürsün. Hak olan şeyin hak olduğunu bana göstersin ve ona uymayı bana nasip etsin. Bâtıl olan şeyin bâtıl olduğunu bana göstersin ve ondan sakınmayı bana nasib etsin.
Bu iman zayıflığının sebeplerini araştırdım ve buldum: Biri felsefe ile meşgul olan, diğeri tasavvuf tarikına giren, üçüncüsü talim davasına bağlanan,
dördüncüsü halk arasında ulemadan sayılan kimselerin tuttuğu yollardır.
Bu müddet esnasında sayamıyacağım birçok sebeplerden dolayı hem zevkle, hem aklî delil ile, hem imandan ileri gelen kabul ile zarurî olarak
bana zahir oldu ki insan bedenden ve kalbilen halkolunmuştur
Bir şeyi tasdik etmek, onu anladıktan sonra olur. Bu örnek tasavvuf tarikinim
başlangıcında hasıl olur. Sende bu Örnekten hasıl olan miktar nisbetinde bir nevi zevk ve buna kıyas ile örneği hasıl olmamış hallere ait bir nevi tasdik vücut bulur. Bu tek hassa asıl nübüvvete iman etmek için sana kâfidir.
Bir hali, aklî delillerle tahkik etmek, ilimdir. O halin kendisi ile hallenmek zevktir.
Zannediyorlardı kî içinde bulunduğum mevki dinin en yüksek mevkiidir. Bilgileri
ancak bu anlayışa müsaitti.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Mevki, mal, aile, evlât ahbap gibi şeylerden yüz çevirmeyi bana kolaylaştırdı.
Hakkı adamla bilemezsin, önce
hakkı tanı, o münasebetle ehlini de tanırsın
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Riyaziye; hesap, hendese ve heyet ilimlerinden ibarettir.
İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa ikincisinin olmasını, iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Onun midesini topraktan başka hiçbir şey doyurmaz.
Herkes bilir ki peygamberlikten yüksek bir rütbe olamayacağı gibi bu rütbeye varis olma şerefinden daha üstün bir şeref de olamaz.
Allah rızası dışında bir maksatla ilim aramaya koyulduk; fakat ilmin kendisi, Allah rızası dışında bir maksada alet olmadı.
Matematik ilimleri inkar etmekle İslam’a hizmet edileceğini sanan kimse dine karşı büyük bir suç işlemiştir. Halbuki dinin olumlu ve olumsuz anlamda bu ilimlere herhangi bir müdahalesi olmadığı gibi bu ilimlerin de dinin meselelere müdahalesi yoktur.
“Biz Allah rızası için ilim tahsiline başlama dık. Fakat ilim Allah rızası için olmaktan başka bir gayeyi kabul etmedi.”
Kesin olarak anladım ki
bir kimse herhangi bir ilmin yanlışlığını o ilmi son noktasına kadar kavramadıkça bilemez. Hatta bu ilmin özünü en iyi bilenin düzeyine gelip sonra onu aşmalı ve derecesine geçmelidir. Böylece o ilimde otorite sayılan kişinin farkına varmadığı derinliğin ve tehlikenin farkına varır.
İşte o vakit bir şeyin yanlışlığı ile ilgili iddiası gerçekçi olur
Öğrendim ki
bir mezhebi anlamadan ve bütün inceliklerine vakıf olmadan reddetmek karanlığa taş atmaktır.
Ey Allahım! Senden bizleri, kendilerini seçip tercih ettiğin, doğru yola ilettiğin ve hidayete erdirdiğin kullarından eylemeni dileriz. Bizleri zikrini ilham edip ismini unutturmadığın kimselerden kıl. Nefsinin şerrinden koruduğun, senden başkasını tercih etmesine izin vermediğin, yalnızca sana ibadet etmesi için kendine seçtiğin kullarından eyle.

Allah’ın salât ve selamı, insanların en hayırlısı Efendimiz Muhammed Mustafa’nın ve ümmetlerin en hayırlısı olan ümmetinin üzerine olsun.

hakiki ilim, günahın öldürücü bir zehir olduğunu ve âhiretin dünyadan daha hayırlı olduğunu öğretir. Bu gerçeği bilen kimse de hayırlı olanı [âhireti] ondan daha değersiz olan [dünya] karşılığında satmaz. Ancak bu ilim, insanların çoğunun meşgul olduğu farklı türdeki ilimlerle elde edilmez. Zira böyle bir ilim sadece onların Yüce Allah’a karşı günah işlemelerindeki cüretlerini arttırır. Hakiki ilim ise, kişinin Allah’a karşı saygısını, korkusunu ve ümidini arttırır. Böylece onunla günahları arasında engel oluşturur. Ancak insanoğlunun zaman zaman işlemekten kurtulamadıkları hatalar bunun dışındadır. Bu durum imanın zayıflığına delalet etmez. Mümin elbette sınanır ama sürekli tevbe hâlindedir. Günahta ısrar etmekten ve ayak diremekten uzak durur.
Elif, Lâm, Mim. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece iman ettik demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan önceliklerini de imtihandan geçirmişizdir.
Devir bâtılın hüküm sürdüğü devirdir. İnsanları bulundukları yanlış yoldan alıkoyarak Hakk’a davet etsen, bu devirde yaşayan herkes sana düşman olur.
peygamberler kalplerin hastalıklarının tabibleridirler.
Neden dinin emirlerini yerine getirmekte ihmalkâr davranıyorsun. Eğer âhirete inanıyorsan ve onun için bir hazırlık yapmayarak dünya karşılığında âhiretini satıyorsan bu tam bir ahmaklıktır. Çünkü sen normalde iki liralık malı bir liraya satmazsın. Peki, nasıl oluyor da sonsuz olan âhiret hayatını sayılı günlerden ibaret olan dünya hayatına karşılık satarsın? Yok, eğer âhirete inanmıyorsan, o hâlde kâfirsin!
Allah’ı tanımamak öldürücü bir zehir, nefsin arzularına uyarak O’na isyan etmekse kişiyi hasta yapan bir illettir. Buna karşılık Yüce Allah’ı tanımak hayat veren bir panzehir, nefsin isteklerine karşı gelerek Hakk’a ibadet etmekse şifa veren bir ilaçtır.
peygamberliğin manasını anlayıp Kurân ve hadisleri iyice incelersen, Hz. Peygamber’in (sav) nübüvvet derecelerinin zirvesinde olduğunu zorunlu olarak bilirsin.
Doğuştan gözü görmeyen bir kimse, tevatür ve başkalarından işitme yoluyla renkleri ve şekilleri bilmese ve kendisine ilk defa anlatılmış olsa, bunları kavrayamaz ve kabul etmez. Fakat Allah insanlara peygamberliğin özelliklerinden bir örnek vermek suretiyle peygamberliği onların anlayacağı hâle getirmiştir. Sunulan bu örnek uykudur. Çünkü uyuyan kimse gaybde meydana gelecek olan şeyleri, ya açıkça ya da yorumla anlaşılabilen bir imgeyle kavrar.
Rabbin’in ordularını, kendisinden başkası bilmez.
Olan oldu, ama ne olduğunu hatırlamıyorum
Dolayısıyla hayır düşün ve bir şey sorma!
Bir şeyi kesin delille ortaya koymak ilim, doğrudan doğruya bu hâli yaşamak zevk, duyma ve deneme sonucu hüsnüzanla kabul etmek de imandır. Bunlar üç derecedir: Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilmiş olanları derecelere yükseltir. Bunların dışında câhil kimseler de vardır ki onlar bu hâlin aslını inkâr eder ve söylenenler karşısında hayrete düşerler. Anlatılanları dinler ve alay ederek ”Hayret! Bunlar nasıl da saçmalıyorlar! derler.
Dünyevî tutkular zincirleriyle beni çekip yerimde kalmaya zorlarken, iman tellalı şöyle sesleniyordu: ”Yolculuk var, yolculuk var! Ömürden geriye çok az bir şey kaldı. Önünde ise uzun bir yolculuk var. Sahip olduğun ilim ve amellerin tamamı gösteriş ve kuruntudan ibaret. Eğer âhiret için şimdi hazırlanmazsan, ne zaman hazırlanacaksın? Eğer bağlarından şimdi kurtulmazsan, ne zaman kurtulacaksın?”
âhiret saadetine ulaşmak için takvadan ve nefsin arzularına engel olmaktan başka umut olmadığını anladım. Bütün bunları elde etmenin sırrı ise, aldanma yurdundan sakınmak, ebediyet yurduna dönmek ve bütün gayretiyle Yüce Allah’a yönelmek suretiyle kalbin dünya ile ilgisini koparmasından geçmektedir. Bu ise ancak makam ve maldan yüz çevirmekle, dünyevî meşgale ve alakalardan kaçınmakla tamamlanabilir.
zühdün hakikatini, şartlarını ve sebeplerini bilmenle, zühdü yaşaman ve nefsini dünyadan uzaklaştırman arasında fark vardır.
sahte altınla saf altının bir arada bulunması, saf altını sahte yapmayacağı gibi sahteyi de hâlis altın yapmaz. Aynı şekilde hak ile bâtılın bir arada bulunması hakkı bâtıl yapmayacağı gibi bâtılı da hak yapmaz.
Bir sözü, her ne zaman insanların hakkında iyi düşündüğü bir kimseye nispet etsen, yanlış da olsa o sözü kabul ederler. Eğer onu insanlarin kötü bildikleri birine nispet etsen, doğru bile olsa reddederler.
özünde akla yatkınsa, kesin delille desteklenmişse, Kitap ve Sünnet’e de aykırı değilse niçin terk edilsin ve karşı çıkılsın?
Akıllı kişi önce doğruyu bilir, sonra sözün kendisine bakar. Eğer bu söz doğru ise, söyleyen kişinin görüşleri yanlış da olsa doğru da olsa kabul eder.
Doğruyu kişilere göre değerlendirme. Aksine doğruyu bilirsen ehlini de tanırsın
Hak olanı inkâr etmek zayıf akıllı kimselerin tuttuğu yoldur. Bunlar doğruyu kişilerle tanırlar, kişileri doğruyla değil. [Yani bir sözün doğru olup olmadığını söze göre değil söyleyen kişiye göre değerlendirirler.]
Mantığa göre bilgi ya tasavvur ya da tasdiktir. Tasavvur had yoluyla tasdik de burhân vasıtasıyla bilinir.
Matematik ilimlerini inkâr etmekle İslâm’a hizmet edileceğini sanan kimse dine karşı büyük bir suç işlemiştir. Hâlbuki dinin olumlu ve olumsuz anlamda bu ilimlere herhangi bir müdahalesi olmadığı gibi, bu ilimlerin de dinî meselelere müdahalesi yoktur.
bir mezhebi anlamadan ve bütün inceliklerine vâkıf olmadan reddetmek karanlığa taş atmaktır.
bir kimse herhangi bir ilmin yanlışlığını, o ilimi son noktasına kadar kavramadıkça bilemez. Hatta bu ilmin özünü en iyi bilenin düzeyine gelip sonra onu aşmalı ve derecesini geçmelidir. Böylece o ilimde otorite sayılan kişinin farkına varmadığı derinliğin ve tehlikenin farkına varır. İşte o vakit bir şeyin yanlışlığıyla ilgili iddiası gerçekçi olur.
kelâmın gayesi, Ehl-i sünnet inancını Ehl-i sünnet üzere muhafaza etmek ve onu bidatçilerin karıştırıp bozmalarından korumaktır.
taklitçinin şartlarından biri de kendisinin taklitçi olduğunu bilmemesidir. Eğer bunu bilirse taklit şişesi kırılmış olur. Artık şişe onarılamayacak şekilde parçalanmış; parçalar toplanıp bir araya getirmekle tamir edilemeyecek biçimde dağılmıştır. Geriye sadece ateşte eritilip başka bir sanatta yeniden kullanılması kalmıştır.
öncel bilgileri (evveliyyat) aramak gerekmez; onlar zaten (zihinde) hazırdır. Hazır olan arandıkça kaybolur, gizliliğe bürünür. Dolayısıyla aranılmaması gerekeni arayan kimse, aranılması gerekeni aramakta kusurlu davrandığından dolayı suçlanmaz.
Hayatınızın bazı günlerinde Rabbiniz’in kerem meltemleri eser. Dikkat edin ve bu lütuftan yararlanmaya bakın
Eğer bir kimse keşfin sadece kitaplarda yazılı delillere bağlı olduğunu zannederse Allah’ın geniş rahmetini daraltmış olur. Hz. Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm’a açar âyetindeki açma (şerh) kelimesinin manası sorulduğunda: O, Allah’ın kalbe bıraktığı bir nurdur” diye cevap vermişti. “Bunun belirtisi nedir? denildiğinde ise Aldanma yurdundan [dünyadan] sakınıp ebediyet yurduna [âhirete] yönelmektir demişti.
problemleri çözmek için, hissiyyat ve zarûriyyât demek olan apaçık bilgilerden başka bir ümit yoktur.
“Öncelikle benim isteğim her şeyin hakikatini bilmektir. O hâlde ilmin hakikatinin ne olduğunu öğrenmem gerekir”
Hakkı adamla bilemezsin, önce Hakkı tanı, o münasebetle ehlini de tanırsın.
nefsin engellerini aşmak, kötü ahlâktan ve çirkin vasıflardan arınmak ve böylece kalbin Allah’tan başka her şeyden boşaldığı ve Hakk’ın zikriyle süslendiği bir mertebeye ulaşmak
filozoflar siyasetle ilgili görüşlerini geçmişteki ilâhî kitaplardan ve peygamberlere ait hikmetlerden, ahlâka dair fikirlerini de sûfîlerden almışlardır; dolayısıyla bunları hemen reddetmeyip doğru ile yanlış olanı birbirinden ayırmak gerekir.
Ne haller yaşadım rüyaydı sanki
Sorma ötesini anlatamam ki
Gazzâlî derin bir denizdir diyen hocası Cüveynî, Gazzâli’nin yazdığı el-Menhûl adlı fıkıh kitabını incelediğinde çok beğenmiş ve Beni sağken mezara gömdün; ölümümü bekleyemez miydin! diyerek ona duyduğu hayranlığı dile getirmiştir.
Rivayete göre Gazzâli beş yıl süren Cürcan’daki öğreniminden sonra bir kafile içinde Tùs’a dönerken soyguncular tarafından yolları kesilir ve her şeyleri alınır. Gazzâlî eşkıyaların reisinden hiç olmazsa ders notlarının geri verilmesini ister; Cürcan’a sırf o notlardaki bilgileri edinmek için gittiğini söyler. Eşkıya reisi, bilgileri hafızasına yerleştirmek yerine kâğıtlarda bırakmasından dolayı onunla alay eder; ama notlarını da geri verir. Bu eleştiriyi Allah’ın bir ikazı sayan Gazzâlî üç yıl içinde notların tamamını ezberlediğini belirtmektedir.
‘‘Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun.’’
•Kuşeyrî, hidâyetin lügatte “meyletmek” anlamına geldiğini söyler. “Buna göre hidâyet, kulun Hakk’a meyletmesi, ona muhabbet beslemesidir.” Demek ki hidâyette, kulun İlâhî cezbeye yaklaşmak
için gayret göstermesi gerekmektedir.
•{قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَشٖيرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَـهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَجِهَادٍ فٖي سَبٖيلِهٖ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِهٖؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَࣖ ﴿٢٤﴾
Tevbe Suresi 24.Ayet
(﴾24﴿ De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.)
Hakkı kişi ile bilemezsin. Hakkı öğren ki hakka tabi olanı bilesin.
•Hidâyet vesilelerinden biri de Kur’an’dır. Kur’an insana yol rehberi olarak gönderilmiş bir kitaptır. Kişi Allah’a doğru yapacağı kutsal yolculuğunda bu rehber kitabı elinden bırakmamalıdır. Kur’an’ın
her âyeti kişiye gideceği bu yolda özel bir tarif yapar. Bu nedenle Kur’an’ın tamamından istifade etmeye çalışmak gerekmektedir.
Hakkı adamla bilemezsin; önce hakkı tanı, o münasebetle ehlini de tanırsın.
Bir ilme son haddine kadar vâkıf olmayan kimse o ilimdeki bozukluğa vâkıf olamaz.
Bir yolun hakikatini tam anlamadan onu reddetmek, karanlığa taş atmak gibidir.
•Allah her kişinin ömründe-bir başkasına eşit olmasa da- herhangi bir zamanı, hidâyeti seçmek için fırsat olarak lütfetmiştir. Bu müddette hidâyet veya dalâlete yönelmesi kendi isteğine bağlıdır.
Fakat verilen süre içerisinde seçimini güzel kullanarak Hakk’a yönelmezse, dalâlet zorunlu bir tabiatı olur. Ondan sonra istese de hidâyeti elde edemez.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir