İçeriğe geç

Metastaz Kitap Alıntıları – Barış Terkoğlu

Barış Terkoğlu kitaplarından Metastaz kitap alıntıları sizlerle…

Metastaz Kitap Alıntıları

İnançları insanların maneviyatının konusu yapmazsanız, bir süre sonra din üzerinden boğazlaşma kaçınılmaz olur.
❝Türkiye’de herkes eşittir. Ama bazıları daha mı eşittir?❞
❝Aldous Huxley demiş ya; ‘Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.’ Haksız mı ?❞
❝Zor olanı denemek çoğunlukla yaralar. Lakin zorun akıttığı kan, kapanan gözlere merhem olur.❞
Tahliye ettiği fetö şüphelisi iş adamlarını tutklatan savcıya fetocü diyen hakimi, fetö soruşturmasında rüşvet aldığı ortaya çıkarılan başsavcının rüşvet alan bir fetöcü olduğunu iddia ettikten sonra tutuklayan hakim, fetöden tutuklandı.
Tahliye ettiği FETÖ şüphelisi işadamlarını tutuklatan savcıya FETÖ’cü diyen hâkimi, FETÖ soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının rüşvet alan bir FETÖ’cü olduğunu iddia ettikten sonra tutuklayan hâkim, FETÖ’den tutuklandı.
Türkiye’de herkes eşittir. Ama bazıları daha mı eşittir?
Zambaklar çürümeye görsün, çok daha kötü kokarlar ayrıkotlarından diyor William Shakespeare. Haliyle, adalet dağıtıcılarının suçlulardan daha çok korktuğu bir andayız.
FETÖ örgütlenmesi de, birilerinin FETÖ ile sözde  mücadelesi de bir sermaye el değişim süreci olabilir mi? 
Aldous Huxley demiş ya; Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.
Milletimiz meşrebi ne olursa olsun, Allah diyen, peygamber diyen, en azından böyle gözüken herkesi desteklemiştir.
Zengin olmanın en berbat yanı, zenginlerle birlikte yaşamak zorunda olmaktır.
Türkiye’de herkes eşittir. Ama bazıları daha mı eşittir?
Zambaklar çürümeye görsün, çok daha kötü kokarlar ayrıkotlarından diyor William Shakespeare. Haliyle, adalet dağıtıcılarının suçlulardan daha çok koktuğu bir andayız.
Umarız, bu masalda kötüler kaybeder!
Aldous Huxley demiş ya; “Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.”
Haksız mı?
Zenginlerin suç işlediği ancak yoksulların yargılandığı bu düzeni tastamam nasıl anlatabiliriz?
Tahliye ettiği FETÖ şüphelisi işadamlarını tutuklanan savcıya FETÖ’cü diyen hakimi, FETÖ soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının rüşvet alan bir FETÖ’cü olduğunu iddia ettikten sonra tutuklayan hakim, FETÖ’den tutuklandı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Türkiye Cumhuriyet’ini, her biri kendi egemenlik alanını kurmuş tarikatlere teslim edersek asla hukuk düzenine varamayacağız. Suçun peşinde koşan polise, suçluyu cezalandıran yargıya, ülkeyi ilerleten bürokrasiye ulaşamayacağız
Ben Robin Hood’um, zenginden alıp fakire veriyorum.Bizim cemaatimiz bu tür iyi işler yapıyor. Dünyanın en büyük adlıyesi olarak tanıtılan İstanbul Anadolu Adalet Sarayı’nda bir hâkimin odasında yankılandı bu söz. Sulh Ceza Hâkimi Hasan Akdemir, almak istediği rüşveti böyle gerekçelendirdi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Menzil şeyhinin torunlarının şatafatlı bir tahta oturduğu ve lüks Mercedes’le gezdiği görüntüler kamuoyunda çok konuşuldu.
Bu görüntülere tepkiler üzerine, Cemaat’in önde gelen hocalarından Fevzettin Erol biz ve siz de ömrümüz boyunca Gavs’ın evlatlarına kölelik yapacağız, yapmaya da mecburuz ; üzerimizde farzdır, vaciptir dedi. Biatin geldiği hale bakın
( ) kavga kaçınılmaz görünüyor.
en eski günahları en yeni yollardan işleyenler
Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.
Aldous Huxley
Hâlihazırda Başkanlık sistemiyle gelen yeni Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın İskenderpaşa Cemaati’nden olduğu hatırlanırsa, bakanlık tarikat savaşlarına gebe gibi
Öte yandan, her cemaat bir diğerinin liderliğini önemsiz buluyor haliyle kavga kaçınılmaz görünüyor.

Keza, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Fahrettin Koca’yı Menzilcileri dizginlemek için Sağlık Bakanı yaptığı kulislerde konuşuluyordu. Zira, Medipol Üniversitesi ve Hastanesi’nin kurucusu olan Koca, arkasındaki İskenderpaşa Cemaati ve personel desteğiyle bunu becerebilecek muhafazakar isimlerden biriydi.

Zambaklar çürümeye görsün, çok daha kötü
kokarlar ayrıkotlarından. William Shakespeare
Zengin olmanın en berbat yanı, zenginlerle birlikte yaşamak zorunda olmaktır.
Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.
Cumhuriyet ayrıcalıkların reddidir. Yurttaşların eşitliğidir.Aklın yükselişidir.
Zor olanı denemek çoğunlukla yaralar.Lakin zorun akıttığı kan ,kapanan gözlere merhem olur.
Tarih, baştan sona yaşanır.Öte yandan, sondan başa doğru yazılır. En zoru ise yaşarken yazmaktır.Zira yazan el, bakan göz, analiz eden akıl nesnesiyle hareket halindedir.
Devlet bir dönem tehlike saydığı Nurculuğu şimdi kutsayınca diğer cemaatlerin de kafasını çıkarması kaçınılmazdı.

Bakın o görüntü ardından nelere yol açtı

Operasyondaki silah arkadaşlarını etrafına toplayan bir askerin, Menzil Cemaatine ait Benim Gavsim Kasrevidir ilahisini söylediği görüntüler sosyal medyaya düştü. Böylece, cemaatlerin ve tarikatların ordu içerisindeki rekabeti kamuoyu önünde de görünür hale geldi. Mesele o denli vahimdi ki, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ Kara Harp Okulu’nda cuma namazını hangi tarikatın imami kıldıracak, diye öğrenciler arasında kavga çıkmış ve konu Genelkurmay’a kadar gitmiş ifadelerini kullanıyordu.

TSK, bu kez de FETÖ sonrası başka tarikatlar ve cemaatler tarafından kuşatılıyordu.

Laikliğe de karşı

FETÖ’nün darbe girişimi size ne gösterdi derseniz, ilk yanıtımız laikliğin önemi olacaktır. Zira inançları insanlarin maneviyatının konusu yapmazsanız, bir süre sonra din üzerinden boğazlaşma kaçınılmaz olur. 15 Temmuz buydu. Bugün iktidardakiler ne kadar inkâr ederlerse etsinler, bir zamanlar alni secdeye değiyor, zarar gelmez dedikleri dinci militanlar tarafından yapılmıştı. Avrupa’da yüzlerce yıl süred mezhep/tarikat savaşına laiklik çözüm olmuştu. Papazlar ki liselere gönderilmiş, toplum dini örgütlenmelerden uzaklaş tınılmıştı.

İşte tam da bu nedenle devleti ele geçirerek toplumun üze rinde terör estirmek isteyen dinci örgütlenmeler laikligi hep hedef aldı. FETÖ, laikliğin can düşmanıydı. 17-25 Aralık’a kadar İslamcılarla bu açıdan hep aynı yerdeydi.

Bir de şifreleri vardı.

Takiyyeci dinciler, konuşmalarında laikliği hedef alırken bir kavramsal oyun oynadı. Laikliğe saldırmak yerine sekülleriam e saldırdılar. Böylece, Anayasa’nın değişmez maddelerinden olan laikliğe karşı suç işlemediklerini savundular. Oysa seküleriam derken, kastettikleri laiklikten başkası değildi.

Evet, bu kitabın amacı siyaset teorisi değil. Sekülerizm ile laiklik arasındaki benzerlik ve farklılıkları anlatmayacağ Ancak bir şekilde belirteceksek; laikliğin, din istismarcıların karşı sekülerizmden çok daha keskin bir çözüm sunduğunu hatırlatalım.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Ağustos 2016’da Olağanüstü Din Şurası’nda konuştu ve şöyle dedi: Fethullahçı terör örgütü kendisini eğitim öğretim hizmetinde yer alan bir kuruluş gibi göstermiştir. Bu örgütün, 40 yıldır kanserli bir hücre gibi büyümesi dini değerleri öne çıkaran kimliği sayesinde mümkün olmuştur. Milletimiz meşrebi ne olursa olsun, Allah diyen, peygamber diyen, en azından böyle gözüken herkesi desteklemiştir. Rahmetli Özal, Demirel, Ecevit, hatta biz bu yapıya destek olduk. Ben de katilmadigim pek çok yönleri olmasına rağmen bunlara yardimci oldum. Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Ortak bir yanımız var, dedik. Ama inanın bana, aynı menzile giden tarklı yollardan biri gördüğümüz yapının, sinsi emellerin örtüsü olduğunu uzun süre göremedik. Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize, hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin.
AKP’li belediyelerin dağıttığı kitap

Evet .

15 Temmuz’dan sonra, zaman zaman tüm cemaatler genis kamuoyunda soru işaretlerine neden oldu. Olmalıydı da . Menzilciler de bu şüphelerden nasibini aldı. Ancak her seferinde önlerinde biriken duvarı yıkmayı başardılar. Birçok AKP’li belediye, evlenenlere Aile Saadeti isimli kitabi veriyordu. Kimdi yazarı? Menzil Cemaati liderlerinden Muhammed Saki Erol!

Kitapta kadınların nasıl dövüleceği anlatılıyordu. Sopa, demir gibi tehlikeli bir alet kullanılmayacak ya da dövme halkın içinde değil, gizli ve kendi evinde olacak şeklinde, açıkça dayağın usulleri bir dizi kuralla anlatılıyordu. Menzilci şeyhlerin kadınlara dayak tavsiyelerine, bizzat devlet eliyle uymaya çağrılıyordu. Menzilciler bir tür cemaat misyonerliği ile devletin her kademesine, özellikle FETÖ’den doğan boşluktan faydalanarak yerleşiyordu.

Zenginlerin suç işlediği ancak yoksulların yargılandığı bu düzeni tastamam nasıl anlatabiliriz?
Türkiye’de herkes eşittir. Ama bazıları daha mı eşittir?
Kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır gerçekleri söyleyemezler!
Türkiye Cumhuriyeti’ni, her biri kendi egemenlik alanını kurmuş tarikatlara teslim edersek asla hukuk düzenine varamayacağız.
FETÖ’nün para babalarının parayla özgür olduğunu konuşuyorsak, başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmeliyiz: Nerede hata yapılıyor?

İşte bu kitap, bu sorunun yanıtını gözler önüne sermek için yazıldı. Şehitler verdiğimiz, büyük bedeller ödediğimiz, Türkiye’nin bütün birikimine düşman bir terör örgütüyle mücadelenin böylesi ziyan edilmesine sessiz kalmayı içimize sindiremedik.

Kuşku yok ki, devlet içinde FETÖ ile mücadelede canını ortaya koyan, evrensel hukuk çizgisinden ayrılmayan ve da hası tehlikenin farkında olan binlerce vatansever var. Zaten, bugün halen bu örgüt darbeler yiyorsa, işte o elini taşın altına koyanlar sayesinde oluyor.

Gökçek, dananın kuyruğu kopana kadar Fethullahçıları karşısına almamaya çalıştı. AKP’nin önde gelenleri içinde FETÖ aleyhinde en son söz söyleyen kişi o oldu. Gökçek’in Fethullahçılarla bu ilişkisi, AKP içinde bile sert dalgalar yarattı. AKP’nin eski Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın Gökçek bu yapıya Ankara’yı parsel parsel satmıştır sözleri, bu konuda akılda en çok kalan söz oldu.

Nitekim Gökçek de

Kuşkusuz bu güvensizlik dalgasının sonunda, Ankara’da belediyeden tasfiyeye uğradı, zorla istifa ettirildi.

Gülen kayıtlarından biri Türkiye siyasi tarihine Erdoğan’la ilgili bir terim de armağan etti: Uzun Adam.

Aslında terimi ilk kez Enerji Bakanı Taner Yıldız gün deme getirdi. Uzun Adam’ın ölmesini üç yıldan beri bekliyoruz’ diyorlar sözleriyle, FETÖ’nün Erdoğan için Uzun Adam ifadesini kullanmasını gündeme getiren Yıldız’ın istihbaratının kaynağı, öyle anlaşılıyor ki telefon dinlemeleriydi. Ancak dinlemeler toplumun önüne sonradan geldi.

Aydın Doğan, Erdoğan-Gülen savaşında iki güç arasında kalmıştı. Kalbi gerçek demokratlığı temsil ettiği ni söylediği Gülen’e yakınken, aklı siyasi gücü temsil eden Erdoğan’dan yanaydı. Zira Erdoğan, Aydın Doğan’a kestiği tarihi vergi borcuyla neler yapabileceğini Aydın Doğan’a göstermişti.
Bakınız, samimi dindarların Atatürk’le ve Cumhuriyet’le hiçbir sorunu olmadı. Ancak Türkiye’de başta FETÖ olmak üzere din istismarcısı örgütlenmeler ve tarikatlar hep
Atatürk’ü hedef aldı. Kuracakları iktidar için Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i hep engel olarak gördüler. Ali Erbaş da bunlardan biriydi.

İslam’ı sözde en iyi bilenler arasındaydı. Sorsanız, Kuran’ı ezbere okurdu. Ama nedense bugün İslam’la ilgisinin olmadığını söylediği FETÖ’nün hep burnunun ucundaydı. Bilmiyor muydu, yoksa işine mi gelmiyordu? Bildiğimiz, Erbaş’ın FETÖ ile bir ortak noktasının da Cumhuriyet ve Atatürk alerjisiydi.

Onun döneminde hutbelerde, açıklamalarda Diyanet hep Atatürk’ü unuttu!

Balık baştan kokar derler ya, Diyanet Ali Erbaş’tan başlayarak kokuyordu! Sizi Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, İhya TV’de, İhya Öncüleri isimli programda yaptığı konuşmaya götürelim de, ne demek istediğimizi daha iyi anlayın.

Erbaş konuşmasında babasının hatıralarını dinleyerek büyüdüğünü belirtti ve şunları söyledi:

Benim babam da 1921 doğumluydu. Merhum. Onun hatıralarını hep dinleyerek büyüdük. Okula gittiğimizde, Kur’an kursuna gittiğimizde, Kur’an öğrenmek için gittiğimizde, Karadeniz’in bir dağ köyü Aman yarabbi bu ne korkudur ki, Karadeniz’in bir dağ köyünde dışarıda nöbetçi tutuyorlar, acaba bir jandarma gelir de bizim hocamızı alıp götürür mü, diye dışarıda bekliyorlar. Akşam evlerine Kur’an-ı Kerim’i götürmüyorlar. Tarlanın duvarlarında herkesin bir taşı var, o taşı çekiyor, Kur’an’ı taşın içine koyuyorlar, taşı oraya yerine koyuyor ki eve götürmesin Kur-an’ı. Bu ne korkudur, nerede yaşadık bunu biz. Bu nasıl bir şeydir?

Ali Erbaş’ın babasına dayanarak anlattığı tabii ki palav raydı. FETÖ’cüler de tıpkı Erbaş gibi Kuran’ın Cumhuriyet döneminde yasaklandığı yalanını uydurdular. Kuran ne Cumhuriyet döneminde, ne öncesinde, ne sonrasında bu top raklarda hiç yasaklanmadı. Keza, Atatürk’ün Kuran’ın doğru anlaşılması için yaptırdığı tefsirler halen kütüphanelerde duruyor.

Ancak yasaklanma palavrasına hem Ali Erbaş’ın hem de eski dostu FETÖ’cülerin sarılması sürpriz değildi.

Kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır gerçekleri söyleyemezler!
Zenginlerin suç işlediği ancak yoksulların yargılandığı bu düzeni tastamam nasıl anlatabiliriz?
Bu savaş züğürdün çenesini yorabilir
Zira unutulmaması gereken; bazılarının önünde eğilen zenginler, bir savcının önünde eğilmek zorunda kalmadılar
Dernek, darbe girişiminden sonra OHAL KHK’sıyla FETÖ’yle iltisaklı olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise derneği önemseyenler, faaliyetlerine katılanlar arasındaydı. Derneğin Sakarya’da düzenlediği bir geceye katılan Erbaş yaptığı konuşmada derneğin çalışanları olan FETÖ’cülerden gönül erleri diye bahsetmişti.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2019 bütçesi, 10,4 milyar li rayla devletin 29 kurumunu geçti. Diyanet, bu bütçesi ile Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Sanayi ve Teknoloji ba kanlıklarını geride bıraktı. Kurumun personel sayısı 120 bin civarındaydı. Seçimlerden darbe girişimlerine kadar hemen her örnekte görüldüğü gibi, yurtiçinde ya da yurtdışında ku rum adeta büyük bir propaganda üssü.
5 Mayıs 2006’da 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun terör tanımı başlıklı 1. maddesinde yapılan değişiklik ile, terör örgütü tanımına cürüm işleme ve silahlı eylem şartı getirildi.

En önemlisi, o dönemde silahsız terör örgütü tanımının tekliften çıkarılmasını bizzat FETÖ istemiş, çıkarılması için Erdoğan da mücadele etmişti.

2006’da Gülen’i silahsız olduğu iddiasıyla terörist sıfatından çıkaran karar, aslında çok daha önemli bir sorunu beraberinde getiriyordu: Velev ki silahsız!..

Devletin içinde örgütlenmek, yargıda ve kollukta yuvalanmak, kamu gücünü kendi dini örgütü için kullanmak ve hatta bir kalkışma günü için TSK’da hazırlanmak suç değil miydi!

2006 kararı, Gülen’i önce silahsız sonra suçsuz ilan ederek aslında paralel devlet yapılanması nın hukuken önünü açıyordu.

Bahsedeceğiz, bu durumu o günlerde fark edenler de olacaktı

Yerel mahkemenin beraat kararı süreci bitirmedi.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Gülen hakkındaki beraat kararına, hem yazar Ergun Poyraz hem Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci itiraz etti. Kararın bozularak Gülen’in cezalandırılmasını istediler.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 5 Mart 2008 günü Gülen’in beraatını onadı.

Poyraz’ın davaya katılma yetkisi olmadığını söyleyerek başvurusunu baştan reddeden mahkeme, Savcı Demirci’nin temyiz talebini ise Gülen’in terör faaliyetinde bulunduğuna dair inandırıcı delil bulunmadığı gerekçesiyle reddetti.

Davayı temyize götüren Ergun Poyraz uzun yıllar Ergenekon kumpasıyla tutuklu kaldı.

Savcı Salim Demirci’nin ise karardan iki gün sonra, yani 7 Mart 2008 günü, gizli çekim bir ses kaydı yayınlandı. Yıllar önce Nuh Mete Yüksel’in başına gelenlerin benzeri onun da başına gelmişti.

2000 yılında Gülen’e terör soruşturması başlatan, Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’di. Yüksel, kendisine kurulan kaset kumpasıyla bertaraf edildi.

Yüksel’den sonra davayı kaldığı yerden sürdüren Savcı Hamza Keleş, verdiği mütalaada Gülen Grubu, ılımlı İslam adı altında, demokratik kuralları kullanarak devletin kurumsal temellerini değiştirmeyi amaçlamaktadır diyerek Gülen’in terörden cezalandırılmasını istedi. Keleş, bu yüzden yıllar sonra özel yetkileri alınarak sürgün edilecek, adı Ergenekon kumpasına karıştırılacaktı. Devam edelim

Ankara 2 No’lu DGM, 10 Mart 2003 tarihinde Gülen kararını verdi. Daha doğrusu, veremedi diyelim. Zira Başkan Hüseyin Eken ile üye hâkimler Yunus Karabıyıkoğlu ve Mehmet Maraş’tan oluşan heyet hükme bağlanmasının ertelenmesi kararını verdi.

Zira o dönem çıkan 4616 sayılı kanun, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlarda şartlı salıverme, dava ve cezaların ertelenmesi imkânı tanıyordu. Gülen’in 19 Mart 1999 tarihinde Türkiye’yi terk ettiği kararını da hatırlatan heyet, sanığın ABD’ye gittiği tarihten itibaren atılı suçla ilgili bir faaliyet içerisinde bulunduğuna dair herhangi bir delil ibraz edilmediği gibi, yargılama aşamasında da mahkememizce buna dair herhangi bir delil elde edilememiştir ifadelerini kullandı. Yetmedi

Gülen için avukatlarının sunduğu sağlık raporlarını sanık aksi ispatlanmayan bu rapora göre ciddi sağlık sorunlarının çözümüyle meşguldür sözleriyle yorumlayarak, Gülen’in ABD’de tabiri caizse olaylara karışmadığı söylenmiş oldu. Sonuç olarak mahkeme, Gülen’in 5 yıl içerisinde terör suçu işlemezse davanın ortadan kalkmasına, aksi olursa davanın yeniden ele alınmasına karar verdi.

Peki Gülen’in ABD’den terör faaliyetinde bulunamayaca ğı kararını veren Mahkemenin Başkanı Hüseyin Eken bugün neredeydi?

Artık şaşırmayacaksınız ama Eken, bugün Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanı’ydı. Hâkim Yunus Karabıyıkoğlu bu kitap hazırlanırken İstanbul Anadolu Adliyesi’nde 3. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görev yapıyordu. Mehmet Maraş ise Ankara Hakimi’ydi.

15 Temmuz gazisi Sabri Ünal o gece sağ çıkmayı başardı. Birinciden hasarsız kurtuldu ama ikincinin paletleri kol ve bacağına denk geldi. Uzun süre hastanede yattı ve hayata döndü. Sembollerden biriydi. Yolda karşılaşsanız bir yerden tanıyorum diyecek kadar televizyonlarda, gazetelerde gördünüz onu. Cumhurbaşkanı, kürsüye çıkarıp alnından öpmüştü. Gelin görün ki, yazdıklarından sonra ise belki hain ilan edilecekti.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik çıkıp 15 Temmuz mağdurları için toplananlara vatandaşlarımızın yaptığı cüzi bir yardım ifadelerini kullanmıştı. Sabri Ünal ise ona milletin 15 Temmuz şehitleri için topladığı yardıma ‘cüzi’ diyerek hakaret ettiğinizin de farkında mısınız diye yanıt vermiş ve yemin ediyorum AK Parti’ye benden oy alamayacaksınız demişti. Siz gevezelik yaparken biz ameliyattaydık hatırlatmasında bulunan Ünal, 15 Temmuz madalyasını da alın kendinize takin diyerek meydan okuyordu.

Bir hafta sonra ise dediğini yaptı.

Gazi kimliğini, gazi madalyasını, seyahat kartını iade etti. Kendisine sağlanan tüm ayrıcalıkları reddediyor, 15 Temmuz
gecesi sokağa fırlamak kendi aptallığımdı diyordu. Dil kursu parasını ödeyemeyince madalyasını rehin veren bir gaziye, kendisini ‘aptal’ gibi hissettiren ve öfkelendiren neydi? O sorunun da yanıtı vardı:

Zaman gazetesi imtiyaz sahibini FETÖ’cü bulmayan devlet

Gazilikten istifa eden Gazi Ünal’ın dolan bardağını taşıran, öyle anlaşılıyor ki, Fettah Tamince hakkında kovuşturmaya yer yok kararı verilmesiydi.

Nasıl taşırmasın?

Fethullahçılarla çocukluktan tanışan, Pensilvanya’ya defalarca Gülen’i ziyarete giden, FETÖ’nün çağrısıyla açtığı üniversitesi ve vakfı 15 Temmuz’un ardından kapatılan, AKP-FETÖ kavgasının ardından Star gazetesini elden çıkarıp Zaman gazetesine ortak olan Tamince’nin yargıdan tertemiz çıkması herkesi şaşırtmıştı.

Türkiye’de herkes eşittir. Ama bazıları daha mı eşittir????
FETÖ’nün işadamları örgütünün, Erdoğan’a meydan okuduğu toplantıydı.

17-25 Aralık operasyonuna karşı o dönem Başbakan olan Erdoğan inlerine gireceğiz demiş, yanıt TUSKON’dan gelmişti. TUSKON Başkanı Rızanur Meral
yakın gelecekte, kimlerin inlerde yaşadığını, kimlerin saklanacak in arayaca ğını, kimlerin müsvedde, kimlerin asıl olduğunu herkes görecek diyerek açıkça Erdoğan’a meydan okumuştu.

Medyada ihanet toplantısı ifadeleriyle haber olan 2014 tarihli o toplantı, daha sonra bir davanın konusu oldu.

TUSKON davası İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyordu. 86 sanığın olduğu davada, aralarında eski İs tanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın da olduğu az sayıda kişi tutuklu yargılandı.

Ancak asıl mesele, sanık olanlar değil olmayanlar noktasında çıkıyordu.

Ancak özellikle AKP iktidarı döneminde devlet tarikatlara, İslamcı örgütlenmelere karşı bağışıklık sistemini kaybetti.
FETÖ darbesi aslında bunun sonucuydu. 2004 MGK’sında
askerin FETÖ’ye karşı eylem tekliflerini uygulamadıklarını
itiraf eden AKP yönetimi, 12 yıl sonra 15 Temmuz’a zemin
hazırlayan ortamı yarattı.
Her şey o kadar trajikti ki
Düşünün
Devletin yargısı ve polisi, halen Fethullahçı Terör Örgütü’ne üye olmakla ve örgütü finanse etmekle suçlanan bir işadamıyla işbirliği yapıp, başka bir tarikatın müridi olan görevdeki bir yargı mensubuna suçüstü yapmak durumuna düşmüştü.Evet, çok acıydı!
Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.
Soruyu açık soralım:

FETÖ örgütlenmesi de, birilerinin FETÖ ile sözde mücadelesi de bir sermaye el değişim süreci olabilir mi?

Kitap boyunca sorguladığımızı açıkça yazalım: FETÖ’cü işadamları paraları alınarak serbest bırakılıyor, hatta bazılarina susmaları karşılığında sermayelerinin bir bölümü iade ediliyor olabilir mi?

Aldous Huxley demiş ya; Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.

Haksız mı???

Bugün tarikat gerçeği çok acı FETÖ deneyimine rağmen önümüzde duruyordu. Üstelik 15 Temmuz’un ardından FETÖ dışında her tarikat / cemaat kendisini çözüm olarak daha da ortaya seriyordu. Doğan boşluğa yerleşmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Hâlbuki siyasi kavgadan önce neredeyse tamamının. FETÖ’nün kanatları altında faaliyet yürüttüğü unutuluyor.

En FETÖ’den uzak olduğunu iddia eden Cübbeli Ahmet Hoca lakabıyla bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün hapisteki ziyaretçisinin Adil Öksüz olduğunu kaçımız hatırlıyor? Cübbeli Ahmet’in Öksüz aracılığıyla Gülen’e gönderdiği mesajlar ne kadar biliniyor?

Sahi bu ziyaretin kayıtları nasıl ortadan kayboldu?

Tahliye ettiği FETÖ şüphelisi işadamlarını tutuklatan savcıya FETÖ’cü diyen hâkimi, FETÖ soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının rüşvet alan bir FETÖ’cü olduğunu iddia ettikten sonra tutuklayan hâkim, FETÖ’den tutuklandı.
Zenginlerin suç işlediği ancak yoksulların yargılandığı bu düzeni tastamam nasıl anlatabiliriz? İlk taşı en günahsız olan atsın dendiğinde en günahkârın kürsüye oturduğu bu mahkemenin hükmünü şimdiden nasıl söyleyebiliriz?
Birçok AKP’li belediye, evlenenlere Aile Saadeti isimli kitabı veriyordu. Kimdi yazarı? Menzil Cemaati liderlerinden Muhammed
Saki Erol!

Kitapta kadınların nasıl dövüleceği anlatılıyordu. Sopa, demir gibi tehlikeli bir alet kullanılmayacak ya da dövme halkın içinde değil, gizli ve kendi evinde olacak şeklinde, açıkça dayağın usulleri bir dizi kuralla anlatılıyordu. Menzilci şeyhlerin kadınlara dayak tavsiyelerine, bizzat devlet eliyle uymaya çağrılıyordu. Menzilciler bir tür cemaat misyonerliği ile devletin her kademesine, özellikle FETÖ’den doğan boşluktan faydalanarak yerleşiyordu.

Bakmayın yeni tartışıldığına, aslında Menzilciler’in ör gütlenmesi sadece bugünün konusu değil. Özellikle Sağlık Bakanlığı’nda Menzil Cemaati her şeyi belirlemesiyle bili niyordu. Öyle ki, 11 yıl bakanlık yapan Recep Akdağ gidip yerine Mehmet Müezzinoğlu gelince, adım attırmadıklarından görevi bırakmış, yerine yeniden Akdağ gelmişti.

Ve bugün
Halihazırda Başkanlık sistemiyle gelen yeni Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nun İskenderpaşa Cemaati’nden olduğu hatırlanırsa, bakanlık tarikat savaşlarına gebe gibi

Türkiye son dönemde, FETÖ’den sonra başka bir dini grubu yoğun olarak tartışıyor: Menzil.

Nakşibendiler’in Halidiyye kolundan olan cemaat, Şeyh Abdulhakim Hüseyni’den, Muhammed Raşid Erol’a ve son olarak bugünkü lideri olan Abdulbaki Erol’a uzanıyordu. Adıyaman’ın Kâhta ilçesindeki Menzil köyünü merkez almalarından dolayı Menzilciler olarak anılan cemaat, bugün en popüler dini yapılanmalardan birisi. Cemaat’in Kürt orjinli olmasına rağmen, Batı’da Türk-İslam sentezci siyasetçiler (örneğin Muhsin Yazıcıoğlu) arasında da taraftar bulması, AKP döneminde FETÖ’nün ardından öne çıkmalarını sağladı. Bugün Semerkand Yayınları da Beşir Derneği de TÜMSİAD isimli işadamları örgütü de Cemaat’e ait. Liderlerine Gavs diyerek adeta evliyalık atfeden grubu tartışmamıza neden olan ise, özellikle devlet içindeki en güçlü yeni örgütlenme oldukları iddiaları.

FETÖ’yü en çok kansere benzetiyorlar. Organda kontrolsüz çoğalıyor. Bünyeyi esir alıyor. Tedavi için ise hastalıklı doku kuşatılıp büyümesi durduruluyor ve ortadan kaldırılıyor.

Ya kurtuluş beklenen el, hastalığın kaynağıysa? Metastaz diyoruz, kanserli hücrenin sıçramasını anlatıyor. Durdurulamayan hastalıklı yapı kendisine yeni bir organ buluyor. Vücudu apansızca yakalıyor.

15 Temmuz, devletin içine yerleşmiş FETÖ tümörünün vücudu teslim alma girişimiydi. Neyse ki başaramadı. Ancak FETÖ’ye ilaç diye bu kez önümüze tarikat düzenini koydular. Örgüt hem bu yeni paraleller e tutunarak hayatta kaldı, hem de kanserli yapı kendisini yenileyerek eski hastalıkları başka biçimlerde üretti.

Menzil şeyhinin şatafatlı bir tahta otutduğu, ve lüks Mercedes’le gezdiği görüntüler çokça konuşuldu.
Bu görüntülere tepkiler üzerine, Cemaat’in önde gelen hocalarından Fevzettin Erol ”biz ve siz de ömrümüz boyunca Gavs’ ın evlatlarına kölelik yapacağız, yapmaya da mecburuz, üzerimizde farzdır, vaciptir.
Kısacası İsmail Rüştü Cirit, Yargıtay’ ın zirvesinde FETÖ kumpaslarına destek vererek çalışıyor, FETÖ imamlarıyla da sürekli görüşüyordu. Fetullah Gülen’ i beraat ettiren tarihi karara imza atıyor, kumpas dosyası Yargıtay’ a gelirken FETÖ’ cülerle görüşerek planlama yapıyordu.
Sahi
İsmail Rüştü Cirit’ e dair deliller sıradan bir vatandaşta olsa, sizce bugün nerede olurdu?
Yanıtınızı duyar gibiyiz. Ama o bugün, en tepede Türk yargısını yönetiyor.
FETÖ ile mücadelede nerede olduğumuzun maalesef özeti değil mi?
TRT’ ye personel alımı için AK Parti yanlısı görünmenin geçer akçe olduğuna dair itirafı tarihe not düşelim.
Doğanın yasalarını keşfetmiş akıl, geleceğin hikmetini de çözebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir