İçeriğe geç

Gözyaşlarım Nal Sesleri Kitap Alıntıları – Küçük İskender

Küçük İskender kitaplarından Gözyaşlarım Nal Sesleri kitap alıntıları sizlerle…

Gözyaşlarım Nal Sesleri Kitap Alıntıları

Yüzümle oyduğum zaman!
Yüzüm zamanı oyduğu zaman
Dinecek
İçimdeki kırmızı alarmın zalim istekleri!
Pimi çekilmiş bir el bombası gibi duruyor avucumda resmin!
Sen
ertesi gün kan verirken bana bir hastane köşesinde
sevgilimin kanı dolarken damarlanma
sevgilimin kanıyla dirilmeye çalışırken ölü organlarım,
anladım ki, orada, o plastik boruda, o kan şişesinde,
o enjektörün ucundaki sahte iğnede
baloncuklara yenilen kan, o kırmızı şelale
o dörtnala can’a, ruh’a ulaşmak için çırpınan kızıl süvari
o ömrümün müdavimi, o vebaya başkaldıran tarla faresi
o baştan aşağı kan olan, kana dönüşen merhamet
bizi içten içe kan kardeş etti
cehennemin eşiğinde!
İnan
Kansızdım!
Suratı olmayan bir cenindim.
Yani, bir anda bulamamak gibi destedeki eksik ‘vale’yi
tuzluğa kekik, demliğe yağ, dolaba kedi koymak gibi
-Bir kapan yapalım hadi!
diye bağırdın: ‘İnsan Kapanı!!!’
adem’den çalınmış kaburga gibi duruyor
içimdeki rimel çekilmiş üçüncü göz
ve o! ve o ki,
kimsesizliği, örselenmiş platin bir kıl gibi
geçmişimize sarkıtan, ve yine o ki,
geçmişini bir dönümden gençliğimize akıtan
sapık bir üvey tanrı,
dualar onun telaffuzu
mihraplar onun ılık ayaklarıdır, hey
dinle beni lethe
sen ölü bir gövdeymişcesine süzülürken sessizce
kararmamızda önsözü belirsiz mor bir delirme
Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi.
Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki.
ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!
yağmurun altında kalıp da ölen babalar kadar acı bir şey yoktur bu dünyada!
serserilik, lisansı olan bir kadından konu açıyorum
rahat sevişebilmek için göğüslerini kestirmiş bir kadından
rakı içen, tespih çeken, kaşmir üstünde sevişen,
dudaklarını ruj yerine vişneyle boyayan
love story’leri sevmeyen bir kadından!
önce saçlarını gördüm, saçlarını taradım
saçlarından sonrasını hatırlamıyorum!
Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi Sevmiştim seni
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sonsuza kadar bende kalacaksın bu senin tek yasal gerçeğin!
Pimi çekilmiş bir el bombası gibi duruyor avcumda resmin!
ağlayamayacaksın!
ağlamak, iki kirpik arasına kurşun sıkmak gibidir!
uzun uzun yürümektir ağlamak;
ağlamak, eğer okuma-yazma’n yoksa sahicidir!
biliriz .. biliriz ..
hep / hep biliriz ..
hayat gibi durmaz sevdalardaki kalp sarkacı!
arkamda biri mi var
arkamdaki karanlığı kimse gece zannetmesin!
Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi.
Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!
acıya da bir kafiye uyduracaktım
gece bitti
aşk bitti
kin bitti

Azra’ya söylenecek söz
kendi kadrime kıymet bulamadım!

ben onun saçlarını görürdüm, saçlarını tarardım gözlerimle
saçlarından sonrasını hiç hatırlamadım bir daha ömrümde!
altını ben çizdim eylülün, sonbaharlar arasında..
aynı orkestrada yumruklaşan piyano ile keman
kötü örnek olur sokakta yaşanan aşklara!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
siz sürdürün kentinizi
ben sizin payınıza nasıl olsa
yaşıyorum trajedilerinizi
muazzam aşklarınızdaki!
herkes sussun! dursun iki dudak arasındaki sürgün!
klasik müzik dinlemek istiyor su
herkes bıraksın elindekini!
herkes unutsun dışardaki, içerdeki yüzünü!
elektrik gibi çarpacak geceyi dua ..
elektrik gibi çarpacak korkuyu sözlerimizdeki dehliz!
geri çekiliyoruz marihuana!
tırnak içine alındı çünkü organize suç
soru işaretlerini kaybetti çünkü mühim suallerimiz!
Pimi çekilmiş bir el bombası gibi duruyor avcumda resmin!
Al bu müziksiz şehri!
Al bu acısız intiharı!
git
Git yeni bir beden bul eğer kolaysa cehenneme!
Hiçbir iktidar bisiklet gibi devrilmez!
Hiçbir zaman deneme yazmayacağız Montaigne benzeri!
ve Pascal gibi sığınıp tanrıya
kerrat cetvelini öğrenmek adına
abaküs gibi kullanmayacağız yıldızları
Soldan sağa! Soldan sağa! Soldan sağa!
kök gürültüsünden korkan ot
sen iyisi mi
şifalı bir ot gibi yaşa kendi masum yalnızlığının doruklarında!
ağlayamayacaksın!
ağlamak, iki kirpik arasına kurşun sıkmak gibidir!
uzun uzun yürümektir ağlamak;
ağlamak, eğer okuma-yazma’n yoksa sahicidir!
pink floyd’dan high hope belki biraz!
radiohead’den paranoid android belki biraz!
değersiz bir yalnızlık zerresi
gibi durur caddelere açılan sokaklar
kadınların koşarken erkeğe dönüştüğü
erkeklerin koşarken kadına dönüştüğü
kanlı bir nişan yüzüğü
gibi durur içimizde kentleşen harabeler!
uzun sözcüğünden korkacaksın
hani bir de kısaysa yazılırken bile!
sol yanımda oğlum ölüm
sağ yanımda kızım intihar
hatıralar bile küs, hatıralar bile meçhul!
– sizi, demiştim, son bir kez öpsem bari nadir köşelerinizden..
uzaklaşırken, bir sümüklüböceğin bıraktığı iz gibi parçalanan kalbim,
-imkansız, demişti, aşk kabul etmez!
evet!
sözcüklerdir asıl iç çamaşırları
aşk denen giysilerin altına gizlenen!
sehpalar: içi ölümle doldurulmuş hayvan!eşleriyse
küçük heykeller, küçük vazolardaki solgun güllere dargın
duvardaki çerçevelerin kenarlanna iliştirilen fotoğraflar
üstüste, tıkış tıkış, bir ömre bir çuval ilişki dolduran duyarlıklar
yere atılmış kasetler, plaklar ve haftalık/aylık dergiler
kullanılması unutulmuş küf kokan bir kiler
gibi dudaklarda unutulmuş sevgi dolu dizeler
şarkılar şüphesiz, şarkılar kalır evlerde özellikle mayıs’sa
detone bakışların bir makam tutturamayan ağrılarıyla seferber!
mayıs’sa .. mayıs, betona çakılmaya çalışılman eğreti bir çivi gibi
yılların dokusunda, elde güçte yürekte yamulmuşsa!.
bu vücut gürültüsünden hiç değilse
sen delirme lethe!
kim olduğunu yitirmiş yarım bir korkuluksundur
nerden gelip nereye gittiğini bilmeyen bir hikaye,
koltukdeğnekleriyle dolaşan bir karanfilsindir sen
tekerlekli iskemlesini camkenarına çeken bir karanfil
senin taçyapraklarına yuva kuran o delişmen şüphe
soluklanma yarasıdır, özveri değil!
Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
gidip saklandığım anlamlarda
hoş bir yan yok! Belki de
ölümü biraz teşvik etmeli!
ne sadakat, ne teselli ne de bir vicdan muhasebesi!
bir sabah hepimiz uyandık baktık ki apayrı yataklarda:
yalnız bir uyurgezer tarafından taranmış saçlarımız geceleyin
ve hiç değişmemiş yıllar geçse de
bir dişi, paraya dönüşsün diye yastığın altına yerleştirircesine
mutluluğa dönüşsün diye
hayatımızın bir yanına mutlaka koyduğumuz umutsuzluğumuz!
hiç değilse zarif olmaya çalışan çocuklardık oybirliğiyle
çok eskimiş bir aşkın hatırlanılması
sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması..
aslında işin açıkcası
rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi
hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!
bir organ nakli gibi sevmiştim seni,
çürük gözlerine bağışlanan ellerim
yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim
darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!
sigara paketlerinin içine sakladığı Nazım mısraları
elbette güç olmuş, umut olmuş belli bir zaman adama!
Gel gelelim, baba da sizlere ömür yine bir eylül akşamında!
yağmurun altında kalıp da ölen babalar kadar
acı bir şey yoktur bu dünyada!
baba ise
polislerin şüphelenecekleri kadar güzel gülümseyen bir adam.
o zamanlar henüz yirmi beşinde!
‘önce saçlarını gördüm, saçlarını taradım
saçlarından sonrasını hatırlamıyorum!’
hiç kutsal kitap yaprakları arasında kurutulur mu aşk
uyan kadın! kilisenin çanı bütün kuşları öldürdü!
aynı orkestrada yumruklaşan piyano ile keman
kötü örnek olur sokakta yaşanan aşklara!
yalnızlık okuma-yazma bilmiyor #8212;
siz sürdürün kentinizi
komik sarhoşluklarınızı, sahte öpüşmelerinizi
yalnızlıktır kimi gözlerde taşınan alyans!
Söyleyin bana!
içimdeki şehirde mi, köyde mi yıkıyor muazzam aşklarımı
dışımdaki bu bilinçli deprem!
Şüphesiz biraz çarliston yapmalıyım
biraz seks, biraz resim, biraz şımarıklık!
biraz timsah olmalıyım ruhumdaki nehirde
nehir akıllanıp kaynağına doğru yürümeden!
İDAMIMA ELİN BOŞ GELME
İDAMIMA ELİN BOŞ GELME
KENDİNLE GEL!
kim giyer beni
rütbeleri sökülmüş bir üniforma gibi!
ağlayamayacaksın!
ağlamak, iki kirpik arasına kurşun sıkmak gibidir!
uzun uzun yürümektir ağlamak;
uzun yolculuklardan sözeden erkeklerden korkacaksın
hani bir de taşlı tozlu yollar, deli gibi koşuyorsa gözbebeklerinde;
hani bir de devrimde inanç, vücutta takat tükenmişse
uzun yolculuklardan sözeden erkeklerden çok korkacaksın
uzun yazlardan sözeden kadınlardan korkacaksın
hani bir de ağustos, köpek gibi sarhoşsa ayakbileklerinde;
hani bir de masada rakı, aşkta endişe tükenmişse
uzun yazlardan sözeden kadınlardan çok korkacaksın
adem’den çalınmış kaburga gibi duruyor
içimdeki rimel çekilmiş üçüncü göz
– sizi, demiştim, son bir kez öpsem bari nadir köşelerinizden..
uzaklaşırken, bir sümüklüböceğin bıraktığı iz gibi parçalanan kalbim,
-imkansız, demişti, aşk kabul etmez!
bana büyük,
mücadelelere ufak gelecek
iç çamaşırları!
sana yalnızlığın aynasını tutuyorum
senin kudretinden taşınan ışığım ben, anla!
lütfen anla beni lethe!
bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi
aynı bedene sıkılacak iki el kurşun gibi
katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşta sevmiştim seni
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!
darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!
yağmurun altında kalıp da ölen babalar kadar
acı birşey yoktur bu dünyada!
teni, cami avluları gibi huzur verici, sessiz ve hüzünlü biraz!
ringte iki boksör: biri geçmişim, biri geleceğim
ben ortada mutsuz bir hakem!
bir memesinde dağ, bir memesinde sarnıçlar taşıyan yeryüzü!
yeryüzü: köklü halkların tabiat süsü!
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir