Mehmet Akif Ersoy kitaplarından Mehmet Akif Ersoy’dan Seçmeler kitap alıntıları sizlerle…
Mehmet Akif Ersoy’dan Seçmeler Kitap Alıntıları
Vaad etmeseydi ALLAH cenneti, ona bile etmezlerdi secde..
Sevmeye başladım.
Çünkü yaşadıkça
Yirmiyüzlü insanlar
Görmeye başladım
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Meyus olanın ruhunu, vicdanı bağlar. ¶¶
°°°
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
°°°
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı; Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?
Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.
Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yılbaşına!
Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!
Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.
Gördüm ki, Noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.
Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.
Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed’e ne Mehmed’e.
Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!
Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!
Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası,
Kiminin maymunu var, kiminin “Noel babası!”
Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.
Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.
Kulaklar tıkanmış, gözlere çekilmiş perde.
Nankör adam, fazilet arıyor geçmiş giderde.
İslâm’dır bu vatanın dini, kitabı Kur’an-ı Kerîm’dir.
Müslümanın bayramı, Ramazan ve Kurbandır.
Kalamaz bu böyle Fatih’in, Yavuz’un diyarı,
Noel kutlamada, geçerek hıristiyanları.
Maziyi düşündüm de, hayran oldum istiklâle
Ecdadıma söz verdim, varmak için istikbâle,
Çanakkale’de şehidlerim kefensiz yatıyor!.
Sakarya’nın rengi, hâlâ kıpkızıl kan akıyor!..
Şehidlik, gazilik şerefidir Müslümanların.
Düşmanlara alkış tutmak, işidir alçakların.
Şu alçakça yaşayanların aklına yanayım.
ölüm gel, neredesin? Kanımla yıkanayım!
İstemem bu hayatı, Sultan etseler cihanda.
Ölürüm, şerefimle yatarım, toprak altında.
Ya Rab! Hidâyet ver kurtulsun bu millete.”
“YILBAŞI” MEHMET AKİF ERSOY
iki kazma kürek,iki de ırgat gerek,
ancak “haydi gel yapalım geri şunu” desen;
bir Sinan gerek, bir de Süleyman gerek.
|Mehmet Akif Ersoy|
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;
Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz
Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Sonunda yolcunu, incitme, ey güzel yoldaş!
Hudâ bilir ki dayanmaz, taş olsa bir sîne,
O gözlerinde dönen sağnağın dökülmesine.
Hayır! Yakar beni derdimle âşinâ çıkman,
Bırak, ben ağlayayım, sen çekil de karşımdan.
Belâ mı kaldı ki dünyâ evinde görmediğim?
Bırak, şu yaşları, hiç yoksa, görmeden gideyim!
Ne gâye belli, ne mevki’, ne veche var, ne cihet.
Döner döner çıkamam, ye’s içinde kıvranırım;
Mezâra canlı giren bir zavallıyım sanırım!
Zamân olur, kabaran dalgalarla savrulurum;
Zamân olur, açılan bir cehennemî uçurum,
Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Nasıl tevhîd-i âheng eyliyorlar, ibret al, ibret!
Gebermek istiyorsan, başka! Lâkin, korkarım, yandın;
Ya sen mahkûm iken, sağlık, ölüm hakkın mıdır sandın?
Zimâmın hangi ellerdeyse, artık, onlarınsın sen;
Behîmî bir tahammül, varlığından hisse istersen!
Ezilmek, inlemek, yatmak, sürünmek var ki, âdettir;
Ölüm dünyâda mahkûmîne en son bir sa’âdettir;
Gebermek istemezsen, yoksa izmihlâl için niyyet,
“Şu vahdet târumâr olsun!” deyip saldırma İslâm’a;
Uzaklaşsan da îmandan, cemâ’atten uzaklaşma.
İşit, bir hükm-i kat’î var ki istinâfa yok meydan:
“Cemâ’atten uzaklaşmak, uzaklaşmaktır Allah’tan.”
Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da,
Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda!
Hayat elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkâk;
Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: Da’vâ-yı istihkâk.
Bu milyarlarca da’vâdan ki inler dağlar, enginler;
Oturmuş, ağlayan âvâre bir mazlûmu kim dinler?
Söyleten başkasıdır, bakma, Hocam, söyleyene.
Ne büyük şey kul için Hakk’ı tutup kaldırmak
Hani ashab-ı kiram ayrılalım derlerken
Mutlaka sure-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknun o büyük surede esrarı felah
Başta iman-ı hakiki geliyor sonra salah
Sonra Hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.”
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!
-Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu
İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu?
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsa,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!
Mehmet Akif Ersoy
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’
Davransana Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza! Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark’ın, tükürün! Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayasız yüzüne! Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:
Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim bilmem ki? Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu, Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!
Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar: Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Ne işin var kiremitlerde a sersem desene!
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi aktarmayayım Kim getirir ekmeğimi?
Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
meşiyyet sende, her şey sende Hiçbir şey değil âdem
Fakat hâlâ vücûd isbat eder, kendince het sersem;
Bugün üç beş karış toprakta varlıktan vururken dem;
Yarın toprak kesilmiş varlığından fışkırır mâtem!
“Sus ey divane! Durmaz kâinatın seyr-i mu’tâdı.
Ne sandın! Fıtratın ahk’amı hiç dinler mi feryâdı?
Bugün sen kendi kendinden ümid et ancak imdâdı.
17-18
ve Akif burada bir şey daha öğrendi. her türlü kirlenmeye açık bir yoksulluğun, sade ve onurlu bir hayata nasıl nasıl dönüştürülebileceğini 8
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!
-Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğârım!
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu
İrticâın şu sizin lehçede mânası bu mu?
Ağlamak fâide verseydi, babam da kalkardı!
Gözyaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz?
Bâri müstakbeli kurtarmaya bir azmediniz.
Ye’se hiç düşmeyecek zerrece îmânı olan,
Sade siz derdi bulun, sonra kolaydır derman.
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark’ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin.
Kimse yetişmez yann imdâdına.
Merhametin yük diyelim nefsine;
Merhamet etmez misin evlâdına ?
Halk-ı hayaâtın senin, ey Müslüman !
Kurtar o bîçâreyi Allah için,
Artık ölüm uykularından uyan !
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım !
Oku, şâyet sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zira onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Ve unutma, onu da başkası yaptırır, gerisi yalan.
Menfaatleri için gelirler vecde,
Vaad etmeseydi Allah cenneti,
O’na bile etmezlerdi secde
Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz.
Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da;
Maziyi, fakat, yıkmaya kalkışma bu yolda.
Ahlafa döner, korkarım, eslafa hücumu:
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu?
Ey yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki sabaha:
Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha!
Birlik şiiri
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!
Mehmet Akif Ersoy
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?
#ÇanakkaleZaferi
❝Şu Boğaz Harbi nedir?
Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi
Başkumandan Mustafa Kemal Atatürk
Ve tüm sehiterimizi, gazilerimizi
Rahmetle ve saygıyla anıyoruz..
Ruhları şad olsun
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
.
.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır!
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Menfaatleri için gelirler vecde,
Vaad etmeseydi Allah cenneti,
O’na bile etmezlerdi secde
Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi